26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 20 Aralık 2017 TASARIM: ZARİFE SELÇUK haber 13 Köşemen ‘Mersin’de çok güzel şeyler oluyor’ Bu yıl on birinci kez verilen Mersin Kenti Edebiyat Ödülü “Türkiye’nin tek kent edebiyat ödülü” olmasının yanında dünyada da benzeri az bulunan bir ödülmüş. Mersin Kenti Edebiyat Ödülü töreninin açılış konuşumasını yapan Celâl Soycan, dünyada bir kent adına verilen iki edebiyat ödülü daha olduğunu söylüyor. Kentin tarihine vurgu yaparak Mersin’i farklı dinlerden, inançlardan ve kültürlerden insanların kurduğunu ve şehrin farklı kültürlerin barış içinde bir arada yaşayabileceğine somut bir örnek olduğunu belirtiyor. Böyle kentlerin de hem sanat hem de edebiyatta çok verimli olduklarını sözlerine ekliyor. Mersin’in sanatçı, yazar ve şair hemşerilerinin çokluğunun nedeninin bu olgu olduğunun altını çiziyor. Mersin Kenti Edebiyat Ödülü belki de dünyada bir sanayi ve ticaret odası tarafından verilen tek edebiyat ödülü. Ödülü Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) veriyor. MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut bir ticaret odası başkanından çok bir entelektüele yakışır bir konuşma yapıyor. Amaçlarının, sembolik bir ödül vermek değil, Türk edebiyatının değerli ustalarına, “Sizi izliyoruz, okuyor ve söylediklerinize kulak veriyoruz’” mesajı vermek olduğunu söylüyor. Felsefede, sanatta, bilimde, hatta inanç dünyasında gelişme göstermek için “kendi kelimelerinizle” düşünce üretmek gerektiğini vurgulayarak ödülün Türk diline ve dolayısıyla düşünce üretme gücümüze yaptığı katkılardan dolayı Haydar Ergülen’e verildiğini belirtiyor. Celâl Soycan, Metin Cengiz, Yavuz Özdem, Cemal Sakallı ve Ogün Kaymak’tan oluşan Ödül Değerlendirme Kurulu’nun gerekçeleri oldukça ayrıntılı. Gerekçesiz ödüller verildiğini savlayanlara karşı örnek bir metin. Bulup okumalarını öneririm. Haydar Ergülen’in çağdaş şiirimizin ustalarından biri olarak Türk şiiri içindeki konumunu tespit etmekle kalmıyor, altı maddede bir şair, yazar ve kültür adamı olarak ne denli önemli olduğunu da vurguluyorlar. Bu gerekçe Haydar Ergülen hakkında araştırma yapacaklar, hakkında yazacaklar için anahtar sözcükler, kavramlar ve çözümlemelerden oluşuyor. Haydar Ergülen 1956 doğumlu. 61 yaşında. İlk şiirini 1973 yılında yayımlamış. 44 yıllık bir emek. İlk şiir kitabının yayım tarihi 1981. İyi bir deneme yazarı da. Birçok düzyazı kitabı var. Usta şair, iyi yazar olmasının yanında “iyi insan” olarak da biliniyor, seviliyor. Haydar Ergülen, Mersin’e yeni şiir kitabı “Sen Güneş Kokuyorsun Daha” (Kırmızı Kedi Yay.) ile geldi. Ödül töreninden bir gün önce Mersin Üniversitesi’nde kalabalık bir öğrenci topluluğuna hitap etti. Ödül törenindeki konuşmasına “Bir kenti hiç görmeden sevebilirsiniz. Şiirle, edebiyatla görmediğiniz bir kenti sevebilirsiniz. Mersin, hiç görmeden sevdiğim şehirlerden biri. Ben de Mersin’i Özdemir İnce’nin Ben Mersin’e Gittiğim Zaman şiiri ile sevdim” diyerek başladı. Bir başka Mersinli büyük şair Ahmet Erhan’ı anarak sözlerine devam etti. Yeni kitabından İnsan Kısadır şiirini okudu. Mersin’de Şiirden Dergisi İlk Kitap Ödülü törenine de katıldık. Ödülü bu yıl Kıbrıslı genç şair Tuğçe Tekhanlı “Derindim İnandırıldım Aksine” dosyasıyla kazandı. Tamer Öncül Lefke’de başlattıkları “Uluslararası Fikret Demirağ Şiir Festivali”nin müjdesini verdi. Kıbrıslı usta şair Fikret Demirağ’ın tüm eserlerini yayımlamaya başlamışlar, ilk cildini hediye etti. Fikret’i sohbetlerde sevgiyle andık. Ertesi gün Sokak Kitap ve Kahve Evi’ne Haydar Ergülen ve Metin Cengiz’in “Kızkardeşim Şiir” adlı söyleşisine giderken Mersin Arkeoloji ve Deniz müzelerinin önünden geçtik. Yolda sanat etkinliği afişlerinin çokluğu dikkat çekiciydi. Celâl Soycan’ın konuşmasında söylediği “Mersin’de çok güzel şeyler oluyor” cümlesine hak verdim. Mersin Türkiye’nin kültür zengini nadir kentlerinden. 20 ARALIK 2017 SAYI: 33677 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:45 06:28 06:48 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:18 13:09 15:25 07:59 12:53 15:13 08:17 13:16 15:40 Akşam 17:46 17:34 18:01 Yatsı 19:13 18:59 19:24 Bir süredir televizyonlarda büyük bir göz hastanesinin reklam filmi gösteriliyor. Bin bir renkli çiçeklerle bezenmiş kırlar, masmavi denizler, dağlar... Bu güzelliklere hastanenin sloganı eşlik ediyor: “Dünya görmeye değer.” Bu reklamı her gördüğümde ülkemizde yaşayan görme engelli insanlarımızı düşünüyorum. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun verilerine göre Türkiye’de 220.000 görme engelli insan yaşıyor. Bu insanlar aileleri ile birlikte yaşıyor. Evlerinde televizyon var; aile bireyleri bu filmi izlerken onlar da oradalar ve dünyanın görülmeye değer bir yer olduğunu duyuyorlar. Kimileri dünyayı hiç görmemiş, kimileri ise belli bir süre gördükten sonra görme yetisini yitirmiş. Artık göremiyorlar. Dünyanın güzelliklerini görmenin önerildiği o reklam filminin sloganını her duyduklarında görme engelli insanlarımız kim bilir nasıl bir travma yaşıyorlar? On binlerce insanımıza umutsuzluk, çaresizlik ve bunlara bağlı travmalar yaşatan bu reklamı düşüncesiz, duyarsız, etik dışı buluyorum. Bir an önce ekranlardan kaldırılmalı diye düşünüyorum. HHH Bir süredir televizyonlarımızda gösterilen dizilerle ilgileniyorum. Az bir bölümü dışında çoğunluğunda ahlaksızlığın her türü esas alınıyor. Temel tema “ihanet”. Eş eşine, kardeş karde Umut şine, arkadaş arkadaşına, dost dostuna ihanet ediyor. Bu ihanetlerde belirleyici güdü “çıkar”. Özellikle de maddi çıkar. Bu dizilere bakılacak olursa insanlarımızın çıkarları için birbirlerine yapamayacakları hiçbir kötülük yok! Gerçekten böyle bir toplum mu olduk? Düşünüyorum... Bu dizilerde işlenen konuların toplumda bir karşılığı olmalı diyorum yoksa niçin büyük ilgi görsünler? Bu beni ürkütüyor. HHH AKP il kongreleri sürüyor. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı ile Başbakan illeri paylaşmışlar. Aynı gün biri bir ilde öbürü başka bir ilde konuşuyor. Akılcı bir zamanlamayla konuşma saatleri çakışmıyor. Örneğin, biri Çankırı’da konuşurken öbürü Karaman’da konuşuyor. Televizyonların büyük çoğunluğu bu konuşmaları canlı olarak veriyor. Konuşmaların ortalama süresi 1.5 saat. 81 ilimiz var. Bu, yalnızca il kongreleri bağlamında televizyon kanallarında 121.5 saatin AKP propagandasına ayrıldığını gösteriyor. Ayrıca çok sayıda açılış, anma ve ödül töreni, basın toplantısı var. AKP, 2019 seçimlerine böyle güçlü bir medya desteğiyle yürüyor. Umutsuzluğa mı düşelim? Hayır! HHH Ben, yirmili yaşlarından bu yana Marksist düşünceyi içselleştirmiş bir insanım. Geçenlerde Karl Marx’ın daha önce rastlamadığım bir söylemini okudum bir makalede. Şöyle diyor: “Her şey o kadar umutsuz ki içimde umut yeşeriyor!” Umutsuzluğun umudu yeşertmesi Marksist diyalektik düşünceye göre olağan bir süreçtir. Çünkü doğada ve hayatta her gelişme kendi sonunu getirecek karşıtını da yaratıyor. Hayata, ülkemizin geleceğine ve hayatlarımıza dair umutlarımızı yitirmeyelim. İyi kötüyü, ahlak ahlaksızı mutlaka yeneceği gibi giderek çürüyen bu iktidar da mutlaka yenilip gidecektir. Biz kendi üzerimize düşeni yapalım yeter! Çalışmak, çalışmak daha çok çalışmak yani... Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Yasağın gölgesinde LGBTİ YILDIZ TAR Kaos GL Medya ve İletişim Program Koordinatörü Ankara Valiliği’nin “toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar”, “kamu güvenliği”, “genel sağlık ve ahlakın korunması” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gerekçeleriyle şehirdeki LGBTİ etkinliklerini yasaklamasının üzerinden bir aya yakın süre geçti. Bu süre zarfında Beyoğlu Kaymakamlığı da bir etkinliği bir günlüğüne yasakladı. Birçok şehirden LGBTİ’leri hedef alan keyfi uygulama haberleri geliyor. Ortada çok ciddi bir hukuksuzluk ve hak ihlalleri silsilesi var. Açıklama ile “toplumsal hassasiyet ve duyarlılıklar”, “kamu güvenliği”, “genel sağlık ve ahlakın korunması” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gibi iddialarla hem LGBTİ’lerin temel hakları ihlal ediliyor hem de Ankara başta olmak üzere yurt genelindeki LGBTİ’ler hedef gösteriliyor, nefrete ve ayrımcılığa açık hale getiriliyor. Tehdide açık hale getiriyor Yasak kararının kendisinin ayrımcı, “toplumsal hassasiyet” ve “genel ahlak” gibi muğlak kavramlar üzerinden olmasının yanı sıra süresiz olması da bu hukuksuzluğun tuzu biberi. Valilik bu açıklamasında kamu güvenliğini gerekçe gösterirken hem o kamunun hem de toplumun çok önemli bir parçası olan LGBTİ toplumunu tehlikeye atıyor. Deyim yerindeyse LGBTİ’leri savunmasız ve tehdide açık hale getiriyor. Valilik daha önce de yapmıştı Süresiz dendiğinde, bu yasağın bitimi için bir tarihin söz konusu olmaması anlamı çıkıyor. Oysaki böylesi kapsamlı, esasında salt etkinlikleri yasaklamakla yetinmeyip LGBTİ varoluşunu ve kimliğini hedef alan bir yasağın hem gerekçelerini hem de süresini öğrenmeye hakkımız olmalı. Ortada LGBTİ’lerin örgütlenme ve örgütlü biçimde kendini ifade etme özgürlüğüne tartışmasız bir saldırı var. Ve bu ihlal aslında sadece LGBTİ’leri değil genel anlamda temel insan haklarını Ankara Valiliği’nin LGBTİ etkinliklerini yasaklamasıyla ilgili hukuki süreci başlattık. Fakat yasak kararının kendisinin ayrımcı, ‘toplumsal hassasiyet’ ve ‘genel ahlak’ gibi muğlak kavramlar üzerinden olmasının yanı sıra süresiz olması da bu hukuksuzluğun tuzu biberi. Etkinliklerin iptal edilmesiyle hem LGBTİ’lerin temel hakları ihlal ediliyor hem de yurt genelindeki LGBTİ’ler hedef gösteriliyor. ilgilendiren bir mesele. Adeta bir torba yasak ile LGBTİ’lerin varoluşu hedef alınıyor. Hiçbir gerekçe temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesini izah edemez. Hele hele böylesi muğlak ve ayrımcı gerekçeler hiç izah edemez. Ankara Valiliği Kaos GL’nin her yıl barışçıl bir şekilde düzenlediği 17 Mayıs Uluslararası Homofobi ve Transfobi Karşıtı Gün yürüyüşünü de 2016 yılında yasaklamıştı. Yine “birtakım toplumsal duyarlılıklar”ı gerekçe göstererek yürüyüşün yapılmasını “uygun bulmayan”, yürüyüşün güvenliğini sağlamayı reddeden Valilik, bu kararına gelen yürütmeyi durdurma kararını da Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz ederek kaldırtmıştı. Aynı şekilde üç yıldır İstanbul’daki LGBTİ+ ve Trans Onur Yürüyüşleri tehdit ediliyor, yasaklanıyor, polis saldırısı ile karşılaşıyor. Medya da bir parçası Bunun yanı sıra son süreçte medyada ciddi bir nefret kampanyası ile karşı karşıyayız. LGBTİ’lerin “sapkın” ilan edilmesi birtakım medya organlarının yayın politikası haline geldi. Dolayısıyla halihazırda yaşam hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere LGBTİ’lerin temel hak ve özgürlüklerine baskının yoğunlaştığı bir dönemden geçiliyor. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Rusya’daki Onur Yürüyüşü’nün engellenmesi ve yürüyüşe yapılan saldırıyla ilgili Alekseyev v. Rusya kararı bulunuyor. Mahkeme 2006, 2007 ve 2008 Moskova Onur Yürüyüşleri’nin yasaklanmasının 11. maddeyi açıkça ihlal ettiğine karar verdi. AİHM, bu karar ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının yasaklanmasının meşru bir amaca dayanıp dayanmadığına veya kanunla düzenlenip düzenlenmediğine bakmayı demokratik toplumun gereği açısından gereksiz gördüğünü ve 11. maddenin gösterinin konu ve amacından rahatsız olabilecek veya göstericilerle aynı fikirde olmayan kişilerin saldırılarına karşı korumayı da içerdiğini yineledi. Mahkeme sadece riskin varlığının gösteriyi yasaklamak için yeterli olmadığını, yetkililerin potansiyel saldırılara ilişkin gerekli önlemleri alması gerektiğinin altını çizdi. Bu bağlamda bırakın yürüyüşü, kapalı salon etkinliklerinin dahi yasaklanması Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı. İptal davası açıldı Hem Kaos GL Derneği hem de Pembe Hayat Derneği ayrı ayrı kararın iptali ve yürütmesinin durdurulması istemli dava açtı. Bu tutarsız kararın yargı sürecinde giderilmesini ümit ediyoruz. Dernek olarak yasak kararına karşı hukuki mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu yasak kararı dernek faaliyetlerimizin de ciddi ölçüde kısıtlanması anlamına geliyor. Bu kısıtlama hem derneğin hem de aslında LGBTİ’lerin kendilerini ifade edebilecekleri alanları daraltıyor ki nefret saldırılarının bu kadar yoğun olduğu ülkemizde kendini ifade edebilecek güvenli alanların varlığı su içmek gibi çok temel bir ihtiyaç. Korumakla görevli bir kurumun ayrımcılığa imza atması ise kabul edilebilir değil. Vardık, var olacağız Aslına bakarsanız ortada eşi benzeri görülmemiş bir yasak söz konusu. Bu yasak, heteroseksizmin yok etme, görünmez kılma arzusunun en net ve yine aslında yasağın mahiyeti düşünüldüğünde tutarsız bir dışavurumu. Şu aşamada LGBTİ haklarını savunmak nefret ve ayrımcılık ideolojilerinin toplumu yeniden ve yeniden tasarlama arzusuna karşılık bir yandan da hem toplumu hem de bireyi savunmak anlamına geliyor. LGBTİ’ler bu toplumun olağan ve aslında gayet de sıradan bir parçası. Ortada öyle iddia edildiği gibi “toplumsal hassasiyetleri provoke edecek” bir durum yok. Zaten herhangi bir kimlik, kendine dair bir özellik, var olma biçimini nasıl hassasiyetleri provoke edebilir ki? Haliyle basit bir hakikati her fırsatta yinelemeye devam etmekten başka çare yok: Buradayız, vardık, varız, var olacağız! ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr 5 kişilik aile katledilmiş Kastamonu’da merkeze bağlı Bürme Köyü Kuzören Mahallesine hayvan hırsızlığı için git Köyü’nde 29 Kasım’da ya tiklerini belirterek, yanın şanan yangın sonrasın da Erkan K. ile Ersan K. ve da bir daha haber alına ismi öğrenilemeyen bir ki mayan 5 kişilik Çataloğ şinin daha bulunduğunu lu ailesiyle ilgili sır perdesi söyledi. Hayvanları ahır aralandı. Tutuklu sanık Ali dan çıkarttıkları esnada Ş., “Vicdan azabı çekiyo çıkan sese uyanan ailenin rum” diyerek 5 kişilik ai tüm fertlerini öldürdükten leyi nasıl katlettiklerini bir sonra evi ateşe verdikleri bir anlattı. Ali Ş., Bürme ni söyledi. l İHA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear