Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
14 11 AĞUSTOS 2019 PAZAR EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER/yorum Bir çınarın gölgesinde Ağlasun Ayşafağı* Seferihisar Sığacık’ta Kaleiçi’ndeki tiyatro alanındayım. Samsun Sanat Tiyatrosu’nun her şeyi Yaşar Gündem seyirciye sesleniyor: “Ağlasun dedikleri / ulu çınar bir yaşlı çınar / yıldızlar gibi kalabalık / yaşlı bir çınar / yaprakları göz göz bakar / yüceden / dalları balık balık / oynar deryada / oralarda bir çınar / kimseler bilmiyor yaşını artık / geçip gitmiş yaşlanmayı, bir çınar / belki bin belki de beş bin yıllık / unutmuş kimlerden olduğunu / kimlerle geldiğini bir çınar / nice kıtlık nice kıyım / nice kan nice kıyım, bir çınar / sızlatmıyor yaprağını ayrılık / oralarda bir çınar / sanki söz / sanki nakış / dağlarla, sularla, yıldızlarla selamlaşıyor / ordular gelip geçmiş altından / kimin neyi ne orduları? / kentler obalar göçmüş / kimin neyi ne obaları? / kim kimi sallandırmış şu dallarında / kim kimi niçin sallandırmış? / sorular, sorular, sorular! / sorular sorularla döllenip çoğalarak / dipsiz bir kuyunun ağzında / raks ederek dönüyorlar...” Ansızın buz kesiliyorum. Çınar hikâyesini anlatırken ben, altın ve uranyum madenleri için çırılçıplak derisi yüzülen Kaz Dağları’nda, Fatsa’nın horon tepen toprağında, derisi yüzülmeyi bekleyen Munzur Dağları’ndayım. Şirince’nin zeytinliklerini düşünüyorum. Gül kokulu Hasankeyf’te antik kenti yok eden bombalar geliyor aklıma. Ağlasun Çınarı bunları görmedi, ama yüzyıllardan beri süren talanı, sömürüyü gördü. Hasan Hüseyin Korkmazgil şimdi yaşasaydı Ağlasun Çınarı’nın öyküsüne Kaz Dağları’nda ölen bebe geyiklerin ağıtını da eklerdi. Çınarın öyküsü ilerledikçe bugün ve yüzyıllar birbirine karışıyor ve o öyle bir acı çekiyor ki, bu acıya ortak olmamak olanaksız. Ben neredeyim, yüreğim nerede? Sığacık’ta ülkemin dört bir yanından gelen 200’ün üstünde genç insan çadırlarını kurmuş, bir atölyeden diğerine koşuyorlar. Onlarla atölye yaparken gözlerindeki ışık beni de baştan çıkarıyor. Hep birlikte ayın 18’inde Kaz Dağları’nda buluşalım diyoruz, ardından Munzur Dağları’nda, ardından Fatsa’da, ardından Şirince’de, ardından Eskişehir’de! Ve 68’in en sevilen sloganıyla o şımarık CEO’lara ve ülkeyi satan iktidar sahiplerine sesleniyoruz: “Tam bağımsız Türkiye!” Ey talancılar, ey ülkemin geleceğini yok etmeye çalışanlar burası Anadolu; mucizeler ülkesi. Çınar, hikâyesini sürdürüyor. Bizden sonra da sürdürecek. Dünyanın belleği o. Hasan Hüseyin Korkmazgil’e böyle bir şiirhikâye yazdığı ve Ağlasun Çınarı’nı bize anlattığı için minnettarım. Şimdi biraz kamp alanındaki atölyelerden söz edelim. Bu yıl on üçüncüsü yapılan festivalde dans, şan, hareket, reji, oyunculuk, oyun yazarlığı, kısa film atölyelerinde tek bir slogan var ve bu slogan kamp alanından çıkıp ülkenin her yerini kuşatıyor: “Bu ülke bizim!” Ve Sığacık tiyatro sahnesinde Samsun Sanat Tiyatrosu’nun sahnelediği Gölgesinde Çınarın, Rutkay Aziz ve Taner Barlas’ın oynadığı Adalet Sizsiniz, Gaziemir Belediye Tiyatrosu’nun hayata geçirdiği Diktat, Tiyatro Hemhal’in Trom ve Dirmit oyunları ve Levent Üzümcü’nün oynadığı Anlatılan Senin Hikâyendir oyunu bu sloganı çoğalttı, tabii seyirciyle birlikte... * Ağlasun Ayşafağı, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in uzun hikâyeşiiri. 11 AĞUSTOS 2019 SAYI: 34276 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04:23 04:23 04:41 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:02 13:14 17:05 06:02 13:14 17:05 06:15 13:22 17:10 Akşam 20:17 20:17 20:19 Yatsı 21:49 21:49 21:46 Uygarlığın karşıtı barbarlıksa eğer, uygarlık ve barbarlık arasında elbette saymakla bitmeyecek farklar vardır. Ancak uygarlığın barbarlıktan yola çıktığı ya da uygarlıktan barbarlığa rahatça dönüldüğü düşünülecek olursa, toplam farklılık, aynı düzlemin iki ucu arasındaki ayrılık mesafesinden ibarettir. Anlaşılmaz gibi görünen bu tümceyi, şöyle bir örnekle açabilirim: Antik Mısır uygarlığı, bugünkü Mısırlıların ataları tarafından kuruldu. Ama günümüz Mısır halkında, bırakın yenisini, eski Mısır uygarlığını yaratıp sürdürebilecek bir ışık görünmüyor! Keza Güney Amerika’da Maya ve İnka uygarlıklarını yaratanların çağımızdaki çocukları, atalarının dehasından çok geride kalmış durumdalar. Osmanlı torunları olmakla övünen bizim zevatın, dedelerinden hiç nasiplenmeyen zevksiz ve zekâsız kafalarıyla diktikleri çürük binalara, kentlerimizi dönüştürdüğü pespayeliğe bakarsanız ne demek istediğim sanırım tümüyle anlaşılır hale gelir! Sözün özü, barbarlıktan uygarlığa geçiş uzun süreli bir çabadır. Ama gerileme çok hızlı olabilir. Uygarlık yaşamı, barbarlık ölümü yüceltir Doğru ya da yanlış, bu saptamayı yaptığımdan beri uygarlıkla barbarlığı ayıran en önemli özelliğin “ölüm” karşısındaki tutum olduğu anılan ülkede İm parator Menelik hüküm sürüyordu. Menelik’in mül künde durum çok karışık ve çokça adam öldürmek gerekiyordu. Tahttan tabuta İmparator, Westinghouse’un ünü yepyeni infaz cihazını iktidar! duymuştu. İdamlıklar iskemlenin üstüne oturunca sarsıla sarsıla ölüyor, kan görülmüyordu. ABD’ye nu düşünüyorum. Vardığım hüküm hemen iki elektrikli iskemle de de ısrarlıyım: sipariş etti, Menelik. Uygarlık yaşama saygı duyar ve Sipariş, çok geçmeden teslim yüceltir. Ölümden korkar ve önle edildi. meye çalışır. Menelik ve saray erkânı, heyula Barbarlık ise yaşam ve ölüme gibi iskemlelerin görünüşünden çok hayvanca bir içgüdüyle yaklaşır. etkilenmişti. Artık nasıl çalıştırmaya Öldürmek yaşamın bir parçasıdır barbarlıkta. Dolayısıyla ölmek de basitleşir. Yaşam ve ölüm, iç içedir. Birine asılırken, ötekinden de pek çekinilmez. Geçen yüzyılda, yani 1990’lı yıllarda uluslararası çap ve değerde bir Türk gazeteci, Sinan Fişek’ten dinlediğim bir Etiyopya tarihçesini kalktılar, üstüne kimi oturttular da ölmedi, bilmiyorum, ama sonunda imparator ve adamları, iskemlenin durup dururken infaz yapmadığını anladılar. İskemlelerin çalışması için elektrik gerekiyordu, oysa Habeşistan’a henüz elektrik gelmemişti! zaman zaman tekrarlamayı çok severim: Ölümcül bir taht Bu arada, iskemlelere dünya İdamdan iktidara, tahteravalli kadar para ödenmişti. İmparator Menelik, adamlarına emir verdi: İskemlelerden biri Westinghouse’a Ünlü mucit ve sanayici George geri gönderilecek, ikincisini ise ken Westinghouse’un soyadını taşıyan disi taht olarak kullanacaktı, çünkü şirket, dünyada ilk kez elektrikli is heyulalığını pek beğenmişti! kemle tasarımıyla idam piyasasında Ve krallar kralı Haile Selasiye’ye yeni bir çığır açtığında; Etiyopya kadar, hatta bir süre daha, Habe olmadan önce Habeşistan diye şistan İmparatorluğu’nun iktidar tahtı bir elektrikli iskemle oldu, sevgili okurlar... Kanlı iç çekişmeler sonucu Haile Selasiye’nin yetkilerini devralıp iktidar olan Marksist Leninist Yüzbaşı Mariam Mengistu, Haile Selasiye’yi kukla imparator olarak hayatta tuttu. Ama ailesindeki tüm erkek bireyleri öldürttü. Kalabalık haremini ise sarayın yedi kat dibindeki zindanlara tıktı. Ancak bununla da yetinmedi ve yetkisiz imparatorun 1975 yılında ölümünden (ya da katlinden) sonra, tahtından ettiği selefi krallar kralı Haile Selasiye’nin cenazesini, sanki bir daha dirilmeyeceğinden emin olmak ister gibi, saraydaki çalışma odasının tabanına, masanın altına gömdürdü! Diktatör Mengistu, Etiyopya’yı böylece, yıllar boyu bir mezarın üstünden yönetti! Kolay öldüren kolay ölür Günümüzde durum farklı değil: Barbarlık aşamasını geçemeyen toplumlarda ölümle iç içe yaşamak, yalnız dikta rejimlerinde değil, bazı demokrasimsi ülkelerde bile olağan sayılıyor. Demek ki sorun iktidarda barbar mı var, uygar mı var, değil. Bir toplumun uygarlığını ya da barbarlığını, tabanın yaşama ve ölüme bakışı belirliyor. Türkiye’de ölmeye hazır, hatta istekli oldukları için kolay cana kıyabilenlerin çokluğuna bakılırsa, kısırdöngünün kırılması ne yakın, ne de kolay. TDK fotoğraflı olanına “özçekim” diyor. Herhalde yazı ile yapılanına da “özyazım” önerir!. Bayramı bu kez İstanbul’da karşılamak istedim. Bayram hediye demek. En anlamlı, en değerli hediye nereden alınır? Üç gün, üç gece düşündükten sonra aradığımı, tesadüfen Resmi Gazete’nin sütunlarında buldum. Tüm Osmanlı sarayları gibi Yıldız Porselen Fabrikası ile satış mağazaları da Cumhurbaşkanı’na bağlanmıştı. Beşiktaş Çarşısı içinde de bu fabrikanın bir satış mağazası var. Kapısına şimdilik Cumhurbaşkanlığı forsu konulmamış. Bitişiğinde ise eskiden Meclis’in personeli için konukevi bulunuyor(du). Saraylarla birlikte burası da, Tayyip Bey’in yetki ve sorumluluğuna geçmiş. Bina girişinde resepsiyona da Cumhurbaşkanlığı forsu asılmış. Olmuş size “Cumhurbaşkanlığı Beşiktaş Misafirhanesi!” HHH Birden yüreğimde bir ferahlık, ruhumda bir hafiflik hissettim. Ve belki de bayramın en değerli, en anlamlı hediyesini kendime verecektim. Manen ve gıyaben de olsa kendimi Sayın Cumhurbaşkanı’na misafir ettirecektim. Cumhurbaşkanlığı forsu olan şerefli bir mekânda, “emperyal” bir uyku çekerek ve yıldızlı rüyalar görerek bayramı karşılayacaktım. Böylece, Külliye’ye hiç ayak basamamış... Cumhurbaşkanı uçağına hiç binenemiş... Ve binme ihtimali de olmayan biri olmanın eksikliğinden kısmen de olsa kurtulacaktım. Bayramı, Cumhurbaşkanlığı forsu olan bir yerde karşılamak az buz bir ayrıcalık değildi. Belki de Reyiz’in her Erzurum ziyaretinde saygı ile andığı Alvarlı Efe Hazretleri benim de rüyama girecek ve diyecekti ki: ‘Özyazım’ “Can bula cananını Bayram ol bayram ola Kul bula sultanını Bayram ol bayram ola Hüznü keder def ola Dilde hicab ref ola Cümle günah af ola Bayram ol bayram ola.” HHH Bayramın bayram olması için önce bayramda trafikte verilen kurbanların azalması gerek! Geçen Kurban Bayramı’nda 132 vatandaşımız yollarda kurban olmuştu. (Bu sayı olay yerindeki ölü sayısı. Hastanede ölenler buna dahil değil.) O bayram tatili 9 gün sürdü. Bu defa kurban sayısını azaltmak için tatil uzatılmadı. Daha kestirme bir önlemi de Reyiz aldı. Geçen gün yazmıştık. Trafikten elini eteğini çektiğini bir KHK ile ilan etti. 8 bakanlık arasında dağılmış yetki ve sorumluğun eşgüdümü 17 yıldır Reyiz başkanlığındaki Karayolları Güvenliği Yüksek Kurulu’nda idi. Artık değil. Kimde olduğu da belli değil. (Bir yetkili yanıtlasa da öğrensek!) Belki de tüm Osmanlı saraylarının, iki ayrı fabrikanın (Yıldız Porselen ile Hereke Halı ve İpek Dokuma Fabrikaları), lokanta, kafeterya ve hediyelik eşya dükkânlarını işletme sorumluluğunu üstlendiği için trafiğe yeterince zaman ayıramayacağından çekindi. HHH Bayramda ağız tadı kaçırmak ve kanlı bir soru sayılmaz ise sorumuz şudur: “Bir Cumhurbaşkanı kafeterya, lokanta, misafirhane işletme işine neden heves eder?” HHH Kafamda bu soru ile Cumhurbaşkanlığı Misafirhanesi’ne “checkin” yaptım. Reyiz’in de hep saygı ile yâd ettiği Alvarlı Efe Hazretleri rüyama girse de, sorsam diye niyet ettim. Arife gecesi de okuyup üfleyip yattım. Sabaha karşı uyku ile uyanıklık arasında kulağımın dibinde fısıl fısıl fısıltılar. Ses var, görüntü yok! Ses kesinlikle Bahçeli’ye veya Kılıçdaroğlu’na ait değildi. Faili meçhul o ses, iki noktaya dikkat çekiyordu: “Reyiz’in kafeterya ve hediyelik işine bulaşması kesinlikle ‘Asrın Lideri’ olmaktan vazgeçtiğini gösterir.!” “Ümmetin önderi iddiası ise artarak sürüyor!” HHH Odamda çınlayan “Allahüekber..!” nidasıyla aniden uyandım. Bitişikteki mescidin hoparlörleri misafirhaneye doğrultulmuştu. HHH Sabah ezanı, insanın gözleri gibi, zihni de açıyor. Rüyamdaki ses “Ümmet önderi iddiası sürüyor!” demişti. Birden aklıma takıldı: Ümmetin önderliği ile Saray kafeteryaları ve hediyelikçi dükkânları arasında bir bağ var mıydı? Hz. Muhammed’in kendisine peygamberlik tebliğ edilmeden önce ticaret ile uğraştığı biliniyor. Acaba Reyiz de, “Ümmetin önderliği” için mi, sembolik de olsa kafeteryalar üzerinden ticarete bulaşmak mı istedi? HHH Bu tür sorulara CİMER kesinlikle yanıt vermeyeceğini açıkladı. Asli muhataba ise soru sorma şansımız yok. Tek umut Cumhurbaşkanlığı Misafirhanesi’nde görülecek rüyalarda! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com CUMARTESİ ANNELERİ Cumartesi Anneleri, 750. kez bir araya geldi. Ferhat Tepe için adalet istediler Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 750’. haftasında 28 Temmuz 1993’te gözaltına alındıktan sonra işkence ile öldürülen Özgür Gündem gazetesi muhabiri Ferhat Tepe için adalet taleplerini yineledi. Cumartesi Anneleri, bu haftaki oturumlarını İHD İstanbul Şubesi önünde polis ablukası altında gerçekleştirdi. Eyleme HDP milletvekili Hüda Kaya, kayıp yakınları ve çok sayıda yurttaş katıldı. Basın açıklamasını, gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren okudu. Ferhat Tepe için buluştuklarını söyleyen Eren, “Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verdi. Ancak değerlendirmesini ‘insanlığa karşı suç’ kapsamında yapmayarak, zamanaşımı gerekçesiyle soruşturmanın yeniden açılmasını engelledi” dedi. Ferhat Tepe’nin annesi Zübeyde Tepe, oğlunun kaçırıldığında 19 yaşında olduğunu söyledi. Oğlu kaçırıldığı zaman Bitlis valisi, Cumhuriyet savcısı ve askeri makamlara bildirdiklerini ancak devletin bugüne kadar hiçbir soruşturma ve yargılama yapmadığını kaydetti. Aktaş’ın durumuna dikkat çekildi Öte yandan İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, 385. F Oturumu’nda hasta mahpus Ergin Aktaş’ın durumuna dikkat çekti. Açıklamayı okuyan Hatice Onaran, “Devlet ve hükümet yetkililerinin yıllardır sürdürdüğü sorumluluk almama tavrına son vermesini istiyoruz” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet HDP’liler görevden alındı ve tutuklandı Van’da Edremit ve Çaldıran ilçe belediyelerinin HDP’li meclis üyeleri Medeni Özer ile Faruk Demir, haklarında yürütülen terör soruşturması nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından görevlerinden alındı. Muş’ta ise Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınan HDP İl Eşbaşkanları Ferhat Çakı ile Muhlise Karagüzel tutuklandı. Görevden alma ve operasyonlara ilişkin HDP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Salim Kaplan imzasıyla yapılan açıklamada, “Kayyım döneminde ortaya çıkan yolsuzluk, hırsızlık ve talan uygulamaları için halka hesap vermesi gereken zihniyet, her gün bir başka bürokratik yöntemle belediyelerimizi haksız bir şekilde işlevsiz kılmayı amaçlamaktadır. Bizler, dün olduğu gibi bugün de iktidarın faşist politikalarına boyun eğmeyeceğiz ve mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz” denildi. l ANKARA / Cumhuriyet Bakanlık: Noterler birbirine bağlanacak Adalet Bakanlığı, Türkiye’deki tüm noterlerin birbirine bağlanacağını açıkladı. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamaya göre; herhangi bir noterde yapılan düzenleme artık aynı anda başka yerdeki noterden de alınabilecek. Açıklamada, “Belgelerin postada kaybolması, işlemin yapıldığı şehre yeniden gitme gibi sıkıntılar ortadan kalkacak” notu düşüldü. l ANKARA