23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Onur Saylak’ın ‘Daha’ adlı filmine İngiltere’den ödül Oyunculuğun ardından yönetmenliğe de başlayan Onur Saylak’ın ilk uzun metrajlı filmi olan ‘Daha’, Londra’da düzenlenen 17. East End Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü aldı. Bu ödüle değer görülenler, ilk ya da ikinci kez yönetmenlik yapan isimlerin filmleri arasın dan belirleniyor. Hakan Günday’ın aynı adlı kitabından uyarlanan “Daha”, yaşadığı kasabadan ayrılarak şehirde liseyi okumak isteyen 14 yaşındaki Gaza’nın, kendini bir anda babasının insan kaçakçılığı suç zincirinde bulmasını ve zorlu babaoğul ilişkisini anlatıyor. Pazartesi 7 Mayıs 2018 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: İLKNUR FİLİZ kultur@cumhuriyet.com.tr Reklamda estetik 15 çizgide sağlamlık Ustanın ‘Düşsel Tiplemeler: Orhan Büyükdoğan Karikatürleri’ adlı sergisi 3 Haziran’a dek Kadıköy Belediyesi Karikatür Evi’nde Gülçin Gülan Televizyonlar renksizken, çizgi hikâyeleri ile renklendiren, reklama estetik ve anlam kazandıran, yalın estetik çizgisiyle karikatür dünyasını zenginleştiren duayen Orhan Büyükdoğan’ın eserleri Kadıköy Belediyesi Karikatür Evi’nde sergileniyor. Ustanın “Düşsel Tiplemeler: Orhan Büyükdoğan Karikatürleri” sergisi 4 Mayıs Cuma günü izleyici ile buluştu. Felsefe öğretmeni eşi Figen Büyükdoğan’ı üç hafta önce sağlık terörüne kurban veren usta, ağzını bıçak açmasa da el aldığı hocası Zeki Kocamemi atölyesinden bugüne onu hayranlıkla izleyen meslektaşlarının, dostların sevgi ve saygı çemberi içinde kitaplarını imzaladı, soruları yanıtladı. Sanat ve felsefeye tutkulu duayen 1935 yılında İstanbul’da doğan Büyükdoğan, resim, çizgi roman, karikatür, çizgi film, müzik, bilim ve felsefeye tutkusu ile beslenen bir sanatçı. Bugünkü ismiyle Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Orhan Büyükdoğan sergide 40 karikatür ve 10 dakika süren 30’ar saniyelik 20 filme yer veriyor. (MSGSÜ) Resim Bölümü’nden 1960 yılında mezun oldu. Çizgi filme ilgisi akademide iken başlayan sanatçı, ilk denemelerini sinemalarda oynatılan Walt Disney filmlerinin kesilip atılan parçalarıyla yaptı. Piyano çalmaya klavye çizerek kâğıt üzerinde başladığı gibi hep yoku var etti. İlk karikatürünü 1956 yılında Akbaba Dergisi’ne çizdi. Dolmuş ve Tef gibi mizah dergilerinde karikatür, Ha yat Mecmuası’nda karikatür ve çizgi romanları yayımlandı. Ormana Giriş İçin Pasaport Siyah beyaz ekrana yansıyan reklam filmleri büyük beğeni toplayınca, 1971’de Orhan Büyükdoğan Cartoon Film Studiosu’nu kurdu. Sanat yaşamı boyunca aralarında Ali Baba ve 40 Haramiler (1960), Alaaddin’in Sihirli Lambası (25 hafta, 1962), Altın Saçlı Kız (23 hafta, 1964) gibi çizgi öykülerinin de olduğu pek çok çizgi öykü ve film ile yüzlerce karikatür üretti. Anadolu Üniversitesi ve MSGSÜ’de öğretim görevlisi olarak çalıştı. Reklamcılar Derneği Kristal Elma Özel Ödülü’ne, Kültür Bakanlığı ve TRT ödüllerine layık görüldü. Sergide 40 karikatür ve 10 dakika süren 30’ar saniyelik 20 filme yer veren Büyükdoğan, “İzleyiciyi sıkmak endişem vardı. Onun için bu kadar işimi sergiledim” diyor geride titizlikle koruduğu hazinenin varlığını anlatarak. Onun çizgi dünyasında evrensel değerler sınır tanımıyor, pasaport sadece ormana girenden soruluyor. Evrene onun duyarlılığıyla bakmak, atasözü ve deyimlerimizi onun çizgi yorumuyla okumak, sevgi ve sabırla yaratılan “masalsı muğlaklığı, gerçekçi konsept içerisinde ele alırım” dediği çizgi öykülerini izlemek ve titizlikle hazırlanmış, keyifli sohbetinin de yer aldığı sergi kitabını edinebilmek için sadece 3 Haziran 2018’e dek Hasanpaşa’da bulunan Kadıköy Belediyesi Karikatür Evi’nin kapısından girmek gerekiyor. Saraçoğlu’na para cezası... İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenle nen 37. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma’da en iyi filme veri len Altın Lale’yi kazanan “Borç” ad lı filmin yönetmen yapımcısı Vuslat Saraçoğlu’na filmde 5199 sayılı ka nun gereği izinsiz hayvan kullandığı gerekçesiyle Eskişehir Orman ve Su İşleri Müdürlüğü tarafından idari para cezası kesildiği bildirildi. Anımsanacağı üzere, Altın Lale ödüllü “Borç”, festival programı açık landığında tartışmaları da berabe rinde getirmişti. Film ekibinde ça lışan 11 kişi, film de yer alan iki karganın çekim ler boyunca kö tü muamele gör düğünü ve kar galardan birinin bu süreçte öldü ğünü iddia etmiş ti. Yönetmen Sa Saraçoğlu raçoğlu ise yaptı ğı açıklamada, id diaların gerçekdışı olduğunu söyleye rek olayın kötü muameleden kaynak lanmadığını, kargalardan birinin diğe rini yediğini ifade etmişti. Ölen karga için 1833 TL... HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) Eskişehir Temsilcisi Ayten Tutkun’un konuyla ilgili yaptığı açıklama şöyle, “Eskişehir İl Müdürlüğü’ndeki görüşmeler sonucunda 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu 10. maddede tanımlanan ‘hayvanların ticari amaçla film çekimi için kullanılması hususları izne tabiidir’ hükmünün Saraçoğlu tarafından ihlal edildiği gerekçesi ile idari işlem tesis edildi. İzin alınmaksızın kullanılan kargaların kontrolünden sorumlu olduğu ve sedasyonu uygulayan veteriner hekim Sezai Yılmaz’ın İstanbul ilinde ikamet ettiği için İstanbul İl Şube Müdürlüğü’nce soruşturulması gerektiği anlaşıldığından İstanbul İl Müdürlüğüne bildirilmesi gerekliliği üzerine şikâyet yapıldı. Üzerinden 9 ay geçtiği, ölüm sebebi hakkında herhangi bir belge sunulamadığı yalnızca iddialar bulunduğundan ölüm sebebi anlaşılamayan karga hakkında da bakım sorumluluğunun yine Saraçoğlu’nda olduğu kanaatine varıldı. Olay 2017 yılında gerçekleştiği için 2017 idari para cezası 1.833 TL uygulandı.” Julia FullertonBatten Fotoğrafın festivali başlıyor... 212 Fotoğraf Festivali 1113 Mayıs tarihleri arasında bomontiada’da gerçekleşecek. Festival kapsamında Hollandalı fotoğrafçı Hellen van Meene, Alman fotoğrafçı Julia FullertonBatten, İspanya’nın insan psikolojisini konu alan fotoğraflarıyla ünlü Alicia Moneva, Doğu Avrupa’nın fotoğraf inisiyatifi Eastreet’in sergileri İstanbul’daki fotoğrafseverlerle buluşacak. Ayrıca çeşitli atölyeler, konuşmalar, portfolyo değerlendirmeleri ve Goethe Institut’un katkılarıyla düzenlenen “Photography on Film” isimli bir film programı da festivalin öne çıkan detayları arasında. Festival aynı zamanda 5 bin Avro ve bir Leica fotoğraf makinesi ödüllü ‘Uluslararası 212 Fotoğraf Yarışması’yla da yılın en iddialı fotoğrafçılarını belirleyecek. 212 Studio tarafından İstanbul’da basılan uluslararası kültür sanat dergisi 212 Magazi ne, Leica Camera Türkiye ve bomontiada işbirliğiyle, Jaguar sponsorluğunda hayata geçirilen festivaldeki yarışmada; fotoğraf severlerin bugüne kadar çektikleri fotoğrafları paylaşmasına da olanak sunulacak. Başkanlığını Hellen van Meene’nin üstlendiği yarışmanın jüri üyeleri arasında Julia FullertonBatten, Alicia Moneva, Tomasz Kulbowski, Ahmet Elhan, Pia Entenmann, Metin Gürsoy, Oscar Fuchs, Nafiz Karadere ve Çağla Saraç yer alıyor. Flamenko atEŞİ Mersin’deydi 7. Uluslararası Müzik Festivali kapsamında sahne alan Rojas Y Rodrigez Dans Topluluğu deyim yerindeyse flamenko rüzgârı estirdi. İspanya’nın son zamanlardaki en başarılı flamenko topluluklarından biri olan Rojas Y Rodriguez, bugüne kadar, İspanya, Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika’da çıktığı kapsamlı turne lerle adından söz ettirdi. Klasik ve çağdaş flamenko tekniğinin mükemmel bir karışımı olan çeşitli eserlerini sahneye koyan topluluk, sık sık izleyicilerden alkış aldı. Bugüne kadar birbirinden başarılı pek çok uluslararası gösteriye imza atan ve son durağı Mersin olan dansçıların senkronize dans uyumları ise dikkat çekiciydi. l DHA ‘Yepyeni bir İstanbuldun’ Bazı insanlar vardır, öyle ışıklıdırlar ki kendileri bu yönde özel bir çaba harcamadan duruşlarıyla, yaptıklarıyla, varlıklarıyla odak noktası olurlar. Bu hayattan mutlaka bir iz bırakarak geçerler. Biz de gözlerimizi tarihe dikip bir dönemi anlatmak istediğimizde ilk onları hatırlarız, onlar simgeleşirler. 60’lar Türkiye’nin cumhuriyet tarihinin en önemli ve ilginç dönemlerinden biridir. Beğenseniz de beğenmeseniz de, 1961 Anayasası’nın sağladığı göreli özgürlük ortamında Türkiye toplumu pek çok alanda nitel bir sıçrama yaşamıştır. Bugün 68 Hareketi diye tanımlanan olgunun altında böyle bir zemin vardır ve 68 esas itibarıyla bir “ruh hali”dir. Tiyatronun altın çağı ve Haldun Taner Tiyatroda 60’lı yılla rın hâlâ “al tın çağ” di ye anılma sının ben ce en bü yük nedeni, söz konusu “ruh hali” ve yaşanan toplumsal sıçramadır. Gözlerimi zi o “altın çağ”a dikti ğimizde ak lımıza gelen, döne Haldun Taner me dam ga vurmuş isimlerin arasında hemen öne çıkanlardan biri Haldun Taner’dir: “Keşanlı Ali Destanı” (1964), “Gözleri mi Kaparım Vazifemi Yaparım” (1964), “Bu Şehri İstanbul ki” (1968), “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” (1969) ve daha pek çok oyun… Haldun Taner 1967’de kuruluşuna ön ayak olduğu, Zeki Alasya’lı, Metin Akpınar’lı, Ahmet Gülhan’lı “Deveku şu Kabare Tiyatrosu” ile de dönemin tiyatrosunda iz bıraktı. Ben o sırada Dormen Tiyatrosu’nda çalışıyordum. Annemle birlikte Devekuşu Kabare’nin oyunlarını izlemeye giderdim. İnsanla rın kahvelerini, çaylarını veya içkileri ni içerek oyun izledikleri, “kabare” ge leneğini Türkiye’ye taşıyan bir tiyatro türüydü bu. Yan taraftaki masalardan birinde de hep Haldun Taner oturur du. Yüzünde hiç eksilmeyen nazik gü lümsemesi, seyircilerin tepkisini ölçer, notlar alır ve oyunlar sürekli “güncelle nirdi.” Tiyatro yazınımızda geleneksel le modern arasındaki en sağlam köp rülerden birini oluşturan Haldun Taner, Doğan Hızlan’ın çok güzel saptama sıyla, “kabareye bizim geleneksel orta oyununun ruhunu katmıştı.” Haldun Taner Müzesi 1974 yılıydı. Cezaevinden afla çıkmış, Muhsin Ertuğrul sayesinde Şehir Tiyatrosu’ndaki kadroma geri dönebilmiştim. Bir gün tiyatroda Haldun Taner ile karşılaştım. Her zaman olduğu gibi Muhsin Hoca’yı ziyarete gidiyordu kuşkusuz. (Modern tiyatromuzun bu iki üstadı arasındaki yazışmalardan, notlardan örnekleri Feneryolu’nda kısa süre önce açılan Haldun Taner Müzesi’nde görünce bir garip oldum, kendimi bir garip hissettim ki sormayın…) Hemen durdurdu beni: “Çok geçmiş olsun, çok sevindim tiyatroya döndüğünüze” dedi. Ben heyecanlandım o genç halimle, ona ne kadar hayran olduğumu ifade etmeye çalıştım kendimce. O güzel, kibar gülümsemesiyle dinledi biraz, sonra eşsiz nezaketiyle “Sakın kendinizi olduğunuzdan önemsiz görmeyin” diye sözümü kesti, “sizler bu memleket için çok önemli işler başardınız.” Haldun Bey sadece tiyatronun, edebiyatın, sanatın değil, bugün “bir zamanlar İstanbul…” dediğinizde aklınızda uyanan her türlü çağrışımın da simgesiydi. Can Yücel ne güzel söylüyor, “Haldun Taner’e” şiirinde: “Baktım sana Yahya gibi Teşvikiye’den / Çimler seni etmiş olmalı ki teşvik / Küplüceye (taa) gidiyordun… / Yürüyordun aramızda / Yürüyordun aramızdan… / Giderayak / Sen belki de / İnsan Haldun / Çokbigüzel / Çokbigüzel / Çokbigüzel / Yepyeni bir İstanbuldun.” Bugün 7 Mayıs. Haldun Taner’in aramızdan ayrılışının 32. yılı. Bence Kadıköy taraflarındaysanız, Haldun Bey’in değerli eşi Demet Taner’in çabası ve Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla açılan Haldun Taner Müzesi’ni bir ziyaret edin, ya da alın elinize bir Haldun Taner kitabı (örneğin “Ölürse Ten Ölür, Canlar Ölesi Değil”), “başka bir İstanbul, başka bir Türkiye mümkünmüş” deyin. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear