22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 13 Mayıs 2018 haber 6 EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: FUNDA YAŞAR ER Bahçeli’den af çıkışı MHP lideri Devlet Bahçeli, seçimlere ‘Kader’ 43 gün kala ‘af kozunu’ ortaya attı... Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini öngören anayasa değişikliği, erken seçim kararlarını kamuoyuna ilk açıklayan ve hükümeti bu yönde karar almaya ikna eden MHP Genel Başkanı Dev kimi etkiliyor? Bahçeli’nin af çıkışıyla birlikte cezaevinde yatan hangi hükümlülerin dışarı çıkacağı soru işaretine neden oldu. 130 bin let Bahçeli’den, 24 Haziran seçimlerine 43 gün kala “af hamlesi” geldi. hükümlünün gözü hükümette ALİCAN ULUDAĞ Bahçeli, dün bir yazı lı açıklama yaparak önce SELDA GÜNEYSU 100 bin imza ile aday olan cumhurbaşkanı adaylarını ve HDP’nin cumhurbaşka nı adayı tutuklu Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması için yapı lan çağrıları hedef aldı. Bahçeli, “Peki, ül kü ve ülke sevdalısı olan, davalarının gö zü kara yiğitleri olarak bilinen mesela Ala attin Çakıcı, mesela Kürşat Yılmaz, 100 bin ülkücünün imzasıyla aday gösterilsey di, bu kahramanlarımız için de cezaevin den çıkarılmaları için bir kampanya yapı lacak mıydı? Bu kardeşlerimizi taş duvar ların ardında çürümeye terk etmek ne ka dar adil ve adaletlidir? Hain el üstünde, va tan ve millete sadakat duyanlar geri plan da! Böyle bir yanlış sürdürülebilir mi? Pe MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 24 Haziran seçimlerine giderken yaptığı af çıkışının ardından gözler cezaevlerinde kimlerin bundan yararlanacağına çevrildi. Kısmi af çıkarılırsa; Bahçeli’nin “kader mahkumları” dediği hırsızlık, dolandırıcılık, adam öldürme/yaralama, uyuşturucu ticareti, fuhuş, yağma/gasp suçlarından hükümlü olanlar yararlanacak. Cezası kesinleşmeyen tutuklular ise kapsam dışında olacak. FETÖ üyelerinin neredeyse yüzde 90’ının davası sürdüğü ve cezaları kesinleşmediği için, terör suçlularını kapsayan bir af çıksa dahi, bu kişileri kapsamayacak. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün 31 Mart’ta açıkladığı son verilere göre cezaevlerinde adli suçlardan 189 bin tutuk ki, teröristler için methiye düzenler, PKK/ lu ve hükümlü var. Terör ve organize suç FETÖ müdafaası yapanlar kader kurbanla tan ise 50 bin tutuklu, hükümlü cezaevle rına ne diyecekler? Onların yüzlerine nasıl rinde bulunuyor. Toplam tutuklu hüküm bakacaklar” diye sordu. Bahçeli, bu sözlerinin ardından da ‘af kozunu’ ortaya attı. ‘Kader çizgimiz bellidir’ “Çocuk istismarcıları, tecavüzcüler, kadın katilleri, PKK’liler, FETÖ’cüler hariç olmak üzere, demir parmaklıkların geri Son af baraj altı bırakmıştı Türkiye’de çeşitli adlar altında genel, kısmi ve belli bir konuya yönelik olmak üzere 100’ü aşkın af yasası çıkarıldı. Son af, “Şartla Salıverme ve lık 2000’de Rahşan Ecevit’in önerisiyle çıkarıldı. Bu af, Bülent Ecevit’in başında bulunduğu hükümete yaramamış, 2002 seçimlerinde MHP, ANAP lü sayısı 240 bin olmasına karşın cezaevlerinin kapasitesi 209 bin. Hükümlü sayısı ise yaklaşık 130 bin. AKP hükümeti, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından cezaevleri dolunca KHK ile örtülü bir af getirildi. 671 sayılı KHK ile kısmi anlamda bir af yapıldı. Dü sinde özgürlük düşü kuran, zindanda gün Erteleme Yasası” adı altında 22 Ara ve DSP baraj altında kalmıştı. zenleme ile 1 Temmuz 2016’ya kadar iş sayan, dama düşüp sevdiklerinin ve sevenlerinin hasretini çeken kader kurbanlarını afla taltif etmek niye akıllara gel ‘Saray’da ‘Onları aday lenen suçlarda koşullu salıverilme oranı yarıya indirilirken, denetimli serbestlik süresi de 2 yıla çıkarıldı. Bu düzenleme mez” diyen Bahçeli, şöyle devam etti: “PKK’li cumhurbaşkanı adayının ser best bırakılmasını canla başla destekle hazırlandı...’ yapsaydın’ ile 38 bin kişi cezaevlerinden çıktı. AKP temsilcileri ise bugüne kadar af la ilgili taleplere karşı çıktı. 15 Temmuz yen karanlık ittifak tarafları ve holigan taraftarları, sesi çıkmıyor diye kader kurbanlarının sahipsiz olduğunu falan mı düşünüyorlar? Eğer böyleyse halt ediyorlar, kesinlikle yanlışa düşüyorlar. Kader çizgimiz bellidir. Bunu değiştirmek harcımız değildir. Ancak kader mahkumlarının talihini değiştirebilir, onların elinden tutabilir, zincirlerinden ve zindanlardan onları çekip çıkarabiliriz. Tartışma ve konuşmaya değmez mi? Hadi buyurun” dedi. CHP Milletvekili Enis Berberoğlu gibi “siyasi tutuklular” Bahçeli’nin çağrısını CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, Bahçeli’nin af önerisini twitter hesabından değerlendirdi. Yarkadaş, “Bahçeli, Saray’da bir süredir üzerinde çalışılan, Bakan Gül ve Bakan Bozdağ’ın koordinasyonunda yürütülen affın altyapısını oluşturuyor. Her şey belli; tasarı hazırlandı. Bahçeli sadece Saray’ın sözcülüğünü üstleniyor... Saray’da hazırlanan tasarıya göre, beş yılın altında cezası olan adli mahkumların tahliyesi gündemde” dedi. HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Bahçeli’nin Alaattin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz’la ilgili paylaşımlarına tepki gösterdi. Manisa’da konuşan Temelli, “Bizim adayımıza laf söyleyemezsin. Cezaevlerinde mafya bozuntusu arkadaşları var. ‘100 bin imza toplayıp onları da aday yapardık’ demiş. Yapsaydın, kolunu tutan mı vardı? Madem bu kadar sevdalıydın Erdoğan’ı aday yapmak yerine onları yapsaydın. Hâlâ şansın var, milletvekili adayı yap.” darbe girişiminin ardından gündeme gelen idam tartışmasıyla ilgili Erdoğan, 22 Ekim 2016’da “Ben bu kararı onaylarım. Çünkü devlet kendisine karşı işlenen suçları af yetkisinde. Yoksa, kişilere karşı işlenen suçu devlet olarak biz affedemeyiz” demişti. Erdoğan’ın başdanışmanı Yiğit Bulut ise 2 Mayıs tarihli köşe yazısında “Bazı suçlar hariç genel bir af hayata geçirelim ve ‘her vatandaşı’ suçsuz kabul ederek yeniden doğmuş gibi bir şans verelim” diyerek ilk kez af beklentisini gündeme getirmişti. kapsamıyor. Tutuklu gazetecilerin durumu ile ilgili de “hukukçuların bir çalışma yürütmesi” öngörülüyor. Hükümetin ise şim Yıldırım: Gündemimizde af yok di af yasasını gündeme alarak, çıkarılıp çı karılmamasını tartışması bekleniyor. Tasarının “ceza affı” şeklinde hazırlanması durumunda kabulü için Meclis’te 330 milletvekili oyu gerekiyor. AKP ve MHP sandalyelerinin toplamı bu koşulu karşılıyor. l ANKARA Erzincan’da konuşan Başbakan Binali Yıldırım, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “af” önerisine ilişkin soruya, “Gündemimizde af yok. Çok net söylüyorum. Sayın Devlet Bahçeli, zannediyorum bölücü terör örgütlerini, onu destekleyenlere karşı bugünlerde terör muhipleri bir çalışma içerisine girdiler. Ona bir tepki olarak böyle bir konuyu gündeme getirmiş olabilir diye düşünüyorum. Ama hükümet olarak bizim gündemimizde teröristlere asla ve asla af söz konusu değildir” şeklinde yanıt verdi. l DHA SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI TEMEL KARAMOLLAOĞLU MEDYAYLA BULUŞTU ‘Rabia gösterdikçe adalet görünmez oldu’ Temel Karamollaoğlu ve Saadet Partisi’nin (SP) en büyük avantajı, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) genetik kodlarına en yakın ve “içsel” parti olması. Ama Temel Karamollaoğlu ve SP’nin en büyük dezavantajı da AKP’nin genetik kodlarına en yakın ve içsel parti olması!.. SP Başkanı’nın önündeki başat mesele, aynı politikideolojik hamurdan yoğrulmuş bir oluşum olarak kendilerine nazaran AKP’nin eksisinin ne olduğunu da, AKP’ye nazaran kendi artılarının ne olduğunu da ikna edici şekilde ortaya koyabilmek gibi görünüyor. Nitekim önceki gece gerçekleştirilen yemekli medya buluşmasında da Karamollaoğlu’nun yaptığı konuşmanın ağırlık merkezini bu mevzu oluşturdu. “Aynı kökten geliyorsunuz, farkınız ne diyorlar bize”, onun söze giriş cümlesiydi. Sonra da epeyce AKP’nin bunca yıldır Erbakan’ın “Millî Görüş” çizgisiyle stratejik, konjonktürel, samimiyetsiz ve riyakâr şekilde (yok yok, heyecanlanmayın, bu sözler bana ait!) gelgitli söylemsel ilişkisine odaklandı. “Bu arkadaşlarımız” dedi mesela (evet, Karamollaoğlu’nun dili AKP kadroları söz konusu olduğunda “Bu arkadaşlarımız” lafzını işlerliğe sokuyor ki bu bile politikideolojik kökdaşlığın nezih bir işareti) ve şöyle betimledi AKP prati ğini: “Diyorlar ki biz Millî Görüş gömleğini çıkardık desek de öyle değil, biz aslında herkese sempatik gelecek bir yaklaşım içine girelim dedik.” Tabii “herkese sempatik gelecek bir yaklaşım”a yol açan politik etmen “28 Şubat” ve dolayısıyla bu bahsi açmak kaçınılmaz. Karamollaoğlu da öyle yapıyor, AKP ile Erdoğan’ın Millî Görüş ve Erbakan’ın “küllerinden” nasıl doğuş bulduğunun altını çizmeye çalışıyor: “Bu iktidarın menşei 28 Şubat’a dayanır. Biz bu noktaya 28 Şubat’ta hükümet götürülüp, partiler kapatıldığı için geldik” diyor. Doğrudur, bizim de tezimiz bu: “28 Şubat” (1997) Erbakan’ın ölümü, Erdoğan’ın doğumudur! Batı’yı “Bâtıl” (dine aykırı, çürük, temelsiz) sayan ve ana hatları itibarıyla “antikapitalist” bir çizgiydi Erbakan’ın Millî Görüş (devamında “Adil Düzen”) çizgisi… Ve işte bir “dünya sistemi” anlamında Batı’yı “bâtıl”layan bu çizgiden gelip ondan koparak Batı’ya “bağlanan” bir anlayışın şafak türküsünden AKP çıkmıştır (bkz. T. Atay, “Parti, Cemaat, Tarikat: 2000’ler Türkiye’sinin DinbazPolitik Seyir Defteri”, Can Yayınları, 2017). Yukarıdakiler bizim sözlerimiz ama şunlar da Karamollaoğlu’nun medya mensuplarıyla buluşmasında AKP’ye yönelik aynı minval üzere sözleri: “Batı kapitalizmini Batı’dan daha katı şekilde uygulamaya koydular. Bugünkü model, [Kemal] Derviş’in Türkiye’ye empoze ettiği modeldi. Derviş bugünkü iktidarı öve öve bitiremedi, ben bile bu kadarını yapamadım diye!..” Âlâ… Ama bir sorun var kafamızı kurcalayan ve bunu da SP Başkanı’nın dikkatine sunmaktan geri durmadık: Antikapitalist Millî Görüş ve Erbakan çizgisinden mutant bir sapma olarak ortaya çıkan; başlangıçta kendilerini “Erdemliler” diye isimlendirmiş bu hareketin Batı ile pozitif ilişki geliştirmesinde belki de bir numaralı beyin olarak rol almış Abdullah Gül üzerinde neden “ortak aday” olarak ısrar edilmişti? Söz konusu “kapitalizm tamahkârlığı” açısından Gül’ün bir farkı var mıydı?.. Simgesel anlam açısından “Erdemliler”in belki de eş başkanı denilebilecek Gül’e bu temayül Erbakan Hoca’nın ruhunu rahatsız etmez miydi? Ayrıca Batı ve kapitalizm karşıtlığıyla kendilerini tefrik ettikleri AKP cephesinden bu tasarruflarına “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” tepkisi gelse ne diyeceklerdi? Ve bu zor sorular karşısında “Aman, iyi ki Abdullah Gül’ün adaylığı gerçekleşmedi” diye düşünmek yanlış mıydı? Dedik ya, SP’nin avantajı da, dezavantajı da AKP’ye genetik kod olarak yakın ve içsel olmasıdır!.. Karamollaoğlu sorumuza cevaben, bahsettiğimiz noktaya bağlı akla gelebilecek rahatsızlığın baştan itibaren bilincinde olduklarını söyledi. Ne var ki bu, bir “tek parti” yönetiminin Türkiye’yi getirdiği, hiç de iç açıcı olmayan bir durumun aşılması yolunda zorunluluktu. Kendi ifadesiyle, “Rabia işaretlerini gösterdi ama adaleti unuttu” dediği muktedire karşı bir “öncelik tercihi”ydi (ve de AKP içinde yüzde 15’lik bir kesim vardı Abdullah Gül’ün arkasında duran!). Dolayısıyla 24 Haziran’a haftalar kala Karamollaoğlu’nun önceliği, anlayışla karşılanabilir şekilde önümüzde: Kapitalizme yandaş ya da karşıt olabilirsiniz; özelleştirmeden yana veya devletçi ekonomiyi savunma noktasında olabilirsiniz; Millî Görüş’ü içtenlikle ve püritence savunan “Erbakancı” yahut onu yeri geldiğinde işlerliğe sokmak gibi pragmatist bir “postErbakancı” çizgide de olabilirsiniz. Devamla, sosyalist, sosyal demokrat, milliyetçi bir dizi siyasi pozisyonda olabilirsiniz. Yeter ki özgürlükçü, adaletli, parlamentarizmi olmazsa olmaz sayan bir hayatın arzusu içinde olun! Yeter ki (yine onun konuşmasındaki sözleriyle) “Cumhurbaşkanını kontrol edecek hiçbir mekanizmanın olmadığı bir otoriter sistem”e gidişatın önünü kesin!.. Demokrasi vaadiyle iktidara gelip “demokratör”lüğü ülkenin makus talihi kılmış, barışçıl bir dünyadan dem vururken dört bir yanı savaş tamtamlarıyla inletir olmuş bir iktidara artık dur deyin!.. Bunlar Karamollaoğlu’nu 24 Haziran’a giden yolda farklı siyasi partiler, oluşumlar ve Gül gibi figürlerle istişareye sokmuş “asgari müşterek”ler ve konuşmasındaki şu son sözü, daha doğrusu temennisi de bunların hepsinin özeti, temize çekilmiş hali gibi: “TAMAM İnşallah!” İnce: Pozitif mesaj, iyimserlik, umut önemli ilgi doğuruyor Muharrem İnce’yi izliyor musunuz, iyi ve doğru bir seçim olduğunu durmadan kanıtlayarak, hayatın içinden yürüyor. Bu yürüyüş, CHP liderliğinin cumhurbaşkanı adaylığı, partiler arası ittifak ve İyi Parti’ye Meclis’te grup kurma gibi çok önemli ve ilk kez gündemi tamamen belirleyen yönetme becerisi ve süreci ile başladı. İnce, üstlendi görevi ve milleti kucaklayarak yürüyor. 50 günde 50 öykü anlatmak zor, ama anlatabilmeli ve gelecek güvencesi verebilmeli.. en çok ihtiyacımız olan... Ülkenin öyle sorunları var ki, 50 değil 150 gün anlatsan bitmez...  Strateji olarak geçmişi değil geleceği gündeme taşımasını doğru buluyorum. Gelecekte buluşmalı... Geçmiş kötü deneyimlerle ve herkesin sırtındaki kötü anıların bagajlarıyla dolu.  Zaman ileriye doğru akıyor, değişerek ilerliyor her şey, o halde sırt çantalarına iyimserlik ve gelecek umudu yüklemek şart.  Kendine muhalefet  İktidar, gelecekle ilgili her şeyini tüketmiş gibi. Neyi vaat edecek? Tüm vaat edebileceği şeylerin içini boşaltan kendisi.    Demokrasinin içini boşalttı, hukukunadaletin içini boşalttı, insan hak ve özgürlüklerinin, ifade özgürlüğünün içini boşalttı ve hepsini ceza konusu yaptı. Ve ekonominin de içini boşalttı. Şimdi tüm bunları şikâyet ediyor ve “iyisini” vaat ediyor!  Dünyanın en kırılgan ülkesi haline getirdikleri ülkede dolar da patlayınca ve yoksullaşınca millet, diyorlar ki bu bataklıktan da ancak biz çıkartırız ülkeyi... Sanki muhalefet iktidardaydı! İktidarın kendisine karşı muhalefet etmekten başka çaresi yok.   Ancak geçmişin çöplüklerini eşeleyerek oradan çıkartabileceğini sandığı eski püskü ve kirli silahlarla geleceğe ilerleyebileceğini düşünüyor! Gençlik ve gelecek vurgusu Bu vurgu önemli. Şimdiye kadar bu konular seçim meydanlarına taşınmamıştı. Ülkenin başına inşaat mühendisleri, makine mühendisleri, maliyeciler geldi. Ama hiçbiriyle ülkeye bilim gelmedi! Bir fizik öğretmeni şimdi herkese ders verir gibi! Çünkü o öğrenci yetiştirdi. İktidarın genç nesle tek sunduğu proje “imam hatip eğitimi”. Gençliğin ve dünyanın nehrini tersine akıtmaya çalışıyor, bir imkânsızı deniyor. Ülkemizin bilim birikimini de ufalamaya çalışıyor.  İnce’nin anlattığı kişisel öyküsüne benzer, 7.5 milyon çocuk “şiddetli yoksulluk” içinde yaşıyor.  Çoğu farkında bile değil, şans nedir, eşitlik nedir, fırsat nedir, iyi eğitim nedir?.. Geleceğin ne olduğunu bile bilen yok. İçinde bulundukları koşulları olağan, kader, hayat işte böyle.. olarak kabullenmişler. Daha doğrusu bu iktidar çocuklarımıza öyle dayatıyor. İnce doğrudan onlara dokunabilmeli, yaşanmakta olan bu ağır Türkiye dramını su yüzüne çıkartmalı! Krizimizin temeli Bu iktidarın yapmadığı, Türkiye’yi bilimsel ve teknolojik altyapı olarak geleceğe taşımak..  Bizim krizimiz şu tabloda yatıyor: Türkiye ileri teknoloji alım satımında 60 milyar dolara yakın açık verdi son 4 yılda. Toplam imalat sanayiinde düşük teknolojili üretimin payı yüzde 39. Düşükorta teknolojinin payı yüzde 34. Sanayi 4.0 için, bu payların hızla düşmesi ve ileri teknolojiye dayalı üretim oranlarının artması gerekli. Bu olmadığı sürece Türkiye boyun eğer. Bu bağlamda ülkenin on binlerce bilgisayar dahil fen mühendislerine ihtiyacı şüphesiz ki var, ama onlara ülkede bu ekonomik dönüşümü gerçekleştirecek geniş iş sahaları gerekli. Yoksa tası tarağı toplayıp gidiyor hepsi...  Eski iktidarın yolu tükendi  İnce, halk üzerinde etkinliğini artırarak, ağırlaştırarak sürdürebilir.  Gençlerse, gençlere yönelik sosyal medya örgütlenmeleri bilgilendirmek amaçlı, birinci derecede önemli, ama biz henüz babadan kalma mitinglere ağırlık veriyoruz. Sosyal medyada “miting” yapabiliyor musun? Yol zor. Pozitif mesaj, iyimserlik, umut önemli ilgi doğuracaktır; RTE’nin partisine kattığı artı puan indiği sürece, seçimi kaybedecektir. Başkanlık seçiminin ikinci tura kalması başarılabilirse, 8 Temmuz’daki seçim için şüphesiz “Millet İttifakı” ve iktidara gelme stratejisi yeni içerik kazanacak. Olabilir mi, olabilir...  Olmazsa da “eski iktidar”ın gidebileceği fazla bir yolu hiç mi hiç görmüyorum. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear