26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 29 Mayıs 2017 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ yorum 13 211 gündür özgürlüğünden yoksun... Yanlış bakınca AKP’nin insana bakışı ile ilginçtir, bilime bakışı arasında inanılmaz bir benzerlik var; ikisine de yanlış bakıyor. İnsana da yanlış bakarsınız! Geçen hafta açlık grevinde 75. günlerini tamamlayan iki insan, eğitimci, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça eylemlerinin 76. günü evleri basılarak, gözaltına alındılar, hücreye konuldular, sonra da 20 yıla kadar hapis istemiyle tutuklandılar. Yetmedi. İçişleri Bakanı, üstelik hiçbir kanıt göstermeden ve onca zamandır neden gereğini yapmadığını açıklama gereği bile duymadan, onları bir terör örgütünün üyesi olmakla suçladı. Suçlanmak ne demek, bu iki insanın öncelikle sağlık durumlarına bakılmalıydı; ilk gidecekleri yer hapishane değil, hastane olmalıydı. Yaşananlar, insan yaşamını hiçe sayan anlayışın doğrudan sonucudur. Bu olay AKP’nin insana bakışının sayısız örneklerinden sadece biridir. İnsan yaşamını bu kadar önemsizleştiren bir yönetim anlayışı uyarı da alamaz. Uzunca bir süredir AKP iktidarı uyarı alma sınırını çoktan aştı; üstelik eski destekleyenlerinden gelen yapıcı öneriler karşısında bile, kalın kabuğunun içine giriyor; kendini tümüyle kapatıyor. Yine de doğruları yazmak gerekiyor. Bilime de yanlış bakarsınız! AKP iktidarının bu topluma verdiği en büyük ve kalıcı zarar, uzak ara, bilime yanlış bakışından kaynaklanıyor. Yanlış bakışın son örneklerinden biri geçen günlerde yaşandı; Cumhurbaşkanı, İbni Haldun Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada şöyle demiş: “İbni Haldun ve eserleri, uzun süre ikinci plana atılmıştır. Sadece Batı dünyasında değil, ülkemizde de özellikle sosyal bilimler alanında İbni Haldun’un katkısı, bilinçli bir şekilde perdelenmiştir. En basitinden, Auguste Comte gibi birçok açıdan sorunlu Batılı bilim adamlarının sosyolojiye katkısı önemsenirken, bu kişinin dahi hakkını teslim ettiği İbn Haldun adeta yok sayılmıştır.” Önce, İbni Haldun ve Mukaddime adlı eseri, bilimsel gelişmesini dinde Reform yaparak, birikimli bir biçimde büyütmeyi başaran Batı dünyasında her zaman baş tacı edilir. Bu yapıtın toplumsal değişimin nesnel dayanaklarına ilişkin çözümlemelerinin Batı bilimine ivme kazandırdığı, Descartes, Comte, giderek Marks ve sıkı durun, geçen günlerde evrim kuramı akla aykırı bir tutumla ülkemizin eğitim programından çıkarılan Darwin’in öncülü olduğu teslim edilir. Bilimsel gelişmenin önünü siyasetle kesen, bilim insanını ezen veya kendine bağımlı kılarak kuzulaştırmaya çalışan yönetimler, İslam dünyasının bu arada Osmanlı’nın da kanıtladığı gibi, bu birikimli bilimsel gelişme sürecini bir türlü yakalayamıyor. Sonra, Türkiye’de Cumhuriyetin düşünce temelinde ana eksen olarak, Comte, Durkheim ve Gökalp kanalından gelen pozitivizm (olguculuk) vardır. Çok somut olarak, Ankara’da kurulan ilk fakültenin, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin (1935) önyüzündeki Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir diyen K.Atatürk imzalı sözler, bilinir ki, pozitivizmin özdeyişidir. Böyle bir yaklaşım Mukaddime’yi dışlamaz; Nitekim Mukaddime, Cumhuriyetin hukuk fakültelerinin sosyoloji derslerinde her zaman hakkı olduğu değeri bulmuştur. Dahası, 1977’de Mukaddime’yi yayımlayan, Onur Yayınları’nın sahiplerinden İlhan Erdost, 12 Eylül 1980 faşizmi tarafından tutuklandı ve 7 Kasım 1980’de dövülerek öldürüldü. En yetkin Mukaddime çevirmenlerinden Turan Dursun da 4 Eylül 1990’da, cinayeti üstlenen İslami Hareket Ordusu tarafından öldürüldü. İnsan yaşamına ve bilime bakışınız ne kadar yanlış olursa olsun hiç olmazsa savunduğunuz İbni Haldun’a geçmişte bu ülkede hakkını verenlere, sözle de olsa, hak verin! 29 MAYIS 2017 SAYI: 33472 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.33 03.25 03.57 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 05.29 13.09 17.05 20.36 05.17 12.53 16.47 20.17 05.44 13.16 17.07 20.35 Yatsı 22.21 21.59 22.13 Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr 27 Mayıs’a giden yolda Raşit OSMANÇAVUŞOĞLU (ÇELİK) Jeofizik Yüksek MÜHENDİSİ 1950’li yıllarda yükseköğrenim için Anadolu’nun çeşitli yörelerinden İstanbul’a gelen öğrenciler, devlet yurtları yetersiz olduğundan hayırsever işadamlarının kendi illeri adına açtıkları yükseköğrenim yurtlarında kalırlardı. 1957 genel seçimlerinden sonra Demokrat Parti (DP) hükümeti, muhalefet partilerine ve üniversite hocalarına da baskı kurmaya başlamıştır. Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubali, Cumhuriyet Gazetesinin 2 Ocak 1958 Perşembe günkü nüshasında “Meclis İç tüzüğündeki Değişiklikler Yasal Değildir” başlığı altında bir yazısından dolayı zamanın Milli Eğitim Bakanı tarafından bakanlık emrine alınmıştır. 1 Mayıs 1959’da Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı İsmet İnönü Uşak’ta DP’liler tarafından taşlı saldırıya uğrayarak başından yaralanmış, Kurtuluş Savaşı’nda kumandanlık yaptığı karargâha sokulmamıştır. 4 Mayıs 1959 günü İstanbul’a gelen İsmet İnönü’yü Topkapı’da karşılamaya giden vatandaşlar, DP’nin siyasi milisleri ve polisler tarafından saldırıya uğramış, yüzlerce vatandaşı linç edilmekten askeri birlikler kurtarmıştır. Radyodan anons DP Hükümeti tarafından Vatan Cephesi adıyla bir örgüt oluşturulmuştur. Güya Vatan Cephesi’ne üye olanların adları radyo aracılığı ile sabahtan akşama kadar anons edilmeye başlanmıştır. 1960 yılının Nisan ayında ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yargının tüm yetkilerine sahip, tamamı DP milletvekillerinden oluşan 15 kişilik Tahkikat Encümeni kurulmuştur. Bu komisyonun kuruluşuna tepki olarak zamanın muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Sayın İnönü’nün 18 Nisan 1960’ta TBMM’de yaptığı konuşmaya sansür koyarak, ne yazılı basında ne de radyoda duyulmasına imkân vermiştir. Bütün bu gelişmelerin ardından, Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), İstanbul Üniversitesi (İÜ), İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Talebe Cemiyetleri yönetim kurulu üyeleri ve bir grup üniversite öğrencisi görev bölümü yaparak 27 Nisan akşamı İstanbul’daki tüm özel ve devlet yurtlarını dolaşmış: “Yarın sabah 09.00’da İÜ merkez binasının bahçesinde Tahkikat Encümeni’ni telin mitingi yapılacağını...” duyurarak, İsmet Paşa’nın teksir ettirilmiş, 18 Nisan Meclis konuşmasını el altından dağıtmışlardır. 28 Nisan sabahı, öğrenci liderleri İÜ bahçesinde toplanan binlerce öğrenciye konuşma yaparken, Kapalı Çarşı tarafından bahçeye giren bir grup polis yakaladığı öğrencileri coplayarak ve sürükleyerek polis otobüslerine doldurmaya başladı. Biz öğrenciler de, yeni bellenmiş üniversite bahçesindeki toprak parçalarını polislere atarak kurtulmaya, bir taraftan da Beyazıt tarafındaki ana kapıdan dışarıya çıkmaya çalışıyorduk. O anda, bir grup polisin ana kapıdan üniversite bahçesine giren İÜ Rektörü Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’a “Bütün bunlar senin başının altından çıkıyor...” diyerek bağırdığını, Sayın Rektörün tartaklandığını ve zorla polis aracına bindirildiğini gördük. Sonradan öğrendiğimize göre rektörümüzü Sirkeci’deki polis karakoluna götürmüşler. Kanlı gömleğini değiştirerek, öğrencilere dağılmaları için konuşma yapmasını istemişler. Rektörümüz gömlek değişikliğini kabul etmeden geldi ve dağılmamız için gerekli konuşmayı yaptı. Daha sonra ana kapıdan Beyazıt Meydanı’na çıktığımızda atlı ve silahlı polislerle karşılaştık. Atları üzerimize sürüyor, coplarla dövüyorlardı. Turan Emeksiz polis kurşunu ile öldürüldü, Hüseyin Onur ise yaralandı ve ömür boyu sakat kaldı. 29 Nisan akşamı İÜ bahçesinde binlerce öğrenci toplandık. Konuşmalar yaparak “olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu, kahrolası diktatörler bu dünya size kalır mı?” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI 29 NİSAN 1960 28 MAYIS 1960 sloganını atarak sabahlamaya karar vermiştik ki; 03.00 sularında Bölge Sıkıyönetim Komutanı Tuğgeneral Refik Tulga geldi. Üniversite bahçesinin dışında askeri araçların beklediğini, hiçbir direnme ve taşkınlık yapmadan araçlara binmemizi emretti. Öğrenci liderleri ve komutan arasında yapılan görüşmelerden sonra araçlara binmeye karar verdik. Öğrenciler götürüldü Benim bindiğim araç, bizi Davutpaşa Kışlası’na götürdü. Gün ağarmıştı, araçtan indiğimde eğitim alanında binlerce öğrencinin bulunduğunu gördüm. Bir kısmı top oynuyor, bir kısmı kaçmaya çalışıyordu. 1015 dakika sonra kışlanın üzerinde bir helikopter dolaşmaya başladı. Kışladaki subaylar sıkı tedbirler alarak öğrencilerin kaçmalarını önlediler ve tekrar araçlara bindirerek İstanbul’daki askeri birliklere dağıttılar. Sonradan öğrendik ki helikopterin içinde zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun varmış. Ben ve 400 kadar öğrenci HadımköyAkpınar kışlasına götürüldük. Sıkıyönetim Komutanlığı’ndan birer hafta arayla gelen savcıların teksir edilmiş ifade tutanaklarını, Hukuk Fakültesi son sınıfındaki arkadaşlarımızın uyarısı ile imzalamadık. Garnizon Komutanı Alb. Edip Kırtıloğlu’na şikâyet edilmemize rağmen en ufak bir baskı görmedik. En nihayetinde askeri savcı Yzb. Aydoğan Karslıoğlu’nun Hukuk Fakültesindeki arkadaşlarımız behicak@yahoo.com.tr kamilmasaraci@gmail.com.tr ile birlikte düzenledikleri ifade tutanaklarını imzaladık. 27 Mayıs 1960 sabahı Garnizon Komutanı’nın getirdiği radyodan “Dikkat, dikkat. Türk Silahlı Kuvvetleri memleketin idaresine el koymuştur...” diyen Alb. Alparslan TÜRKEŞ’in sesiyle uyandık. Saat 11.00 sularında, Milli, Birlik Komitesi Başkanı, TSK Başkomutanı, Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Cemal GÜRSEL’in “tutuklu bütün öğrenciler serbest bırakılacaktır.” talimatıyla, 27 gün önce alındığımız Beyazıt Meydanı’na askeri araçlarla götürülerek serbest bırakıldık. 1961 Anayasası ile Anayasa Mahkemesi, DPT (Devlet Planlama Teşkilatı), çift meclisli (Senato ve Millet Meclisi) Parlamento oluşturulmuş, çalışanlara sendikal haklar vb. gibi özgürlükler getirilmiştir. Sayın Yakup Kepenek’in (25 Mayıs 2015 Cumhuriyet) yazdığı gibi “Özgürlüğün en güzel on yılı” 12 Mart 1971 Muhtırasına kadar yaşanmıştır. Bugün, aradan geçen 57 yıldan sonra hâlâ 27 Mayıs Askeri Müdahalesi bir darbe midir? Yoksa bir devrim midir tartışmaları yapılmaktadır. 12 Mart 1971 Muhtırasına kadar 1. Beş yıllık Kalkınma Planı harfiyen uygulanmış, kalkınma hızı ile enflasyon baş başa (yüzde 6,57) gitmiştir. Muhtıradan sonra kalkınma planları hedeflerinden saptırılmış, maalesef siyasilerimiz plan yerine pilavı tercih etmişlerdir. Aritmetik demokrasisi Zamanın İstanbul Emniyet Müdürü Ferit Sözen başta olmak üzere, Zeki Şahin, Bumin Yamanoğlu ve isimlerini bilmediğim diğer polis şeflerinin İstanbul Üniversitesi öğrencilerine ve Rektör Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’a karşı saldırganca tutumu, hükümetin üniversite hocaları için Kara Cübbeliler gibi beyanları, bence 27 Mayıs Askeri Müdahalenin ilk kıvılcımını oluşturmuş, en azından askeri müdahalenin gerçekleşme zamanını öne çekmiştir. Aradan 57 yıl geçmesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti, ünlü matematik hocamız Ord. Prof. Dr. Cahit ARF’ın (19101997), o zaman dediği gibi “aritmetik demokrasisi ile yönetilmektedir”. Ne yazık ki bir türlü “matematik demokrasisine” geçemedik. Yazımın başında belirttiğim gibi ülkemizin hayırsever insanları tarafından İstanbul, Ankara gibi sınırlı sayıda üniversitenin bulunduğu şehirlerde yaptırılan yurtlarda kalarak yüksek öğrenimlerimizi tamamlama imkânı bulduk. Bu vesileyle, Çoruh (bugünkü Artvin ili) Lisesi’nin ilk mezunlarını verdiği 1957’de, İstanbul’da Çoruh Yüksek Tahsil Talebe Yurdu’nu açarak, yüzlerce Artvinli üniversite öğrencisine barınma imkânı sağlayan değerli işadamı merhum Ali Rıza Çarmıklı’yı rahmet ve saygıyla anıyorum. 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’ndan sonra tutuklanan Ziverbey Köşkü zindanlarında gördüğü insanlık dışı işkencelerden psikolojisi ve sağlığı bozulan, ölünceye kadar (30 Ağustos 1987) devrimci ruhunu kaybetmeyen Doğu Karadenizli (RizeÇayeli) hemşerim, arkadaşım Avukat Nuri Yazıcı’yı (Kastro Nuri) ve 29 Ağustos 2015 günü sonsuzluğa uğurladığımız hemşerim, arkadaşım Elk. Yük. Müh. Engin Dağıstanlı’yı rahmetle anıyorum. Alb. Edip Kırtıloğlu ve Askeri Savcı Aydoğan Karslıoğlu’na yaşıyorlarsa kendilerine, ebediyete intikal etmişler ise çocuklarına ve torunlarına saygılarımı sunarım. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear