05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

0 K U R L A RA Güney Dal 1944 yılında Çanakkale'de doğdu. Liseyi aynı kentte bitir'diUten. sonra bır süre htanbul Üniversitcsi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümüne devam cttı. Film seslendirme çalışmalart, kitap satıcılıgı, radyo gazeteciligi gıhi çeşitli işlerde çalıştı. ilk yazıları 1963 yılında 'Demokrat Çanakkale' gazetesinde, ilk öyküsü ise 'Yeni Ufuklar' dergisinde yayımlandı. %us Tüyü Dçsek' adlı sahne oyunu t.U.T.B.GençlikTiyatrosu'nda sahnelendi. Oy Cehennem tlleri' adlı, Ur/aHarran toplumsal yapı araşttrması üstürte notlan Akşatn' gazetesinde yayımlandı. (1967). 'Beyin Salatast' adlı radyo oyununun htanbul Radyosu'nda yayım 1968'dir. Güney Dal'ın şimdiye kadar şu romanları yayımlandı: îş Sürgünleri, h5, Fabrikada Bir Saraylı, Kıllart Yolunmus Maymun, Gelibolu'ya Kısa Bir Yolculuk, Ask ve Boks ya da Sabri Mahır'in Rine Kıyısı Akşamları. (hkü kitajplan ise sunlar: BuzulDbnemi'nâen Haberler ve Yanlış Cennetin Kusları. Yüksel Pazarkaya iîe birlikte hazırladıh veAlmanya'da bir de antoloji hazırladı: Güney Dal: Geschichten aus der Geschichte der Türkei. Kitaplanyla beş edebiyat ödütü alan Güney Dal, 1997 yılında Bavyera GüzelSanatlar Akademisi, Adalbert von Chamisso Ödülü'nü aldı. Postmodern romanın uçlarında dolaşan Güney Dal son romanı 'Aşk ve Boks'da belgesel nitelikli bir konuyu kurmaca düzlemc tasıyor. Yirmili yıllarda Berlin'de yaşamıs olatı bir Osmanlt boksörünün öyküsünü aktarıyor bizlere Yıldız Ecevit, Güney Dal'ı enine boyuna incelediği yazılannda. * Bol kıtaplı günler!... Yenı bıp romancı hmet Karcılılar, Yağmur Hiiznü (Can Yayınlan, 1998) adlı ilk romanıyla edebiyat diınyasına şaşırtıcı bir giriş yaptı: Karşımızda usta bir romancı var. Yayınevinin verdiği bilgilere göre Karcılılar, 1965'te Denizli'de doğmuş, 1987'de A.Ü. Eğitim Fakültesi'ni bitirmiş, hikâyeler yazmış, sinema ve senaryo ile ilgilenmiş, "cloğduğu topraklarda yeni öyküler aramayı sürdürüyor ve kimi öykülerini Hayalet Gemi'de yayım lıyor"muş. Yagmur Hiiznü, iizerinde sabırla, titizlikle çaGşılmış bir roman. (Gene de 26. sayfada, 2. paraerafın son satırında, "En iyisi susana kadar Deklcmekti." cümlcsinde akıl almaz bır dikkatsizlik örneği var: Doğrusu, "konuşana kadar" olacak.) Karcılılar, okurdan da aynı titizliği bekliyor: Yazdığı her cümleyi dikkatle okumak gerek; bir cümle parçasını "kaçırmanız" bile romanın tadına varmanızı engelleyebilir, o parçayı anımsayamadığınız için "Ne diyor bu romancı!" diye boşuna kızabilirsiniz. "Önsöz"dcn başlayalım. Anlatıcı, Önsöz'den sonraki ilk bölümde, bazı okurlar için bir açıklama gereğini duyuyor: "...(yağmur hüznü), oyunlarla dolu, eğlenceli bir önsöz yazdırdı bana ve ben bunu önlcycmedim. Üstelik şiire de aynı oyunları oynadığı bir dipnot cklctti. Şükürlcr olsun ki bu tuzağa karşı şimdi okuduğunuz bölümü yazabildim." Önsöz'deki oyunlardan bazıları: A Ahmet Karcüılar TURHAN GÜNAY Imtiyaz Sahlbl: Berln Nadi 0 Basan ve Yayan. Yenl Gün Haber AJansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. o Cenel Yayırt Yönetmenl: orhan ErinçoGenel Yayın Koordlnatörü: Hikmet Cetinkaya OYazıişleriMüdürü: Ibrahim Yıldız o Sorumlu Müdür: Fikretllkiz Yayın Yönetmeni: Turhan Cünay > Crafik Yönetmert: Dllek ilkoruro Reklam: Medya C 10. sayfadaki dipnot: "Kuzuların Sessizliği" adlı filme gönderme. 11. sayfadaki "Mollamn Sandığı": Emrc Kongar'ın Hocaefendinin Sandukası adlı romanına gönderme. 11. sayfadaki açıklama: "Dil ve kurgu kimi zaman oyunlar ve bilmeceler peşinde koşar, olmayan kitaplara ve yazarlara göndermeler yapar, (...) melankoli üstüne açıklamalar yapmaz, melankolik olan kitabın kcndisidir.' Kendi romanını, Yağmur Hüznü'nü, açıklıyor. 12. sayfada: "...dünyaca ünlü bir pedagoji kitabına gönderme yaptığı...": Aynı sayfada, dipnotta açıklama: "Şeker Portakalı, Jose Vasconcelos." Karcılılar, çok okunan bir roman adı vererek bu romanı bile okumamış olanların Yağmur Hüznü'nü okumaktan vazgeçmelerini ister gibidir. 13. sayfada: "...deneğin (Anlatıcı, deneğin adını açıklamıyor, "kitap boyunca 'denek' kodunu kullanmaya... karar" veriyor. EN.) yalnızca belli bir zaman dilimini anlattığı bölümleri kullanmıştık. Bu dilim (bana göre deneğin 68 yaşlan arasıydı ama Tahrakılıc dahil tüm inceleyenler 1012 yaşlan arası olduğunu iddia ettiler; denek bu konuda hiçbir zaman bana yardımcı olmamıştı) vakanın hikâye olabilecek en iyi bölümüydü ve en fazla bir aylık bir süreyi kapsıyordu." Karcılılar, genc "oyun oynuyor", olcurun dikkatini sınava çekiyor. Çünkü dikkadi okur, 113 sayfa sonra, 126. sayfada "kız"ın (Esma) söyledıklerini okuyunca 13. sayfaya dönüp bakmak gereğini uuyacaktır; iştc Esma'nın deneğe çocukken söyledikleri: "...Şaşkın. Aşkım, erkeksin sen, bak, erkek oluyorsun. Geriye yaslanıp bacaklarını açıyor. Gel hadi." Evet, "denek", o zamanlar 1012 yaşlarında imiş. Karcılılar'ın "Hâlâ tüylerimi kaldıran..." (s. 10)gibi, "... aynı amaç altında..." (s. 11) gibi yanlış'deyinr vc kötü Türkçe kullanmasını da ldasik önsözlerle dalga geçme isteğiyle açıklıyorum. Öhsöz'de başka "oyunlar" da var. Altı sayfalık Önsöz" için okuru bunca uğraştıran yazar, romanını işlevsel aynntılarla oya gibi işliyor, "yazınsal dil"i "süslü dil" sananlara "yazınsal dil"in ne olduğunugösteriyor. Denek, 3. bölümde konuşmaya başlıyor: "Sana son olayı ("son cinayeti" demek istiyor. EN.) anlata yım." diyor ve anlatıyor: "Âslında ben onu sandığın gibi yağmuru değil hatırlattığı için onu önceden seçmiştim bile. (...) Son gittiğimde k e n d im i durduramadım. Yukarıya çıktık. Ev bile bana onu anımsatıyordu; evi onun yaşadığı ev gibi karanlıktı. (...)Yüzü İ nü çevreleyen siyah, düz saçları, (...)... bu kadın, her şey ama her şey o kadar tanıdık ki..." (ss 2829. Vurgulamalar, benim. EN.) ()kurun,41.saylayakadar, "onu" ve "onun" dcrken deneğin ne dediğini anlaması olanaksız; 41. sayfada "o karanlık ev" sözunü okuyoruz, 44. sayfada "Kınadan bzıl siyah parlayan, uzun, düz bir tutam saç..." sözünü. Ve anlıyoruz: 41. ve 44. sayfada anlatılan, deneğin çocukluğunda yaşadığı yangın felaketinden sonra sığındığı evdir ve onu" dediği "kız"dır (Esma): Deneğin çocukluğunda yaşadığı ilk cinsel deneyimlerin öğrcticisi, ilk aşkı... Ve denek, Esma'ya benzeyen kadmları bir bir öldürmektedir, çünkü Esma bir "adam'Ma kaçmış, deneğe ihanet etmiştir. Romanın sonlarına doğru Esma'nın annesi "Cinci Sahire" bıçaklanarak öldürülmüşsı tür: "En çok memesinin altında toplanmışlardı" sinekler (s. 178). Sahire, belli ki, "memesinin altından" bıçaklanmış.Burada bir geriye dönüş zorunlu: Bıçaklanan fahişe: "... güzel bir kadın ölü bulundu. (...) Bıçak sol göğsünün hemen altına sokulmuştu." (s. 18) "Denek", çocukken gördüğü öldürme biçimini uyguluyor. Bir açıklama daha: Daha önce dört cinayet işlemiş "denek": Ikisi fahişe, biri "hafif tavırlı" biri, biri de genç yaşında kocasından ayrılmış. (s. 20) Anlatıcının bir açıklaması daha: "Suçun oluşumunda; suçtan bağımsız olarak (...) geçmişe dayalı öğrenmelerin etkisi" başlıklı bir araştırması varmıs. Bu açıklamalar, cinayetlerin nedenini açıklamaya yetiyor. Karcılılar, hiçbir romancıda görmediğim bir anlatım biçimi uyguluyor: Anlattığı ner seyi bütün ayrıntılarıyla betimliyor.kafemini bir kamera gibi kullanıyor ve bu romana müthiş bir sahıhlik havası veriyor. En kısalarını seçerek biriki örnek vcrmelc istiyorum: "Kadın seccadeyi serip namaza durdu." demiyor, "Kadın, kapı dibindeki minderin üsfündc duran seccadeyi serip namaza durdu." diyor; "Kitabı, kerevetin üstüne bırakıp odadan çıktı." demiyor, "Kitabı, kaldığıyeri açıkkalacak şekilde kerevetin üstüne bırakıp odadan çiKtı." diyor. Karcılılar, zaman zaman on beş satırlık cümleler yapıyor ama 32. bölümde çocuğun korkusunu ve telaşını anlatırken, bakıyorsunuz, bu telaşa uygun bir biçımde cümleler olabildiğince lusalmii}. Yazar, yaptığı her şeyi bilinçle yapıyor. Roman iki ayrı zaman çizgisinde gelişiyor. Deneğin anlattığı bölümler geçmiş zamanda: "Bu dilim (...) vakanın hikâye olaMecek en iyi bölümüydü ve en fazla bir aylık süreyi kapsıyordu." Deneğin çocukluk yılları. 174. sayfada deneğin babası şöyle diyor: "Akıllıdır benim oğlum, biraz daha büyüsün, okula gitmedcn yeni yazı öğreteceğim ona." Latin harfleri 3 Kasım 1928'de kabul edilmişti. 60. sayfada denek, sünnetinde "beyaz şapka" giydiğini söylüyor. Şapka 1925 Ağustosu'nda giyilmişti. Demek geçmişteki o "bir aylık sürc", Cumhuriyet'ten sonraki ilk yıllarda gciyor. Şimdiki zamana gelince: "Dönem iti>ariylc (demokratik sürecimizi bölen rejim değişikliğinin üstünden henüz beş ay geçmişti) mahkemeler oldukça kısa sürüyor vc idam dosyaları yeni çalışmaya başlayan atanmış meclisten (konsey demek belkı daha doğru olur) çok çabuk geçiyordu." (ss. 2122) Demek, 12 Eylül sonrası: Şubat ortası. / • >İ\ v / Roman neyi anlatıyor? Tutucu bir kasabadan çizgiler; dini ayin yaparken polisin bastığı kadınlar ("iki kadın polis baskınından söz ettiler bir süre, ibadetin yasaklandığını ve bunun kıyamet alameti olduğunu önc sürdülcr, sonra bunca zulmiın, bunca baskımn Allah'ın devletinin yakın olduğuna dair emareler olduğunu söylediler." (s. 164. Olaylar 1920'lerde geçiyor.), cinsel sorunlar, sağlık somnları (hekimin olmadığı yerde hocalar hekimlik yapıyor), "Esma ile Macide'nın eşcinscl ilişkileri," ve ÖIÜITI üstüne, ölümden sonrası üstüne düşünceler... Romancı, 1920'lerdeki soriınların 2000'c iki kala hâlâ sürüp gitmesinin nedenleri üzerindc düşün mcyi oKiıra bırakıyor. Yağmur Hüznü'nün biçimi, özünden daha çok ilgilendirdi beni; romanın özellikJc biçimi üzerindc duruşıımun ncdeni, bu. • SAYFA 3 T CUMHURİYET KİTAP SAYI 458
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear