19 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 28 Mayıs 2018 6 TASARIM: EMİNE BİLGET O hukuk kredisiniAKP’Yİ KAPANMAKTAN KURTARAN RAPORUN SAHİBİ PROF. DR. OSMAN CAN: hoyratça kullandılar AKP’nin eski milletvekili olan Can, Cumhuriyet’e tartışılacak açıklamalar yaptı: “2015’te CHP ile koalisyona çok yaklaştık. Cumhurbaşkanı engelledi” Başkanlık sistemi, 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana iktidarın temel hedefiydi ve şaibeli Nisan 2017 referandumuyla bu hedefi yakala dı. Şimdi daha kritik bir aşamaya geçil di: “Başkanlık sistemi” yetkilerini kimin kullanacağına 24 Haziran’da karar veri lecek. Türkiye, 7 Haziran 2015’ten bu yana iktida rın “kaybetme” korku su ile yönettiği gerilim den kurtulma umuduy la seçime gidiyor. Seçim KEMAL GÖKTAŞ sürecinde, AKP’nin yönelimlerini ve 7 Haziran seçimlerinden sonra ya şananları Avrupa Konseyi Venedik Ko misyonu üyesi ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Can ile konuştuk. AKP eski mil letvekili ve MKYK üyesi olan Can, aynı zamanda Anayasa Mahkemesi raportö rü olduğu dönemde AKP kapatma dava sı başta olmak üzere birçok tarihi dava nın da tanığıydı. n 2015 yılı 7 Haziran seçimlerin den sonra AKP MKYK üyesi olarak koalisyon görüşmelerinde yer al dınız. O görüşmelerin perde arkası bugüne kadar pek basına yansıma dı. Neler yaşandı? Koalisyon için iyi bir zemin ve eği lim olmasına rağmen gerçekleşmedi. Seçimlerden sonra ilk MKYK toplantı sında CHP ile koalisyon seçeneği ağır lık kazandı. CHP ile görüşmeleri yürü ten ekipteydim. Sorumluluk alanım olan anayasa, hukuk ve özgürlükler konula rında CHP’nin demokratik bir çizgiye yaklaştığını tespit ettik ve bunu Sayın Davutoğlu’na aktardık. Davutoğlu biraz da şaşırarak, bu kadarını beklemediği ni, 1921 Anayasası’na referansın önem li olduğunu ve bu koalisyonun yapılabi leceğini söyledi. Nihai brifingde de du rumu aktardık. Davutoğlu’nun koalis yon eğiliminin devam ettiğini, ancak Cumhurbaşkanı’ndan gelen sinyallerin olumlu olmadığını gözlemledim. Nite kim zamana oynandı, koalisyon için so mut adım yerine Başbakan görevi iade etti. Cumhurbaşkanı da hükümet kurma görevini Kılıçdaroğlu’na vermeyerek sü renin tamamlanmasını bekledi ve seçim kararı verdi. Davutoğlu’nun son yakla şımı seçimlerde aynı sonuçlar geldiğin de artık CHP ile koalisyonun önünde bir engel olmayacağıydı. Ancak gelişmeler çok farklı yöne evrildi. n Koalisyonun olmamasının Türkiye’nin geldiği yerdeki payı nedir? Çok büyük... Türkiye’nin bekası tar tışmalarının başladığı bir dönemde ko alisyon çok yararlı işlevler üstlenebilir di. Bir reform hükümeti kurulur, yüzde 70’lik Meclis çoğunluğuyla yeni anayasa yapılır, 100150 yıllık anayasal, toplum sal ve siyasal sorunlar için kurumsal çö zümler ortaya konurdu. Türkiye rahat lardı. Hukukun üstün olduğu bir Türki ye güvenli liman haline gelirdi, ki bu nun yerli ve yabancı sermaye için öne mini anlatmaya gerek yok. n CHP ile AKP’nin 1921 Anayasa sı temelinde uzlaşması ne anlama ge liyordu? CHP geleneksel algının aksine “61 ve ya 24’ü dahi bir kenara bırakalım, 21’i esas alalım” dedi. Bu hayati bir para digma değişimiydi. AKP de 2012’den itibaren ‘1920 ruhu’ dediği için temel bir uzlaşı oldu. 1921 Anayasası mille tin var oluş savaşı verdiği bir dönemde Meclis’te neredeyse oybirliğiyle kabul edildi. 1920 Meclisi etnik, kültürel, dil sel ve inanç olarak farklılıklara açık, ço ğulcu bir meclisti. Kürdistan, Lazistan mebusu vardı. Ancak bu şekilde Kürt ler ve diğer unsurlar Kurtuluş Savaşı’na gönüllü katıldı. Bunu sağlayan en temel tercihlerden biri ademi merkeziyetçi ya pısıydı. Sonraki anayasalar katı merke ziyetçi bir yapı benimsedi. Kürt sorunu başta, pek çok sorunun temelinde bu an layışın terk edilmesi yatıyor. n 7 Haziran yenilgisinden sonra ik tidardan düşme kaygısı ile mi bu yol dan dönüldü? İktidardan uzaklaşma kaygısının çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Ama ik tidardan düşüldüğünde, parti düşer, ül ke düşmez ki. Kaygı ne kadar güçlü olursa olsun, bence koalisyondan vaz geçmeyi haklılaştıramaz. Bu tarihi bir fırsat idi, heba edildi. Bunun sorumlulu ğu büyük. Çünkü çözüm için bugün da ha fazla bedel ödemek zorunda kalaca ğız. Bu fırsat yeniden yakalanabilir; ya kalanmak, üretilmek zorunda. n AKP kapatma davasında raportör dünüz ve raporunuz kararda etkili ol muştu. AYM kararında laikliğe karşı ku‘rucuları da kaygılıBenim gözlemime göre 2013’ten sonra AKP ciddi bir travma yaşadı. Buna özgürlükçü, ademi merkeziyetçi ve demokratik bir hukuk devletinin inşası şeklinde cevap vermek yerine, hızla içine kapandı, komplolara sarıldı ve olağanüstülük psikolojisiyle lider kültüne teslim oldu. Bu, tehlikeli bir sarmalı ortaya çıkardı. Partinin kurucuları ve eski ağır topları da benzer kaygıları dile getiriyor. ‘Devlet aklı yok edildi’ 2015’e kadar AKP’yi demokratik bulduğunu söyleyen Osman Can, son üç yılda ülkede yaşananlara baktığında aynı önermeyi kullanamayacağını vurguluyor n 2015 yılında “AK Parti demokratik bir iktidardır ama AK Parti’nin kullandığı devlet aygıtı demokratik değildir” demiştiniz. AKP’nin hâlâ demokratik bir iktidar olduğunu düşünüyor musunuz? Maalesef son üç yıl içinde yaşananlara baktığımızda artık aynı önermeyi kullanmakta zorlanıyorum. Devlet aygıtının demokratikleştirilmesi, hukukun üstünlüğünün hâkim kılınması AKP’nin sorumluluğunda idi. AKP ise demokratik olmayan devlet aygıtının sunduğu konforu, katı merkeziyetçi idarenin fırsatlarını kullanmayı seçti. FETÖ darbe girişiminin sunduğu ortak duyarlılığı demokratikleşme fırsatına çevirme yerine devlet aygıtını bütünüyle irrasyonelleştirdi. Kurumsal hafı zalar devre dışı bırakıldı. Devlet aygıtı siyasi kararları rasyonelleştiren ve frenleyen aygıt olmaktan çıkarıldı, irrasyonelliği filtresiz bir şekilde aşağıya aktarmanın aracına dönüştürüldü. Yani aslında devlet aklı yok edildi. Bu ise bütünüyle yönetilemez bir tablo ortaya çıkardı. AKP’yi 2015 öncesinde antidemokratik bulanların kaygılarını daha çok askeri vesayetin direnci olarak görüyordunuz. AKP baştan beri tekçi iktidarı hedeflemiyor muydu sizce? Benim hareket noktam partilerin programları, tüzükleri ve eylemleri. AKP eksiklik ve hatalarıyla birlikte 20022012 döneminde bu zeminde hareket etti ve AB’nin ve uluslararası toplumun olumlu tepkile riyle karşılaştı. Sonrasında bu hedeflerden uzaklaştıkça olumsuz bir noktaya savruldu, bunu da teslim etmek gerekir. Olağanüstü şartların doğurduğu kitleselleşmek için kitleselleşmenin mantığına uygun bir şekilde hareket eden, rasyonelleşen, ancak entelektüel sermayesi tükenince içine kapanmaya, bocalamaya başlayan, duygusallığı ve sembolleri kullanarak eksikliğini kapatmaya çalışan tipik bir siyasi hareketten söz etmek daha doğru. Türkiye’de demokratik bir uzlaşı olmadığı için, bir kesimin askeri vesayete sığınması, diğerinin popülist bir lider etrafında kenetlenmesi aynı kaygının ürünü ve ikisi de sağlıklı değil. Demokratik bir hukuk devletinde esas güven kaynağı hukuktur. eylemlerin odağı tespiti yapılmış, ancak AB reformları bir tür ‘iyi hal’ olarak değerlendirilerek kapatma yerine para cezası verilmişti. Sizce hukukun açtığı bu kredi sonra berhava edilmedi mi? İşin doğrusu o konuda bir hayal kırıklığı içindeyim. Hukukun açtığı bu kredi 2013’e kadar da aksaklıklarla birlikte, doğru kullanıldı. Ancak sonrasında bu kredi hoyratça kullanıldı. Laiklik konusunda da, laikliği Anayasa Mahkemesi ilk defa özgürlükçü bir anlamda yorumlamıştı. AKP bu özgürlükçü laikliği referans aldığımızda dahi oldukça savrulmuş durumda. Devletin inançlar konusunda tarafsızlığı açısından bakıldığında ciddi ayrımcılık sorunları yaşadığımızı inkâr edemeyiz. n AKP’den Haziran 2015’Te vekil seçildiniz ve MKYK üyesi iken Kasım 2015’Te aday gösterilmediniz. Bunun nedeni CHP ile koalisyona sıcak bakmanız mıydı? Birkaç gelişme oldu. İlk olarak demokratik hukuk devleti ve özgürlükler ekseni üzerine inşa ederek hazırladığım seçim beyannamesi taslağına çok müdahale edildi. Sayın Erdoğan’ın 2015 seçimlerine giderken parti lideri gibi polemiklere girmesinin yanlış olduğunu söyledim. HDP’nin parlamentoda olması gerekti ğini söyledim. En önemlisi de CHP ile koalisyonu aktif şekilde savundum. Bu durum bizim gibilere parti içinde “içimizdeki CHP’liler” denmesine yol açtı. Davutoğlu’nun seçimden aynı sonucun çıkması durumunda AKPCHP koalisyonunu kurmanın kolay olduğu yaklaşımı üzerine yeniden aday oldum. Ancak parti kongresinde AKP’nin esaslı bir yol ayrımına gireceği ortaya çıkınca, üniversiteye döndüm. n Davutoğlu’nun görevden alınmasının da bir nedeni bu olabilir mi? Nedenlerden biri bu olabilir, tabii ki onun dışında pek çok neden olabilir. n CHP’nin seçim mesajlarının demokratik inşanın anahtarları olduğunu yazdınız. CHP’de önemli değişimler var, eksiklikleriyle birlikte. Bir dönem AKP’de olan pek çok olumlu söylem sahipleniliyor. 21 Anayasası’na referans vermek, inanca saygılı laiklik, kapsayıcı kucaklayıcılık gibi... Bunlar çok sevindirici. Bunlar parti meselesi değil, Türkiye meselesi, hangi partide dile getirilse sahiplenmeli. Bunların çoğu 2014’te AKP içinde bir komisyon olarak hazırladığımız iki farklı anayasa taslağının temel özelliklerindendi. O taslaklar en geç 2015 seçimlerine giderken kamuoyuyla paylaşılacaktı, ancak bir türlü günde ‘Cemaat, Erdoğan’ı ikna eTTİ’ n 2010 referandumundan sonra HSYK seçimleri sürecinde kurucusu olduğunuz Demokrat Yargı ile yolunuzu ayırdıktan sonra sizin için sert eleştiriler oldu. Tarih, cemaatin yargıda kadrolaşması konusunda arkadaşlarınızı haklı çıkarmadı mı? Görüş ayrılığımız cemaatin yargıda kadrolaşması hususunda değildi. Bu konuda çarpıtmalar oldu, bana tamamen haksız isnatlar yapıldı. Ben HSYK seçim sürecinin tamamında Adalet Bakanlığı bürokratlarının kontrolünün tarihi bir hata olacağını savundum ve bunu dönemin AKP başkan yardımcıları ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e ilettim. Sadullah Bey’i ikna ettim ve üç isim bildir memiz konusunda anlaştık. Durumu arkadaşlara aktardım. Ama sonradan gördüm ki, ben Sadullah Bey’i ikna ederken, cemaat ve bakanlık bürokratları durumu haber almış, vakit geçirmeden Sayın Erdoğan’ı ikna edip Sadullah Bey ile ittifakımızı boşa çıkarmışlar. Yetinmeyip, derneğimizi karar alamaz hale getirmek için Bursa Grubu’nun ayrılmasını sağlamışlar. Sonuçta dernek listeye isim sokamadı ve cemaatin kontrolü pekişti. Yani arkadaşlarımız bana karşı haklı değillerdi, siyasetçilere aynı uyarıyı yaptık, onlar meydan okuyarak, ben müzakere ederek. Ve ben de onlar da siyaseti uyarırken haklıydık. Siyasetin sorumluluğu büyüktür, bu tartışmasız. me gelmedi. n Onlar da mı Cumhurbaşkanı en geline takıldı? Bunu ilk defa bu röportajda dile ge tiriyorum: Bu taslaklar beğenildi ve MKYK’de onaylandı. Başkanlık ve parlamenter sistem temelinde hazırlanmış iki taslak vardı. İkisi de ademi merkeziyetçiydi, dengedenetim mekanizmaları öngörülmüştü, 21 Anayasası yaklaşımına göre hazırlanmıştı. Başkanlık sisteminde eşzamanlı seçim yoktu, bakanlar ve üst düzey bürokratlar Meclis onayından geçiyordu ve Cumhuriyet Senatosu gibi bir duruma göre toplanan komisyon öngörülmüştü. Yerel yönetimler anayasal güvenceye kavuşturulmuştu ve merkezi idare ile uyuşmazlık çıktığında uyuşmazlığı çözmekle AYM yetkilendirilmişti. Başkan’ın partisinde görev alması yasaklanıyordu. Bu taslak çok beğenilmişti, ki beğenen sayın Cumhurbaşkanı’nın bizzat kendisiydi. ‘Bunları sunalım, kamuoyunda hangisi benimsenirse onunla yola devam edilir’ dendi. Ancak kaldı. Taslakların her ikisi de Türkiye’de büyük çoğunluklarla kabul edilebilirdi. CHP’nin de müzakere edebileceği metinlerdi. n Ne engel oldu peki? Çünkü bu taslaklardaki anlayışın yerine 16 Nisan referandumunda tam tersi bir değişiklik yürürlüğe girdi. Ben haftada bir defa Ankara’ya giden, ayda 12 defa Başbakan ile karşılaşabilen bir kişiydim. Ancak her gün onu gören, meseleleri aktaran insanlar vardı. Bu kişilerin çoğu benim ortaya koyduğum kurumsal ve yapısal öneriler ve çözümlemelerle ilgili duyarlılık taşımıyorlar. Ben ayrıldım, taslaklara sahip çıkan kalmadı. n Seçimler sizce Türkiye için demokratik bir restorasyonun kapısını açabilir mi? Bu potansiyelin olduğunu düşünüyorum. HDP de Meclis’te temsil edildiğinde bu mümkün olur. Ondan sonrası siyasetçilerin basiret ve ferasetine bağlı. Türkiye’nin sorunlarının temelinde anayasal düzen sorunu olduğunu görmemekte ısrar ederlerse, üzülmeye devam edeceğiz. İki kilit parti, düğümü çözecek: SP’nin rolü Önümüzdeki seçimlerin iki kilit partisi var, biri HDP diğeri SP. İlki Kürt seçmen oylarını parti şemsiyesi altında toplayacak ve yüzde 10 barajını aşarak Meclis’te milletvekili çoğunluğunun muhalefetin eline geçmesinde başrolü oynayacak. İkincisi, yani Saadet Partisi, önceki normal seçimlerde yüzde 2.5 kadar olan oy oranını sahiplenecek; ve AKP’ye oy vermiş muhafazakâr ama şimdi son derece rahatsız seçmen kitlesinden bir kısmını daha üstüne eklemek. Mesela yüzde 45’i bulmak. İki partinin hedeflerine ulaşması, AKP’nin en korkulu rüyası... Ve seçimlerin kilit noktaları. SP önemli bir siyasi kimlik kazandı  Saadet Partisi Karamollaoğlu ile bir parti kimliği kazandı. AKP ve lideri ile “dansı” başarılıydı ve bu dans benzer seçmen kitlesi üzerinde, iktidarın yolsuzluklarından, dini kullanmalarından bıkkın ve rahatsız, öncelikle de iktidarın ulufe, rant, para dağıtmalarından nemalanmayan veya nemalanmak istemeyen inançlı muhafazakâr seçmen kitlesinde ciddi bir seçenek oluşturdu. Yüzde 5 oy alırsa Saadet, AKP’ye oy veren seçmen kitlesinin özellikle en dış halkasında ciddi bir çözülme anlamına gelecek. Çözülen parti olayı  Bu seçimler AKP’nin çözülmeye mahkum parti olduğunun kanıtını verebilir. Reisleri çevresinde tutunan bir parti olarak kalacağının işareti görülebilir. Saadet’e meyilli seçmen kitlesi ilk sınavını Cumhurbaşkanlığı seçiminde verecek. Sanırım bu seçmen kitlesi “mührü RTE’ye ve milletvekilliği için de SP’ye basmak” gibi bir ikili tercihte bulunmayacak veya çok az bulunacak. Ama tüm oylarını S. Partisi üzerinde toplayacağı açık. Çünkü SP her durumda Meclis’te temsil edilecek ve resmen bir seçenek olarak siyasi bir kimlik kazanacak. Seçmen bunu görüyor ve istiyor olacak. CHP listelerinde 6 SP’li  Millet İttifakı, SP’ye Meclis’e girme şansını verdi. Üstelik, ittifakın gereği olarak 6 SP’li milletvekili adayı CHP listelerinden seçilebilecek yerlere kondu. Bu, ittifakın, kazandıracağı fazladan milletvekilliklerini “adilce paylaşım” pazarlığı.. Bu milletvekilleri seçimlerden sonra partilerine döneceklerdir. Böylece SP Meclis’te büyük bir olasılıkla grup kurmuş olacak. Saadet Partisi’nin bir diğer hedefi de AKP’ye oy veren ama iktidardan rahatsız Kürt muhafazakâr seçmen. SP onlara bir seçenek sunuyor ve oluşturuyor. Karamollaoğlu bu nedenle Kürt seçmene çok sık sesleniyor. AKP’nin yumuşak karnına vuruyor. Muhafazakâr Kürt seçmen, önce olağanüstü koşulların sonucunda yapılan 1 Kasım 2015 seçiminde ve sonra da Referandum’da AKP’ye destek veren en önemli kitleydi. AKP şimdi de bu oyları çok önemsiyor. YSK’nin Güneydoğu’da sandık birleştirme kararı, devlet eliyle ve baskısıyla bu oylar üzerinde önemli bir oyunun tezgâhlanmak istendiğini gösteriyor. Bunu yarınki yazımda HDP bağlamında ele alacağım. İktidarın yolsuzluk ve...   AKP’nin ortalıkta alacağı yüzer gezer oy bulunmuyor! Cumhurbaşkanlığı tercihinde olsun veya milletvekili tercihinde olsun, hemen hemen her oyun lideri ve partisi var. Bu nedenle AKP bu seçimdeki kendi öz oyu + Cumhurbaşkanlığı’na MHP’den gelecek oylarla baş başa kalacak. Yani işi zor mu zor, eğer çok çok iyimser bir bakışa sahipseniz, hem Cumhurbaşkanlığı’nı hem milletvekili çoğunluğunu alması imkânsıza yakın bile dersiniz. Saadet bekleneni alırsa ve HDP Meclis’e girerse iktidarın korkuları gerçekleşecektir. Yarın HDP seçmeni ve biraz da MHP. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear