14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr 11 10 AĞUSTOS 2020 PAZARTESİ Döviz artışı, pek çok kararın, maalesef ‘beklegör’ evresine bırakılmasına neden oluyor İflas dalgası geliyor SEDEFED BAŞKANI ALI AVCI: Salgın devam ettiği sürece pek çok sektör ve KOBİ’lerimiz bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu da iflas, konkordato, birleşme ve satın alma haberlerini daha sık duymamıza yol açabilir. Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Avcı, kur artışının devam etmesi durumunda, özellikle enflasyondaki yükselişe paralel ilave zorluklar yaşatacağını vurguladı. Koronavirüs krizinden yüzde 69 ile mikro ve küçük ölçekli işletmelerin en fazla etkilenen yapılar olduğunu kaydeden Avcı, “Doğu illerimizdeki işletmelerin yüzde 38’inde çalışan sayılarının azaldığını belirtiyor. Bu oran İstanbul’da yüzde 14. Ekonomik durgunluk sonucu yaşanacak istihdam kaybına ülkemizin tahammülü yok” dedi. Yaptıkları araştırmalarda işletmelerin özellikle ikinci dalgaya hazır olmadığına dikkat çeken Ali Avcı ile, son günlerde yükselen döviz kuru ve Covid19’un reel sektöre etkilerini konuştuk. n Döviz kurunda geçen hafta ciddi artış yaşandı, nasıl yorumluyorsunuz? Uzun zamandır Merkez Bankası (TCMB) kurdaki stabiliteyi devam ettirmek için farklı yollar deniyordu. Yabancı yatırımcı tarafında azalan kredibilite ve bayram tatili sonrası yurtdışı TL piyasasında yaşanan sıkışıklık sonucu swap faizlerinin ani tırmanışının ardından, paramız hızla değer kaybetti. Döviz cephesinde yaşanan artışın dengeye gelmesi çok önemli. Önümüzdeki süreçte tedavi için TCMB tarafından açıklanan hedefli likidite imkânlarının kademeli olarak azaltılması belki bir noktada tekrar döviz kurunu baskılayacak. Nitekim TCMB’nin ortalama fonlama faizinde yükseliş gözlemliyoruz. Kur artışının devam etmesi durumunda özellikle enflasyondaki yükselişe paralel ilave zorluklar yaşama ihtimalimiz kuvvetli. Bu ne denle TL tarafında yaşanan kredibilitenin yabancı yatırımcı tarafından yeniden pozitife dönmesini de sağlamak önem taşıyor. Üretim maliyeti sorunlu n Kurdaki artış iş dünyasını ve reel sektörü nasıl etkileyecek? İş dünyası toparlanma sürecinde yeni ürün ve hizmetlere odaklanacak önemli yatırım kararlarını daha cesaretli almaya başlamıştı. Kurda yaşanan ani dalgalanmanın bu yatırım kararlarında temkinli bir ruh halini devreye aldığını gözlemliyoruz. Döviz kurunun tüketici fiyatlarına, ithal aramalı ve nihai ithalat malları üzerinden geçişi söz konusu. Özellikle doğalgaz ve petrol fiyatlarındaki artış üretim maliyetlerini artırıyor. Bu tür döviz artış baskısı, yüksek enflasyonun olduğu dönemlerde pek çok kararın, maalesef “beklegör” evresine bırakılmasına neden oluyor. Yaşanan artış, gelirleri TL ve yükümlülükleri döviz olan reel sektörde fazlasıyla hissedilecektir. Finansmana erişim sıkıntısı ve finansal tablolarında kötüleşme söz konusu olabilir. Üretim maliyetlerindeki artışın da firmalara ek bir yük oluşturması olası görünüyor. İhracat gelirlerimizi de olumsuz etkileyebilir. ALİ AVCI EKONOMI KEPENK KAPATTI n Covid19 için bir hasar tespit çalışması yaptığınızda, iş dünyasında ortaya çıkan tabloyu özetler misiniz? Pandemi dolayısıyla küresel ekonominin adeta kepenk kapatması, ülkemizde de etkisini hissettiğimiz bir süreci başlattı. Üyesi olduğumuz TÜRKONFED çatısı altında yürüttüğümüz çalışmalarımızda Covid19’dan en fazla mikro ve küçük ölçekli işletmelerimizin etkilendiğini gösteriyor. Yüzde 69 ile mikro ve küçük ölçekli işletmelerimiz krizden en fazla etkilenen yapılarımız oldu. Büyük firmalarda bu oran yüzde 31’lerde kaldı. Sektörler bazında faaliyetini durduranların oranı konaklama ve yiyecek sektöründe yüzde 72, eğitim hizmetlerinde yüzde 50, inşaatta ise yüzde 27. Dış ticaret yapmayan şirketlerin yüzde 31’i faaliyetini durdururken, dış ticaret yapanlarda bu oran yüzde 14 oldu. n Önemli bir borç yüküyle Covid19 krizine yakalanan işletmelerde, neler bekliyorsunuz yeni iflaslar gelir mi? Salgın devam ettiği sürece pek çok sektör ve KOBİ’lerimiz bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu da iflas, konkordato, birleşme ve satın alma haberlerini daha sık duymamıza yol açabilir. Açıklanan paket ve kararların operasyonel güçlükler taşıması, sektörlerimiz ile yaptığımız istişare ve araştırmalarımızın sonuçları da mevcut ekonomik tedbirlerin yeterli kalmayacağına, bu tedbirlerin kapsamının ve kaynak miktarının artırılması gerektiğine işaret ediyor. Araştırmalarımızda firmaların yüzde 61’inin kısa çalışma ödeneğine başvurduğunu, kalan yüzde 39’unun ise çoğunlukla ihtiyaçlarını karşılamadığı veya firmaları yeterlilik koşullarını karşılamadığı için başvurmadıklarını söyledi. Cirosu azalan firmaların da yarısının bu destekten yararlanabildiğini görüyoruz. Bu süreçte finans sektörünün kredi kanallarını açması da sektörlerimiz ve işletmelerimizin likidite sıkıntısını bir nebze olsun rahatlatacaktır; çünkü şu anda bir likidite kapanı içerisindeyiz. Kredi talebinin artmasının önemli bir nedeni, vadesi geçmiş alacakların ödenmemesi üzerine sıkıntıya düşen KOBİ’lerin daha fazla kredi kullanmaya ihtiyaç duyması. GÜÇLÜ KADIN, GÜÇLÜ TÜRKIYE İkinci salgına hazır değiliz n Türkiye’de, kadına yönelik şiddet de had safhaya geldi, İstanbul Sözleşmesi konusunda ne diyeceksiniz? Şiddeti bir insan hakkı ihlali olarak tanımlayan İstanbul Söz n Üyelerinizin şu anda en fazla endişelendikleri noktalar neler? Yaptığımız saha araştırmaları ve Anadolu iş dünyasıyla görüşmelerimizde de bir ikinci dalga korkusunu gözlemliyoruz. İşletmelerimizin özellikle ikinci dalgaya hazır olmadığını nabilecek olası aksaklıklar, büyük ölçüde finansman ve ödeme sorunlarından kaynaklanacak gibi görünüyor. Alacaklarını tahsil edemeyen firmalar, ödemelerini zamanında yapamayacak ve bu bir döngü şeklinde potansiyel olarak çok sayıda KOBİ’yi etkile Üretim şemsiyesi elimizdeki istihdamı ve işgücüne katılımı artıracak tek güvencemiz. Özellikle her 4 gençten birinin işsiz olduğu bir noktada, istihdamı artırmanın yolu üretim ekonomisinden geçiyor. Mevsimsellikten arındırıl leşmesi, kadının yaşama ve gü söyleyebilirim. yebilir. mış verilere göre, çoğu hizmet sektö venlik hakkını koruyarak toplum Nakit ihtiyacı ve tedarik zinciri gü Merkezi hükümet ve yerel yönetim ründe olmak üzere yaklaşık 1 milyon sal refaha da katkı sağlıyor. venliği arasında önemli bir bağlan ler, STK’ler, iş dünyası ve çeşitli disip luk bir istihdam kaybımız söz konusu. Şiddete karşı ortak akıl ile ha tı söz konusu. Ege’deki firmalarımızın linlerden insanların sorunlara birlikte Doğu illerimizdeki işletmelerin yüz reket ederek bütüncül politika yüzde 27’si İstanbul’daki işletmeleri çözüm bulması gerekiyor. de 38’i de çalışan sayılarının azaldığı ların oluşturulmasını hedefleyen Sözleşme, “6284 Sayılı Ailenin Ko mizin de yüzde 19’i tedarik zincirinde sıkıntı yaşadığını söylüyor. Önümüz Yüzde 38’i işçi çıkardı nı belirtiyor. Bu oran İstanbul’da yüzde 14. Ekonomik durgunluk sonucu runması ve Kadına Karşı Şiddetin deki dönemde tedarik zincirinde yaşa n Türkiye için şu anda en acil çö yaşanacak istihdam kaybına ülkemi Önlenmesine Dair Kanun” ile eşit derecede önemli ve vazgeçilmez olduğunu düşünüyoruz. TEK ÇIKIŞ YOLU ÜRETIM zülmesi gere zin tahammülü yok. İstihdamı koru ken sorun han mak, hatta verimlilik esaslı bir kalkın gisi? ma hikâyesi için artıracak politikaları Gelişmiş bir ekonomi ve geliş n Türkiye ekonomisi için deyiz. Sağlık sorununun ne za hayata geçirmeliyiz. miş bir demokrasiye giden bir kurtuluş reçetesi var mı? man çözüleceği, en azından aşı ve Uzlaşmayı ve istişareyi önceliklen yol, kadının güçlendiril Üretim ekonomisi tek çıkış yolumuz. ilaç çalışmaları ile ilgili somut çalışmalar diren bir politik söyleme ihtiyacımız mesinden geçmek Yüksek katma değer yaratacak bir üretim eko ortaya konmadan, ekonomi tarafında sadece var. İnsan hayatının söz konusu ol tedir. Güçlü kadın, nomisi toplumsal refaha giden yolun anahtarı. Kriz temenniler düzeyinde kalırız. duğu böylesi olağanüstü dönem güçlü toplum den çıkışı belirleyecek olan sağlık alanında yaşanacak Tünelin ucunda sağlık açısından bir ışık var ancak o lerde kutuplaşan ve ayrışan ve güçlü eko gelişmeler. Şu aşamada gerek yaptığımız çalışmalar ge tünelin uzunluğunu, ekonomik olarak alacağımız olağa siyasi söylemler yerine ko nomi; güç rekse de küresel araştırmalar 2021’in ikinci çeyreğine uza lü demokra nacak bir dönemi gösteriyor. Yeni tüketim alışkanlıkları ve iş si ve güçlü Türkiye demektir. yapma modelleri ile bu döneme hazırlanan, adaptasyon yeteneğini geliştiren sektörler öne çıkacaktır. Düzlüğe çıkmak için salgının seyrine göre birkaç yıl daha beklememiz gerekebilir. n 2020 büyüme, enflasyon ve işsizlik öngörünüz nedir? Ekonomiye dair öngörü yapmanın hayli zor olduğu bir dönem nüstü tedbirler belirleyecek. Büyümede en azından YEP’te nuşmanın, uzlaşmanın ve öngörülen hedeflerin ötelendiği görülüyor. Maalesef şu du sorunun değil çözümün rumda gerek Avro Bölgesi ve dünyanın geri kalanıyla ilgili ge bir parçası olarak or rek iç tüketim noktasında önümüzü görmemizi sağlayacak bir tak akılda buluşmanın netlik yok. İkinci bir dalga gelmediği takdirde, daralmanın sert önemli olduğunu düşü olmayacağı ihtimalini kuvvetlendiriyor, 2021’de ise pozitif bir iv nüyoruz. me kazanacağımızı umuyoruz. TMO’dan buğday stokçularına uyarı Hububat sezonuyla ilgili değerlendirme yapan Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Genel Müdürü Ahmet Güldal, şu noktaya dikkat çekti: “Sektör dışı hububatbakliyat ticaretinde daha önce yer almayan kişilerin alımları gerçekleştirdiğini gözlüyoruz. Bunun piyasaya olumsuz etkileri olabileceğini değerlendiriyoruz. Bu eylemler stoklama mantığıyla yapılıyorsa, TMO piyasa regülasyonunu keskin ve ciddi şekilde sağlayacaktır.” l Ekonomi Servisi Antepfıstığında hasat başladı Türkiye’de tarımsal üretiminde önemli bir yere sahip antepfıstığının tarlalardan fabrikalara uzanan zorlu serüveni başladı. Sabahın erken saatlerinde işe koyulan üreticiler ve mevsimlik işçiler akşam saatlerine kadar, bazen 4547 derecele sıcaklıkta güneşin altında fıstık topluyorlar. Ağustos ayında baklavada kullanılan “boz” fıstığın hasat edilirken, eylül ayında ise kırmızı kabuklu çerezlik olarak kullanılan “ben” fıstığı hasadı yapılıyor. Ayrıca fıstık deyince akla “Barak Ovası” geliyor. Üreticilerin “yeşil altın” olarak adlandırdığı antepfıstığı üreticisi Mehmet Polat, “Fıstık geçen sene 20 lira civarın 20 yıldan sonra tam verime ulaşan fıstık ağaçları 2 yılda bir hasat ediliyor. daydı bu sene 18 lira civarında fiyatlar geriledi bütün girdilerimiz artarken fıstık fiyatımız düştü” derken, fıstık işçisi Emine Demez, ça lışma şartlarını şöyle anlattı: “Sabah 4 buçuk gibi kalkıyoruz saat 5 gibi yola çıkıyoruz, akşam 5’e kadar da çalışıyoruz.” Yenilenebilir enerjiye ‘Yeşil Bono’ desteği Akbank’ın, 4 yıl 110 gün vadeli 50 milyon dolarlık yeni “Yeşil Bono” ihracı gerçekleştirdiği açıklandı. Akbank Genel Müdürü Hakan Bin başgil, “Hem bankamızdaki uygula malar hem paydaşlarımızın sürdürüle bilirlik konusunda daha etkin inisiya tif almalarını teşvik ederek sürdürü lebilirlik alanındaki çalışma larımızı ileriye taşıyoruz. Yeşil Bono prensipleriyle uyumlu ihracımızla sağ ladığımız finansmanı, ik lim değişikliği ile mü cadelenin en önemli bi leşenlerinden biri olan yenilenebilir enerji projeleri ne destek ver mek için kul landıracağız” dedi. l Eko nomi Servisi Hakan Binbaşgil Rejim yine duvara çarptı Siyasal İslamın AKP rejimi yine duvara çarptı. Ancak, bir Anglosakson deyişini ödünç alırsak, bu kez “duvarla sert yer arasına” sıkıştı. Ülkede gerçek bir muhalefet olsaydı, bu durumu bir “mükemmel fırtına” olarak tanımlayabilirdik. Heyhat!.. 2013 2015 duvarı AKP rejimi, ilk kez “Gezi Olayı” ile başlayan ve 2015 Haziran seçimleriyle sonuçlanan dönemde duvara çarptı. Bu, AKP rejiminin toplumdan rıza alma kapasitesinin sınırındaki duvardı: Siyasal İslam serbest, adaletli seçimlerde artık bir daha tek başına iktidar olacak oyu alamayacaktı. Hazirankasım arası kanlı dönem bu duvarın kalıcılığını kanıtlıyordu. Temmuz darbe şeyini ve arkasından yaşanan gelişmeleri de bu dönemin “ucuna” ekleyebiliriz. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimi, 2019 yerel seçimleri gösterdi ki bu çok sağlam bir duvardır. Kısacası 20132015 döneminde yükselen duvarı, AKP rejimi bugüne kadar aşamadı; bu duvara tepki olarak siyasi ve kültürel saldırıyı, bir başka ifadeyle, fiziki, simgesel şiddeti tırmandırdı. Rejim bir şey daha yaptı: Sadakatleri maddi teşviklerle besleyen bir kadrolaşma, 20132015 dönemine kıyasla baş döndürücü bir hıza ulaştı. Bahadır Özgür’ün, “AKP en çok nerelerde kadrolaşıyor?” (Gazete Duvar 4 Ağustos 2020) başlıklı değerli çalışmasından derlediğim veriler (bunlara Diyanet’in kadrosunu da ekledim), 20162020 döneminde AKP’nin yaklaşık 2 milyon 140 binden fazla yeni kadro yarattığını gösteriyor. Bu sayılara MİT ve Saray personeli dahil değil. Bir duvar daha Bir süredir beklenen oldu, rejim bu kez ekonomik yasaların duvarına çarptı. Covid19 salgını da bu duvarı güçlendirdi. Geçen hafta sözünü ettiğim “obruk” hızla büyüyor: TL’nin dolar karşısındaki durumu, cari açık, enflasyon… Borsa’da perşembe ve cuma günü yaşanan sarsıntılara ek söylentilere bakılırsa, Merkez Bankası’nın rezervleri tükenmiş, bankaların dövizlerini kullanmaya başlamış. Eğer bu söylentiler doğruysa bankada dövizi olanları yakında kötü sürprizler bekliyor olabilir. Dilerim, böyle bir saçmalık yoktur, kriz bu noktaya varmaz. Rejimin, bu duvarı aşacak sıçramayı yapabilmesi için biraz geri çekilmesi gerekiyor ama sırtı sert bir şeylerle dayanmış. Dünyanın, Türkiye’nin önde gelen ekonomistlerine göre rejimin faizleri yükseltmesi, TL’yi korumaktan vazgeçmesi, ekonomi yönetimine, kamu maliyesine çekidüzen vererek dış yatırımcıların güvenini kazanması gerekiyor. Ancak, faizler yükselirse rant “ekonomisinin” düzeneği dağılır; TL’yi korumaktan vazgeçilirse, şirketlerin ve bankaların dış borçlarının TL karşılığı taşınamaz düzeye yükselir. Rejim kamu maliyesine çekidüzen vermeye kalksa, 201516’dan bu yana buralara doldurduğu personeli temizlemesi, “arpalıkları” kapatması, tarikatların kâselerine akan muslukları kapatması, ekolojik ve ekonomik bir felaket yaratacak “Kanal İstanbul” projesinden vazgeçmesi gerekir. Bunlar yapılamaz mı? “Süreç olarak faşizm” kültür savaşlarında yeni ve büyük bir zaferle, bunu destekleyen fiziki simgesel şiddetle, aykırı sesler susturularak belki yapılabilir. Ne de olsa, gelecek mali sermaye, insan haklarına değil, değerlenme ortamının “istikrarına” bakar. Rejim kültür savaşlarında, milliyetçiliği yükseltecek dış politika maceralarını hızlandırırken, dinci tabana ekonomik sıkıntısını unutturacak bir hamleyle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak için ortam yaratmaya başlamıştı. Ancak İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak kadınları dövme, eve kapatma, istedikleri gibi kullanma özgürlüğüne kavuşmaya heveslenen İslamcı entelijansiya, dolayısıyla rejim, bu kez kadın hareketinin ve AKP içindeki kadınların direnişinin duvarına çarptı. Sözleşmeden çıkmak için “kampanya” yapan grup geri çekildi. Histeri krizleri geçirirken “fahişeler” diyen Dilipak’a AKP’li kadınlar dava üstüne dava açıyorlar. İlk kez bir direniş, kadın hareketi, rejimin saflarında delik açtı. Rejimin Libya, Doğu Akdeniz hesapları, her an bir kaza çıkarıp bölgedeki güçler dengesinin (Rusya, Fransa, Yunanistan, Mısır, Arap Emirlikleri, Suudi Krallığı ekseni. Mısır’ın Sirte’deki “kırmızı çizgisi”, Fransa’nın Sirte açıkların getirdiği uçak gemisi, Beyrut’a gelmesi beklenen helikopter gemisi) duvarına çarpabilir. Dedim ya, bir muhalefet olsaydı “mükemmel fırtınaydı”. İzmir’de taksiye zam İzmir Şoförler ve Otomobilciler Esnaf Odası Başkanı Celil Anık, kentteki taksilerde taksimetre açılış ücretlerinin yüzde 7.7 artışla 3.90 liradan 4.20 liraya, kilometre ücretinin de yüzde 16.2’lik artışla 3.70 liradan 4.30 liraya çıkarıldığını bildirdi. Anık ayrıca İzmir Ulaşım Koordinasyon Merkezi kararıyla taksi tarifesinin 2 yıl sonra güncellendiğini belirterek, diğer büyükşehirlerdeki gibi kısa mesafe düzenlemesine gidildiğini ve indibindi bedelinin 10 lira olduğunu aktardı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear