22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

muhalefet gibi yaklaşımlar yoksa da, çağının getirip götürdüklerini kavramış bir aydın bilincinin sağlanı izleri vardır kıışkıısuz. Toplumdaki dayatmaların, baskıların sıkışıklığı arasından gizli bir su gibi sızar şiiri. Ve bu zorlanmışlık, onu ister istemez yarı örtülü bir anlatımın, bir derinlığe sığınmanın kıyılarına bırakır. Onun bir sözcüğünde, bin çıglığın yankılandığını görmek olasıdır. Onun gülümsediği ve hüzünlendiği her şiirsel noktada, gerçek hayattaki nesnel karşılıklar da gizlenmcktedir mutlaka. Hayatın her alanında daralmayı ve ekonomiyi öğrenmıştir. ()ru yaşama hakkı verilen mekânlar da vardır, bütün şairlerin benzer bir yazgısı vardır aslında. Ama somut darlıklardan, şiirin geniş evine akmak, şairler için daha kolay ve daha mânidardır. Güngör Tekçe de bu yetisıni kııllanır, az sayıda ve gösterişsiz sözeüklerle, kafanıza burgaç gibi işleyen sorular vöneltir size şiir yotııyla. Eski bir Istanbul deyimiyle, yer yer 'hafif zarif şiirlerdir yazdıklan ama, dikkatli bir okumadan sonra, o tehlikeli yalınlığın, yüreklere doğrulmuş bir silah olduğunu anlayıverirsiniz. Işte tam da bu noktada, bir ölçüde 'hafif bir görüntüyle, böylesine 'dokunaklf şiirler yazabilmenin, G. Tekçe'nin özgün kişiliğinden ve yeteneğinden kaynaklandığını rahatça söyleyebiliriz. Kendisi böyle bir özelliği olduğunu belli etmekten özenle kaçınsa da, bu bir gerçek. Güngör Tekçe'nin yalnızca 1991'de yazdığı bir mansiyon kazanan 'Kadınistan' adlı şiiri, belli bir motivasyonun ve etkilenmenin izlerini taşır. Daha sonra yazdığı şiirlerin üzerinde de, Gülten Akın'ın, Cemal Süreya'nın, Edip Cansever ve Tanpınar'ın bile gölgeleri dolaşıyor gibi gelse de size, sonra birdenbire anlarsmız hayal gördüğünüzıi ve G. Tekçe'nin kendi öz sesiyle karsılaşıverirsiniz. O tek bir açıdan, tek bir temadan bakmaz şiire, akılalmaz bilgileri içeren çuval dolıısu sözcük kullannıaz yuka rıda (.h belirttiğim gibi. Felsefenin zar kanatlarıyla uçar, onunla dalar derinlere. ()kııru da kendi ulaşmak istediği yerlere çekmek ister belki olanca iyiniyetiyle. tlk kitaptan alınan genel izlenim şudur ki, G. Tekçe, en çok kendine benzeyen, hem kırılgan, hem de zekice arındırılmış bir şiir duygusu taşımaktadır icinde. Okuru bulunduğu yerden yukarıya çekmek istediğini kolayca sezdirir. Onun soluğunun yetmediği yerde, okur aynı izlekten giderek şiiri tamamlayacak anlamlar üretecek güce erişir sanki. Kimi zaman şakacıdır. Kimi zaman, dökülen kanlardan beş bin yıllık sunak taşına ulaşacak kadar, bütün çağnşımlanna açıktır acının. Kendi deyimleriyle; umudun acemi yüzünü, aşkın niç olan adını, uyuyan yalanlan ve anılan, buz tutmuş insan yüzleriyle buz tutmuş leylâklan, beşikte ve tabutta çakılı kalan o bir tek çiviyi, Uğur Mumcu'va adanmış bir şiirdeki gezcinci karanfilleri, hayatın sancıyan her köşesinden derlediği simgeleri getirip iliştirir şiirine. Şiirinin üstünde sıklıkla uçurduğu kuslar ise, belli birkasveti dağıtmaya yanyorlardır belki de. Güngör Tekçe, dünyaya bir çocuğun pcnceresinden yaslı bir bilge olarak bakmanın buruk keyhni ise, 19%'da peş peşe yayımladıgı iki çocuk şiiri kitabıyla tat tıracaktırbize. Era Yayınlan'nca basılan, "Büyüklere Kuşlu Mektuplar" ve "Kuş lu Mektuplanm Döndü" adlı kitaplar, çocuk kitabı olarak tanıtılsa da, içindeki şiirler hem çocuklara, hem büyüklere hem de ruhunda her iki dönemi,birlikte yaşayan yetişkinlere pek çok şey anlatacak şiirsel etkiye sahiptir. Şairin çocukları heCUMHURİYET KİTAP SAYI 602 deflemesinin pek çok nedeni olabilir aslında. Yaşannıamış çocukluğuna, doğniamış çocuğıına, saflığını yitirmiş, bozulmuş, aldatılmış küçüklü büyüklii bütün dünyalara, elbet bir göndermesi olacaktır onun da. Anlatımdaki güleryüzlülük, anlayana bir sitemdir belki de. Ben sanıyorıım ki, bütün bu çalışmalar, son kitap "Seğiren" dışta tutıılıırsa, G. Tekçe'nin veniuen okurlarla buluşma maratonunda, bir ısınma hareketi niteüğinı taşır. Işin basında, büyüklerin hışmından çekinir gibidir, onların dışladıfiı bir şair olmaktansa, çocukların arasında barınmanın kolaylığmı seçen kaygılı bir yaşamla, çocuk kitaplarıvla da sınar kendini. Uzun yıllar yazma dürnisüyle nasıl başa çıktı, icinde çoöalan sözcüklerin ibyanını nasıl bastırdı bilemem ama, bu üç kitnptan sonra vogun bir şiirsel cnerjinin ortaya çıktığı çok belirgin. Ve "Segiren"de, özgüveni pekişmiş, herkese sunulabilecek bir şiirsel tletisi olduğuna ınanan, deneyimli bir şair vardır artık karşımızda. Yalın dili, derinlemesine okunduğunda, iyi bir şiir okurunun beklentilerine yanıt verebilecek niteliktedir. tlk şiir 'Kiraz', gizli bir umut ve güç göstcrisini de içerir. "Umut eskiyince içi gözükür /...Durup dururken gülümsemeler / Silinecek kara tahtaya dönüşür /..." Sanki hayattan, onu örseleyen geçmişten daha az korkar. zamanla, daha neşeli hesaplaşır. Kullandıgı dile hükmeder gibidir. ts kapak fotoğraflaııdır. Dünii ve bııgünü birlikte düsünmek, onun şiirine de yansımış bir yaklaşınıdır. Aynı ilk ve sona bakışi, 'Ibtidâ' adlı şiirin kitabın sonunda yer alması gibi. Sözcüklere sıSmayan anlam, bazen biçime dc taşıtılabilir. "Seğiren "de bir anlamda anlatılanlardan çok, anlatılmavanların varlığı duyumsanır. Şairin belki gelecek kitaplara sakladıfiı belki de başkaLir nedenle özenle kendine ayırdığı şiirsel malzemenin ipuçlarını hemen görürsünüz. Orncğin, Istanbul'u anımsatmak mı, yoksa unutmak mı gerektiği konusunda kararsızdır. Bilemez, geçmişte kalan o hisseli konak yalnızlig'ını, şiir okıırlarıyla paylaşsın mı, paylaşnıasın mı. Biraz değinir ve geçer. J l ek çok şiirınde kııllandığı, unutmak fiilinden türemiş sözcükler. hem onun tutıımuyla çakışan gerçek bir olgu, hem de ıınutmaya bir övgüdür. Gene de aöır basan ıınııtulmayan olacaktır kuşkusıız. Cünkü geçmiş, bir tek sairin belleğinde de canlansa, hepimizindir, hepimizi gösterir. 'Nâgehan adlı şiirde, "Eksikli padişahlar güldürürdü onları / Doğamamış şenzadeyle yüklüydüler / Bir adını ötedeydi saltanat kavı&ından / Sarayburnu akıntısı /.. .Dışarda kar yaf ardı / Süzmek için fincanlara ılınmış güzelliğini / Özel tülbentleri vardı /..." diyerek, anıları ve ça^rışımları saraya kadar da uzatır eger isterse. 'Biriydiniz' adlı şiirin son dizele Unuünaya övgü cungör Tekçe'nin, muzip bir Istanbul efendisi durusuyla. bahce kapımıza bırakırmışcasına yayımlayıp bize armağan ettlği kitaplar, meraklısı icin alıskanlık yaratacak düzeyde. terse Osmanlıca sözcükler kullanır, isterse onları bile bozar. Kural tanımaz pek, 'ru zi gâr' der. Yazı bir araçsa, istediği etkiyi alıncaya kadar ugraşacaktır onunla, bin kez yapıp bozacaktır, açıktır buna. Belki de rauyo oyunlarından kalma, ince bir alayın esintisi, bir tül gibi sarar şiirin yüzeyini. "Tam vüz kere zıplattım şu kafamda güneşi / Rekor yüzbiımiş ama o gün hastaydını biraz / Ilep söylerim anneme çok yıkamasın beni /..." Bütün şairlerin bas tacı olan gül teması da, onun 'Eylül' adlı şiirinde, okuru duyarlılığın doruklanna çıkanr sanki. "Yağmur yağar / Ve şessizlik / Kjyıda unutulmuş iskemleye ilişmiştir /... O fazla yjiik yuklemez dizelere. Değinir ve geçer. Böyfece gözüniizün Önünde fotoğraf netleşmez ama, bir şeyleri duyumsarsınız. Bol sözcükle kahnlaştınlmamış dizelerin altından, doğanın ve hayatın nıavi damarlannın geçtiği bellidir. O da yeter G. Tekçe'yeO bir iletişimciuir. Çekinmez şiirlerinde yer yer konuşma düini kullanmaktan. Haz duyar, olmayanlara ama olduklan varsayılan insanlara seslenmekten. Radyo yayıncılığının gizemi, kitaplannkiyle örtüşür nasıl olsa. Artık siiri yazmadıgı günlerin bezdirici kapanıkhğından kıırtulmak isterccsine, canlı dinleyicilerle de bulusmak ister, ilk gençliğindeki gibi. Içindeki kemiklesmiş heyecan çözülür. Bu isteğin en canlı belirtisi, "Seğiren"in rinde, "Biraz gündüz biraz gece en çok da ikindiydiniz/...Koştum uzun süresizle / Koştum beni geçtiniz / Bir sevi bir de ölüm anlatılamaz sözcükle / Ikisinden biriydiniz /" Karşılıklı bir sohbet sıcaklığının içinden, şiirin serin kuyulanna çekıldiğinizi hemen fark edersiniz. Her şiirde böyle tuzaklar vardır. Kuşlar, hani o bildigimiz kuşlar, hep bir yerlere çarparak düşerler, her şey çocuklann boyunu aşar, şair kendi deyişiyle durmadan unutur, Dİr maviliktir yayılır, bir ince sudur akar, güller laleler bütün çağnsımlanyla çıkar karşımıza, suskun ve zirıri gece zaten hep vardır icindeki tüm beyazlıklarla. Bu yinelenen imee ağırhklı sözcükler, bir dünyayı bütünlerler aslında. Doğal olarak kendi icinde zıtlıklarla dolu, ama şairiyle tutarıı bağlantılan olan bir dünyayı. Omeğin, 'Eylül Çocuklan' şiirinde, "Eski evler / Eski kuşaklara sannmıs evler / Muslukları hep aralık / Fotoeraılan somurtuk /Yıldızı düşükevler/ der. Odalan birbiriyle 'kavgalı' ve 'eşyalan müebbet' olan bu evler, hayatın içinden çıkmış ve pek çok şiire kaynaklık etmiştirkitapta. 'Resim' adlı şiir de, gerçekten düşe, oradan uıııuda açılan ulku geniş bir şiirdir pek çoğu gibi. "Anlat ona / Oşengeçtir / Yayılacak ve çökecek ve dinlemeye cek seni / I ıafifçe dokıın omuz başına / Okşar gibi yap / Okşama ama / Üşüyebilir ellerin / Anlamsız seslerle başla son ra küçük sözcüklerle / Auzından kaçmış gibi tek heceli usulca / Anlat ona / Geçerken u£radığını kaücı olmadığını / Ve saygı duyduğunu süreğen krallığına /..." O ince alay, acının çıplaklığını örter, el gün içine çıkarılacak duruma getirir belki de. Anne babalar da şiirlere sıklıkla girerler, olanla hafiflikleriyle, aynı düşlerde rastlaştı^ımızgibi. Işte 'Mahallenin Delisi'; "Ben hep doğruyu söylerim / Çiınkü herkesin yalancısıvım / Ellerim kirlidir biraz yani herkesin elleri / Annemi mi sormuştunuz / Kaf ıt mendil bilınez / Kolalanmış mendille siliyor gözlcrinı /" Olümü tahta at sanıp ipini çeken çocuklar da bu şiirdedir, üç aylığ'nı almış yalnızlıktan emekliler de. "Seyri Sefâin' adlı şiirin sergilediklerindc de aynı göısellik, şüre hiizünlü bir tat ekJemektedir. "Istanbul değişti mîrim / Yılda bir kez çıkardınız Beşiktaş'taki konaktan / Bir cezvenin köpüöünde her dem seyri sefâin/..." G. Tekçe, kitaba adını veren 'Segiren' adlı şiirinde de, 'hayatın ihtiyari duraklarından, dogduğumuzevlerden.ki artık olmayan' bizi dalgın dalgın dolaştırdıktan sonra; "Hiçbir zaman bılemezsin / Olü suda seğireni / İlk ışıgın ilik çığlığın ilk ivmenin / Keyfini /... Hiçbir zaman bilemezsin / Hiç'in Bir'in ve Zaman'ın ve Bilnıe'nin / Her an kopan ve birleşen / Tuhaf ilişkisini/" diyerek, telsefenin labirentlerine getirip bırakır. Belki de, okura açmazlar sunmaktan keyit alan, belki de öğrencisine zor bir soru sormuş eski zaman ö^retmcnleri gibi kötü bir niyeti yoktur ama şaırin yüzündeki sabırlı tebessümü ve beklentiyi okursunuz bu dizelerde. ' Vanikoy de Bir Yalıdan' adlı şiirin son dizeleri de şöyle; "Oliim mü demıştiniz / Hâlâ mı soiada dolaşıyormuş / I lâlâ mı keçelı terlikleriyle / Kendisi abi der bana /... Neden kalktınız efendim / Son vapur mu dediniz / Bu saate kalır mıydı lnşirah /...Yine gelir misiniz/". Sorular gene uçuşuyor lıavada. lstannul'dan kalan en guzel anılardan biri olarak lnşirah adlı vapurla, korku dolu bir geceyi, bir yalıda çakıştıraıı G. I'ekçe, şiir boyunca kendinı de soyutluyor sanki bu ortamdan, atmosterden daha doğrusu. Durmadan, "Ama bana ne bundan" diyerek. Bu dışlaştırma, gerçeuı daha da çarpıcı, imgeleri daha ua renkli kılıyor tabii. Şiirin "bana ne" deyip ilgilenmez göründüğü her konuyu, okurun daha da merak edeceği ve şairin işaret ettifii yöne, gösterilene doğru koşacagı bellidir, daha önce de değindiğim gibi, Güngör Tekçe'nin, muzip bir Istanbul efendisi duruşuyla, bahçe kapımıza bırakırmışçasına yayımlayıp bize armağan ettiği kitaplar, meraklısı için alıskanlık yaratacak düzeyde. En yeninin peşinde koşanlara, yapısı belki biraz tutucu gelse de, anlatımındaki doğallığı, yapmacıksız ve abartısız söz dizimi, şairin ruhuyla özdes iç sesiyle, usta işi bir yapıt 'Seğiren'. Dilerim arkası gelir. Şiir sevgisinin bile, çirkin bir hesaplaşmaya, bulantıya dönüştürüldüğü verimsiz sanat ortamlarında, belki de reklâm adına bir süre daha sürer bu ikinci el Güller Savası. Ama şiir kitapları her zaman masumuur. Bu böyle biline. Bir yeşil ot jibi başını kaldınp şöyle bir bakar olanara, sonra da boynunu bükiip bekler riizgânn dinmesini. 'Seğiren', bu yaz rüzgâr eserken de ortada dolaşmasını bildi. Zamanın ters akıntılanna dayanacak güçteydi çünkü niteliği. Şairin içtenliği ve Kalender vapuru gibi bizden olması da cabası. Hiç kuşku yok ki, şiirleri okunduğunda, nerkesi başka birkıyıya taşıyacak olan, gene kendisi. • f îiren/ Şiir/ Güngör Tckçc/ Hera Yayınları/ Mayıs 2001/ SAYFA 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear