Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
likcsini doğurdu. Diğer bir deyişle 50'le rin 6()'ların " Vatandaş Türkçc konuş" sloganı kendiliğinden amacına ulaştı. Ulaştı da, "acaba böylesi iyi mi oldu" sorusunu, "acaba fazla mı ileri gidildi, keşke amacına ulaşmasamıydı?" sorusunu sormanın zamanı geldi. Aslında, Ispanyol Yahudicesinin bir kültür dili olup olmadığı Yahudi cemaati arasında da tartışılıyor. Yahudi cemaatinin sorunları üzerindc diişiincn, yazıp çizen aydınlanmızdan Rıiat Bali'nin Vir gül'ün "Şubat 1998" sayısında yayımlanan "Türlciye Yahudilcri ve Dil Meselesi" başlıkli yazı, bu tartışmalar hakkında ipuçları veriyor. Yahudi yazarlardan bazılan "Yahudi Ispanyolcasının cdcbi bir lisan ya da dilbilgisi olan bir lisana dönüşmediğini öne sürcrek Ispanyol Yahudi cesi'nin sadeceevdekullanılan bir dil haline geldiğini" söylüyorlar. Yinc Bali'nin yazısından öğrendiğimizc görc örneğin tiyatro yazarı Beki L. Bahar lspanyolcanın Yahııdiler arasında kayba uğramasını önemscmiyor: "tspanyofca konuşmazsak bir kültürün kaybolduğunu söylüyorlar. Ben dc fazla (bir kültür) olmadığını söylüyorum. Evct folklor şarkıları ve çok zengin atasözleri var. Öğrenebileceğimiz tspanyolca fazla bir kitap yok" diyerck Ispanyolca yazılmış eserlerde hiçbir kültür öğcsinin ycralmadığını belirtiyor. Böylc bir ortamda, kendi cemaati içinde bile tereddütlerin başgösterdiği koşullarda, "Yahudi tspanyolcasrna sarılan Salamon Biceano'nun kavgası, daha bir öncm ve anlam kazanıyor. Rıfat Bali şunları yazıyor: "Tüm dünyada Sefarad Ya hudi kimliğinin ayrılmaz bir parçası olan İspanyolca dilinin ülkemizde yaşatılması için yazan ve bunu da mümkün mertebe Türkçe vc Fransızca kelimcleri kullanmadan aslına daha uygun bir şekilde saf bir ispanyolca üslubu kullanarak yapmaya gayret eden ve bitmez tükenmezbir sabıria 1986 yılından bu yana her hafta yazı yazmayı inaüa sürdüren Salamon Bicerano Türk Yahudi kültürünün son silahşörlcrinden biri olarak takdire layıktır." Doğal olarak bunun, Yahudi cemaatinin içindeki bir tartışma olduğunu, benim gibi "dışardan biri"nesusmakdüştüğünü çok iyi biliyorum. Ama bir dilin "edebi değeri" ne olursa olsun, o dilin, hele o anadilinin, cemaatin kültürel yaşamında ki önemini en azından anladığımı sanıyoÖte yandan, pek çok gayri müslim dostumun yanı sıra, çok sayıda Müslüman olmayan öğrencim var. 1 Iepsi Türkçe'ye çok hakim, dahası çoğu TürkMüslüman öğrencileıden daha iyi bir biçimde konıı şuyor. Cemaat yaşamının dağılmaya yüz tutması, kuşaktan kuşağa geçen anadili nin sarsılmasına yolaçıyor. Benzer bir durumla karşı karşıya bulunan Ermeni asıllı öğrencilerim Ermeni cemaatinin yayın organı "Jamanak"ın dilini kolay kolay anlayamadıklarını, iki dilde çıkan "Agos"u daha kolay izeyebildiklerini soylüyorlar. Aslında bu bir kayıp değil mi bizim için? Laik Türkiye Cumhuriyeti, Hıristiyan, Musevi yurttaslarını öteki yurttaşlarından ayıramaz. Birilerinin mutluluğu için göstcrdiği duyarlıöı, ötekiler için de göstermek zorundadır. Bu, bir anayasal zorunluluktur. Kanımca Türkiye Cumhuriycti'nin devlct okulları, insanlarından bir bölümünün yokolmaya yüz tutan dillerini hız la koruma altına almalı, bu amaçla ünivcrsitelcrimizde "Yahudice", "Ermenice", "Rumca", "Süryanice" kürsüleri kurulmalıdır. Aslında bunun için geç kalındığı bile söylenebilir. Insanlarımıza ana dillerini geliştirmcde yardımcı olmak, kamıınun görevi değil midir? Fğerbirgün tstanbul Üniversitesi'nde, "Yanudice" kürsüsü kurulursa temel direğinin Salamon Bicerano olacağından hiçkuşku duymuyorum. Sabrcden derviş muıadına ermis! Bakalım Bicerano o :alım ermıij günleri görecek mir> SAYFA 16 Şairler Prensi yüz yıl önce ölmüştü Mallarme ve sembolizm larını olduğu kadar, yoksulluğunu ve toplumsal sorunlannı da kendine dert edindi. Yeni akım şiir ve roman alanında Chateaubriahd, Lamartine, Vigny, Hugo, Musset, Nerval, G. Sand, Balzac, Stendhal, Flaubert ve Merimeeleri, tarih alanında Thierry, Tocaueville, Michelet ve Renan'ları, elcştiride SainteBeuve'leri, telsefede Taine leri doğurdu. Napolyon'un ycnilgisindcn sonra Fransa'da siyasal erk yeniden soyluların eline geçti. Kral tahtına oturdu, Kaçan aristokratlar döndüler. Unvanları ye el konulan toprakları geri verildi. Öte yandan kentsoylular da, gerek evlilik, gerek satın almayoluyla soyluluk unvanlan edindiler. Böylecc kcntsoylularla soylular kaynaştılar. Aynı şey yazın alanında da oldıı. Ko mantizmin yerini klasik akımla romantik akımın bileşkesi Parnasse Okulu aldı. Okulıın kuramcılan "Sanat sanat içindir, sanatın güzellikten başka amacı yoktur. Ozan plastik sanatlarla baölarını güçlen dirmelidir. Biçim ve teknik zorunludur. Bir yapıt ne kadar teknik bir çalışmamn ürünü ise o kadar güzcldir. Sanatçı kolayIığı siirgün etmeli (Theophil Gautier)", "Kişiseı lirizme ve kişiselliğe paydos. Nesneli aramalıyız, bu duygusallık anlamına gelmez. Şiir bireysel bir destanda kanatlanamaz. Bilge bir kuşaktanız. Çağın aydınlık yoluna girmek için geçmişe yönel meli, geçmişten günümüzegelmeliyiz. Bilim ve sanat ve sanatın çeşitli kolları birleşmek zorundadır (Leconte de Lisle) diyorlar, dize üstündc öncmle durup tiz ve tatn uyaklara, ritme öncelik tanıyorlardı. Theodore de Banville, "Uyak dizenin ta kendisidir" diyecek kadar ileri gidiyordu. Theophil Gautier, Theodore de Banville, Leconte de Lisle, Catulle Mendes, Sully Prudhommc, Villiers de L'IsleAdam, foseMaria de Heredia, l'rançois Coppee, Paııl Verlaine vb... yeni okulıın önde gelen kişilikleriydiler. Lise öğrencisi Stephane daha çok romantizmin etkisi altındaydı. Duygularını kendiliginden (spontane) gelen doğal haliyle dizeleştiriyor, sayfalar tlolduruyordu. Arkadaşları ondan söz ederken "Yazmaya başlamasın, durduramazsınız" diyorlardı. Daha sonraki yıllarda Kötülük Çiçekleri'ni ve Baudelaire aracılığıyla PcK''nun şiirini tanıyıp sevince düşünceleri de köklü değişime uğradı. Her tür rastlantı çağdaş yapıttan sürgün edilmeliydi. Baudelaire ve Poe'nun yaptığı gibi, anlatıcı, duygusal ve düzensiz şiire sırt dönmekteydi esenlik. Şiirsel amacın temel yasası, sözcüğün tam anlamıyla ender ve güzel olanı yaratmaktır. "Lisedeyken yirmi sayfalık alıştırmalar, öyküler yazabiliyordum. Şimdi ise, tersine, yoğunlaştırmaya aşıkım" der. Özde bütün akımların dışına çıkıp göğün "ether"li bölgelerinde kanatlanan Baudelaire'in şiiri de biçim ve teknik yönünden Parnasse okııluyla örtüşüyordu. Mallarme'den söz ederken sık sık Baudelaire'e gönderim yapıyorıız, zira, Mallarme'nin şiirsel yaşamının birinci dönemi Baudelaire'i öykünmekle, ikin ci dönemi ise Baudelaire öykülerini temizlemekle geçti. İki şairin yazgıları da birbirine benzer. Baudelaire altı yaşındayken babası öldü, annesi bir yıl geçmeden yeni bir evlilik yaptı. Mallarme beş yaşındayken annesi öldü, babası bir yıl geçmeden yeni bir evlilik yaptı. Yuvadakı bu yabanctlaşmalar yüzünden her ikisi dc pansiyonlarda, aile ocağı sevgisinden uzak büyüdüler, sevgiden yoksun çocukluk daha sonra bunalımlı, nevrastenili yetişkinleri yarattı. Tüm nevrastenikler gibi kıırtuluşu yabaneı ülkelere kaçışta aradtlar. Ama, korkak ve kendilerine karşı güvensiz olduklarından yer dcgiştirmcktcn çckindiler. Baudelaire ömrü boyunca o da ailenin dayatmasıyla bir kez yolculuk yaptı. Sözde Hindistan'a dek gidecekti. Ama başka bir gemiye binip, Reunion Adaları'ndan Fransa'ya döndü. Mallcr" Parnastt Okuhı 1985 sonuna dek yazınımızda Mallerme ismi var cismi yok şairlerdendi. Yalnızca antolojilcrdc ycr alan, çevrilmiş şiirlerinin sayısı bir elin bcş parmağını geçmeyecek kadar azdı. îlk kcz, adı geçen yılda şairin Zarla Şans Dönmeyecek (Un coup de des n'abolira pas le hasard) başlıklı uzun şiirini (poeme) ve şiirlerinden ve düz yazılmış şiirlerinden (poemes en prose) oluşan bir seçki halinde yayımlandı. Bu kitabın daha genişletilmiş ikinci baskisı, Mallarme'nin ölümünün yüzüncü yıldönümü dolayısiyla, bu yilın kasım ayında Broy Yayınlan'ndan "Şairler Prensi Mallarme" adıyla çıktı. ERDOĞAN ALKAN allarme deyince akla her şeyden önce sembolizm, simgecilİk gelir. Tkına sıkına, yazan, marazlı, sıska, ufak, tefek, kendi halinde sessiz bir ozan, kim derdi ki; bir gün, toplam sayısı elliyi zor bulan şiirleriyle yeni ve büyük bir sanat akınunın kurucusu olacaktı. Her yeni sanat akımı, ya da sanat okıılu; siyasal güce egemen sınıfın beğenisi, artık ustalar yetiştiremediği için eski akımuı bıkkınlık uyandırması ve yabancı yazının etkisi gibi üç etmenden kaynaklanarak doğar ve gclişir. Mallarme'nin şiir serüveni, romantizmin yalnızca Victor Hugo'yla varlığını sürdürdügü, egemen Parnasse ükulu yavanlaştığı için gençlerin arayış içindc oldugu bir döneme rastlar. rum. M Zarla Şans Dönmeyecek / M.ullarmc / Türkçesı: Erdofcan Alkan/ Deyi} Yayınlan/79 s. Şairler Prensi Stephan Mallarme /llazırlayan vc Çevıren: Erdoğatı Alkan/BroyYaytnevi/ 125 Fransız Devrimi'ne dek sanat ve şiir siyasal erki elinde tutan soylular vc kilise'nin beğenisine yöneliktir. Şiirin konu sunu kralların, kral soyundan gelenlerin, derebeylerinin, tanrıların, yarı tanrıların, azizler ve melekler gibi kutsal kişiliklerin yaşam öyküleri oluşturuyordu. Dil tumturaklıydı. Biçim ve ölçü antik Yunan ve antik Roma şiirinin biçim ve ölçüsüydü. Şairler dizcyi kuyumcu tidzliğiyfe i^liyorlardı. Sanat sanat içindir, sanat güzellik içindir görüşü egemendi. Fransız Devrimi soylular ve kilise'nin si yasal erkiyle birlikte onlann beğenisinin ürünü olan klasizrni de ortadan kaldırdı. Halkın yas,amını konu alan ve halkın be ğenisine yönelik romantizm doğdu: Artık Romantbm yalnız soyluların ve göksel kişiliklerin yaşam öyküleri dcğil, ncr şey şiirin konusu haline geldi. Tumturaklı klasik şiir dilinin yerini sadc bir sesle yazılmış, kişisel duygulan, kentsoylunun ve sokaktaki adamın duygularıni yansıtan diri ve canlı bir halk dilı aldı. Soylu kişilikler sürüldü, bireyin imgelemi, düşgücü ve duyarlılığı, "ben"in kendindcn geçişi ve kişisel lirizm egemen oldu. Şairler biçime değil, öze ağırlık verdiler. Antik Yunan ve Roma ölçüleri ortadan kalktı, şairler şiirlerini on iki heceden oluşan ulusal dizeyle (alexandrin) yazmaya başladılar. Zengin uyaklar gözden düştü. Romantik şiirin li rizminde doğa vc insan kaynaştı. Sanat özgürleşti, tiyatro klasik trajedinin kurallarını bir yana attı. Romantizmin şiirde kurucusu kabul edilen Hugo tekdü/e kuralcılığın yerine, daha yumuşak olan d.üzgün anlatımı koydıı. Şiir insanın duygu I CUMHURİYET KİTAP SAYI 458