24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 30 Ocak 2017 6 dizi EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: FUNDA YAŞAR ERDOĞDU 4 çözümcü KIM ?statükocu Kıbrıs Adası’nda siyasi yelpaze ‘sağ’ ve ‘sol’ tanımlamalarından çok, ‘çözümden yana’ ve ‘çözüm karşıtı’ ayrımıyla şekilleniyor Ada’da siyasi partilerin sosyal ve ekonomi, politikaları ya da tüzüklerindeki ‘liberal’, ‘sosyalist’ gibi ifadeler yerine ‘federal çözüm’ün neresinde dur sosyalist çizgideki Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) ise mecliste 20 sandalyesi bulunuyor. Seçimlerden sonra iki hükümet kuran CTP, şimdi ana mu duklarına bakılıyor. Bunda bir tuhaflık yok aslında. Zi halefet partisi görevi üstlenmiş durumda. 2004’te oy ra Kıbrıs’ta ‘temel çelişki’yi hâlâ ‘ulusal sorun’ oluştu lanan Annan Planı dönemiyle birlikte dönemin parti ruyor. Ada’nın kuzeyinde geleneksel olarak ‘sol’ partiler Genel Başkanı Mehmet Ali Talat önce Başbakan, ‘çözüm’e en güçlü desteği veren kesimi oluşturuyor. ardından Cumhurbaşkanı olmuştu. CTP, ‘Sağ’ partiler ise zaman zaman “kendilerinin de 2015 seçimlerinin ikinci turunda ise Mus çözüm istediklerini” dile getiriyorlar, ancak ortaya tafa Akıncı’yı desteklemişti. koydukları ‘kırmızı çizgiler’ ve ‘ama’lar nedeniyle daha ziyade ‘statükocu’ olarak Azınlık hükümeti görünüyorlar. KKTC parlamentosundaki iki ‘sağ’ KKTC Meclisi parti ve aynı zamanda şimdiki hükümet ortakları Ulusal Birlik Parti 50 kişilik KKTC Meclisi’nde top si (UBP) 18, Demokrat Parti (DP) ise 5 lam 5 parti var. 2013’teki son se milletvekiline sahip. Toplam 23 mil çimde parlamentoya 4 parti gir letvekiline sahip ‘azınlık’ koalisyon mişti, ancak 3 vekilli Toplumcu hükümeti, bağımsız 4 vekilin deste Demokrasi Partisi’nde (TDP) bir ğiyle ayakta durabiliyor. kaç ay önce bölünme oldu ve 1975’te Rauf Denktaş’ın kurdu geçmişte var olan ve uzun sü ğu UBP 1990’lı yılların başında, dö Mustafa Akıncı re liderliğini şimdiki Cumhur nemin UBP Genel Başkanı Derviş başkanı Mustafa Akıncı’nın Eroğlu ile anlaşmazlığa düşen bir yaptığı Toplumcu Kurtuluş grubun ayrılmasıyla ikiye bölün Partisi (TKP) yeniden doğdu. müş, aralarında Serdar Denktaş’ın Sosyal demokrat çizgideki ve da yer aldığı ekip DP’yi kurmuş çözümden yana olan bu parti tu. Dolayısıyla UBP ile DP hemen lerden TDP 2, TKP ise 1 millet hemen aynı çizgiye sahip, aynı vekiline sahip. tabandan güç alan, Kıbrıs’ta çö Federal çözüme destek veren, GÜNEYDE TEK EVETÇİ: DİSY Kuzeyde durum böyleyken, Ada’nın güneyinde ise bambaşka bir tablo vardı. Dönemin Kıbrıslı Rum lideri Tasos Papadopulos, referandum züm yerine KKTC’nin tanınmasını öne çıkaran iki parti. UBP ve DP’nin son iki seçimde Cumhurbaşkanı adayı Derviş Eroğlu olmuştu. Derviş Eroğlu PARTİLER, SENDİKALAR dan ‘hayır’ çıkması için her türlü yöntemi kullanıyordu. Güney Kıbrıs’ta (Kıbrıs Cumhuriyeti) Başkanlık sistemi uygulanı yor ve çözüme karşı tutumuyla bilinen DİKO Partisi adayı Papado VE SİVİL ÖRGÜTLER... pulos, çözüme destek veren komünist AKEL’in desteğiyle seçilmişti. Kıbrıs Rum siyasetinde iki büyük güç olan AKEL ile DİSY Annan Planı referandumunda meclis içi arasında bitmek tükenmek bilmeyen rekabet yüzünden böy partilerden CTP, TDP ve TKP (TDP ve TKP o lesi ‘garip’ ittifaklara sık rastlanıyor. dönemde BDH çatısı altındaydı) ‘evet’, UBP ve Rauf Denktaş’ın referandum sürecini geciktirmesi nedeniy DP ise ‘hayır’ kampanyası yürütmüştü. Kuzeydeki le ‘tek başına’ AB üyeliğini 2003 yılı Nisan ayında garantileyen Papadopulos ve partisi DİKO, alenen ‘hayır’ kampanyası yapıyordu. Sağ çizgideki DİSY, Annan Planı’na ‘evet’ kampanyası yapıyordu. ‘Evet’ diyeceğini ilan eden AKEL ise referanduma bir gün kala fikrini değiştirerek tabanına ‘hayır’ çağrısı yapmıştı. Rum siyasi yelpazesindeki diğer küçük partilerin tümü de ‘hayır’cıydı. Sonuçta Kıbrıslı Rumlar yüzde 76 oranında ‘hayır’ oylamada sandıktan yüzde 65 ‘evet’ çıkmıştı. Referandum sürecinde meclis içi partilerin yanı sıra parlamentoda yer almayan bazı partilerin de yer aldığı ama başka toplumsal dinamikleri de barındıran ‘Bu Memleket Bizim Platformu’ ve ‘Ortak Vizyon’ gibi oluşumlar da önemli rol oynamıştı. Sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin organize ettiği ‘barış ateşleri’ ve kent meydanlarındaki büyük mitingler dünyanın ilgi odağı haline gelmişti. Buna karşılık referandum oyu verdi ve Kıbrıs’ta iki toplumlu, iki bölgeli fede sürecinde Cumhurbaşkanı olan Rauf Denktaş’ın öncülüğünde, UBP’nin yanı ral çözüm planı tarihin çöplüğüne gitti. sıra bazı milliyetçi derneklerin de destek verdiği cephe ise (daha cılız olmakla Güneyde çıkan olumsuz sonuçta kuşkusuz en büyük rol Papadopulos ve AKEL’indi. DİSY’nin yanısı ra AKEL de ‘evet’ kampanyası yapsaydı, çözüm için gereken ‘iki evet’ çıkabilirdi. Her iki partinin de o dönemki oy oranları yüzde 30’ların biraz üzerindeydi. Bununla beraber güneyde çözümden yana olan sivil toplum örgütleri de ‘sessiz’ kalmış, medya ise tam anlamıyla ‘karartma’ uygulamıştı. beraber) Annan Planı’na karşı eylemler düzenliyordu. DP, referandumda ‘üyelerini serbest bırakma’ kararı almıştı, ancak Genel Başkan Serdar Denktaş ‘hayır’ diyeceğini açıklamıştı. Annan Planı referandumunda kuzeyde medya da genelde ‘evet’ yanlısı bir tutum izlemiş, bunun da çıkan sonuca etkisi büyük olmuştu. Yaklaşık 2 yıl boyunca medyada sürekli Annan Planı tartışılmış, neredeyse 24 saate ve her bölgeye yayılan sokak gösterileriyle birlikte Ada’nın kuzeyinde tam bir ‘barış karnavalı’ havası esmişti. Şimdi iki evet çok daha mümkün Aradan 13 yıl geçti ve Kıbrıs’ta yeni bir referandum süreci yaşanma ihtimali var. Aradan geçen zaman, bölgedeki değişiklikler, garantörlerin tutumları ve diğer birçok bağımsız değişkenin etkilerini de hesaba katarak ve oylanacak çözüm planı ortaya çıkmadan bir tahminde bulunabilmek kolay değil. Bununla birlikte 2004’te ‘tek evet’le kaçırılan çözümün olası bir referandumda ‘çifte evet’le yakalanması daha olası görünüyor. Kıbrıslı Türk toplumunda CTP, TDP, TKP ile meclis dışındaki YKP, BKP, SP gibi partilerin yanı sıra hâlâ çok güçlü bir sivil topum hareketi de federal çözümü destekliyor. UBP ve DP ile kimi milliyetçi örgütler ise muhtemelen yine ‘hayır’ kampanyası düzenleyecekler. Ancak bu kesimlerin alacağı tavır, Ankara’dan gelecek işarete de bağlı. Şimdiki hükümet ortakları UBP ile DP’nin –ne olursa olsun Ankara’daki iktidar ile ters düşmeme gibi bir çaba içinde olduğu görülüyor. Bunun bir nedeni de 2004 referandum sürecinde yaşanan sürtüşme olmalı. Türkiye’de ordunun güçlü olduğu o dönemde Kıbrıs’ta çözüm karşıtları AKP hükümetiyle ters düşmüşler, Ankara ile ilişkileri düzeltmeleri uzun zaman almıştı. AKP’nin ve Erdoğan’ın bu kadar güçlendiği, iktidarın ‘tek elde toplandığı’ bu dönemde ise farklı bir siyasi karar alma ihtimalleri olabilir. Kıbrıslı Rum toplumunda ise 2004’ten bu yana çok ciddi değişiklikler olduğu gözlemleniyor. Bunlar arasında ‘çözüme destek’ için oluşturulan iki toplumlu örgütlenmeler ve eylemlere Kıbrıslı Rumların katılımındaki artış da var. Pozitif gelişmeler Kıbrıs Rum yazılı basınında da çözüme destek anlamında son derece pozitif gelişmeler var. Ayrıca iki ayrı dili konuşan basında iş ve güç birlikleri başladı. En önemlisi ise AKEL 2004’ten çok farklı olarak, çözüm sürecinin arkasında ciddi biçimde duracak gibi görünüyor. DİSİ’den seçilen Nikos Anastasiadis’in müzakere heyetinde AKEL’den temsilci olması da bu ihtimali güçlendiriyor. Bununla beraber Kıbrıslı Rum toplumunda Yunanistan’daki Altın Şafak’çılarla aynı çizgideki ELAM ad lı faşist, ırkçı grubun çıkardığı gürül tünün negatif etkisini ve Ekologlar Hareketi, EDEK gibi mecliste temsil edilen küçük partilerin çözüm karşı tı politikalarını da not etmek gereki yor. Tüm bu gözlemlere “Olası bir re ferandumda ne olur” sorusuna Sür dürülebilir Barış ve Demokratik Kal kınma Merkezi (SEED) adlı araştırma kuruluşunun bulduğu yanıtı da ekle mekte fayda var. Prof. Dr. Ahmet Sözen’in öncülük ettiği iki toplumlu SEED’in 2016 Ara lık ayında her iki tarafta yaptığı ka muoyu araştırmasına göre ‘Evet’ de me ihtimali Kıbrıslı Türklerde yüz de 68’e, Kıbrıslı Rumlarda ise yüzde 56’ya kadar çıkıyor. İki liderin uzlaşacağı ve garantör lerin de onaylayacağı çözüm metnin deki toprak, mülkiyet, garantiler, gü venlik, güç paylaşımı gibi ana baş lıklara da bağlı olarak her iki kamuo yunun algısı ve oy yönü değişkenlik gösterebilir. Ancak SEED’in bulgularını kaba ca şöyle yorumlamak yanıltıcı olmaz: Kıbrıs’ta olası referandumlarda ‘İKİ EVET’ çıkma olasılığı 2004’e göre çok daha yüksek. l BİTTİ Referandum: Bir ihtimal daha var, o da ekonomi mi dersin... “T ek adam olacak Türkiye uçacak” palavrası var ya... Türkiye yıllardır tek adam, tek parti, tek iktidarca yönetiliyor. “Başkanın adamları” ortalıkta, köşelerde, ekranlarda troller gibi bağırıp çağırıyor. Yalan yanlış, palavra ile yarattıkları sadece bir kirlilik. Gözlerini salt başkanlık bürümüş, uğruna her şey mubah.. En keskinlerinden biri, “Şimdi bürokrasi var, o zaman olmayacak” demez mi? Bir de palavra sıktı: “Bir şirket kuracaksınız 127 imza gerekiyor..” En büyük yalanlardan biri, salla gitsin ekranda! Yani şirket kurmak için Başkan’a mı başvuracak insanlar? Emekli olmak için? Ekranda atmasyon şampiyonluğu yapmak kolay. Bürokrasi demek devlet demektir. Devlet mi kalkacak Başkan gelince! RTE şimdiden sarayında binlerce kişilik bir bürokrasi, devlet aygıtı daha kurdu! RTE bir emir veriyor, bakanlar (ve tüm kuruluşlar) hemen yerine getiriyor. Tek adam olarak yönetiyor, hoşuna gitmeyen başbakanı bile istifa ettiriyor. Ve bu tek adam tek iktidar döneminde Türkiye neredeyse batmış durumda! İkidar ekonomik göstergelerde güzelleştirme, makyajlama dönemine girdi. Bu bile kötü gittiğinin siyasi göstergesi: Bugüne kadar buna ihtiyaç duymuyorlardı. Şimdi ise TÜİK örneğin enflasyon sepetinde yiyecek harcamalarının ağırlık oranını düşürerek enflasyonu da düşük gösterme yoluna gidiyor. Böylece hem kamuoyunda bir aldanma var hem de enflasyona göre yapılacak maaş vb. zamlarını da düşürüyor. Şimdi işsizlik oranında da artışı saklama konusunda başarılı bir işlem beklentisi içindeyiz! Dolar sayesinde iktidar! Para suyunu çekti, yıllardır dışarıdan gelen para ile Türkiye’yi yönettiler: Tamı tamamına 530.7 milyar dolar dış kaynak girdi ve kullandılar (2003’ten beri yıl yıl akan milyar dolarlara bakın: 7.1; 14.2, 37.3; 38.2; 45.3; 36.5; 9.2; 57.9; 64.3; 69.7; 72.2; 41.6; 11.2; 26 milyar $ 2016) Para girerken hiç de dolar teröristliği söz konusu değildi, ama bu parayı har vurup harman savurunca, yollarköprüler, tüketim tapınaklarına bol keseden harcanınca, ekonomi tıkandı, para damlamaya – geri çekilmeye başlayınca, bu kez dolar teröristliği gündeme geldi! Tabii bir de ülkenin mal varlıklarını satıp savurdular: 70 milyar.. Bugün tepetaklak giden bir ekonomi var: Dolar 3.90 TL: Nerede görülmüş? Büyük bir yoksulluk. Reel sektörün döviz açığı 215 milyar dolar (2009’da 67). Toplumun tüketici kredi banka borcu: 250 milyar TL. Devlet + özel sektör dış borç toplamı: 416.7 milyar dolar. Siyasal kriz hükümeti Reis ve hükümeti, baş aşağı yönelen ekonomiyi, yarattıkları siyasi krizlerle de dibe doğru itiyorlar. Kriz göstergelerimizde dünyada da ya başta ya ilk üç içindeyiz. İki ay sonra referandumu hızla millete dayatarak, ülke tarihinin en önemli anayasal rejim değişikliğini ekonominin çöküşünden kaçırma telaşındalar. Ne kadar çabuk o kadar iyi kendileri için. Düşünüyorlar ki, “şimdi alıp kaçtık. 6, 9 veya 12 ay sonra iyice batmış bir ekonomi tablosuyla karşı karşıyayız, hepten imkânsızlaşır...” Doğru düşünceye ne denir? Not: Rakamlar büyük ölçüde Mustafa Sönmez’in “Kriz, AKP’de Tıkanma ve İhtimaller” başlıklı araştırmasından alındı. OKUR NOTU: Üstün Sanver: ‘Küreselleşme...’ başlıklı analizinize katkıda bulunmak için: ABD, salt dış ticaret rakamlarına bakılarak bu işten zararlı çıkmış gibi görünüyor olabilir, ancak en önemli husus doların rezerv para olma tekelini (yüzde 6570) koruması ve bütün emtiaların dolar ile fiyatlanmasının sürmesi, küreselleşme bu noktada çok önemli bir rol oynuyor. Pek çok uluslararası şirket Çin ve Hindistan gibi ülkelerde üretim yaparak ucuz işçilikten faydalanmayı sürdürüyor ve büyük kârlar elde ediyor. Bu kârlar sayesinde ABD ekonomisi hem iyi performans gösterebiliyor kişi başı 50 bin dolar civarı gelirin yüzde 2 büyümeyle devam etmesi gibi hem de ABD tüketicisi enflasyonla karşılaşmıyor. Ayrıca küreselleşme sayesinde Ticaret Hukuku, Sermaye Hareketleri, Dış Ticaret, Mali Denetim/Raporlama, Borsalar, vb. ortak bir hukuk zeminine oturtuldu ki bundan en büyük yararı gene ABD ve AB kökenli finans kuruluşları sağlıyor. Küreselleşme elbette gelişmekte olan ülkelerde yaşam standardına yarar sağladı ama bu sayede de dünya pazarı büyüdü, bunun sonucunda en güçlü olanlar en büyük payları kapabildiler. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear