22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 13 MAYIS 2020 ÇARŞAMBA gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: BAHADIR AKTAŞ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Gazeteciler ‘barış’, yargı ‘düşman’ dedi AV. HÜSEYIN ERSÖZ BARIŞ TERKOĞLU VE BARIŞ PEHLIVAN’IN AVUKATI 1980’li yıllarda Hukuk Profesörü Günther Jakobs tarafından devlete karşı tehdit olduğu düşünülen “kişilerin baskılanması”, “özgürlüklerinin sınırlandırılması” ve “usulü güvencelerin askıya alınmasını” savunan “Düşman Ceza Hukuku” teorisi ortaya atıldı. Hümanist hukuku yadsıyan ve devlete karşı işlenmesi “muhtemel” suçlarda önleyici tedbirler alınmasını savunan bu yaklaşım başlangıçta kabul görmese de otoriterleşen iktidarlarda, zamanla muhaliflere yönelik uygulama alanı buldu. Türk akademi hayatı ile düşman ceza hukuku teorisini tanıştıran isim ise Prof. Dr. Duygun Yarsuvat’tı. Duygun Hocam, Düşman Ceza Hukuku’nun en sert şekilde uygulandığı Balyoz ve OdaTV Davalarında da müdafiilik yapmış, bu davaların hukuka aykırılığını baştan sona gözlemleyebilen sayılı akademisyen arasında yer almıştı. Düşman Ceza Hukuku’na göre otoriterleşen iktidarın “üstün menfaatleri” karşısında, temel hak ve özgürlükler “önemsiz”, tehlike algısındaysa “orantısız tedbirler” ve “ağır cezalar” meşrudur. Kısacası, bir fiil somut tehlike içermese ya da şiddeti teşvik etmese dahi, siyasi iktidar için soyut bir tehlike oluşturuyorsa muhatapları tutuklanabilir, fikir hayatına yasaklamalar getirilebilir ve usulü güvenceler kısıtlanabilir. Tıpkı bundan 10 yıl önce Ergenekon, Poyrazköy, Askeri Casusluk Davalarında olduğu gibi... Şu an gündemde olan bir dava da “Düşman Ceza Hukuku”nun izlerini taşımakta. O da Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve di Bir kaşık suda koparılmaya çalışılan her fırtına sonrası lu gazeteciler ve avukatları, ce yakın tarihimizin bize işaret ettiği tek gerçek, “hukukun zaevinde yaşanan “kötü mua üstünlüğünün” er ya da geç hâkim olacağıdır. meleyi” kamuoyu ile paylaştıkları için “dezenformasyon yap makla” suçlanır. Üç satırlık ha bere dayanan isnattan “iki ay rı suç” çıkarılır. Kısacası, “Ne Bıs In Idem” kuralı önemsiz bir ayrıntı kabul edilir. Aynı ha ber konusu olaya dair Milletve kili Ümit Özdağ hakkında MİT Kanunun’un muhalefetten fez leke hazırlanırken, gazeteciler ayrıca TCK 329’dan da suçlana rak davanın Asliye Ceza’da de ğil, Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesi sağlanır. İddianame nin altında “darbe davaların Barış Pehlivan Barış Terkoğlu da dahi örneğine rastlanmayacak şekilde”, Soruşturma savcı sının, başsavcı vekilinin ve baş savcının imzası yer alır. Böyle likle, İstanbul Cumhuriyet Baş savcılığı, “kurumsal olarak” bu davanın arkasında olduğunu ğer gazetecilerin tutuklu olduğu yargılama süreci. Bu yargılamanın konusu bilindiği üzere “üç satırdan” ibaret bir haber. MİT mensubunun cenazesini odağa alan haberin siyasi iktidara yönelik “eleştirel” bir yönü bulunmakta. Haberin yayımlandığı gece Barış Terkoğlu sabaha karşı 04.00’te evinde gözaltına alınır. Yayımlanan suçlama konusu haberden “bilgisinin olmaması” ve “hukuki sorumluluğunun bulunmaması” tutuklanmasını engellemez. Ertesi gün ifadeye çağrılan Barış Pehlivan, “tutuklanacağını bile bile” adliyeye gelir ve “kaçma şüphesiyle” cezaevine gönderilir. Tutuklamalar sonrası Emniyet Genel Müdürlüğü ve BTK, Bu durum, “amaç hasıl olduğu müddetçe” usulü bir eksiklik olarak görülmez. Yine 2 Mayıs tarihli bir başka tutukluluk incelemesinde “özel müdafilere” haber verilmez, barodan geçici avukat talep edilir. Gazetecilere söz hakkı tanınmaz. Bir başkasında “aynı gün”, “arka arkaya iki kez”, “aynı hâkimce” tutuklamaya devam kararı verilir. İlkinde “dosya üzerinden” verilen karar, aynı gün ikinci kez “ihsası rey” yapıldığı bir kenara bırakılarak avukatlar huzurunda “tekrarlanır”. “Düşman hukuku” uygulamaları CMK’nın 153. maddesinde sayılmayan bir suçtan kısıtlama kararı alınır. Kanunun açık ih açıkça ilan eder. TBMM’de “infaz indirimi” görüşmeleri devam ederken, gece yarısı verilen bir teklifle gazetecilerin tutuklandığı suç, “kişiye özel Kanunla” kapsam dışı bırakılır. Gazetecilerin infaz düzenlemesinden faydalanarak tahliye edilmelerinin önü kesilmiş olur. İşte, konu iktidarın “üstün menfaatleri” olunca, usul kurallarının kenara bırakıldığı ve hukuka aykırılıkların yok sayıldığı düzene “Düşman Ceza Hukuku” denilmektedir. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin emsal kararlarında “İfade Hürriyeti” ve “Basın Özgürlüğü” kapsamında değerlendirdiği bir haber, iktidara yakın çevrelerin desteğini alarak ilerleyen yargı sürecinde suç olarak lanse edilmektedir. Ancak bir kaşık suda koparıl idari bir tasarrufla odatv.com’u lali olmasına karşın yapılan iti maya çalışılan her fırtına sonra yasaklar. Yayın yapmaya çalı raz reddedilir. Kısıtlama Kara sı yakın tarihimizin bize işaret şan haber sitesi defalarca “ay rı sebebiyle avukatların delilleri ettiği tek gerçek, “hukukun üs nı idari tasarrufa” muhatap inceleme imkânı bulunmazken, tünlüğünün” er ya da geç hâkim olur. Barış’lar hakkında yapılan isnatlar ve deliller iktidara ya olacağıdır. Hak sahibi, hakkı 2 Nisan tarihli tutukluluk ince kın gazetelerde yayımlanır. Bu olana kavuşur, hukuksuzluğu lemesine avukatları çağrılmaz. na karşın iddianamede tutuk yaşatanlara ise utancı kalır. Soldevrimci belirginleşme ihtiyacı FERRUH TUNÇ Son 40 yıla damgasını vuran NeoLiberalizmin ışıltısı, son on yılında giderek soluyor, ona karşı retoriklerin önemli ölçüde yaygınlaşmasına ve güçlenmesine tanık oluyoruz. Bu yıllar aynı zamanda, Batı hikâyesinin inandırıcılığının kendi savunucuları tarafından sorgulanmasına tanık olduğumuz yıllar. Bu bakımdan da önemli bir miladı temsil ediyor. Liberalizmin kendini ifade alanlarından olan devlet adamlığı örneğinin Trump ve benzerleri üstünden adeta tekzip edilişi, demokratik toplum değerlerinden uzaklaşma, dinin değer üretme ve yönlendirme misyonundan öte belirgin bir kural koyucu olmaya doğru ilerlemesi, ulus devletlerde yurttaşların eskiden önemli ölçüde ortaklaşılan değer ve hedeflerden uzaklaşarak ciddi bir şekilde en az ikiye ayrılmış olması, insan haklarına açıkça aykırı yerel ve uluslararası uygulamaların ve düzenlerin reel politik yararına desteklenebilmesi veya göz yumulması sözünü ettiğimiz eleştirilerin başlıkları diyebiliriz. Bu eleştiri başlıklarının daha tercih edilir bir dünya düzeni için kök nedenlere doğru ilerleyebileceğimiz önemli, değerli başlıklar olduğu kuşkusuzken, son dönemde hem dile getirilişlerinde hem de dile getirilenlere kulak verişte bir zayıflama seziyoruz. Neoliberal tuhaflık Neoliberalizmin kendini savunuşunda hakim olan tarz, karşıtının karşıtı olmak diyebileceğimiz bir kendini tekrar tuhaflığında görünüyor. Liberal zeminin bu duruma nasıl, neden geldiğini etraflıca sorgulayan ciddi, güçlü ve yeni bakış açılarına sahip değerlendirme ve ifade kanallarının var olduğunu söyleyebilecek verilere sahip değiliz. Trump’la alay etmek veya onu yönetemez kılmaya yönelik sonuçsuz girişimler, bize göre neoliberal kurulu düzenin ideolojik ve politik aczini ifade ediyor. Daha dün diyelim 1989’da dünyanın düz olduğunu afralı tafralı dile getirenler (Örneğin Freidman) henüz neoliberalizmin dökülen yaldızlarını yeniden parlatacak, dişe dokunur yeni bir retoriği uydurabilmiş değil. Onlar olsa olsa çevre ülkelerden merkeze doğru gelebileceğini var saydıkları gerilek köktenci saldırıyı (diyelim radikal İslamı) ve kendi merkezlerindeki gerilek saldırganlarla (diyelim Trumpizmi), bu akımların doğuşundaki asli rollerini göz ardı ederek, hedef tahtasına koyup gölge boksu yapıyor. Bu ise, varsa meselelerin çözme olanaklarını biraz daha perdeliyor. Dünyayı tuhaf bir şekilde milliyetçiliğin sardığını dile getiren merkez liberallerinin bizzat kendilerinin ve bu merkezlerin sosyalistlerinin ne kadar milliyetçileştiklerini nedense hiç dile getirmediklerini şaşarak izliyoruz. Neoliberalizm savunucularının olan biten karşısındaki en belirgin mesajı NeoLiberalizmi kaybolmuş bir cennet olarak sunmaktan öteye geçemiyor. En çok da bu yüzden liberalizmin ana karalarındaki anti liberal, otokratik, milliyetçi, dinci muhalefetin caydırılmasında çok yetersiz kalıyor. Enternasyonal alanda; hem ortodoks liberalizmi hem de onun her türlü gerilek karşıtlarını eleştiren ve onlara karşı mücadele eden, neoliberalizmin hık deyici konumuna düşmemeyi başarmış zayıf da olsa bir yerelci, ulusalcı, sol, sosyalist, çevreci ve barışçı kesim var. Ne yazık ki bunlar uluslararası politik mücadelede hâlâ sembolik kalıyorlar. Ana eksendeki mücadelenin hesaba katılacak kertede güçlü bir seçeneği olmaya henüz terfi edebilmiş değiller. Bunun nedenleri arasında, sol ve sosyalist merkezin önemli bir kesimini geçen on yıllarda neoliberalizmin emperyalizmini görmezden gelen bir liberalilericilik batağına düşmüş olması geliyor. Cümleyi, 90’lı yıllardan itibaren neoliberalizmin, sosyalistlerin de dahil olduğu ilerici muhalefeti büyük ölçüde asimile ettiği şeklinde de kurabiliriz. Hatırlatmak zorundayız Neoliberalizmin, asimile ettiği tarihi sol kesimleri de yanına alarak, multikültürel etnikçiliğinin, hem kendi anakaralarında hem çevre ulus devletlerde ulusal ortak misyon ve tahayyülleri parçalayarak, parçalananı bütünleştirmek misyonunu gerici formda öne çıkaran bir milliyetçi ve dinci hurucunun önünü açtığı ve bunun halk çoğunluklarında karşılık bulacak ölçüde savunulur hale gelmesinde çok önemli bir payı olduğu, Trump sonrası değerlendirmeler arasında bizim en çok dikkatimizi çeken değerlendirmelerden biridir. Bireysel siyasi geçmişimiz ne olursa olsun, eğer geç modernleşme coğrafyasının nirengilerinden dikkatle bakarsak meselenin liberalizmin krizinden daha öte olduğunu fark etmemiz zor değil. Böylece, bu duruma gelişte bizzat liberalizmin rolünü görme şansımız artar. Şurası kesindir ki; KOVİT19 salgının da kristalizasyonuna katkı yaptığı, tarifi, tasnifi bu kısa yazıyı aşan bir distopyaya yaklaşmakta olmamızda, globalci liberalizmin ebediyen kendisine yeter sandığı kurnaz nezaketi ile adalet, eşitlik, özgürlük talep eden devrimci modernizmi uykuya yatırıp, onun mirası ile uzunca süredir idare edişinin başat bir rolü vardır. Globalci liberalizm bu sırada toplumsal ilerleme cephesini asimile etmeyi başaramamış olsaydı, bu ka dar kendine güvenmiş olmayacak ve belki de şimdi bu kertede çaresiz olmayacaktık. Liberalizmin krizine ağıt yakarak, globalci liberalizmi kaybolmuş bir cennet gibi sunanlara işin bu yanını hatırlatmalıyız. Ama asıl hatırlatmayı, devrimci modernleşmenin ve ardından gelen yerel bilinç, ulusal kurtuluş ve sosyalizmler çağının misyonuna bağlı olanlara, kendimize yapmalıyız. Şimdi, bir an önce devrimci modernleşme, ilerleme, eşitlenme ve özgürleşme çizgisinin globalleşmeci liberalizmin bir tonu olmaktan çıkması gerekiyor. Görünen o ki, globalleşmeci liberalizm nerede yanlış yaptığını itiraf etmeyeceği gibi, neden olduğu ekonomik ve siyasal çıkmazı kaotik olmayan yollarla aşmayı da düşünmüyor görünüyor. Aksine o bu haliyle, modernleşmemiş dünyada bizzat kendinin sebep olduğu, hatta doğurduğu, baskıcı, teokratik rejimlere destek veren geniş halk ve yurttaş kesimleri ile aynı coğrafyalardaki muhalif devrimci modernist siyasetin arasına bir kere daha kan davası sokmak istiyor görüntüsü veriyor. Rota çağdaş uygarlık Bu oyuna gelmemeliyiz. Geç modernleşme yolculuğunu gerçek anlamda çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmanın yolu, hem globalci liberalizmin hem de onun başarısızlıklarının ve manipülasyonlarının ürünü olan gerilek tepkilerin dışında kalarak, her ikisinin iğvasına uymuş halk kesimlerini devrimci cumhuriyetin çağdaş uygarlık davasında buluşturabilmekte yatıyor. Bunun yolunun gerçekten sol bir siyasi program, organizasyon ve siyasi liderlikle açılabileceğine inanıyorum. Aksi, yurttaşlar arasında iç çatışma, ülke için zaman ve kaynak kaybıdır. www.cumhuriyetkitap.com i=&5ş1%&1<"3"$"ó+1+= "/+h9&5şh/&5ş1ş=%& 35.00 TL 21.00 TL 23.15 TL 13.89 TL 18.52 TL 11.11 TL 13.89 TL 8.33 TL 32.41 TL 19.45 TL 23.15 TL 13.89 TL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear