26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan [email protected] Fransızların En Türk’ü: Müziğin insanı coşturduğu, dinlendirdiği, heveslendirdiği, hüzünlendirdiği söylenegelse de, neredeyse uyku, yemek ve cinsellik kadar temel bir ihtiyaç halindeki bu yapının, içinde yiyeceklerle çalkalanan bir mide ve helmesinde besinlerle akan bir kanın sahip olduğu işleve benzer işlevinin ne olduğu açıklıkla anlaşılmadı. Neredeyse Homo sapiens sapiensin elli bin yıllık tarihine yakın koşut bir tarihe sahip müzik, insan için bunca eskiyse, kuşku yok ki temel bir ihtiyacı doyuruyor olmalı. Prof. Dr. Albert Gabriel ve Bursa Zeki Arıkan, [email protected] 1966 yılında Paris Büyükelçiliğimizde Büyükelçi Nurettin Vergin, Prof. Dr. Albert Louis Gabriel’e İstanbul Üniversitesi’nin Doctoris Honoris Causa diplomasını sunarken, onu Fransızların en Türk’ü olarak selamlıyordu. Mimar, arkeolog, ressam, gezgin olan Gabriel, yıllarca Türk sanatı ve kültürü üzerine derin araştırmalar yapmış ve İslam sanatından ayrı bir Türk sanatının varlığını ders ve eserleriyle kanıtlamaya çalışmıştır. Gabriel, “Türkiye'de aydın kitlenin kalbini kazanmaktan bahtiyarlık” duyuyordu. Şüphesiz o “Türklerin en içten duygularla dostu” idi. Gabriel’in 1926’da İstanbul Üniversitesi’nde arkeoloji ve sanat tarihi dersleri vermek üzere görevlendirilmesi bir dönüm noktasıdır. Milli Eğitim Bakanlığı kendisini Anadolu’daki Türk mimari eserlerini incelemekle görevlendirir. Türk bilim adamlarının da katılımıyla Orta ve Doğu Anadolu’da yaptığı araştırmaların sonuçlarını kısa sürede yayımlar. İstanbul Arkeoloji Enstitüsü’nü kurarak, birçok Fransız bilim adamının Türkiye'de yetişmesini sağlar. XX. yüzyıl Türk – Fransız ortak kültürel işbirliğinin en büyük temsilcilerinden biri olan Prof. Gabriel’i bütün yönleriyle tanımak için elimizde şimdi önemli bir eser var. Bu önemli çalışma aslında Gabriel’in evinde bulunan kişisel arşivinden derlenen malzemeden ve onunla ilgili araştırma, anı ve söyleşilerden oluşmaktadır. Yazılar Türkçe ve Fransızca olarak iki dilde hazırlanmış ve eserin büyük bir bölümü de sergi malzemesine ayrılmıştır . Gabriel’in malzemesini 1940’lı yıllarda derlediği ancak 1958’de bastırabildiği Bir Türk Başkenti Bursa başlıklı eserinin dilimize çevrilmesi şüphesiz çok önemli kültürel bir atılımdır. Türk okuru eserin yayımlanmasından elli yıl sonra Gabriel’in Bursası’yla buluşmaktadır . Bilindiği gibi eserin ilk cildi metin kısmını kapsamakta, ikinci cildi de resimleri içermektedir. Gabriel, Bursa üzerine derlediği malzeme ile yetinmemiş, geniş bir kaynakçadan yola çıkmış ve eserin basıldığı tarihe kadar yapılan bütün yayınları da gözden geçirmiştir. Niçin Bursa? Her şeyden önce Bursa, İstanbul’dan sonra mimari eser bakımından en zengin Türk şehridir. Fetihten (1326) İstanbul’un alınmasına (1453) kadar geçen zaman dilimi içinde yapı ve süsleme şekillerinin gelişmesi izlenebildiğinden Bursa, Türk sanat tarihi açısından büyük önem taşır. Kısacası Bursa’nın kent dokusu pek zedelenmemiştir. Gabriel, Bursa’da incelenmeye değer 300 eser buldu. XIX. yüzyıl sonuna kadar gezginlerin gözünde Bursa, İstanbul’dan daha Doğulu görünmektedir. Nitekim Bursa’yı 1909 yılında ziyaret Müzik ve Düzen Beyin elektriğinde, “önbeyin tetası (*)” diye bir dalga vardır. Bu, hesaplama, yanlışları bulma, kısaca matematik gibi yüksek zihinsel faaliyet yanında ahenkli bir müzik parçası dinlerken ortaya çıkar; müzik ahengini kaybettiğinde ya da kişi zihinsel faaliyetten geri durduğunda bu dalga derhal ortadan kalkar (**). Sammler, beynine elektrot yapıştırdığı kişilere Dvorak’ın Slav danslarını dinlettiğinde, bu kıvrak parçayla beyinler derhal önbeyin teta düzenine geçmiş. Müzik sanki, doğasından ayrılıp, kaotik bir sosyal düzen içine yerleşik insanın beynini yeniden düzenliyor. Bana göre matematik dahi beyinde aynı işlevi görüyor. Çok bilinmeyenli bir problemde, x’i, y’yi, z’yi tek tek bulup ilerledikçe insan Dvorjak’ın Slav Danslarını dinlemiş gibi oluyor. Ama eğer problem hatalı sorulmuş ve x, y bulunduğu halde, z bulunamıyorsa, insan gerildikçe geriliyor ve akorsuz bir orkestradan konçerto dinlermiş gibi zihinsel olarak kilitleniyor. Yani aynı şeydir, aşama aşama problem çözer gibi müzikte de allegrodan adagioya, adagiodan scherzoya geçerek ilerleyiş beyne düzen verir; olan şey, doğanın düzeniyle algıladığımız ritmin, kaotik toplum içinde bozulmasıyla yeniden düzen ihtiyacının ortaya çıkması ve müziğin doğal ritminin onu tekrar yerine koymasıdır. Eğer doğadaki temaların salonda tekrar ettiğini duyarsak bu yorumu alkışlar, gelecek konser için yeni bir bilet alırız; insan sadece, ritmini tutturabileceği yerlere gider. Bugün zihin, kaotik toplumsal yapının, kendi üzerindeki yansımaları nedeniyle düzensizdir. Orkestralar, kulaklardaki milyonlarca elektronik müzik aygıtı günboyu düzeni bozuk beyinleri düzene koyup ayar etmektedir. Müzikteki akorun beyindeki ayarlamaya karşılık geleceğini düşünmek gerekir, çünkü başkalarını düzene sokmak isteyen önce kendini ayar eder. Dvorjak, Çekya’dan başka, Türkiye’de ve Çin’de farklı biyoloji ve kültürdeki insanları, hatta dünyayla hiç tanışmamış anne karnındaki bebekleri dahi ortak olarak ayar edebildiğine göre, onun müziğinde ve insanda derin bir tazelenme yaratan başka her müzikte evrenin ritmi vardır. Ve insanlar yoğun iş temposunun arasında, buldukları en küçük boşlukta kulaklıkları takıp bu ritmi yeniden ve yeniden elde etme çabasına girdiklerine göre, giderek giriftleşen sosyoekonomik kaostan her geçen gün daha çok etkileniyorlar demektir. Herhangi bir delil sunmadan, sadece hissederek şunu söylemek isterim: Sosyoekonomik kaosun beyindeki yansımaları, beynin kısmen ona uyum, kısmen ondan kurtulma çabaları, zihnin kendine, karmaşık ve üst düzey yeni bir düzen kurmak üzere taban arayışlarıdır. İnsan beyni elli bin yıldır, her gün bir saldırıyı önceden kestirmek, bir defa yiyecek için düşünmek, haftada birkaç kez çiftleşmek için en fazla üç adaydan birini seçmek için hafifçe yüksek bir entellektüalite gerçekleştirmek zorunda olup buna göre örgütlenmişken, bugün dakika başı gerçekleşen sözel saldırılar, iş için ortaya çıkan yeni fırsatlar ve yüzlerce potansiyel eş adayı arasından seçim yapmak koşullarıyla karşı karşıyadır. Bu devasa hacme bugünkü haliyle beynin düzeni yetmemektedir, bilgisayarın keşfi zaten ona yardım içindir. Koşulların ağırlaşması hızlı, beynin evrimi yavaş ilerlemekte, müzik (meditasyon vd.) kapasite zayıflığından ritmini kaybeden beyni yeniden ritme getirmektedir. Dvorjak’ın babası bir kasabada kasap olmaktan başka keman çalar, dans bestesi yapardı. Satırın vuruş ve yayın çekiş ritminin aynı olduğunun farkına varmıştı o, kalem gibi çıkardığı pirzolalar ve mükemmel düzende dizdiği notalar evrenin ritmini anlamanın ürünüydü. Peki kaosa beynini öncelikli olarak uyduracak kimlerdir? Cevap: Kaosun göbeğinde büyüyüp gelişenler, sosyal katmanları dikine geçip, en alttan en tepeye ulaşabilenler. Çinliler mesela, bambaşka resimler yapıyor, çok farklı müzisyenler yetiştiriyor, kaosun düzensiz düzenine kendini bırakmış az yorgun zihinleriyle yaratıyorlar. Basiret, merhamet gibi duyguları az tanıyorlar. Bir insan zihnine değil de sanki, bir nesne beynine sahip oldukları için az yoruluyor, kolay düzenleniyorlar. * Frontal Midline Theta, ** D.Sammler, Psychophysiol. 44: 293304, 2007 edecek olan Tanin yazarı Ahmet Şerif “Bursa genel görünüşüyle maziye ait bir şehir” diye yazmaktadır. Gabriel’in Bursa’da araştırmaların sürdüğü tarihlerde Bursa Halkevi, kentin tarihsel varlığını ortaya çıkarmak için büyük bir çaba içine girmişti. Bursa ve çevresi üzerine araştırmalar yapılıyor, kitaplar yayınlanıyor, Halkevi Dergisi Uludağ çevresinde geniş bir aydın kadrosu toplanmış bulunuyordu. Yine aynı tarihlerde Galatasaray Lisesi’nde öğretmenlik yapan, gelecekte adı İstanbul’la özdeşleşecek olan Prof. Mantran da Bursa’daki Arapça ve Türkçe kitabeleri derlemeye uğraşıyordu. Sözün kısası Bursa, Gabriel’in eseri yanında Tanpınar’ın ünlü şiiriyle yeni bir ruh ve anlam kazandı. Albert Gabriel (1883 – 1972), Mimar, Arkeolog, Ressam, Gezgin / Architecte, archéologue, artist, voyageur, INHA – FAAE – YKY, İstanbul, 2006, 439 s. 2 Albert Gabriel, Bir Türk Başkenti Bursa, çev. Neslihan Er – Hamit Er, Aykut Kazancıgil, Osmangazi Belediyesi, İstanbul, 2008, 2 cilt. Matematik Dünyası 2008III sayısında kapak konusu süreklilik ve limit: Tuhaf Bir Fonksiyonun Süreksizliği, exp Fonksiyonu Süreklidir; Fonksiyonların Bileşkesi ve Süreklilik; Diziler ve Süreklilik; Limit; Sağdan Soldan Limit; Limitler ve Sonsuzlar; Limit Alıştırmaları. Diğer konular: Cahit Arf Hocamız 10 YTL'de; Henri Cartan (19042008); Henri Cartan'la Bir Söyleşi; Sayı Dizilerinin Yoğunluğu; Şahinlerle Güvercinlerin Savaşı, Yeniden; Problemler ve Çözümler; Matematik Köyü Yazokulu Soruları 2008 Lise; XIII. Ulusal Antalya Matematik Olimpiyatı 2. Aşama Yanıtlar, 2008; XIII. Ulusal Antalya Matematik Olimpiyatı 1. Aşama Sorular, 2008; Cahit Arf Yarışması, 1. aşama, 2008, sorular; Cahit Arf Yarışması, 2. aşama, 2008, sorular; Doğuş Üniversitesi Bireysel Yarışma Yanıtları, 2007.. www.matematikdunyasi.org A’dan Z’ye Hepatitler Karaciğer yağlanması, Alkole bağlı karaciğer, Tüm karaciğer hastalıkları ve Karaciğer nakli. Editör: Prof. Dr. Muzaffer Gürakar İstanbul Medikal Yayıncılık Hepatitler ve sebep olan çeşitli virüslerin tanınması, antiviral tedavideki yeri buluşlar ve karaciğer naklindeki başarılar, bugün karaciğer hastalarının kaderini büyük ölçüde değiştirdi. Kitap karaciğer hastalıkları ile ilgili tüm konuları basit ve sade bir dille anlatarak kronik hepatit, siroz, aşırı alkol tüketenler kendileri ile ilgili merak edecekleri herşeyi bulabilecekler. CBT 1134/2 12 Aralık 2008
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear