Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Zamanımıan Bir Kahramam Hoşnutsuzluk, başka bir romana gönderme yapılarak daha da güçlendirilir. Bu roman "Tutunamayanlar"dır. "Tutunamayan'ı oynayanlarla kaynıyor ortalık. Uyumsuz, sorunlu, her şeyi anlamsız bulduğunu söyleyen, tutunmak için hiçbir şey yapmadığı nalde o havada yıcınla insan. Oysa ellerine dikkat edin, demir pençeler görürsünüz. Çelik tırnaklar." Bir "dünya malından geçişi" oynayanların, ondan dana fazla bir şeyler koparmak için birbirlerini parçafayışı... Arslanoğlu, romanının sonunda yaşamdan yana tavır koyuyor. Ama bu karamsarca bir yeğleyiştir. Umut da yoktur pek. Ama yine de "yaşam yaşamdır" der gibidir bize. NİHAT ATEŞ aan Arslanoğlu ile yine Cumhuriyet Kitap'ta Yanılmanın Gerçekliği adlı yapıtı üzerine bir söyleşi yapmıştım. O söyleşide Arslanoğlu "însanın şimdiki durumundan rahatsızım" diyordu ve şöyle açıyordu: "Ben insanı değiştirme iddıası gösteren azınhğın uzantısıyım." (Cumhuriyet Kitap, Sayı 471, s.6). Bu sözlerde Kaan Arslanoğlu'nun romanlannın ana izleklerinden birinin ipucunu görmek mümkün: Günümüz insanın tarihi, bugünü ve yaratacağıyarını ile tanımak ve anlatmak." Bunu da "benim ahlakçılığım gerçeği yalnızca ve yalnızca gerçek için arayanlann ahlakı." (Cumhuriyet Kitap, Sayı 471, s.6) diyerek yapmak. îşte yeni romanı Intihar'da da bu arayışın izlerini sürmek, insanın bugünkü durumundan yola çıkarak yarını yanıtlamaya çalışarak devam etmek. Elbette böyle bir sorunu olan yazarın, okuyucusunu insanın tarihi ile yüzleştiren, insanı insanlaşmasının anlatıldığı romanlara, izleklere daha ileri giderek kültürlere göndermesi beklenebilir bir şeydir. Arslanoğlu da daha en başta Lermontov'un ünlü romanı "Zamanımızın Bir Kahramanı"nı kullanarak başlıyor. gün rahatsız olunan insandan bilgeleşme, erme amacı. Ama baş kahraman romanın hiçbir yerinde bu iddiayı dile getirmez. Farkında olmaksızın o yolu izliyor ve biz o söylemese de, iddia etmese de onun böyle bir amacı olduğunu sezeriz. Âslında roman tümüyle Lermontov'un Zamanımızın Bir Kahramanı'na koşut bir yol izliyor. Buraya da pek çok gönderme var. Bazı bölümlerde Lermontov'un yapıtından kısa aktarımlar yapılmış. Sayfa 50'de Erdem'in bir fiziksel betimlenmesi var ki Peçorin'in fiziksel betimlenmesiyle neredeyse cümle cümle aynı. Arslanoğlu Erdem karakterini aslında Lermontov'un Peçorin'i açmadığı kadar açıyor ve geliştiriyor. Bu anlamda da Erdem "Zamanımızın Bir Kahramanı"ndan aynlıyor. Bazı yerlerdeyse uyarlama yapılmış. Örneğin Peçorin sıkılınca atını dört nala bozkırlara vurur. Bugününden şimdisinden sıkılan, rahatsız olan Erdem de arabasına atlıyor ve sürat yapıyor. Yine Peçorin bir kaplıca şehrinde Moskova sosyetesiyle karşılaşır. Bir prensesle gönül ilişkisine girer. Erdem ise bütün geçmişiyle (tarinini ve tüm zamanını yuklenmiş) her şeyiyle hesaplaşacağı çıktığı dağda ki Kafkasya'ya yakın ve oraya benzer bir coğrafyadır Istanbul'dan bir grupla ve bu grup içinden ilgisini çeken bir kızla karşılaşır. Zaten romanın sonunu da Erdem'in bu grupla ilişkisi belirler. Romanın sonundaki garip düello bile Zamanımızın Bir Kanramanı'na koşuttur sanki. Lermontov'un dizelerinden de birkaç dize vardır: "Lacivert dağ dizilerTgibi. Erdem'in zamanından hoşnutsuz ruh hali, onu yenme çabası ve içten ice geliştirdiği bir isyan duygusunu da izferiz devamfi. Bu da sayfa 57'de: "Hayallerine bir yerden girmiş ihtiyar: Uzun yüzlü, uzun beyaz sakallı ihtiyar. Yitik düşlerınin, savrulmuş, hırpalanmış özlemlerinin tuhaf ikonu." Bu Şeyh Bedreddin'den başkası değildir. Ama yine şeyhin adı hiç geçmez romanda. O Erdem'in kendini aşma duygusuna denk düşer. Sayfa 179'da Bedreddin bir hayal olarak y ine karşısındadır. Ardınaan Bedreddin yiğitlerinin OsmanL ordusuna yenildikleri savaş gelir gözlerinin önüne. Daha sonra işyerinden arkadaşı olan olmadığı halde görüş olarak sosyalisttir.) "Adımızı bile Örhan koyarlar" diyor. "Ortadan kaldırırlar bizı. Boğarlar, kafalarımızı keserler, göğüslerimizi ezerler, ciğerlerimizi patlatırlar. Sonra adlarımızı yok ederler, sembollcrini. Anımsamamızı bile istemezler. Bizim gibilerin hep var olduöunu, hep var olacağını. Tarih deyince aklımıza hep saraylar gelsin ister Kaan Arslanoğlu bu kez "tntihafa eğiliyor oynayanlann, ondan daha fazla bir şeyler koparmak için birbirlerini parçalayışı... Arslanoğlu, romanının sonunda yaşamdan yana tavır koyuyor. Ama bu karamsarca bir yeğleyiştir. Umut da yoktur pek. Ama yine de yaşam yaşamdır" der gibidir bize. Arslanoğlu tntihar'da dilini nerdeyse şiire yaklaştınyor. Doğa, yer ve duygu betirnlerinden şiiri zorluyor. Örneğin sayfa 186'da "Korku da sürünmüyordu içinde" diyor. Korku duygusunun anlatımı bu. Korkunun insanı nasıl işleyen, zehirleyen, kıvrandıran, yılışık bir duyu olduğunu üç sözcükle anlatıveriyor ^aan Arslanoğlu. "Sürünmek" edimi dilimizde hem bir zavallılığı, çaresizliği imlerken, her zaman korku, tiksinti duyulan hayvanlann da ortak hareketleri olarak karşılandığı için "korku"nun sürünmek eylemiyle tanımlanması "korku"nun hem romanın baş kahramanının içinde bulunduğu ruh durumunu, hem de bizler için bu duygunun tanımlanmasını yapıyor. Bu çok önemli. Sayfa 181'de yukanda andığım savaş anlatılıyor: (Bedreddin yiğitlerinin yenildikleri savaş.) (...) "Omuzlara saplanan, kafaları balta sesleri, künt, boğuk. Kılıç vınlamaları... Damarlardan fışkıran lcan yağmurlaması (N.A.)..." Yağmurlaması sözcüğüne dikkat! Kanın oluk oluk boşanışını, fışkınşını, seller gibi akısını bir tek sözcükle karşılaması. Sözcüklerin değerleri konusunda gelişmiş estetik duygusu var Arslanoğlu nun. Cümleler kısacık. Ama dopdolu, yoğun: "İkinci katın penceresi. Bir gölge mi geçti neP.Avluya, oradan da arka kaıdan eve. Üst kata çıkıyor. Yüreğinde ir kuş kanadı. Yaralı kuş kanadı. Ümitsiz, ara ara çırpınıyor." (s.lll) Bunun gibi daha yüzıerce örnek verilebilir. Sımsıcak, saran, alıp götüren bir dil bu. § K "însanın şimdiki durumundan rahatsız olan" yazarın insanın bugünüyle, yarınıyla uğraşırken "zamanı" kullanması kaçınılmazdır. Arslanoğlu "zaman"ın bu yönünü kahramanında bir takıntıya vardırarak vurgulamaya çalışıyor. Romanın ilk cümlesi: "Saatine baktı." Sayfa 33, ikinci paragrafın başı: "Saat sekizi on geçiyor. Neyi ne geçerse geçsin canım." Kahramanın (Erdem'in) zamana karsı bu takıntısı ve zamana karşı yarışı sık sık saatine bakmasıyla anlatılır. Romanın son paragrafı: "Kaç saatte çıktı buraya?" Ve romanın son cümlesi: "Saat gözden kayboluyor." Burada zamana karşı yarıştan da kurtulunmuş oluyor, zamana karşı takıntısından sıyrılıyor kahraman. Romanın değindiğim gibi gizli izleklerinden bırı de sıradan insanı aşma, buSAYFA 8 uıdhBP'dı sBinlıoltop va göndermaler ler, ucuz entrikalar, eksantrik, egzotik harfler, işareder... Bize hep yenilmek düşer. Sonra kılık değiştirerek aralarında dolaşmak, onlara benzemeye çalışarak yaşamımızı sürdürmek düşer, runlarımız ise solucanlara döner." (...) "Adımızı bile Orhan koyarlar" diyor. Burada Şeyh Bedreddin'in karşısınaaki Osm anlı hükümdarının adının Orhan oluşı una da gönderme yapılır. Erdem'in bu modern ve postmodern arasında ahlaksız bir ikircimde duran insana duyduğu tiksinti Nobokov'un Loüta'sına yapuan göndermeyle daha da su yüzüne çıkar, görünür kılınmaya çalışılır. Çok iyi anlaştığı eşinin on altı yaşındaki kuzeniyle ilişlaye girer. Hem de ilişkisinin duyulması, yayılması için her şeyi yaparak. Bodrum'daki evi seçer. Evin yan komşuları eşinin uzaktan akrabalandır. Onların göreceğini bile bile eşinin kuzeniyle balkonda sevişir. Aslında roman başından sonuna bir ahlak tartısması gibidir. Baş kahraman Erdem'in adı da bu anlamda bir simge addır. Sonuçta sayfa 176'da Lolita'ya gönderme açık ediür: "Bir küçük Amenka sanki burası. Amerika'nın elli yıl öncekihah." Hoşnutsuzluk, başka bir romana gönderme yapılarak daha da güçlendirilir. Bu roman "Tutunamayanlar"dır. "Tutunamayan'ı oynayanlarla kaynıyor ortalık. Uyumsuz, sorunlu, her şeyi anlamsız bulduğunu söyleyen, tutunmak için hiçbir şey yapmadığı halde o havada yığınla insan. Oysa ellerine dikkat Jj edın, demir pençeler görürsünüz. Çelik tırnakJar." Bir "dünya malından geçişi" Kaan Arslanoulu. yenl romanı Intlhar'da İnsanın bugunkü durumundan yola çıkarak yarını yanıtla maya çalışıyor. E 175. sayfada Selin (eşinin onaltı yaşındaki yeğeni) Erdem'e "Hazır misın?" diye sorar. Neye mi? Bodrum yolculuğuna elbet. Hazırdır Erdem. Sayfa 186 da bu kez o düello gibi iddia giriştiği Murat sorar Erdem'e: "Hazır mısın?" Hazırdır Erdem. Ve Kaan Arslanoğlu soruyor bize: "Sizler hazır mısınız?.." Neye mi? Elbet bu romanı okumaya. "Zamanımızla ve insanlanyla yürekli bir karşılaşmaya." • tntihar Zamanımızın Bir Kahramanı / Kaan Arslanoğlu /Adam Yaytnlart / 200 s. Orhan'ın sözleri: (Orhan hiçbir pratiği CUMHURİYET KİTAP SAYI 549