28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumartesi 29 Temmuz 2017 haber ADALET YİNE YARIM KALDI10 11EDİTÖR:SERKANOZAN/ASLANYILDIZ Bütün iddialar tek tek çürütüldü ancak mahkeme heyeti, Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel ve Ahmet Şık’ın tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Güray Öz, Musa Kart, Turhan Günay, Hakan Kara, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör ve Önder Çelik tahliye edildi FETÖ sağığı savcı Murat İnam’ın başlattığı soruşturma kapsamında 271 gündür tu tuklu bulunan Cumhuriyet çilerin, İstanbul 27. Ağır Ce za Mahkemesi’nde hakim kar şısına çıktığı davada ara karar verildi. Cumhuriyet’i sustur ma amacıyla yapılan soruştur ALİCAN ma sonunda açılan davada çize ULUDAĞ rimiz Musa Kart, yazarımız Ha kan Kara, yöneticimiz Önder Çelik okur temsilcimiz Güray Öz, Kitap eki Yayın Yönetmeni miz Turhan Günay, avukatları mız Bülent Utku ve Mustafa Ke mal Güngör tahliye edildi. Mahkeme heyeti, Cumhuriyet İcra CANAN COŞKUN Musa Kart Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Mu rat Sabuncu, Yayın Danışmanı Kadri Gürsel ve muhabirimiz Ahmet Şık’ın tutukluluk halle rinin devamına karar verdi. Dünkü duruşmada avukat ların savunmalarının ardın SİNAN TARTANOĞLU Önder Çelik dan tahliye taleplerine iliş kin esas hakkındaki görüşünde duruş ma savcısı Hacı Hasan Bölükbaşı; Akın Atalay, Kadri Gürsel, Ahmet Şık, Ön der Çelik, Hakan Kara, Murat Sabuncu ile dosyaya sonradan eklenen jeansbi ri adlı twitter kullanıcısı Ahmet Kemal Aydoğdu’nun tutukluluk halinin deva mına karar verilmesini istedi. Bölükba şı, bu kararına “kuvvetli suç şüphesi, mevcut delil durumu, sanıkların açı Bülent Utku Turhan Günay Hakan Kara sından delillerin tam olarak toplanma mış olması, delilleri karartma şüphesi bulunması” iddiasını gerekçe gösterdi. Savcı, buna karşılık Bülent Utku, Musa Kart, Mustafa Kemal Güngör, Güray Öz ve Turhan Günay’ın tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmesini istedi. Ancak savcı Günay dışındakilere adli kontrol uygulanmasını da istedi. Cezaevi önünde sevinç gözyaşlarıyla karşılanan arkadaşlarımızın aklı Silivri’de kaldı İçerideki 4 arkadaşımızı da Şık’a suç duyurusu Savcı, Ahmet Şık’ın tutukluluğunun devamına gerekçe olarak “Twitter mesajları ile MİT TIR’ları haberlerinde Türkiye’yi terör örgütlerine yardım eden devlet algısı yaratmaya çalıştığını” öne sürerken, ayrıca Şık hakkında duruşmada yaptığı “savunma” nedeniyle suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Diğer yandan savcı, Cumhuriyetçilere isnat edilen güveni kötüye kullanma iddiasıyla ilgili bilirkişi raporu alınması amacıyla yeni bilirkişi görevlendirilmesini de istedi. Duruşma 11 Eylül’de Ara kararını açıklayan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, Güray Öz, Musa Kart, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Hakan Kara, Turhan Günay ile Önder Çelik’in tahliye edilmesine karar verdi. Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Ahmet Şık ile Ahmet Kemal Aydoğdu’nun tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Mahkeme tahliye ettiği yazar ve yöneticilerimize yurtdışı çıkış yasağı koydu. Mahkeme 11 Eylül’deki duruşmanın Silivri Cezaevi’ndeki bünyesindeki duruşma salonunda yapılmasına karar verirken, bu celsede tanıklar İnan Kıraç, Alev Coşkun, Mustafa Pamukoğlu, Nevzat Tüfekçioğlu, Şükran Soner, Nail İnal, Mehmet Faraç, Rıza Zelyüt, İbrahim Yıldız, Leyla Tavşanoğlu, Miyase İlknur ve Aykut Küçükkaya’nın tanık olarak dinlenmesine hükmetti. Mahkeme ayrıca duruşma savcı Bölükbaşı’nın da talep ettiği Ahmet Şık’ın savunmasına dair savcılığa suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Kararın açıklanmasının ardından alkış ve “Ahmet Çıkacak Yine Yazacak” sloganı atıldı. . Atalay: Dimdik ayaktayız Gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay karar sonrası yaptığı ilk açıklamada, “Bizi merak etmeyin sapasağlam ayaktayız” dedi. Muhabirimiz Şık ise kararın açıklanmasının ardından “Burda bugün çıkan karar diyor ki, biz size diz çöktüreceğiz. Şunu bilsinler bütün zorbalar, tetikçileri ve bütün kurumları ve kişileriyle bu alçak ve haysiyet yoksunu organize kötülük örgütünün elemanları ve kurumları bilsinler... Kendi adıma diyorum ama buna diğer arkadaşlarım da dahil. Bugüne kadar sadece ben anne babamın elini öpmek için eğildim. Bundan sonra da böyle devam edecek” açıklamasını yaptı. en kısa zamanda alacağız ZEHRA ÖZDİLEK SEYHAN AVŞAR Arkadaşlarımızın tahliye kararırının ardından Silivri Cezaevi önündeki heyecanlı bekleyiş, ilerleyen saatlerde yerini sevinç gözyaşlarına bıraktı. Aileler Silivri Cezaevi’nden çıkan arkadaşlarımıza sarılarak, hasret giderdi. Cezaevi çıkışında açıklama yapan arkadaşlarımızdan Musa Kart, “Haksız, hukuksuz, mesnetsiz suçlamalarla 9 ay tutuklu kaldık. Sevdiklerimizden, işimizden ayrı tutulduk. Avukat arkadaşlarımız buna ‘keyfi tutuklama’ diyor. Ama inanın bu süre içerisinde yüreğimizi kinle ve öfkeyle doldurmadık. Bu duygularla yaşayamazdık. Cumhuriyet’i FETÖ terör örgütüyle irtibatlandırmak isteyen iddianame düşmüştür. Savunmamda da ifade ettim. Dedim ki: Bu iddianame düşmüştür. Ama mizahı zerafet ölçüsünde yapanlar bilirler ki düşe ne vurulmaz. Önyargısız bir denetim, bir iddianame hazırlansa görülecekti ki, başta FETÖ olmak üzere bütün terör örgütlerine karşı çizilmiş en sert karikatürlerin altında benim imzam vardır. Bunu niçin söylüyorum; terör örgütlerini en sert şekilde eleştiren bir gazeteyi terör örgütleriyle irtibatlandırmak aklın hayalin alacağı bir şey değil. Tahliye anında çok sevinçli olacağımı düşünüyordum ama çok sevinçli değilim. Ne yazık ki 4 arkadaşımız halen Silivri Cezaevi’nde yatmaktalar. Gazetecilerin cezaevine olduğu bir fotoğraf Türkiye’ye yakışmıyor. Umarım en kısa zamanda 4 arkadaşımızı da Silivri’den alacağız” diye konuştu. ‘Selamları var’ Mustafa Kemal Güngör, “Murat Sabuncu ve Akın Atalay ile aynı hücredeydim, çıkarken hepinize selam söylediler. Kadri Gürsel ve Ahmet Şık’ın da selamı var. Eminim en kısa zamanda onlar da bizimle birlikte olacak. Bu haksızlıklar, bu hukuksuzluklar son bulacak. Hepinize çok teşekkürler, sağolun varolun” dedi. ‘Burukluk yaşıyoruz’ Hakan Kara, “Herhangi bir kişiye sorsanız FETÖ ile mücadele eden gazete hangisidir diye size Cumhuriyet der. Cumhuriyet 40 yıldır FETÖ ile mücadele ediyor. Ben bunun 34 yılına tanığım. Dolayısıyla FETÖ ile Cumhuriyet’i bir araya getiremezsiniz. İddianamedeki bütün iddiaların gerçek dışı olduğu kanıtlanmış oldu. Kamuoyu bunu görmüş oldu. Burukluk yaşıyoruz. Arkadaşlarımız içeride, en kısa zamanda onları da alacağız” ifadelerini kullandı. Turhan Günay, “Malesef 4 arkadaşımızı içeride bıraktık, biliyoruz ki çıkacaklar” dedi. aileler: EKSİK MUTLULUK Tahliye kararının ardından yeniden Silivri cezaevine götürülen arkadaşlarımızın yakınları gece geç saatlere kadar cezaevi önünde yakınlarının çıkmasını bekledi. Aileler, mutluluklarının diğer çalışanlarımızın da tahliye edilmesiyle tamamlanacağını söylediler. Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay’ın kızı Elif Günay, “Rüyada gibiyiz. Bugünün hayalini kuruyorduk. Kararın açıklanacağı zaman çok zor geçti. Sevinemedik. Karar açıklandıktan sonra 9 ay sonra ilk defa ağladım” dedi. Musa Kart’ın eşi Sevinç Kart, “Bir yanım kırık. Gerçek mutluluğu bize çok gördüler. Kaybettiğim adalet duygumu bugün bulurum diye etmiştim. Kısa süre sonra onları da alacağız” dedi. Önder Çelik’in eşi Semra Çelik, “Esaretleri bittiği için çok mutluyuz. Diğer arkadaşlarımızı da istiyoruz. Hepsi çıktığında mutluluğumuz tamamlanacak” diye konuştu . Güray Öz’ün eşi Çağlayan Öz, “Hepsi çıkmadığı için bir burukluk var. Bir yandan da sevinç var. Diğer arkadaşlar serbest kalana kadar bu böyle devam edecek. Bir daha ki duruşma da onlarda serbest kalacak. Güray bu akşam torununa kavuşacak” dedi Hakan Kara’nın eşi Sinem Kara, “Tam 9 ay sonra Hakan’ıma kavuşacağım. Murat, Akın , Kadri, Ahmet tutuklu kaldıkları için eksik bir mutluluk. Onlar özgür olmadıkça hiç birimiz özgür hissetmeyeceğiz” dedi. Bülent Utku’nun annesi Sebat Utku, “Çok mutlu ve heyecanlıyım” diye konuştu. Siyasi karar Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, “7 arkadaşımızın tahliye olması kötünün iyisi. Yine de bir yol açıldığını düşünüyorum. Daha ilk günden bu iddianame çökmüştü. Kalan arkadaşlarımızı hazımsızlıktan içeride tutuyorlar. Bir söz var , ‘Dünkü artsın ki tez zeval olsun’ derler. Sonlarını hazırlıyorlar. İnanıyorum ki Eylül ayında ya da sonrasında arkadaşlarımızı alacağız” dedi. Gazeteci Elif Ilgaz, “Burukluk var. 11 Eylül’de diğer arkadaşlarımızı da alacağız. İddianame çıktığından beri davanın bir safsata bir çöp olduğunu biliyoruz. Sanıklar iddianameyi delilerle boşa çıkardılar. Siyasi kararların olduğu bir dönemde Ahmet’in içerde olması da bir siyasi karadır. Onlar birer rehine” dedi. Onlar da suçsuz Yazar Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü, “Çok sevindirici bir karar.  Biraz buruk bir sevinç. Türkiye’nin nerden nereye geldiğini bu davayla görmek mümkün. Sadece Cumhuriyet çalışanları için değil diğer gazeteciler içinde adalet. İktidar bu insanları tutuklayarak diğer gazetecilere demokrat düşünceli insanlara bir göz dağı veriyor. Ama tarih boyunca bu tür göz dağı verenler tarih sayfasından silinip gitmiş, haksız yere suçlanan hapis yatan insanlar her zaman toplumun gönlünde yer etmişlerdir, unutulmamışlardır. Bugün Cumhuriyet çalışanlarına ilişkin sonuç açıklandı. 7 dostumuz tahliye edildi. Diğer arkadaşlarımızın takipçisi olacağız. Onların çıkması için elimizden geleni yapacağız. Çünkü onlar suçsuzlar” diye konuştu. Sabah’ın mütalaa oyunu İktidara yakın Sabah gazetesi, Nisan ayında Cumhuriyet iddianamesinin taslak halini yayınlamasının ardından, Cumhuriyet davasının bugünkü ilk duruşmasının karar arasında da duruşma savcısının kabul etmediği bir mütalaa yayınladı. Gazetemizin yayın politikasının suçlama konusu edilerek yazar ve yöneticilerimizin tutuklu bulunduğu davanın ilk duruşmasının karar arasında Sabah gazetesinin internet sitesi, duruşma savcısı Hacı Hasan Bölükbaşı’nın mütalaası olduğunu belirttiği belgeler yayınladı. Haber metninde savcı Bölükbaşı’nın Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Musa Kart, Güray Öz ve Turhan Günay’ın tahliyesini talep ettiği yazılıydı ancak haberde kullandığı mütalaa dedikleri belgede bu isimlere ek olarak Hakan Kara’nın da ismi yazıyordu. Haberde kullanılan görselin savcı Bölükbaşı’na gösterilmesinin ardından savcının söz konusu belgeyi kabul etmediği, mütalaasını el yazısıyla heyete sunduğunu öğrenildi. Savcı Bölükbaşı’nın belgeyi kabul etmemesi akıllara Sabah’ın kullandığı belgenin sahte olması ihtimalini getirdi. Haberin yayınlanmasının ardından Sabah’ın internet sitesinden mütalaa olduğu belirtilen belgenin görselinin kaldırılması ise dikkat çekti. Yoktan suç yaratıldı AVUKATLARIMIZ, İDDİANAMEYİ SERT SÖZLERLE ELEŞTİRDİ Gazetemizin yayın politikasının suçlama konusu yapılarak yazar ve yöneticilerimizin tutuklandığı davada tahliye taleplerine ilişkin verilecek karar öncesi konuşan avukatlar, dosyadaki suçlamaları çürüttü. Birleşmiş Milletler’in gündemine gelecek Avukat Fikret İlkiz, Birleşmiş Milletler (BM) Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun gazetemiz yazar, yönetici ve avukatlarının tutukluluklarının keyfi olduğunu ve serbest bırakılmaları çağrısı yaptığı raporunu mahkemeye sundu. İlkiz, savunmasının sonunda ise, “Onlar gazetecidirler. Hakan Kara Caretta Carettalarına dönsün. Turhan Günay’ın daha fazla dava anısı olmasın. Güray Öz’e gönderilen mektupları haddimiz olmadan okuyoruz, telefonlara cevap veriyoruz. Murat Sabuncu iznini uzattı da uzattı. Dolar aldı başını gitti, biz bu işlerden anlamayız. 9 aydır birikmiş hesaplar. Önder Çelik gelsin işini yapsın. Bir ay bile çalışmadan çekti gitti Kadri Gürsel. Ahmet Şık cezaevini mesken tutmaktan şimdilik vazgeç. Musa Kart yardım ve yataklıktan vazgeçmek suretiyle kendi örgütüne gitmek istiyor eğer çocuklar kabul ederse. Ne zaman çağırırsanız o zaman yine geliriz” ifadelerini kullandı. Cem Küçük yargıç gibi Avukat Hasan Fehmi Demir ise, cemaat yargılamalarına ilişkin tespitlerini aktararak, “Acaba Türk yargısı tüm bu olaylardan sonra ders çıkarmış mıdır? Çünkü Türk yargısı açısından büyük bir kan kaybıdır bunlar. İddianameye baktığımızda soruşturma 2 isimsiz ihbarla başlıyor. 22 Ağustos’ta da Cem Küçük denen kişi tanık oluyor. Bu şahıs daha dün okudum, yargıç gibi davranıyor, ithamlarda bulunuyor. Böyle bir kişi tanık olarak kabul edilebilir mi” diye sordu. Organize kötülük, BireYSEL KÖTÜLÜK Avukat Demir, soruşturmayı başlatan FETÖ üyeliğinden sanık savcı İnam’ın hiçbir dürüst soruşturma ilkesine bağlı kalmaksızın soruşturma yaptığına dikkat çekerek, “Bu soruşturma bir sulh ceza hâkiminin önüne gelmesine rağmen bilirkişi raporları verilmedi. İstedim, yanıtları ‘Çok geç oldu. Başka zaman’ dediler ve müvekkilleri toplu olarak tutukladılar. Tutuklamaların tümüyle ilgili diğer sulh ceza hâkimleri itirazlarımızı reddetti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı da maalesef bütün bunlara ortak oldu. Heyetiniz de bu iddianameyi kabul etmekle beraber tutukluluk hallerinin devamına karar vermiştir tutukluluk incelemesinde. Kötülüğün organizasyonu bireysel olandan kötüdür. Üstelik devlet yaparsa daha kötüdür. İnam, sadece burada yargılanan müvekkilleri etkilemedi izleyiciler açısından da adalet duygusuna güveni sarstı” dedi. BİZE GEREKÇE VERİN Heyete “Defalarca kez huzurlarına gelen avukatlar Mustafa Kemal Güngör ve Akın Atalay’ın kaçacağına inanıyor musunuz’ diye soran Demir, “Ne tutuklanmalarında ne de tutulmalarında hiçbir gerekçe yoktur. Sanıklar ‘Bize suçumuzu verin’ diye yalvarıyorlar. Ben de size yalvarıyorum. Bize gerekçe verin” dedi. Heyetin somut kanıt gördüğünü belirti olarak bile niteleyemediklerini kaydeden Demir, “Siz değerli heyetten zor olan yolu tercih etmenizi istiyoruz. Gerçeğe ancak hukuk için savaşacak güce sahip olduğunuzda ulaşırsınız. Dolayısıyla hepimiz biliyoruz bu yargılama tutuksuz da yapılır. Arkadaşlarımızın özgürlüğünü sınırlayan kararların alınmamasını diliyorum” diye konuştu. CUMHURBAŞKANI BİLE BİLMİYOR Avukat Bahri Belen iddianameyi önce “Öyle bir iddianameki çok lafta yalan, çok parada haram olmaz” sözleri ile değerlendirdi. Belen, FETÖ/PDY’ye bilerek ve isteyerek yardım suçlaması için de şunları söyledi: “Ben cemaatin örgüt olduğunu biliyorum ama silahlı bir örgüt olduğunu ne zaman öğrendik. Cumhurbaşkanı ‘Bizim de verilecek hesabımız var. Rabbimiz bizi affetsin’ dedi. Bunlar da cezalandırılır mı? Bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nın, Başbakanı’nın, polis teşkilatının, MİT’in bilmediği bir örgüt yapısını ben mi bileceğim de bilerek isteyerek yardım edeceğim.” Belen, kaçma şüphesiyle tutukluluk kararı verilmesi için de “Kaçma şüp hesinin kanıtı yok. Diyebilirsiniz ki Can Dündar kaçtı? Dündar, devlet onun canını koruyamadığını söylediği için çıktı. Kaçak sayılması da mümkün değil” dedi. Belen, delilleri karartma nedeniyle tutuklama kararı için de “Bunları benim müvekkillerimin karartma şansı yok, kimsenin yok” dedi. Artık hâkimler için tarafsızlığın anayasal güvence olduğunu belirterek “Hâkimlik ve savcılık tarihine bir not düşülmesi için uygun bir kararı vermenizi talep ediyorum” dedi. Belen, sözlerini şöyle tamamladı: “Hâkimlere savcılara kızamıyorum, çünkü tahliye veren hâkimler, tahliye isteyen savcılar ihraç ediliyorlar ve haklarında davalar açılıyor. İşiniz zor.” 5 MİLYON SANIK OLMASI GEREK Avukat Alp Selek ise ByLock iddialarına önem vermediğini belirterek, “150 bin ByLock kullanan var o zaman 5 milyon sanık olması gerek” dedi. Selek, “Ben olağanüstü tüm durumlarda vekillik görevi mi yerine getirdim. Birçok iddianame gördüm, böylesini görmedim. Böyle yoktan suç yaratan iddianame hayatımda görmedim. Ben davada büyük bir haksızlık gördüm” ifadelerini kullandı. İZİNSİZ 301 SORGUSU Ahmet Şık’ın avukatı Can Atalay da Şık hakkındaki soruşturmayı başlatan savcı Fahrettin Kemal Yerli’nin örgüt propagandası ve Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, devletin kurum ve organlarını aşağılama suçlaması yönelttiğini anımsattı ve “Savcı sorguya önce 301. maddede düzenlenen Türk milletini aşağılama suçlamasından başlamaya heves etti. Bu suçlama yönünden Adalet Bakanlığı’ndan izin alınıp alınmadığı soruldu. Savcı ‘kâğıt işleri zaman alır, tamamlarız’ diyerek ifade aldı. Savcı Emniyet’te ifade alıyor. Olacak iş değil. Adliyede oda bitmemiş. Bunun adil yargılanma hakkının ihlali, yasak sorgu olduğu kanısındayım” dedi. İddianamede Şık’a yöneltilen suçlamaların en acı ve eğlenceli olanının Twitter paylaşımları olduğunu kaydeden Atalay, “Biz davet üzerine telefonla Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na gittik. 7 Kasım’da biz yürüyerek Kartal Adliyesi’nden çıktık. 17 Kasım’da savcılık Adalet Bakanlığı’na izin için yazı yazıyor. Rus Büyükelçi eylemi ile ilgili olan hariç hepsi bu dosyada da var o soruların. Şikâyetçi kim? Antep’ten bir gazeteci” dedi. Atalay, dosyaya konulan haberlerin en eskisinin 2.5 yıl, en yenisinin 2 yıl önceki haberler olduğunu vurgulayarak, “Bir tanesi ile ilgili takipsizlik var. Diğerleri ile ilgili soruşturma dahi yok. 2.5 yıl boyunca neden beklemiş savcılık?” dedi. Şık’ın suçlama konusu edilen savcı Selim Kiraz’ın İstanbul Adliyesi’ndeki makamında öldürülmesine ilişkin eylemcilerle yaptığı “Bu mecbur bırakıldığımız yöntem” başlıklı haberiyle ilgili avukat Atalay, şunları söyledi: “Selim Kiraz’ın şehit edildiği gün diye Emniyet Müdürlüğü ‘eylem’ demiş dosyada. Eylem demek onun amacını meşru kıldığı anlamına gelmiyor” dedi. CUMHURİYET İLELEBET DEVAM EDECEKTİR Avukat Köksal Bayraktar, savunmasına, “Bu dava tıpkı ‘Cumhuriyet ilelebet payidar olacaktır, kalacaktır’ diyen Atatürk gibi Cumhuriyet gazetesinin de ilelebet devam edeceğini, etmesi gerektiğini ortaya koyan tarihsel bir olaydır” sözüyle başladı. “Basın hürdür ve sansür edilemez” diyen Bayraktar, “İnsan düşüncesine gem vurulamaz. Eğer Türkiye’de düşünce özgürlüğü varsa basın da düşünce özgürlüğüne sahiptir ve işler hale getiren bir vasıtadır. Bu ikisini ayırmak mümkün değildir” dedi. Bu dava bayram için sebep olsun Yazarımız ve yayın danışmanımız Kadri Gürsel’in avukatlarından olan Bayraktar, Basın Bayramı’nın 24 Temmuz 1903’ten bu yana 114 yıldır kutlandığını kaydederek, “Hep beraber engelsiz kutlayalım. Bu dava bu bayramın kutlanması için sebep olsun” dedi. Bayraktar, Gürsel’in gözaltına alınmadan önce evine baskına giden Emniyet görevlilerinin kapıyı kırdığını, evdeki eşi ve çocuğunun üzülmelerine aldırmadığını, ellerine ne geçerse çuvala attıklarını belirterek, “Ben müvekkilime kitap götürdüm, vakit geçirsin diye, infaz memuru almadı, ‘Kütüphanemiz var’ dedi. Kitap yok, TV var. Bir çeşit ceza. Cezanın infazı bu. 273 gün. 273’ü kaçla çarparsanız çarpın infazın dolduğunu göreceksiniz” diye konuştu. GÖREV ALMADIĞI DÖNEMLE SUÇLANIYOR Kadri Gürsel’in avukatlarından İlkan Koyuncu, iddianamenin Cumhuriyet Vakfı’nın 2013 seçimleri sonrası Cumhuriyet ve FETÖ arasında dirsek teması olduğunu öne sürdüğünü anımsatarak, “Benim müvekkilim 2013’te Cumhuriyet’te ve Cumhuriyet Vakfı’nda görev almamıştır. Hiçbir zaman görev almamıştır. 2013 sonrası Milliyet’te çalıştığı için bu suçlamayı anlamıyoruz. Benim müvekkilimin imza yetkisi yoktur. Suç diye söylemiyorum, isnat ediliyor bari doğru isnat edilsin diye söylüyorum” dedi. FİNANSE EDENLERİN İFADESİ NİYE ALINMADI? Koyuncu, iddianamede Gürsel’e yöneltilen ‘92 ByLock kullanıcısı ile iletişim’ suçlaması ile ilgili, “8 kişi dışında bunlar tek taraflı irtibattır. İletişim değildir, çünkü iletişim işteş bir fiildir. Kadri Gürsel cevap vermemiş, aramışlar iletişim kurmaya çalışmışlar. Bunlar sürekli aramalar değil ve çoğu Temmuz 2014’te gerçekleşmiş” dedi. Hakkında FETÖ soruşturması olan şüphelilerle irtibat suçlamasında ismi geçenlerden birinin Nazlı Ilıcak olduğunu anımsatarak, “Ilıcak’ın telefonu Turkuvaz medyaya kayıtlı. Onları finanse eden Sedat Albayrak’ın ifadesi niye alınmadı” diye sordu. HİÇ DEĞİLSE KIRINTI BEKLİYORUZ İddianamenin Kadri Gürsel’i yerleştirme çabası içinde olduğunu ifade eden Koyuncu, “Biz buraya Norveç’ten toplanıp gelmedik. Bugün buradan adalet fışkırsın demiyoruz, bunun olmayacağını biliyoruz ama hiç değilse bir kırıntı bekliyoruz. Ergenekon davaları sırasında ‘FETÖ yargılanacak’ denseydi memlekete özgürlük geldi derdik; ‘bu davada Kadri Gürsel taraf olacak’ denseydi müştekidir derdik. Bugün bakıyorum Hüseyin Gülerce tanık, Kadri Gürsel sanık. Kadri Gürsel ‘cemaat örgüttür’, Gülerce ‘Gülen’in kitaplarını okuyun’ diyor ve bu adam 9 aydır yatıyor” diye konuştu. Otokratlar bağımsız medya olabileceğine inanmazlar Dün Cumhuriyet çalışanları ile ilgili mahkemenin verdiği ara karardan önce bu yazı yazıldı. Tutuklu yargılanan, avukat Ergin Cinmen’in doğru tespitiyle tutuklu bulunan on bir arkadaşımızın durumu hakkında mahkemenin ne karar verdiğini bilmeden konuşmak kolay değil. Tutuklu ve serbest yargılanan Cumhuriyet çalışanları, Türkiye adalet tarihine geçecek savunmalar yaptılar. Avukatları da iddianamedeki yüzlerce tutarsızlığı, “ben suçladım oldu” mantığının egemen olmasını açık biçimde gösterdi. Aslında dava bütünüyle çöktü. Mahkemenin verebileceği yegâne hukuki karar, beraat olabilir. Ne var ki bugün hâkim ve savcıların da hukuki güvencelerinin olmadığı bir keyfi otokratik yönetim altında yaşıyoruz. Beş günlük duruşma boyunca, dikkat çeken bir olgu mahkeme üyeleri ve savcının sordukları bazı sorularda, basın özgürlüğü ilkesi ve uygulaması konusundaki bilgi ve kanaatlerinin türüydü. Bu soruların yansıttığı zihin dünyası AKP iktidarının zirvesinde de karşımıza çıkıyor. Bunu en açık biçimde Tayyip Erdoğan, Die Zeit muhabiri Giovanni di Lorenzo ile yaptığı ve 5 Temmuz 2017’de Zeit Online’da yayımlanan söyleşisinde dile getirdi. Di Lorenzo’nun, “Almanya’da bağımsız olan medya neden Türkiye karşıtı bir propaganda yürütsün? Bunu yapmakta ne tür çıkarları olabilir” sorusuna, şu yanıtı vermişti: “Dünya üzerinde herhangi bir yerde bağımsız bir medya olduğuna inanmıyorum. Belli bir seviyede, basılı veya görsel medya, ya ideolojik nedenlerle ya da kendi çıkarlarının peşinde giderek bağımlıdır. Bağımsız medya gibi bir şey olsaydı, bu yaşadığımız problemlerin hiçbirini yaşamazdık. Rüzgâr nereden eserse oraya gidiyorlar. Alman medyasının da farkı yok.” Di Lorenzo, kendi gazetecilik deneyimini de katarak, bütün gazetelerin kendilerine özgü farklı ideolojik çizgileri var ama “Alman hükümeti bir gazeteciye veya yayın yönetmenine ne yazması gerektiğini söylemez” diye yanıtlayınca, Tayyip Erdoğan’ın, bıyık altından gülerek, “Buna inanmamı mı istiyorsunuz?” demesi, vakayı özetliyordu. Tayyip Erdoğan’ın yaptığı bu genelleme sadece Almanya medya kuruluşlarını değil, bütün medya kuruluşlarını ve haliyle Türkiye’deki medya kuruluşlarını kapsıyor. Daha sonra verdiği örnekte, Türkiye’de medya patronlarıyla yaptığı görüşmelerden bu kanaate vardığını belirtiyor. AKP Genel Başkanı’nın Sabah, Ahaber, Akşam, Güneş, Star, Yeni Şafak, Türkiye ve daha birçok “yandaş medya” statüsü içinde değerlendirilen kuruluşla doğrudan yönlendirme ilişkisi içinde bu kanaate varmış olabilir. Bu kuruluşlardan bazılarının fiili yöneticisi imiş gibi yayın politikası direktifleri vermesinin somut kanıtları Başbakanlığı sırasında ortaya çıkmıştı. Cumhurbaşkanı olunca bunun azaldığını veya ortadan kalktığını düşündürecek bir delil yok. Hatta başkanlık çevresinin havuz medyasını doğrudan yönlendirip, yönetmesiyle ilgili gazeteci tanıklıkları bol miktarda var. Bütün otoriter rejimler, otokrasiler, medyanın hükümdarın/iktidarın iki dudağının arasına bakmasına, rahatsız edecek, zor duruma düşürecek haberler yayımlamamasına hayati önem atfederler. Bir kuruluşun bunu ihlal etmesi, hükümdara sadakat ilkesini çiğnemesi, düşman pozisyonuna geçmesi olarak tanımlanır. Bu nedenle bu hainlere veya ajanlara karşı, düşman ceza hukuku uygulanmasının doğal ve gerekli olduğu addedilir. Bugün sadece Cumhuriyet gazetesi çalışanlarına karşı değil, Evrensel, dihaber, Özgür Gündem ve daha birçok yerel veya ulusal medya kuruluşuna, insan hakları savunucularına karşı düşman ceza hukuku uygulanıyor. Bunu desteklemek için, söz, kitap, eleştiri, haber terör eyleminin silahları olarak tanımlanıyor. Gülen cemaatiyle cicim aylarını yaşarken kitabın bombadan daha tehlikeli olabileceğini iddia eden zihniyet bugün aynısını söylemeye devam ediyor. Yemek sorunu ikinci günden itibaren aşıldı Cumhuriyet davası için Silivri Cezaevi’nden Çağlayan Adliyesi’ne getirilen tutuklu arkadaşlarımıza yemek verilmediği yönündeki bilginin doğru olmadığı bildirildi. Davanın ilk duruşmasının yapıldığı 24 Temmuz Pazartesi günü yaşanan aksaklıktan dolayı tutuklu arkadaşlarımıza yemek verilemediği ancak sonraki dört gün boyunca Çağlayan Adliyesi ve Silivri Cezaevi’nde yemek konusunda herhangi bir sorun yaşanmadığı öğrenildi. l Haber Merkezi C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear