26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 24 Mayıs 2017 6 haber EDİTÖR: BURAK YURTTAŞ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 206 gündür özgürlüğünden yoksun... Ilçe eğitim müdürüMeclisKomisyonu’nakonuşanailelermilletvekillerineçarpıcıbilgilerverdi o yurda yönlendirdi Adana’nın Aladağ ilçesinde Süleymancılar olarak bilinen cemaa te ait öğrenci yurdunda çıkan yangında çocuklarını yitiren ailelerin TBMM Aladağ Yurt Yangınını Araştırma Komis yonu üyesi mil letvekillerine anlattıkları tüy ler ürpertti. Ai lelerin anlattığı na göre, henüz SELDA GÜNEYSU ortaöğretim çağındaki çocuk lara gecenin geç saatlerine kadar bulaşık, ça maşır yıkatılıyor, dini dersler nedeniyle çocuklar sınavlara hazırlanamıyor, “çalışamıyo ruz” diye ağlıyorlardı. TBMM Aladağ Komisyo nu üyesi milletvekilleri geçen haftalarda Aladağ ilçesine gi derek, yurt yangınında yaşa mını yitiren kız öğrencilerin aileleriyle görüşmüştü. Aile ler, yaşadıklarını komisyon üyesi milletvekillerine şöy le anlattı: ‘Ellerimle ateşe attım’ T.A’nın annesi T.A: Benim gibi olmasınlar, devlete, millete hayırlı evlat olsunlar diye ben çocuklarımı saldım. İki ay olmadı oraya gideli. Bir ay önce hazırladı çantasını, okula gideceğim diye. Bir yazı geldi, yurt yok. Milli Eğitim’in yanına vardı, “Size bir haftaya bir yer gösteririz” dendi. Bir telefon numarası verdi bize, eşim 3 defa aradı; telefonları açmadılar. Ben oraya çocukları ellerimle gönderdim, attım o ateşin içine 2 tane kızımı... ‘Rapor kayboldu’ Z.A’nın babası M.A: Milli Eğitim Müdürü’nün dokunulmazlığını kaldırın. Çocuklarımızı oraya o yerleştirdi. Milli Eğitim Müdürü Mehmet Ak Aladağ’da bir cemaat yurdunda çıkan yangın sonucu 11’i öğrenci 12 kişi yaşamını yitirmişti. Meclis komisyon üyeleri geçen günlerde yangında yaşamını yitirenlerin aileleriyle görüştü. taş, Yunus Demircioğlu Fon Müdürü, Mücahit Hoca Okul Müdürü bunlar yurtta eksiklik olduğundan dolayı, çocuk yurdu kapalı diye bizim çocuklarımızı oraya yerleştirdiler. Süleymancıların yurdu kapanmasın diye bizim çocuklarımızı Milli Eğitim oraya yerleştirdi. (Çocuğunuz şu nedenle öldü diye bilgi veren oldu mu sorusu üzerine) Hiçbir şey diyen olmadı. Bizim bilirkişi raporumuz bile kayboldu. ‘Müdür tavsiye etti’ S.Y ve Y.Y’nin babası A.Y: “Buraya verirseniz, iyi olur. Kozan’ı tavsiye etmem, Kozan karışık yer” dedi. (Milli Eğitim Müdürü) Ben de düşündüm, çocuğumun biri 5’e gidiyor, biri 7’nci sınıfa gidiyor. Ne yapayım, bu çocukları Kozan’a versem ben her za man Kozan’a gidip gelemem. Bir yoklarım, gelirim diye bu akılla elettik, teslim ettik. F.Z.A’nın babası A.A: Bu, bir sene okudu. ikinci sene, işte bu sene orada benim çocuğum, yurt yıkılınca oraya şey yaptık. Benim çocuğum 8’inci sınıfta, “Etütlere çalışamıyoruz” dedi. “Merkezde çalışıyor, bizi salmıyorlar etüde. Dini ders var diye biz etütlerde çalışamıyorduk. 8’inci sınıfa nasıl hazırlanacağım ben?” dedi. Müdürün yanına vardım ben, öğretmenler falan bana “Çocuklar sırada uyuyor. Gece çalışıyorlarmış, bulaşık yıkıyorlarmış. Siz müdüre varın, söyleyin” dedi. ‘Oranın ekmeğini yiyor’ Ben müdürün yanına vardım, öğretmenler de vardı. “Böyle böyle müdürüm, bu ‘Sabaha kadar bulaşıkçamaşır yıkatılıyor’ çocuk ağlıyor, “etütlere çalışamıyorum” diye. “Bu dinî ders olmasa, bu çocuklar, 8’nci sınıflar burada etüdünü yapsa olur mu?” dedim, “Olmaz, dini dersini görecek” dedi Mücahit Aydın, Müdür. “Hocam, bu çocuk ağlıyor. “Merkezde etüde çalışıyorlar, biz çalışamıyoruz, yorgun düşüyoruz.” Bak, bu şekil ağlıyor çocuk “Etüde çalışamıyoruz. Sınava hazırlanamıyorum diye” dedim. “Buranın ekmeğini yiyor” dedi. Bana önce “En güzel yere gidiyor çocuklar. Gönderin, kafanız rahat olur. Biz hemşire vereceğiz, öğretmenlerimizle orada etütlerini falan yapacağız, denetleyeceğiz. Çok iyi ettiniz” dedi. Bu şekil olduğu halde ben sonra vardım, bana dedi ki “Oranın ekmeğini yiyor, dini dersini mecbur yapacak” dedi. l ANKARA B.B.’nin babası M.A.B: Erkek yurdunu gezdik. Arkadaşımız Ahmet Yetim’in çocuğu orada okumuş “Bütün herkesin bulaşığı bize yıkatılıyor” deyince biz de onu gündeme getirdik, bulaşık işini, temizlik işini. “Tamam, hiçbir şey yapmayacak çocuklarınız, sadece masayı silecek, hiçbir şey yok” dediler. Onun için, biz çocuklarımızı oraya verdik, Millî Eğitim Müdürü’nün bizi oraya yönlendirmesiyle. Ondan sonra benim bir oğlum, bir kızım var oğlumu erkek yurduna yerleştirdim, kız yurduna da öbür çocuğu yerleştirdim, çantasını çıkarttırmadılar bana. Ufak, 10 yaşında olduğu için, çocukların bir haftalık giysisi olunca… Beni çekti attı oradan hocanın birisi “Giremezsin kardeşim buraya. Erkek giremez” dedi. “Nasıl girilmez ya! Ben çocuğu bırakamam buraya” dedim, çektim çocuğu çıkardım. ‘Gece kaldırıyorlar’ S.Y ve Y.Y’nin babası A.Y: Çocuğu gecenin saat üçünde kaldırıyorlar, “Bulaşık yıka, elbise yıka, buraları temizle…” O zaman Belediye Başkanı vardı, Yusuf Baş, Allah o adamdan razı olsun. Ben Aladağ’a geldim, o adamcağızın yanına vardım, hemen yurt müdürüne, Pınar Madencilik Lisesi Yurdu’na bir telefon etti, dedi ki, “Bu çocuk benim çocuğum, orada yatacak, orada yiyip içecek, gidip okuluna okuyacak.” O çocuğum da o adamın sayesinde okudu, şimdi daha orada lise sonda okuyor. İlçe Milli Eğitim Müdürü bana bunu dedi: “Çocuğunu okutacaksan ev kirala.” ‘Çocuklar anlatmadı’ S.T’nin babası M.T: Bu çocuklar da bize orada söylemiyorlar, hani orada baskı yapılır diye. Bu çocuklar buradan dönüşte hatim indirirlermiş, yediden on bire kadar bulaşık yıkarlarmış. Bu çocukların okulda uyumasının nedenlerinden biri de oymuş. VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI İşletme Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Doç. Dr. KUTLU MERİH Sur’da yıkım başladı İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi, Engin Uzgörüsü ve Üstün Zekasıyla Cumhuriyet ve Atatürk Devrimlerinin Yılmaz Savunucusu, Değerli Bilim insanı Doç. Dr. Kutlu MERİH hocamızı 23 Mayıs 2017 Salı günü kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Hocamıza Allah’tan rahmet; ailesine, yakınlarına, yükseköğretim camiasına, öğrencilerine ve sevenlerine başsağlığı dileriz. 24 Mayıs 2017 Çarşamba günü saat 11:00’de İşletme Fakültesi’nde tören düzenlenecektir. Cenazesi 24 Mayıs 2017 Çarşamba günü (bugün) Avcılar Hacı Ahmet Tükenmez Camii’nde kılınacak öğle namazını müteakip defin işlemleri için İzmir’e nakledilecektir. ARKADAŞLARI ve ÖĞRENCİLERİ Yıkım sırasında mahalleliler, iş makinelerinin mahalleyi toz içinde bırakan çalışmalarını kaygıyla izledi. MAHMUT ORAL Kentsel dönüşüm kapsamında kamulaştırma ve yıkım kararı alınan Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinde Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde dün yıkım başladı. Kepçeler ve iş makineleri, polis ve zırhlı araçlar eşliğinde mahallelere girerken, ilk önce boşaltılmış metruk evlerin yıkımına başlandı. Merkez Sur ilçesindeki Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde, yaklaşık 10 yıl önce başlatılan kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkım kararı alınan 800 hanenin yarısı ban ka hesaplarına yatan paralara razı olarak mahalleyi terk etti. Geride kalanlar ise evlerini terk etmek istemedi. Son haftalarda camilerden, polis panzerlerinden yapılan “Evlerinizi boşaltın” anonslarıyla yıkım korkusu yaşayan mahalleli önceki gün yürüyüş yapmak istedi. Mahalle muhtarları ve yurttaşlar Sur İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde yetkililerle görüştürüldü. Yıkımın ertelendiği belirtilirken dün öğle saatlerine doğru çevik kuvvet polisleri eşliğinde mahallelelere giren iş makineleri daha önceden boşaltılan evlerin yıkımına başladı. İki mahalleye giden ana su borusu kapatılırken yıkılacak evlerin elektrikleri kesildi. ‘Ankara’dan emir geldi’ Yıkım ekiplerinin mahallelere girmesiyle kısa bir gerilim yaşandı. Yurttaşlar valiliğin yıkımın erteleneceğini söylediğini hatırlatırken polisler ise “Ankara’dan emir gelmiş” diyerek yıkımın mutlaka yapılacağını söyledi. Zaman zaman polisler ile mahalleli arasındaki tartışmalar devam etti. Yıkıma tepki gösteren gençler, molozları parçalayarak, demirleri sökmeye çalıştı. l DİYARBAKIR 6 Ok, 9 Işık, 4 Parmak: ‘Rabia’nın farkı nerede? Pazar günü yapılan ve Tayyip Erdoğan’ı bir partidevletin tek adamı haline resmen getiren AK Parti 3. Olağanüstü Büyük Kongresi’nin bir sonucu da parti tüzüğüne “Rabia”nın girmesi oldu. Yani Cumhurbaşkanı’nın her daim her yerde kitlesel performansının doruk noktasını oluşturan “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” deyişi, artık tüzüğün “Temel Amaçlar” başlıklı 4. maddesinde yer alıyor. Bu Rabia olayında başından beri bir tuhaflık, daha doğrusu tutarsızlık var ama pek üzerine gidilmedi. AKP şimdi bu tuhaflık ve tutarsızlığı böyle tüzük girdisi yapacak kadar ciddi bir noktaya taşıdı madem, biz de bunun üzerine gidelim!.. HHH Başparmağı kıvırıp el ayası içine yapıştırarak, diğer parmakları da dik duruma getirerek yapılan Rabia (“4”) işareti, Mısır’da 2013’teki darbe sürecinde doğuş buldu. Müslüman Kardeşler kökenli devrik cumhurbaşkanı Muhammed Mursi karşıtı olarak Tahrir Meydanı’nda toplananlara mukabil, Kahire’nin Rabiatül Adeviye Meydanı’nda bir araya gelen Mursi yanlılarının ellerinden yükselen bir işaretti o… Bu süreçle eşzamanlı olarak Türkiye’de Gezi protestoları karşısında hışımla duran Erdoğan tarafından “içselleştirilerek” ithal edildi. Giderek de AKP kitlesince popülerleştirildi. Bir bakıma CHP için 6 Ok ne ise, MHP için 9 Işık ne ise AKP için de “4 Parmak” Rabia o oldu. Kabul etmek gerekir ki kitle kültürü çağında siyasetin simgeyoğun sürdürülür haline de mükemmel bir örnek o… HHH Gel gelelim bu “4 Parmak”la irtibatlı olarak sıralananların ne kadar AKP’ye ya da Erdoğan’ın zihnî yetkinliğine mal edilebileceği hususu çok ama çok tartışmalı. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet; bir “ulusdevlet” olarak kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin başından beri yöneticilerinden yurttaşlarına kadar herkesin ağzından duyduğumuz deyişler bunlar. Hiçbir yeniliğe, hiçbir özgünlüğe, hiçbir yaratıcılığa dayanmayan, kimseye de “münhasır” kılınamayacak vurgular. Bu dört ilke neden AKP’ye mahsus oluyor ki?! CHP de bu ilkelerin arkasında. MHP çok daha fazla, üstelik AKP’den de çok daha erken zamanlardan beri bu ilkelerin arkasında ve onları savunmada. Ayrıca HDP’nin de bu ilkelere “kategorik” olarak ne kadar karşı olduğu; o da tartışmaya açık bir konu… CHP ve MHP’nin “dijital” simgeleri, 6 Ok ve 9 Işık’da da bu ilkeler içkin. Hatta şu ileri sürülebilir: Eğer 9 Işık, 6 Ok’un detaylandırılmış, biraz “tiftiklenmiş” hali ise, Erdoğan marifeti “4 Parmak” Rabia da 6 Ok’un basitleştirilmesinden, basite indirgenmesinden ibaret. Neydi 6 Ok, sıralayalım: Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik, İnkılapçılık. Vatan, millet, bayrak ve devlet, hepsi “teklik” halinde bu 6 Ok’un özüdür. Üstelik gündeme getirmeye değmeyecek kadar yerleşik, oturmuş, kurumsallaşmış özüdür. Bunların 90 küsur yıllık ulusdevlet Cumhuriyet’in bugününde, üstelik de 15 yıldır tek başına iktidardaki bir partinin tüzüğüne temel ilke diye konması çok tuhaf. Adeta bir kendinden, toprağından, memleketinden emin ol(a)mama halini dışa vurur gibi... HHH Fakat kanımca işin aslıastarı başka. Rabia bize Mısır’dan ithal dedik. Müslüman Kardeşler patentli bir “marka” o… Rabia, Arapçada “dört”, “dördüncü” demek… Kahire’deki meydanın adını aldığı 8’inci yüzyılın meşhur kadın sufisi (“Allah aşkı” denince akla gelen ilk isim) Rabiatü’lAdeviye de ailesinin dördüncü çocuğuydu. Bu dinseltarihsel altyapı, Mursi’nin Mısır’ın 4’üncü cumhurbaşkanı olmasıyla da buluşunca ortaya “otantiklik” açısından çok etkili bir simge çıktı Mısır’da. Tahrir Meydanı’nın Nasır’la, Arap milliyetçiliğiyle ve de “Mısırlılık” anlamında millilikle temsiline karşılık Rabia Meydanı İslam’la, İslamcılıkla ve Müslümanlık bağlamında ümmetçilikle özdeştirildi. Bu arka plân üzerinden Erdoğan ve AKP’nin Rabia’yı ithaline bakıldığında, işarete bize özel ve “sözde” biçilmiş anlamın ötesine geçmek mümkün. Rabia’nın AKP iradesi açısından özde gerçek anlamı, 30 Mart 2014 yerel seçimleri sonrası balkon konuşmasında telaffuz edilen “Bu millet, ümmetin umududur” sözüdür. Rabia, AKP’nin dinbazpolitik seyir defterinde ulusaldan evrensele, diğer deyişle Türkİslamcı milliyetçilikten İslam enternasyonalizmine açılmaya çalışılan kapıdır. HHH Bunları AKP’ye yardımcı olma muradıyla yazdım. Milletin önüne, Binali Bey’in ifadesiyle “Besmele”yle bir tekadam rejimi koyarken işlevsel kıldıkları simgenin şimdi tüzüğe yanlış girilmiş anlamını belki ileride düzeltirler ümidiyle yazdım. Her ne koşulda olursa olsun; siyasi varlık olarak ne kadar sıkışmış, daralmış, “tektip”leşmiş olurlarsa olsunlar, yine de doğruluktan ayrılmasınlar, ne kendilerini ne de başkalarını kandırsınlar telkininde bulunma arzusuyla yazdım. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear