26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe
İzmir Ekonomi Üniversitesi

Catalog

Güngör Tekçe'nin şiire kesln dönüsii 'Seğiren', bu yaz rüzgâr eserken de ortada dolaşmasını bildi. Zamanın tcrs akıntılarına dayanacak güçteydi çünkü niteliği. Şairin içtenliği ve Kalender vapuru gibi bizden olması da cabası. Hiç kuşku yok ki, şiirleri okundugunda, herkesi başka bir kıyıya taşıyacalc olan, gene kendisi. irin yarınlan için, güvenilir bir işaret teııeri kendiliğinden çakmaya başlamıştı bile. Güngör Tekçe'nin hayatını, kıtapları nı ya da şairlik paftasını açıp önümüze serdigimizde ve ayrıntılara dikkatle baktığımızda, onun yirmi beş yillık suskunluk dönenıine karşın, gene de ilgileri haklı kılacak özelliklerinin oldıığu kolayca görülebilir. Güngör Tekçe'nin geri dönüşü yanlış ve ahşılmış bir deyimle kesin dönüş de diyebiliriz , su bizim herkesin birbirini tanıdığı ya da tanımadığı (!) eski şairler köyüne, eski bir kazanımının iadesi anlamına gelir. Ama, bilım alanında araştırmanın, sanatta eleştirinin verinıli olmasina bir türlü geçit vermeyen, kültür politikası oluşmamış sisternlerde, şairler de her yaş kuşağında ayn bir sahipsizliğin demeyeyim ama, gcncl bir yalnızlıgın kuşatması altında kalırlar. Birileri, birilerinin elini tutarak ya da istemeyerek de olsa boşluğa bırakıvererek, liberal bir destekleme örneğini scrgileyebilirler ancak. Şairlerin üzerindeki geleneksel polisiye baskı artık kalkmıştır ama, yayın sektörüne de dağılan ekonomik güç ve med ya olgıısu, varlık yokluk nedeni yaratabiiecek biretkinliğe ulaşmıştır artık. Görünüşe bakılırsa, şiir yazma ve bir uyarına gelirse dergilcrde yayınlama özgürlüöü tamdır şairin. Bu doğal ve ham özgürlüğün, toplumıın her katmanında ayrı ayn nedenlerle, genel kabul gördüğü de söylenemez pck. Şiir yazan, daha Ük genclik yülarında, aile içinden eğitim alanına kadar sızmış sinsi bir caydırma polîtikasıyla karşılaşır. Ve sonra, her şeye karşın 'şair' olduğunda bile, gelişmekte olan medyanın kararsız yaklaşımları, ya onu belli bir odakta toplanmaya ya da köşesinde kendi kendine sayıklamaya iteler neredeyse. Küreselleşmenin azizliği ve cşitlik anlayışı budur işte. Medya ya büyük bir sessizlik bombardımanı ile karşılar şairi, yazdığı işirin güncel isterlere verdiği yanıt doğrulrusunda ya da bayrak gibi dalgalandırır her yerde. Toplumun istediği kesimiyle, isteai&i sanatçıyı buluşturan sihirli değnek medyanın elındedir artık günümüzde. Deneyimsiz, bilinçsiz ve sanibinin sesi olan bir medyanın. Ne ilginçtir ki, şiirin bile bir patronu ve pazan oluşturulmaktadır artık. Şiiri sahiplenen, ona sembolik de olsa bir telif ödeyen sermaye, onu da 'marka' ve 'rekâbet' gibi tica ri kavramlarla bir meta olarak piyasaya sürmekten, okuru da seçici seçkinci de denilebilir bir düzeye çıkarmalctan gurur duyduğunu, medya yoluyla her firsatta açıklamaktan kaçınmayacaktır zaten. tşte bu bilinen gerçekleri de göz ardı etmeden, Güngör Tekçe'yi 1937 tstanbul doğumltı olup da şiirleri ve çevirileri 1956'da yayınlanmaya başlayan, 1994'te de, ilk şiir kitabı "Sabah mısın" ile okurlanyla buluşan Güngör Tekçe'yi bir şair oıarak tamtmaya çalışırsak, önce şiirin hiçbir nedenle gerçek şairin içinden sökülüp atılamayaca£ını kabul etmemiz gerekir. Çünkü bunun en çarpıcı örneğini Güngrir Tekçe'de görüp umutlanmışızdır az çok. Çağın dayattığı koşulların, değışkenliği nedeniyle bir kural oluşturmadığı gerçeğini de G. Tekçe'nin siir yazma ozlenıi ve tutkusıında, içindeki genel bir yazın sevgisi ve birikiminin de payı vaıdır, belki onun bir Galatasaraylı oluşunun da. En azından eğitim aşamasınua, sözünü ettiğimiz engellerle karşılaşmamıştır. tst.İJn. Sosyoloji bölümü mezunudur, felsefe ve psikoloji de okumuştur, değerli öğretmenlerden de feyz almadıöı söylenemez. Ustelik o bir Istanbulhıdur. tlk gençliğinde örneğin Varlık dergisine kolaylıkla ulaşabilmiş, dünyaya acılan kültür penceresi nin yanı sıra, kendi çağınm şair ve yazarlarını da tanıtına olanaği bulmuştur. Bu arada tstanbul'un yaşadıgı sancılı değişimlerden payuıı almış, şiir temalarında altyapıyı oluşturacak olan gülünç ve trajik konak hayatlarını da tatmıştır. Babasını ve hele annesini yitirdikten sonra tüberküloz olan annesini , Besiktaş'taki konakta kendi payına düşen elektrikleri kesik bir odada, iki gözü dc görmeyen halasıyla birlikte geçirdigi ilk gençlik yılları, onca acılar ve yoksunluklar içindeyken bile yazabildiği şiirler için, zcngin bir kaynak oluştunnuştuı mutlaka. 1965'te Istanbul Iladyosu'nda başladığı metin yazarlığı ve program yapımcılığı görevi ise, 1973 yıhna dek sürecek, o yalnızca mcslek içi yazarlık yaparken, şiirini içinde uyutacaktır belki de. Güngör Tekçe gene şanslıdır, bu kez de 1973'te IstanbuJ'dan aynldığı için. lzmir'e, Izmir Tiyatrosu Tiyatro Yayınlan müdürü olarak atannuş, ancak geçtiöimiz yıl, îstanbul'a ve Istanbul Radyosu na geri dönmüştür. Bu demektir ki, yaşanan sosyal, kükürel ve politik karşılıklardan duyduğu tedirginlik dışta tutulursa, Bâbıâliae dönen çarklann degişik dişlilerine hiç kaptırmamıstır şairlik kaftanını. Kişilerle, kurumlarla, örgütlerle, gelişmekte olan yayın sektörüyle, ideolojik bağıntılar ve coşkulu eylemlerle hiçbir ilişkisi, kavgası, hatta mektuplaşması bile olmamıştır. O bir devlef memurudur, evlidir, taşraya gönüllü sürgün sanmaktadır belki de kendini bir anlamda. Boş zamanlannda iki metrelik botuyla balık tutmuştur Sığacık koyunda yıllarca. Ve şiir hiç aklından çıkmamıştır mutlaka. Oltanın suda titreştiği yerde, zamanı sorgulamanın, ne şiire ne de felsefeye ters düşmeyeceğinin bilincindedir. Şimdi ise Istanbul'un cehennemi gürültüsü ve kalabalığında biraz Be yopu'nda âvârelik eder, îkitelli'nin ise yolunu bile bilmez. Rahattır. 70'li yılların gözdesi militan şiirden, 80'li yılların düşselliğine, 9O'lı yılların arabeskine kadar uzanan rengârenk yelpazede, özel bir yer aramıştır kendine. Dergiler ve kuşaklar Cemal Süreya Ödülunü aldığı dosyası kitaplaştı: Segiren ŞHr yazma özlemi MELİSA GÜRPINAR Y azın ortamında, uzadıkça ıızayan ansiklopedi güldeste savaşlan nın, okur ile şiir arasındaki o ince ilişkiyi pck bozamadtğının bir kanıtı da, Mayıs 2001'de yayımlanan, Güngör Tekçe'nin "Seğiren" adlı şiir kitabına gösterilen ilgilidir. l Jlkemizdeki politik arcnanın bir yansıması olarak, hcr alanda yaşanan günübirlik çekişmeler, kısa erimli gcrginlikler ve yetke paylaşımı, neredeyse ruhumuza geçici körlükler yaratacak bir aşamaya geldi. Hele ki, içinde soluk almaya, bir an lamda arınmaya çalıştığımız sanat alanlarını bulandırnıa lüksüınüz hiç olmama lıydi. Ama oldu. Sanatçının var olma, varhğını yannlarda sürdürme isteğinin hırçın telâşı, çatışmaların temelindc yerini âlmakta gcciknıedi. Aslında, zanıan adın daki eleştirmen bir eşkıya, yolumuzu her an kesiyor, hart hari, dize dize, kitap kitap, savurup atıyor boşluğa yazdıklarımızı. Binlerce yüdır, belki de bir tek şairi insanlığa arnıağan edebilmek için bilinçli kavimler için yctcrli bir sayıdır , bu doğal ayıklamaya karşı dirençle yazıyor §airler şiirlerini. Onun için sayıları bu kadar tazla, onun için inatçı ve kararlılar her koşulda şiir yazmaya, doğa onları programlamısçasına... Geniş tabanlı bir iramit, nasıl ki kozmik vc evrensel ölçü:rle yakın bir bağıntı içindeyse, toplıım içinde yükselen şair ya da sanatçı birikmelerinde de, benzer bir yapılanmadan söz edilebilir. Biitiin şairlerin tepeye yakın bir yerde konuşlanmak istemesi de dengeyi bozar, tepedekilerin tabandan kurtulmayı amaçlaması da pek sağlıklı sonuçlar cloğurmaz, güncel bir açıdan bakıldığında. E Işte Güngör Tekçe de şimdilik, pek çok şairle omuz onıuza, kinıi güldestelerin içinde, kimisinin dışında, elbette gelip geçici olan sanaJ bir değerlendirme anaForunun tam da orta yerinde, hayat ve siir ödevini yapıp, o kutsal dengede kendıne uygun bir yer oluşturmaya çalışanlardan. "Seğiren" adlı dosyasıyla, basdmamış şiir kitabı dalında bu yılın "Cernal Süreya Şiir Ödülü"nü aldıktan sonra, C. Tekçe'ye gösterilen çiçek koklamak gibi itici bir duruma getirildiği dönemler icin, hayırlı bir haberdi bu. Kitabın niteliği kadar, sairine yapılan huş gcldin karşılamalan da umut vericiydi doğrusu. Sanki şaSAYFA 8 HOS flOHHI K 9 P S M M I I 8 M P I arası çatışmaların, soğuklukJarın da uzağında kalmı^tır ister istemez. Güngör Tekçe'nin şıirine yaklaşabilmek için, Oküz dergisinin Şubat 2001 sayısında yayımlanan aynntılı hayat öyküsünü okıımakta yarar var bence. Izmir Radyosu'nda nazırladığı programların adlarını ise, kitaplarının kapak arkalannda görmek mümkün. Ama susktın dönemin asıl ipuçlarını, Broy Yayınlan'ndan çıkan ilk kitap "Sabah mısın ın içeriğinde buluyoruz. Kitaptaki ilk şiirin adı, 'Uğurlama', ikincisinin adı ise 'Merhaba'. Tam da bu şürde, kendinden ilk haberi verir gibidir G. Tekçe. "Çok derin bir sarnıçtan bir emekle çekilmiş / Bir kova suyun birden taşlığa devrilmesi / () taşlıklarda bizim çocukluğumuz geçti / Sular ki o zamanlar salt raşlıklnr içindi / Yere birden eğilip kendimizi seyretmek / Çekiciydi güzeldi /". Aynı kitapta şiirler, 'ellibeşler', 'altmışlar' ve 'yetnıişler' ve 'seksenler' ve 'doksanlar' iıst başlığı altında toplanmış. Kitapta 'Sabah mısın' adlı bip şiir yok. Ama son bölümiin sonlarına doğru karşımıza çıkan 'Karşılama' adlı şiir, zamanla, günle gündiızle, nükteli bir hesaplaşmaııın içine çekiyor okuru. Zaten de, uğıırlamalar, merhabalar ve karşılanıalarla, okura bir el uzatıyor şair, biraz uzaktan, biraz dışardan, biraz da unutulmanın karanlıgından. Her kitap, başkalanyla yeniden buluşnıa, bütünlesme umudunun dogdu^u bir alandır ne de olsa. 'Karşılama' şiirinin sonlanna doğru, sabaha biraz kırgın, biraz t\A efelenin büyüklenerek seslenir şair; "Biraz şaşkın / Ne de olsa çizgi dışı bir dölünden gecenin / Bakmayı bilmez kendine / Acıkmıştır şimdi deaik /... Ne çok armağan getirdin bize/Şöyle bırak yarım kalmış şiiri / Yakalanmamış bakışı / Çözülmemiş yazıtı da / Çiviye asabilirsin sisi / En çok korkunun bir de sevinin kıpırdandığı / Karanhk agiardan beri /...Sabah mısın sabah mısın sabah mısın / Sen o musun /. G. Tekçe'de güncel bir olayı, küçük bir özel hayat kırınrısını bile ayrınrı olarak değil, temel sorulara ulaşacak ana yolun döşemesi olarak kullanma eğilimi vardır. Ayrıntılara dagıtmaz şiirini, yaşanmış ve arka planını bildiği sözcüklerle, yani gü venli bir malzemeyle kurar biçemini. Dilin olanaklarını dikkatlice ölçüp biçer sanki. Sustuğu, siiri ansızın bitiverdigi yerlerde bile bu dikkatli kullanım sürmektedir. Karşımıza çıkan bu boşluklar, anlamdan vazgeçen bir şairin özentili susınalarını değil, tam tersine anlam olarak sıkıştınlmış yoğunlaştırılmış bir karadeliğe çekmek istediğini barındınr belki. Silik ve unutulmuş geçmişten, sonu belirsiz geleceğe giderken, bir daha geri dönmemecesine, o şiirin içinde kaybolma duygusu verir okura. Kitapta sondan bir önceki 'Gemi' adlı şürde, gene kendi hayatını, tarihle, coğrafyayla, geçmiş ve gelecekle eklemleyerek, bize geniş bir kavrama olana ğı yaratır. "Ben bu limana hiç baglanmadım / Ama orda duruyorum /...Güvertemde birileri geziniyor / Biraz Romalı sanki Mısırlı biraz Yunanlı /...Kaç kez kopardım halatlanmı / Oynaşırdım özgıirce / Sevincin ve hüznün köpükleriyle / Ne zamandı ve nasıl anımsayamıyorum artık / Cîelip kondu direğime / Doğmamış bir çocuğun almganlığı / Anladım / Yanlış bir coğrafyaya açmışım yelkenimi / Başkasını taşımaktan kolay değil / Taşıyabilmek kendini /..." Ve son şiirdeki" Yaprak ktmıldamıyor / Tannnın usanç günü /" dizeleriyle kapanır kitap. 1994'teyayımlanan ilk kitapta, gelenekle arasındaki bütün köprüleri atmamış, yeni sayılamayacak, ama gene de modern bir şiir tadı vardır. Ikinci Yeni'nin etkisi baskındır, bazen yer yer Garip kokusu bile aldığınız olur, o acı alayları bir mantığa sığdırmak istediğinizde. Şürde geniş bir alanı kaplayan dinginlik ise baskıcı bir babanın sessizliği gibi ürkütücüdür. G. Tekçe'nin şiirinde, görünüşte, ideolojik bir savunu, kavga, isyan, karşı koyma ve CUMHURİYET KİTAP SAYI 602
İzmir Ekonomi Üniversitesi
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear