Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Finlandiyalı yazarMika Waltari kitabında Bizans'm alınışını anlatıyor Bir kent, bir aşk, bir yazgı* Finlandiyalı yazar Mika Waltari, Fransızcaya "Bizans Aşıkları" adıyla çevrilen " J o n a n n e s Angelos" adlı kitabında aralık 1452'yi, mayıs 1453'e bağlayan birkaç ayı adım adım ölüme yaklaşırken Bizans'ın günlüğünü tutan kahramanın * ağzından anlatıyor. 1UW KJMU9 H13ÎMU<HİI« B MtNE O.SMJUltEI MADRİD "Konstantinopolis'in adı artık İstanbul". İste bu tümceyle bitiyor Mika VCaltari'nin romanı. Yüreğiniz buruk, beyniniz alev alev, kalakalıyorsunuz. Kim diyorsunuz bu yaman romancı, ne yapıyor, nerede yaşıyor, kaç yasında? öğreniyorsunuz ki yıllar önce ölmüs. Biraz öksüz duyumsuyorsunuz kendinizi, Mika Waltari, "Johannes Angelos" adlı romanında, aralık 1452'yi Mayıs 1453'e bağlayan birkaç ay içinde yaşanan bir kent, bir aşk ve bir kaderin öyküsünü anlatıyor. Kitabın Fransızca çevirisi Bizans Aşıkları adım taşıyor, bizler için daha anlamlı. Yazarın Türklerle ilgili bu ikinci kitabı da Bizans'ın alınıjını ve Bizans içinden anlatmakla birlikte olağanüstü sıcak, ne yenenin yerilip ne yenilenin övüldüğü, natta köhne Bizans'ı Hıristiyanlık dünyasından çok Osmanlı geleneğine yanaştıran bir yorum getiriyor. Mika Waltari'nin tüm romanları gibi korkunç bir araştırma ve titiz bir tarih örgüsünün içine yerleşen öykü, kahramanının ağzından anlatılmakta, Johannes Angelos'un yazgısını çizmekte. Ya da Johannes Angelos, adım adım ölüme yaklasırken, Bizans'ın son günlüğünü tutuyor. Görkemli imparatorluk, kansız başkentinin surları arkasında can çekişiyor. Bin yıllık tarihin nabız atışlan gibi geçiyor günler. Günlüğün başladığı 12 aralık günü Bi/anslılar he nüz bir mucize olacağına inanmaktalar. Hıristiyan haçının daigalandığı görkemli bir kadırga filosu gelecek Altın Boynuz'dan doğru, Konstantinopolis'i savunmaya binlerce gönüllü getirecek. Düs, yıkımı gecikmez. Bir avuç Cenevizli, kırık dökük birkaç gemidır gelen. Soylular, tüccarlar, keşişler ve yoksullar bir fırtına öncesi atmosferinde kenti savunmaya hazırlanırlar. Johannes Angelos, zaman zaman karşısına çıkan ölüm meleğinin karaitısını izleyerek çok uzaklardan gelmistir Konstantinopolis'e. Bizanlıdır, ama Floransa'dan gelir. Varna Savaşı'nda Sultan Murat'la dost olduğunu öğreniriz. Sonraları kırık dökük tümcelerden Fatih (olmaya aday) Sultan Mehmet'in oV yakın arkadajı olduğunu; Osmanlı padişahımn çok sevdiğıni sezdiğimız bu Bizanslıdan çekindiğini de öğreniriz. Bu çekincenin nedeni, romanın sonuna doğru anlajılır. Johannes Angelos, bitmek tükenmez taht kavgaları yüzünden imparator olması gerekirken Bizans'tan uzaklastırılan gerçek Basileus'tur. Konstantinopolis'in asil efendisi. Bizans'ın ileri gelenleri tarafından Sultan Mehmet'in casusu santlır Johannes. İmparator Konstantin, daha da ileri giderek onun Bizans'ı Sultan Mehmet'in yardımıyla ele geçirmek için geri geldiğini düjünür. Hatta bu varsayıma ıyice inanan ve "Papa'nın Katolik duasındansa sultanın kavuğunu yeftleyen" Bizans ileri gelenleri, ihanetlerine bir yandas buTduklarını sanırlar Jonannes'in kişiliğinde. Oysa Johannes, Bizans'ın düşeceğini ve Sultan Mehmet'in ne hain ne de dost istemediğinı bilir. O yazgısını çizen siyah kanatlı bir meleği izleyerek Bizans'ı savunurken ölmcye durmuştur... Ölüme boyun eğiş, yaşamının en büyük aşkıyla birlikte gelir. Sevdiği kadın, her seyiyle ayrıdır ondan. Ama bir bakışta o ve yalnız o denilen kadındır. Johannes, gerçek yurdunda geçirdiği son günlerinde insanlığın en büyük ikilemini, yani yajamı üstünde karar verebilme olgusunu Hıristiyanlık kültürünün tüm boyutlarıyla yaşar. Bir anlamda Isa'dır Johannes Angelos. Bizans'ın sonuna tanıklık etmeye gelmistir. Ozgür seçim dediğimiz, hangi yanda (düşnıanla mı, dostla mı?) duracağının kararı canı pahasına verilmiştir. Onceden çizilmiş bir yazgıyı izleyişi, İsa'nın son aşkı gibi, sevdiği kadına duyduğu tutkuyla duraklar gibi olur. Ama sonuç dcğişmez. Bizans'ın iki efendisi, İmparator Konstantin ye Basileus Johannes, varoluşlarının nedeni Doğu Roma Imparatorluğu için ölürler. Türkler, tarihin getirdiği doğru, taze ve mantıklı bir fırtına gibi girerler bin yıllık kente. Sultan Mehnıet, karjı taraftan da olsa, haınlerı bağı§lamaz. Bir gece önce Türklere kapıları açanların boyunları, Ayasofya önünde vurdurulur. Türklerin o açık kapılara ihtiyaçları bile olmamıştır. Mika Waltari'nin kahramanları hep babalarını arayan öksüzler. "Etrüsk'lü Turms", "Mısırlı Sinouhe", "Romalı Minutus" romanları ve sözünü ettiğimiz "Johannes Angelos"ta sürekli bir baba kaybı var. Olmayan baba, kör baba, tahtı elinden alınmıs baba, aranan baba gölgeleri altında gelişiyor yazarımızın kahramanları. Bizans Aşıkları'na çok güzel bir önsöz yazan Sorbonne Üniversitesi öğretim üyesi Claude Aziza, "Waltaryen Kahraman" adını takmı; Mika Waltari'nin bu öksüz imgesine. Waltaryen kahraman sürekli olarak bir kimlik arayışı içinde ve kinısesizliğin çocuğu. Hıristiyanlık anlatısında İsa da biraz öyledir. Mika Waltari dinsel tutkuları olan bir yazar değil. Fakat konuyu irdelemeyi seviyor. Ve onun gibi tüm dinleri ve unhi avucunun ıç\ gibi bildiği anlaşılan bir kalemden ladına doyum olmuyor insanlığın geçmiji üstüne tüm 151idakları yakmanın. Bizans Aşıkları, Finlandiya'lı yazarın tn kısa romanı ve başyapıt. D Johannes Angelos (Les Amants de Byzance) Mika Waltari / Wsoy Helsinki / 330 s. / 1979 Salâh Birsel sahnede "1940 yılı, yeni bir şiirin olustuğu yıldır. Bu şiirin kaynağı Nâzım Hikmet'in, Ercüment Behzat'ın şiirlerinde kendini belli eder, ama 1940 şiiri çok değisik bir denemedir. O siir, 'Seyirci sahneye çıkıyor' sözüyle tarumlansa yeridir." Salâh BirseFin yeni kitabının adı da kaynağını bu sözlerde buluyor: "Seyirci Sahneye Çıkıyor". Nısan Yayınları arasında çıkan yapıt, 1989'un sonlarında yayımlanmış. Seyirci Sahneye Çıkıyor için, uzun bir konujma da dcnilebilir. 1955'ten günümüze kadar, Salâh Birsel'in kendi sanatıyla ilgili sözleri, açıklamaları. Birsel'in yazdıklannın tamamlayıcı parçası bu yapıt. Yalnızca kendısiyle ilgili | değil elbet. Bir dönemin de açıklaması belki... Açıklama, yorum, değerlendirme, sanat felsefesi, düşünce kırıntıları... Bütün | bir sanat yaşamının muhasebesi! Salâh Birsel üslubundan tat alanların yabancılık çekmeyeceği, dahası yararlanacakları konuşmalar bunlar. Konuşmalarında, fazladan argo kullanma eğilimi de yok Birsel'in. O türden atışlannı, yani kendine özgü sözcüklerle konuşma biçimini denemelerine saklıyor. Seyirci Sahneye Çıkıyor / Salâh Birsel / Nisan Yayınları / 160 s. Kökden'in denemeleri ifillKÖKDES ? Deneme yazarlığının pek de yaygın olmadığı ülkemızde, Uğur Kökden bu türe gönül vermiş görünüyor. Daha doğrusu, Uğur Kökden eaebiyatımızdaki az sayıdaki deneme yazarından biıi. Denemeciliğin zorluğu >urada: Bir kenti mi anlatacaksınız? O kenti en yüksek noktadan gören tepenin üstüne ^ıkıp oradan bakabilmelisiniz olaylara. Toplumun üstünde, çağların üstünde, kalıplaşmış yargıların üstünde olmalısınız. O zaman sıradan insanın göremediklerini görebilirsiniz. Uğur Kökden de aynı düşünceyi başka bir biçimde dile getiriyor: "Yazmak bir yolculuk. Başını alıp gidiş. Sınırlar, ülkeler, kısıtlamalar ötesi bir gezinti. Insanlar, karakterlcr arasında. Geçmişte, gelecekte." Kökden, bir denenıecide bulunması gereken niteliklere sahip olduğunu kanıtlıyor Umut İçin Senfoni'de: Kültürlü, duyarlı, dile egemen; çok bilmiş değil, bilge tavırlı... Dünyanın sorunlarına, insanlığın kültürüne birer pencerc açnıaya çalışıyor her deııemesınde. Bıldıklerıni okura satmıyor, okurlarla birlikte öğreniyor âdeta. Yer yer imgelerin ışıdığı bir düzyazı kuruyor. Şiirle boyanmış peyzajlar çizıyor. Anılar, kitaplar, resimler, gezi izlenımleri, bütün bunların çağrışımları... Uğur Kökden'in deneme konularını oluşturuyor. Resim, edebiyat, müzik, mimarlık sanatlarının bileşkesini arıyor. Doğu ve Batı kültürlerinin ortak paydasını, insanlığın ortak mutluluğunu kendine sorun ediniyor. Barışa inanıyor ve bunun soreuTamaMiıı yapıyor... Sonuçıa ilgiyle ve tat alınarak okunan aenemelcrle okur karşısına çıkmış oluyor Uğur Kökden. Bu lürün bir ustası olduğunu kanıtlıyor bize. Türk\enın şiir damarlarından sağılmış bir dil udıyla buluşturuyor okurunu. Nuıtl Gungbr (Jmut Jçin Senfoni / Uğur Kökden / Cem Yayınovı / \7h s S A Y F A 2 2 CUMHURİYET KİTAP SAYI 10