28 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 8 ARALIK 2020 SALI HABER Şeker fabrikalarında asıl yükü çeken mevsimlik işçiler 25 yıldır kadro bekliyor HÜKÜMET OYALIYOR Şeker fabrikalarındaki mevsimlik işçiler yıllardır kadro beklerken hükümet oyalamaya devam ediyor. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, bu işçilerin ne zaman kadroya alınacağına, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’den MUSTAFA gelen bilgi ile yanıt verdi. ÇAKIR Neredeyse her ay bir “torba yasa” teklifini Meclis’e sunan hükümetin, mevzuat değişikliğini kolayca yapabilecekken yanıtında, diğer kurumlarda çalışan geçici işçileri de ilgilendiren sorunun çözümü için yasal düzenleme gerektiğinin belirtilmesi şaşkınlık yarattı. HDP Mersin Milletvekili Rıdvan Turan, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, pandemide şeker fabrikalarının stratejik öneminin bir kez daha anlaşıldığını bildirdi. Fabrikalarda üretimin asıl yükünü çekenlerin mevsimlik işçiler olduğunu belirten Turan, buna karşın 2025 yıldır kadro hayali kuran işçilerin sorunlarının çözülmediğini vurguladı. Turan, hükümetin iş barışını bozacağı için şeker fabrikalarında mevsimlik işçilerin kadro sorunu çözülmeİL ÖZEL İDARESİ SALGIN KOŞULLARINI DİKKATE ALMADI Ardahan’da 57 işçi işten çıkarıldı Ardahan İl Özel İdaresi Personel AŞ salgın döneminde önceden uyarmadan 57 işçiyi işten çıkardı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslenen işçiler, “Pandemi döneminde işçi çıkarılmayacağı söyleniyor, bırakın özel sektörü devlet kurumundan işçi çıkarılıyor” dedi. Ardahan Valiliği’ndan yapılan açıklamada, daha önce taşeronda çalışan işçilerin kadrolu olarak işe alınmasının mevzuata aykırı olduğu yönünde Mülkiye müfettişi raporu bulunduğu belirtildi. Açıklamada, “İstihdam edilmelerine ilişkin yapılan işlemin 375 sayılı KHK’nin geçici 23’üncü ve 24’üncü maddesine aykırı gerçekleştirildiği yönünde tespite yer verilmiştir” denildi. Ardahan Baro Başkanı Osman Nuri Yıldız kamudaki taşeron işçilerin kadroya geçirilmesinin ardından 57 işçinin de kadroya alındığını, ancak 2018 yılında düzenlenen Mülkiye müfettişi raporuna dayanarak işçilerin işten çıkarıldığını söyledi. Yıldız, bu işçilerin işten atılmasının “hukuki hata” olduğunu belirterek işçilerin mağduriyetinin giderilmesini istedi. İşçiler, işe geri dönene kadar eylem yapacaklarını gerekirse Ankara’ya gideceklerini belirterek protesto eylemi yaptı. den dışarıdan yeni işçi alınmayacağına dair sözüne karşın 1500 işçi alımı yapıldığını kaydetti. Turan, usta seviyesindeki 2025 yıllık mevsimlik işçilerin kadro sorununun çözülmemesinin, fabrikalarda üretim ve iş barışını tehlikeye attığı gibi ciddi bir mağduriyet de yarattığını dile getirdi. Turan, “Mevsimlik işçilerin kadro sorununun çözülmesi için planlamanız nedir” sorusunu yöneltti. Pakdemirli, önergeye Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ aracılığıyla yanıt verdi. Yanıtta şöyle denildi: “Mevsimlik işçilerin kadro sorunuyla ilgili işlemler, diğer kamu kuruluşlarında çalışan geçici işçileri de ilgilendirdiğinden yasal düzenleme gerektirmektedir. Şirketimiz çalışanları genel müdür de dahil olmak üzere fabrikalarımızda geçiçi işçilerimizle devamlı görüşme halinde olup çalışanları bilgilendirerek üretim ve iş barışı ile ilgili sorun yaşanmamasına özen göstermektedir.” l ANKARA CTEMDER BAŞKANI MUSTAFA BALIK, CEZAEVİ MEMURLARININ SIKINTILARINI ANLATTI: Cezaevinde mahsur kaldılar SARP SAĞKAL Ceza ve Tevkifevleri Memurları Derneği (CTEMDER) Başkanı Mustafa Balık, salgın sürecinde zor koşullarda çalışan cezaevi memurlarının sıkıntılarını anlattı. Çalışanların karantina kapsamında cezaevinde kaldıklarını ve evlerine dönemediklerini belirten Balık, “1 Nisan’dan bu yana izole çalışıyoruz. Ailemizden ayrı olmak zorunda kaldık. Cezaevine virüs yayılmasın diye bu tedbiri alıyorlar ama personeli cezaevine hapsetmelerini anlayamıyoruz. Bunun karşılığında bize ne ücret ödeneceği söylendi ne de hak ettiğimiz izinlerle ilgili bir şey denildi” dedi. Cezaevlerine koronavirüs bulaşmaması için eve dönemediklerine dikkat çeken Balık, “1 Nisan’dan bu yana izole çalışıyoruz. 90 gündür ya cezaevinde kaldık ya da yurtta. Ailemizden ayrı olmak zorunda kaldık” ifadelerini kullandı. Cezaevindeki olanakların kısıtlı olduğunu belirten Balık, “İçeride telefon taşımak yasak. Personel dışarı da çıkamıyor. Aileleriyle görüşemiyor” dedi. Personel yetersizliği nedeniyle iş yükünün arttığına da dikkat çeken Balık, “Ancak buna karşılık ücretlerimizde bir artış yok. 20 günlük veya 30 günlük resmi izin günlerimizi de kullanamıyoruz” tepkisini gösterdi. ‘Yıllık izinlerimiz devretmiyor’ Balık, şunları kaydetti: “2019 yılı izinlerimizi bu yıl kullanmazsak bir sonraki yıla devretmeyecek. Bir de 4/b sözleşmeli personelimiz var. Onların da 2020 yılı izinlerini bu yıl içinde kullanması gerekiyor. Şimdi izin almaya kalksalar yılbaşına ancak izinlerini bitirebilirler. Bakanlığımız ya da cezaevleri müdürlüğümüz bu konuda bir açıklama yapmalı.” Karantina koşulları gereği eve gittikleri zaman evden çıkamadıklarına da dikkat çeken Balık, “Çıktığımız takdirde disiplin soruşturmasına maruz kalıyoruz. Cezaevine virüs yayılmasın diye bu tedbiri alıyorlar ama personeli cezaevine hapsetmelerini anlayamıyoruz. Bunun karşılığında bize ne ücret ödeneceği söylendi ne hak ettiğimiz izinlerle ilgili bir şey denildi. Evinde çocuğu olanlar var. Birçok arkadaşımız memleketi dışında çalışıyor. Bu konularla ilgili bir düzenleme yapılmalı” dedi. l ANKARA ACILARINIZI PAYLAŞIYORUZ... Vefat ve başsağlığı ilanlarınız için yaptığınız ödemenin yüzde 20’sini Cumhuriyet Vakfı Burs Fonu’na aktarıyoruz. Bu fondan, yetenekli, ihtiyaç sahibi öğrencilere burs veriyoruz. Arnavutköy’de göçük altında kalan Sabit Deniz ile Nuri Deniz yaşamlarını yitirdi. ARNAVUTKÖY’DE GÖÇÜK: 2 IŞÇI ÖLDÜ Arnavutköy’de taşocağında meydana gelen göçükte 2 işçi hayatını kaybetti. Arnavutköy’de bulunan taşocağında dün saat 09.50 sıralarında göçük meydana geldi. İşçilerden ikisi göçük altında kaldı. İtfaiye ekiplerinin çalışması sonucu göçük altından çıkarılan Sabit Deniz, hastaneye kaldırıldı. Deniz yapılan tüm müdahalelere karşın hayatını kaybetti. Ekipler, Nuri Deniz’in de cansız bedenine ulaştı. l DHA SAMSUN’UN BAFRA İLÇESİNDE İMECE USULÜYLE YAPILMIŞTI Hastane çürüyor CEMİL CİĞERİM Samsun’un Bafra ilçesinde 1997 yılında yöre halkının bağışlarıyla kaba inşaatı yapılan Bafra Bölge Hastanesi çürümeye terk edildi. İmece usulüyle yapımına başlanan 250 yataklı Bafra Bölge Devlet Hastanesi inşaatı yıllardır yemyeşil orman içinde çürüyüp dökülüyor. 250 yataklı, 8 blok halinde ek devlet hastanesi inşaatının dernek imkânlarıyla tamamlanamayacağı anlaşılınca 17 Kasım 2000 tarihinde dernek, valilik ve Sağlık Bakanlığı arasında imzalanan ek protokolle hastane inşaatı Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Bafra Bölge Devlet Hastanesi inşaatı için 31 Ocak 2006 tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından ihale yapıldı. İhaleye itirazlar olunca yapılan soruşturma neticesinde ihale iptal edildi. Bölge halkı, 14 yıldır bürokratik nedenlerle tamamlanamayan hastanenin bir an önce faaliyete geçmesi için yetkililere çağrıda bulunarak “Salgın nedeniyle bugünlerde çok ihtiyaç duyduğumuz böyle bir hastanenin yapılıp hizmete açılması çok doğru bir yatırım olacaktır” dedi. l SAMSUN GAZİANTEP’TE ÜRETTİĞİ LOKUMU ÜLKESİNE İHRAÇ EDEMEDİ Acılarınızı paylaşıyoruz. Yakınlarınızın adı bu burslarla yaşasın. www.cumhuriyetvakfi.org.tr ANKARA: 0312 442 30 50 İZMİR: 0232 441 12 20 İSTANBUL: 0212 343 72 74 Suudilerin Türk mallarına boykotu kendilerini vurdu Suudi Arabistan’ın Türk mallarına uyguladığı boykot, Gaziantep’te ürettiği lokum ve şekerlemeleri kendi ülkesine ihraç eden Suudi Arabistanlı iş insanı Hamad Maqavi’yi iflas ettirdi. Suudi yetkililerin resmiyette var olmadığını söylediği boykottan dolayı iflas ettiğini söyleyen Maqavi, kargoların ürünleri almadığını, alınan ürünlerinde gümrükte bekletildiğini anlattı. 5 katlı 35 çalışanlı üretim fabrikasının kapısına kilit vuran Maqavi, “Bugün hiç kimse bir Türk ürününü Suudi Arabistan’a gönderemez. Ben Arabistanlı olmama rağmen bile gönderemiyorum” dedi. Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri Başkanı Fikret Kileci ise, boykotun en çok halı ihracatçılarına zarar verdiğini söyledi. l Ekonomi Servisi Altay tankı, Fahrettin Altay, RTE yerine bir açıklama, komplo mu üretsek? Şu Tank Palet Fabrikası. Fabrika satıldıktan sonra, 2018’de Canikli, 2019’da ilk tankın üretileceğini açıklamıştı. Tank ortada yoksa çivi de çakılmamış denebilir. Fabrika yenilenecekmiş, 50 milyon dolar gerekiyormuş, bu nedenle de Katar ortaklığına devredilmiş. Muhalefet bindiriyor, ordunun acil ihtiyacı için kurulmuş fabrikayı yok pahasına nasıl satarsınız diye. Üstelik ortada “mal” da yok. İktidarın şu açıklamayı yapması gerekmez mi, özellikle de satışa onay veren Cumhurbaşkanı’nın: “Ya arkadaşlar, çok gürültü koparıyorsunuz, ama bir de bizi dinleyin, biz fabrikayı devrederken büyük umutlar beslemiştik. Ama bunlar çeşitli nedenlerle gerçekleşmedi. Dışarıdan motor veya lisans veya parça alma teknoloji ithal etme umutlarımız vardı, Almanlar vermedi, Koreliler yapamadı, sorunlar yaşadık, fabrikayı verdiğimiz şirket de pek bir şey yapamadı, eleştirilerinizde hak payı var, şimdi bu hatadan dönüyoruz ve fabrikayı geri alıyoruz. Biz üreteceğiz, nasıl İHA’lar üretildiyse, ASELSANROKETSAN, TAİ, HAVELSAN, MİLLİ GEMİ... ihtiyaçlarımızı karşılıyorsa, tankın motorunu da parçalarını da bu ülkenin bilimi, teknolojisi, insanı üretir...” Tüm tartışmaları bıçak gibi kestiği gibi ayrıca büyük prim de kazanır. Kimse her şeyi doğru yapmaz, hatalar yapılır, hatalı kararlar verilir, ama bunlar görülür ve geri dönülür. Öyle değil mi? Ama durum öyle değil, ortada şu var: RTE asla hatalı karar vermez! Aslında Tank Palet Fabrikası’nın kuruluşu tam da Türkiye’ye Amerikan ambargosu nedeniyle palet verilmemesi üzerine kurulmuştu. Palet meselesini bilimcilerimiz çözmüş ve ihtiyacı karşılamışlardı. Bakın: Kuruluşu 1973 Bir dostum, TÜBİTAK’ta da çalışmış, bir mektup gönderdi, onu paylaşıyorum: “Orhan Bey, Tankların paletleri bir zamanlar ancak 90 km. yol yapmaya dayanabiliyor, 90 km. sonrasında üzerindeki lastik katman tahrip olduğu için tankın arazide hareketi kısıtlanıyor ve tank işlevsiz kalıyordu. Hâlâ tanklar, muharebe alanına ‘yürüyerek’ gitmez, tank taşıyıcı kamyonlarla götürülür. O zamanlar palet ABD’den getirildiği ve iki de bir ambargo konulduğu için paletleri yıpranan tanklarımız göstermelik kalıyordu. Hatta, çatışma yerinde palet arızasından ötürü kaldıysa, tank kolay hedef olarak (sitting duck) vurulmaya hazır oluyordu. Adapazarı’ndaki fabrika bu paletleri yapmak üzere kurulmuştu. TÜBİTAK MBEAE’den malzemeci arkadaşlar buraya destek vererek, palet yapımında yerli teknoloji geliştirilmesini sağlamışlardı. ‘Hedefine ulaştı’ Tank paleti fabrikasının hedefine ulaşmış kuruluş amacı bu idi. Sonradan çok kalın zırh parçalarını birbirine kaynak yapmak konusunda da bir teknik yeterlilik kazandı fabrika. Bunlar ‘malzeme’ biliminin kapsamına girdiği için ayrıntılarını bilmiyorum. Ancak aynı koridorlarda dolaştığımız, aynı yemekhanede yemek yediğimiz ‘malzeme’ci (materials science) arkadaşların anlattıklarından bu bilgiler. Burada hiç tank yapıldı mı, Altay prototipleri buradan mı çıktı, yoksa FMC Nurol’un fabrikasında mı yapıldı, onu da bilmiyorum. Kesin olan bir şey varsa, o da Adapazarı Tank Palet Fabrikası’nın BMC ve Katarlılar arasında çalışmaz duruma geldiği. Bunda herkes hemfikir. Bugünkü yazınızda ‘hiçbir konuda zemin yok’ diyorsunuz ya bu bekli istisna oluşturuyor. Dahası siz de buradan iki senedir tank çıkmamış olmasını belirtiyorsunuz. Ama kimsenin sormadığı soru şu: ‘Bu fabrikanın çalışmaması kimin işine geliyor?’ Buradan iz sürerek, bu çetrefil ‘tahsis’ işinin kimlerin işine geldiğini, kimler tarafından yaptırıldığını, karşılığında ne kazanıldığını bulmak ilginç olabilir.” Fahrettin Altay; kim engelliyor? Mektup bu kadar. Fakat mektupta “herkesin hemfikir olduğu nokta fabrikanın çalışmaz duruma geldiği” diyor dostum, evet tabanda ve ülkede yaygın olarak öyle, çünkü ortada tank mank yok. Fakat fabrikayı özelleştiren iktidar bunu kabul etmiyor. Bu yazıyı da aslında bunun için yazdım. Yahu umduğumuz olmadı, diyen bir iktidar mensubu yok. Ama bunun yerine aslında fabrikanın para da etmediğine ilişkin açıklamalar var. Cumhurbaşkanı “250 milyon dolar etmez” dedi. Bu şu anlam gelir, gelebilir: Yahu değersiz bir şey üzerine gürültü koparıyorsunuz. Boş verin gitsin! Tank üretiminin öyküsü taa 12 yıl önceye kadar uzanıyor. 250 tank yapacak fabrikaya biçilen değerler 7 milyar ile 3.4 milyar dolar arasında değişiyordu! Üretildi, üretilecek derken elde var sıfır.. Soralım: Kim engelliyor, bir kasıt mı var ortada! Bugüne kadar Hazine’den kaç yüz milyon lira harcandı bu “250 milyon TL’ etmez” projeye, fabrikaya? Altay adının da bu arada, Kurtuluş Savaşı’nda büyük kahramanlıklar yaratan 5. Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altay’dan geldiğini de belirtelim. İnsanın komplo teorileri üreteceği geliyor!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear