Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
llhan Eksen, içtığımz içkiden dahafazla keyif almanızı sağlamaya çalışıyor Bütün dünyada bir içki içme "*adabı' vardır. îçkinin ne zaman, hangi koşullarda içileceği konusu üzerinde çok durulmuştur. Birtakım kurallar, sözlü yasalar konmuştur. îçlci içen kişi, taşkınlık yapmayacak, kimsenin kişiliğini, özgürlüğünü tehdit etmeyecek, cana, mala zarar vermekten kaçınacaktır. îlhan Eksen'in "Dengeli Demlenme ve Rakı Mezeleri" kitabında topladığı bu bileileri benimseyen ve nakkıyla sindiren kişi ya da kişiler, iyi, güvenilir, sözü sohbeti dinlenen bir rakıcı olarak yetişir. Öyle bir rakıcı da nerkes tarafından sevilir, aranır ve ona o itmedenkapılar açılır. MUZAFFER BUYRUKÇU oru köyünde on yaşında bir çocukkcn gülüp geçilecek, eülüp geçilmeseDİle lcaş çatılacak bir yaramazhğımı bir ahlak, bir saygı sorunu haline getiren, beni erik ağacına bağlayarak kollanmı, bacaklarımı, yüzümü çılgın ısırgan otlanyla dalayan, bu cezalandırma yöntemiyle de övünen babaannem, tstanbul'da, Büyüklanga Beşikçi Sokak'taki evimizde öldüğünde on dördüme yeni basmıştım vc bir yıllık yazardım. Babam, amcalarım, halalarım, hısım akraba, acıdan saçlarını başlarını yolarken ordan usulca sıvışmış, her giin birkaç kez önünden geçtiğim ve "Ben ne zaman içerdeki müşterilerin arasına katılacağım" sorusunu sorduğum Anastas'ın derli toplu, geniş, loş meyhanesinde almıştım soluğu. Vc bu ilk rakımı, babaannemin ölümünden duyduğum müthiş sevinci doya doya yaşayarak icmiştim. Bu bir tepki içişiydi ama gerçek, bana keyif veren rakımı on yedion sekiz yaşlarındaki bir delikanh topluluğuyla eşiğinden adımımı attığun Kumkapı'daki Koço'nun meyhanesinde yudumladım. (Koçb, şimdıki sahibi Yorgo'nun babasıvdı. Yorgo o dönemde kısa pantolonla dolaşıyor, Koço'nun yanından bir dakika bile ayrılmıyordu.) Pek çok şey gören, pek cok deneyimini, birikimini değerlendiren, değerlencurdiklerini düşünceye, söze, davranışa dönüştürerek damıtan Koço, bizler gibi yaşamın tat kaynaklarına neyecanla yürüyen acemi eençleri öğütleriyle eğitmeye başladı. Bundan böyle ne zamana kadar sürdürebileceksekiçeceğimiz rakıların tedirginlik değil huzur getirmesi için ne yapmamız gerektiğini milim milim işledı beyinlerimize Rumca, Türkçe karışımı bir şiveyle. Dengeli Demlenme ve Rakı Mezeleri rından öç alma tasarılannı, pişmanlıkların kemiriciliğini, vicdanları kanatan suçlarnuşkırtırdı. Kimi vakit güzelliklerle, yüceliklerle bezeü söyleşilerin aydınlığını karartır, en cana yakın, en sağlam birliktelikleri zedelerdi. Bu nedenle, rakı içerken kişisel açmazlara, onurlarda yara açan sürrüşmelere, parantezli öykülere yaklaşılmamalı, kimseyi rahatsız etmeyen ama herkesi ilgilendiren, nitelikleri hafif durumlara göz kırpmalıydı. Ve ne olursa olsun kavga ortamı yaratılmamalıydı. Kavga ortamı, kafaları dumanlı içkicilerin dosduklannı, arkadaşlıklarını bozar... belli bir çerçevenin içinde tutulamazsa cinayete kadar gider, ellerikanabulardı. Evet, nafifkonulargündeme getirilmeliydi: Güldürücü anlatımlarla, fucralarla rakının büyüsü varlıklarda hissedilmeliydi. Bizlere, 'sıradan insanlara' veriyordu bu dersleri Koço. Ama ilerde makammevki sahibi ya da artist, tiyatrocu, yazar, çok okuyan, çok düşünen aydın birileri olursak iş değişirdi. Düşüncelerini, duygulannı yönetenler, yönlendirenler, büyük yetenekler, en alt ve cn üst dillerin bir sentezini yapma başarısına erişenler, en çok kişiscl sorunlarla değil evrensel sorunlarla uğraşanlar, birbirlerini yıpratan 'adi kavgalar'dan mümkün olduğu kadar uzak dururlartlı kdtıunil.ııı gcreği. Ve 'rakı'nın bir zcvk nesnesi olduğu asla unutulmamalıydı. 'Rakı' ayrıca insan emeğiyle yoğrulduğu için kutsaldı. Ben, sanatçıların arasına katıldığımda 'rakı' konusunda epey yol almıştım, epey donanımlıydım. Koço'nun öğütlerine uyarak hataları azaltmiij, acemiliğimin en göze çarpan yanlarını budamıştım. Yalnız sanat, edebiyat, kültür açısınaan donanımlı değildim. 1953 'te Ycditepe'de tanıştığım Eaip Cansever de benim gibiydi. îkimiz, bilgi açlığımızı gidermek ereğiyle bütün olanakîan kullanmaya kalkısan, olanaksızlıkları zorlayan, taptaze, pınl pırıl yeteneklerdik. Çok okuyan, çok araştıran, incele•en, seçtiğimiz yapıtar üzerinde tartışan, bu aşırı çabayla kendimizi yetiştirmeye çalışan tutkulu gençferdık. Bizden önceki kuşakların (Orhan Veli'lerin, Melih Cevdet'lerin, Oktay Rifat'ların, Bedri Rahmi'lerin, Ahmet Hamdi'lerin, Sait Faik'lerin ve daha başkalannın) efsaneler ürettiği meyhaneleri keşfettik, oralara dadandık... kimilerinin masalarına konuk olduk, kimilerini biz konuk ettik. Konuşmalarını dinledik can kulağıyla. Bir konuya dcğişik açılardan yaklaşmanın, irdelemenin, eleştirmenin, yeniden yeniden yıkıp yapmanın yöntemlerini öğrcndik. Edip Cansever, saat beşe doğru daircye telefon ederdi, gcce yanlarına kadar sürecek 'akşam seferi'ni bir yerden başlatmak için. Divanyolu, Sirkeci, Eminönü, Balıkpazarı meyhanelerinde demlenirdik, ama genellikle gittiğimiz lokanta Galatasaray daki Degüstasyon'du. Pasajuaki samatayı, devinimi coşkuyla izlediğimiz bir bölümde Edip Cansever o gün yazdığı dumanı tüten şiirlerini okurdu bana, yüzü gibi, )âireği gibi temiz sesiyle. Kendisini de duraksatan bazı şiirlerinde bir eksiklik bulunca söylerdim hemen. Sözgelimi, dördüncü dizeyle on birinci dize arasında bi r kopukluk olduğunu, sözcüklerin birbirine müzik, renk, anlam tasımadığını, şiirin tamamını kuşatan dengeleri sarstığını, uyumların güçlerini zayıfIattığını... saptadıklanmın o dizelerden çıkarılarak başka bir şiirin yapısına monte edilebilecefeini belirtirdim. Edip Cansever, bu kez beürttiğim noktaları gözden ırak tutmayarak değişik bir ses tonuyla birkaç kez daha okurdu. Ya bana hak verirdi ya da şiirin dışında bırakmasını istediğim dizeleri çok sevdiği için atmaya kıyamaz, güzelliğini inatla savunurdu. Kimi şiirleri ise kusursuzdu, kusursuz doğmuştu ve bir tek sözcüğüne bile dokunulamazdı. O şiirin özünden yansiyan her şeyi saatlerce bölüşürdük. Evet, şiirden bize yansıyanların varlıklanmıza çöreklencn yabancılıklara açtığı savaşımları, benliklerimizde göveren sonsuz zenginlikleri, kazandığımız tanımı olanaksız eşsizlikleri konuşurduk. Bilmediğimiz dünyalara akardık, dizelerin bünyelerinden ftşkıran ırmaklarla. Ve soyut, somut, gizemli, katı, kaba, incelikli, inceltilmiş olguların alanına sızan ya da dışarda kalan malzemeyi bir güzel yoğurur, özgün ürünler yaratırdık. Sesleri, renkleri, görüntüleri, biçimleri ve artlamlarıyla bizleri boyuna uyaran, boyuna gündem değiştirmemiz için zorlayan çağrışımlann esintisi hiç kesilmeyen fırtınalarına kapılarak sürüklenirdik evrenin derinliklerine. Orada^başka siirler, başka anlamlar bulma adına devinirdik. Bu yülarca sürdü böyle. Işte, Orhan Kemal'le Adana'daki serüvenleri, Istanbul'a göcme zorunluluğunu nazırlayan nedenler, beş buçuk yıl yattığı hapis, Nâzım HıkmetTie tanışması, toplumcu edebiyatın işlevi, bir türlü iki yakasını bir araya getirtmeyen yoksuDuğu hakkında gerilimi yüksek, sağı solu suçlayan, düzeni yerin dibine batıran konuşmalar yapardık. Cemal Sürea'yla Siyasal Bilgiier de öğrenciyken yaşamını değerlendilc ren durumlardan, şairliğinden, hüzünleri delirten görkemli yalnızlığından kendine mektup yazardı, kadınlarla kurduğu dosduklardan, siirimizde bir yanaraağ gibi patlayan 'îkinci Yeni' akımının ipuçlannı bu işten anlayanlara sunan ve şaşırtan şiirlerinden; Ahmed Ariften, Muzaffer Erdost'tan; çok acı çektiren çocukluğundan söz ederdik. Sanatın tabanından tavanına doğru yükselen estetik mucizeleri, gizliaçık gelişmeleri, kazanımlan, saptayabildiğimiz özgün kaynaklan; henüz gündelik yaşamımıza karışmayan ama bir gün karışacağına inandığırruz tanımlanmızı kurcafardık. Kendimize ve çevremizdekilere ilişkin sorunlan kesip biçerek, karınlarını yararak parıltılan göz kamaştıran çözümler arardık. Korkudan yaklaşılmayan bilinmeyenlerin kapılannı /yanlışlık yapmayı da kabul ederek sonuna kadar açar, dıplerdeki birikimlere iner, onların özlerindeld tohumları insanlığı yüceltecek müthiş doğumlar için dölleraik. Ve otuz yedi yıl sürdü bu harika birlikteliğimiz ve 'bütün ölümler erkendir' dediği anda noktalandı. Kemal Tahir, Türk insanının Orta Asya'da ve AnadoluVa yerleşmesinde yakuğı kocaman ateşe, Türk insanının biçimlenmesine, bireysel yapısının oluşmasına, gelenek ve göreneklerin o bireyi koruyucu bir zırh gibi sarmasına ama değişik bir karakterin temellerini atmasına, sahip olduğu güçlere ısık tutardı. Dünya romanından, romancılığımızdan bizim damgamızı taşıyan romandan, Dostoyevski'den, Faulkner'den sesler, örnekler getirirdi. Ve binlerce kez oturduğum içki masalannda sayısız yazarla, çizerle, ressamla, oyuncuyla ve edebiyat dostlanyla rakı içtim. Konuştum. Kankahayla güldüm. Şarkı söyledim. Hüzünlendim. Kırıldım... Kimi gün perişan bir halde ayrıldım, ama her seferinde bir şeyler öğrendim. Bir şeyleri tanıdım. Rakı masalan pişirdi beni. Ölgunlaştırdı. llhan Eksen'in "Dengeli Demlenme ve Rakı Mezeleri" kitabının sayfalarını karıstınrken anımsadım bunlan. Elbet ben, elli beş yıllık rakıcı etkilenmedim bu kitaptan, önümde, benim de bir sürü şey yazacağım beyaz sayfalar açmadı... çünkü "Dengeli Demlenme ve Rakı Mezcleri"nde okurlara sunulan görüşlerin çoğunu yaşamıştım, hatta kendıme göre birtakım yöntemler geliştirmiştim, yüz türlü mezeyi yaş da ilerlediği ve tatların binlercesini tattığım, neyin ne olduğunu iyice öğrendiğim için olacak beşaltı çeşide ama rakı masalannın değişmez, değiştirilemez mezelerine indirmiştim. Ama içkiciliğe ilk adımını atan ya da atmak üzere olan gençlere, köylerden kendere gelen koçyiğidere hcmen uygulamaya koyacaklan bilgiİer vermektedir. "Bir rakı sofrasında en az iki, en çok altı kişi bulunmalıdır./ Rakı meclisindekiler hem konuşmalan rahat işitebilmeli hem de söyleyecek bir şeyi olanlar çok beklemeden konuşabilmeli, masaya duzeyli, saygılı, dengeli Dİr çokseslilik hâkim olmahdır." Bütün dünyada bir içki içme 'adabı' vardır. Bu, içkinin ne zaman, hangi koşullarda içileceği konusu üzerinde çok durulmuştur. Birtakım kurallar, sözlü yasalar konmuştur. içki içen kişi, taşkınlık yapmayacak, kimsenin kişiliğini, özgürlüğünü tehdit etmeyecek, cana, mala zarar vermekten kaçınacaktır. tlhan Eksen'in "Dengeli Demlenme ve Rakı Mezeleri" kitabında topladığı bu bilgileri benimseyen ve hakkıyla sindiren kişi ya da kisiler, iyi, güvenilir, sözü sohbeti dinlenen bir rakıcı olarak yetişir. Öyle bir rakıcı da herkes tarafından sevilir, aranır ve ona o itmeden kapılar açılır. Benim bazı mezelerine itiraz ettiğim (Onon beş rakı mezesini sayısal olarak yüzlerle birfeştirmiş tlhan Eksen. Olur mu ? Şarabın mezeleri bellidir; viskinin, votkanın, biranın mezeleri bellidir, altıyediyi geçmez... rakı da öyledir ve binlerce mezeyi araya soktun mu 'rakı adabı' altüst olur, rakı sıradan bir içkiye dönüşür.) llhan Eksen'in "Dengeli Demlenme vc Rakı Mezeleri"yapıtını, rakı içmesini bilmeyen, beceremeyen, yüzüne gözünc bulaştıran ama nasıl içileceğini içtenlikle mcrak cden herkes okumalıdır. • Dengeli Demlenme ve Rakı Mezeleri/ llhan Eksen/Sel Yaytncılık/ 1911. CUMHURİYET KİTAP SAYI 549 m adm atantar K Bir zsvk nesnesi l Birinci madde: Rakı tek başına içilmeyecekti. Tek başına içki içmek zorunda kalan kişi, boyuna Kurar, onun bunun hesabını çarpıp toplar, ağzını açmadan, dudaklarını kıpırdatmadan, içcrden dışarıya bir tek sözciik çıkarmadan sessizce konuşurdu. Kimse işitmezdi dediklerini. Bu sağlıklı bir durum deöildi. Çünkü, rakı mcclisinde konuşmak, deşarj olmak, ruhsal ve zihinsel sorunların çepcrlerini, fazlalıklarını boşaltmak esastı. Rakının işlevi buydu. îtirar ettirecek, gizlerini, öykülerini, karaktcrlerin içyüzlerini içtenİiklc sergiletecek bir giiçtü. Bedenlere, ruhlara neşeler, hazlar sunarken bilinçaltındaki depolarda bulunan her şcyi serbest bırakırdı. Insanların mizaçları rakı masalannda, kısalı uzunlu yolculuklarda belli olurdu. Rakı, bastmlmış öfkeleri, utançları, kinleri, cinsel istekleri, başkalaSAYFA 12 Rakı lcmsnln kurfltan T