26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 4 AĞUSTOS 2020 SALI [email protected] olaylar ve görüşler Rüştü Onur 100 yaşında İbrahim Tığ Devrek Rüştü Onur Sanat ve Kültür Derneği (ROSAK) Başkanı Bir şair yaşamıştı Zonguldak’ta Adı Rüştü Onur’du Bilseydi hatırlanacağını Ölümünden sonra Memnun olurdu. Behçet Necatigil Garip Akımının öncülerinden Orhan Veli, “Son yıllarda Zonguldak üç büyük yetenek yetiştirdi: Biri Rüştü Onur, biri Kemal Uluser, biri de Muzaffer Tayyip. Bu ne biçim keder! Üçü de arka arkaya öldüler” diye tanımladığı Zonguldaklı şairler, Rüştü Onur 22, Muzaffer Tayyip Uslu 24 ve Kemal Uluser de 29 yaşında yaşama veda etti. Bugün 3 Ağustos, Devrekli şair Rüştü Onur’un doğumunun 100. yıldönümü. Peki, kimdir Rüştü Onur? Rüştü Onur, 3 Ağustos 1920 tarihinde Devrek’te doğdu. İlköğrenimini burada, ortaöğrenimini de Zonguldak’ta tamamladıktan sonra Kastamonu’da başladığı lise öğrenimine Zonguldak’ta devam etti. Zonguldak Çelikel Lisesi 2. sınıfında iken hastalığının (verem) artması nedeniyle okulu bırakmak zorunda kaldı. Ereğli Kömür İşletmeleri’nde (EKİ) Maliye Varidat (Gelirler) Memur Muavini olarak çalışmaya başladı. Hastalığı şiddetlenince, önce üç ay Zonguldak’ta, sonra da Heybeliada Senatoryumu’nda tedavi gördü. İstanbul’dan Zonguldak’a dönerken Anafarta Vapuru’nda, annesi Ünyeli, babası ise Bitlis Şerefhanoğulları sülalesinden olan Mediha Sessiz adlı bir kızla tanıştı. Bu tanışma, iki gencin hayatını değiştirdi. Rüştü Onur biraz iyileşince, Zonguldak’taki memuriyet görevine döndü. Onur, yolculuk sırasında âşık olduğu Mediha’yı unutmadı ve genç kadınla yazışmaya başladı. Mediha’yla 18 gün evli kaldı Rüştü Onur ile Mediha 7 Ağustos 1942 tarihinde Zonguldak’ta dayısının evinde ni Onur’un şiirlerinde yaşam ile ölüm hep bir bütün teşkil eder. Zonguldak’ın saçak altındaki maden işçileri, çocukları, kenar mahalle insanları, kuşları ve denizi yakından ilgilendirip hüzünlendirmiştir şairi. Bu tutum da onun edebiyatımızda haklı yerini almasını sağlamıştır. şanlandı. 15 Ekim 1942 tarihinde Beşiktaş Evlendirme Dairesi’nde nikâhları kıyıldı ve Medihaların Beşiktaş’taki evlerine yerleşti. Evliliklerinin 18. gününde Mediha karın zarı iltihabından öldü (2 Kasım 1942). Onun ölümünden çok etkilenen Rüştü de ondan tam bir ay sonra 2 Aralık 1942 tarihinde ciğerlerinden gelen kanla boğularak yaşama veda etti. İki sevdalı, İstanbul Ortaköy Mezarlığı’nda “Boğaz’ın lacivert sularına bakan” bir sırtta yan yana yatmaktadır. Edebiyat tarihimizde yerini aldı Rüştü Onur, kısacık ömrüne az sayıdaki ama kendine özgü tekniği ve üslubu olan şiirleri sığdırmış, “Garip Akımı”nın önemli temsilcilerinden biri olarak edebiyat tarihimizde yerini aldı. İlk hamurunu Zonguldak’ta edebiyat öğretmenliği yapan, dostu Behçet Necatigil’in yoğurduğu Onur, yakın arkadaşları Muzaffer Tayyip Uslu ve Kemal Uluser’le Zonguldak ve edebiyat dünyasının simgesi haline geldi. Yeni İnsanlık, Varlık, Ses, Bağ, Serveti Fünun, Ocak, Kara Elmas, Yeni Zonguldak, Gündüz ve Değirmen adlı dergilerde, şiir, hikâye ve denemeleri yayımlanan Rüştü Onur, dönemin önemli edebiyatçıları, Abdülbaki Gölpınarlı, Oktay Rifat, Necati Cumalı, Salâh Birsel, Oktay Akbal, Müfide Güzin Anadol ve İbrahim Behçet Kalaycı ile arkadaşlıklar kurdu. Onur’un şiirlerinde yaşam ile ölüm hep bir bütün teşkil eder. Zonguldak’ın saçak altındaki maden işçileri, çocukları, kenar mahalle insanları, kuşları ve denizi yakından ilgilendirip hüzünlendirmiştir şairi. Bu tutum da onun edebiyatımızda haklı yerini almasını sağlamıştır. Kelebeğin Rüyası Ünlü oyuncuyönetmen Yılmaz Erdoğan, Rüştü Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu’nun yaşamlarını anlattığı “Kelebeğin Rüyası” filmiyle Türk sinema tarihinde ilk kez bir şairin yaşamını anlatmış oldu. Kelebeğin Rüyası Zonguldak’ın genç yaşta kaybettiği iki önemli şairinin geniş kitlelerce tanınmasını sağladı. Hatta bu filmin Türkiye’nin Oscar adayı olması da ayrı bir heyecan yaratmıştı. Şehir dergisi onun vasiyeti Onur, 12 Eylül 1940’ta Necati Cumalı’ya yazdığı mektubunda, “Ey benim mektuplariyle huzur bulduğum ve avunduğum kardeşim. Şehir’de buluşacağız. Her ne pahasına olursa olsun Şehir çıkacak... Şehir okuyucu kitlesinin karşısına yeni bir atmosferle çıkacak” diyordu. Ömrü yetmediği için bu dergiyi çıkaramadı. Onun bu isteğini kendilerine bir vasiyet kabul eden şair ve yazarlar, İbrahim Tığ, Fahrettin Koyuncu ve Orhan Tüleylioğlu “Şehir”i çıkarmaya başladı. (Aralık 2004) Zonguldak’ın tek edebiyat dergisi olan Şehir, bugün 142. sayısına ulaştı. Şiirin merkezde olduğu bir şiir dergisi anlayışıyla, bir derya olan Türk şiirine katkıda bulunmaya çalışıyor. Rüştü Onur’u doğumunun 100. yıldönümünde saygıyla anıyor yazımı onun az bilinen bir şiiriyle noktalıyorum: DÜN AKŞAMÜSTÜ Sana medar kuşlarının ağzından Şarkılar getireceğim. Ve beyaz yelkenlerde Yalnız balıkçı şiirleri. Ben senin için ne şarkılar bilirim. Ve masallarda gördüğüm memleketler Bir kanat yumuşaklığıyla deniz Balerin kızların esmer baldırlarında oynar. Saçları yosun kokan balıkçı çocukları Bana yalnız seni hatırlatır. Ve rüyalarımda onlar gelir Avuçlarında portakal, dudaklarında ıtır. İki gözüm Salâh, Necati gitti demek. İyi dost. Dün akşamüstü onu gördüm Omzunda ceketi Ve yanında Esmer balıkçı çocukları. Rüştü Onur İnsan: Geleceği Olan Tek Varlık PROF. DR. AFŞAR TİMUÇİN İnsan türü hem üç boyutlu zamanda hem üç boyutlu uzamda yaşar. Zaman ve uzam algısı bir bütündür, bir gerçekliğin iki yüzüdür. Zaman boyutunda insanın bir şimdisi, bir geçmişi ve bir geleceği vardır. İnsan aynı zamanda uzamdadır. O somut varlığıyla buradayken bilinciyle başka yerde olabilir. İnsan zamanda ve uzamdadır, o hem zamandır hem uzamdır: bilinçli her varlık uzamzaman derinliğinde etkindir. Zaman algısı öncelikli olsa da, “ben” kendini önce zaman olarak algılasa da uzam algısıyla zaman algısı bir bütündür: zaman uzamın koşulu değildir. Bilinç ne ölçüde yetkinse zamanuzam o ölçüde belirgindir. Gündelik bilinçte ya da yetersiz bilinçte her ikisinin üç boyutu da bulanıktır. Tarih ne işe yarar? Yetkin bilinç, zamana ve uzama tam olarak yerleşmiştir. İnsan bu ikili üç boyutlulukta kendini ve dünyayı anlar, tanır ve yorumlar. Bu yüzden yetkin insan basit bir gözlemciden daha çok bir şeydir: kurucudur, hatta yaratıcıdır. Bilinç yetkinliği ölçüsünde geçmişi kavrama ve geleceği kurma gücü taşır. Yetkin bilinç zamana ve uzama kolayca uyarlanır, geçmiş kadar gelecekle de ilgilidir. Bilincin geçmişe ve geleceğe yönelimi basit duygusallıklar düzeyini aşar. Geçmişi anlamak da geleceği tasarlamak da usun ayrıştırıcı ve bileştirici gücünü gerektirir. Bu gücü bize sağlayan özellikle bilim, felsefe ve sanattır. İnsan daha çok geçmişe eğilimlidir. Bu eğilim yetersiz bilinçte artar ve duygusallıkla sarılır: bu yüzden yetersiz bilinç doğrudan çok yanlışa yatkındır. İnsan o durumda kolayca anılara bağlanır. Anılar bilincin en değişken, en yanıltıcı öğeleridir, işleri güçleri bizi aldatmaktır. Sağlıklı bilinç geçmişe takılıp kalmaz: o her zaman, her yerde gereklinin izini sürer, özel olarak geleceğe bağlanır, olması gerekeni kollar. Sağlıklı bilincin geçmişe yönelişi daha çok güçlü bir geleceğe adanmışlık adınadır. Geçmiş bir çöplük değildir. Yaşanmış deney önemlidir. Geçmişte geleceği kurmaya yarayacak veriler var Aydın insan, geleceğe bakan, gelecekle alışverişi olan, bir bakıma gelecekte yaşayan, geleceğin insanına, tanımadığı ve tanıyamayacağı yarınki insana bugünün ışığını götürendir. Geçmişte takılıp kalmış olan bilinç, kendinde renkli bir masal dünyası yaratır, geleceğe aldırmadığı gibi bugünle de cid di bir bağı yoktur onun. dır. Amaç geçmişte yitip gitmek değil geçmişin deneyimlerini yeni bir bakışla gelecek için işe yaratmaktır: tarih bu işe yarar. Aydının özelliği Bilinçli kişinin işi dünden çok yarınladır. Dün bitmiştir, dün için duygulanmak boşunadır. Geçmişte kalmış bazı şeyler için dizimizi dövsek ne çıkar! Bilinçli insanın işi daha çok olasıyladır. O olabilecek olanın, gerçekleşebilir olanın peşindedir. Yarınları kurmaya yarayacak güç, bütün bir yaşanmışı kucaklayan belleğin katmanlarında içkindir. Gelişmekle işi olmayanlar geçmişe takılırlar. Özellikle geçmişin abartılmış pırıltılarıdır onları çeken. Gelecek kaygısı olmayan bilinç geçmişle oyalanır: hükümdarlar zaferler onurlar tantanalar çok önemlidir. Geçmiş bize sağlam veriler yanında boş düşlere dalma olanağı da verir. Yaşanmışın arasından doğruları süzmek, bir çağı, bir dönemi, bir olayı temel özellikleriyle kavramaya çalışmak, bunun için belgeler ve daha başka dayanaklar aramak ileriye dönük bilinçlerin işidir. Bir hükümdarın iç dünyasına kadar her şeyini bilmekse geçmiş tutkununun çocuksu kaygısıdır. Aydının en önemli özelliği, onun kendisini insanla ilgili her şeyden, toplumun olduğu kadar insanlığın ge leceğinden sorumlu duymasıdır. Bu sorumluluğu Roma’da Terentius şöyle dile getirmişti: “Homo sum, humani nihil a me alienum puto” (Ben insanım, insanla ilgili hiçbir şey bana yabancı değil). Bu sorumluluk siyasal olmaktan önce kültüreldir. Siyaset ancak kültürün izini sürdüğü ölçüde siyasettir, yoksa boş bir çabadır. Aydının kısa erimde en önemli görevlerinden biri yetkin bilinçlerin oluşturulması için eğitici rolü oynamak ve bunun için hem doğru kaynaklara hem geniş kitlelere ulaşmaya çalışmaktır. Bu yüzden aydının geçmişle alışverişi yalnızca ussal çerçevededir. Onun işi her şeyden önce gelecekledir. Aydın kişi, tarih bilimine de uzak düşmeden özellikle felsefenin, toplumbilimin, ruhbilimin, iktisadın, estetiğin ışığından yararlanmayı ve yararlandırmayı amaç edinmelidir. Bu, büyük bir yükümlülüktür ama insana boyundan büyük yükler yüklemez. Aydın sorumluluğunun bilincine ulaşmış kişi, üstüne düşenin neler olduğunu bilir. O, bu yükümlülüklerini görmezden geldiği ya da göze alamadığı zaman ünleriyle, unvanlarıyla bir süs aydını olarak kalacaktır. Hepimizin zorunluluğu Geleceği gönlümüze göre kuramasak da onun kuruluşuna düşünce ve eylemlerimizle katılabiliriz. Aydın olmak bilgili olmayı gerektirdiği kadar bilgiyi insanlık adına kullanabilme gücünü ve ahlakını da gerektirir. Aydın insan geleceğe bakan, gelecekle alışverişi olan, bir bakıma gelecekte yaşayan, geleceğin insanına, tanımadığı ve tanıyamayacağı yarınki insana bugünün ışığını götürendir. Geçmişte takılıp kalmış olan bilinç, kendinde renkli bir masal dünyası yaratır, geleceğe aldırmadığı gibi bugünle de ciddi bir bağı yoktur onun. Demokrat insan, ahlakı, öncelikle başkalarına saygıyı temel alan, geçmişi ve geleceği bir bütün olarak gören, insanlığın geleceğini dert edinen ve kendini insanlığın geleceğine adamış insanın ahlakıdır. Hepimiz geleceğe dünden ve bugünden değerler taşımak zorundayız. Yarını olmak güzel şey... MUSTAFA BALBAY’IN YENİ KİTABI 22 38 TL .80 YER NE TL DURAN BÜLBÜL’ÜN YENİ KİTABI 18 30 TL YER NE TL ALEV COŞKUN’UN İKİ KİTABI 39 65 TL YER NE TL NECATİ CUMALI’NIN İKİ KİTABI 42 70 TL YER NE TL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear