26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 20 Ocak 2017 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ZARİFE SELÇUK Pranga eskiten hasretler ve günümüz Türkiye’si Toplumların tarihinde inişli çıkışlı dönemlere rastlanır, bireylerin yaşamındaki çalkantıları andıracak biçimde. Günümüz Türkiye’sinde çok dik yamaçlı bir iniş yaşanıyor. Topraklarımızın belli kesiminde dengesizlikler ve kayganlıklar kendini gösteriyor. Dinginlikten ve oturmuşluktan gittikçe uzaklaşan bir dik yamaçta kayıyor olma konumu, dengelere olan hasreti artırıyor. Büyük ozan Ahmed Arif’in güçlü imgeleriyle dile getirdiği o şiirsel düşünce, mutluluk hasretine bir büyük ağıttır. Öylesine bir hasret yaşanmaktadır ve öylesine uzamıştır ki, bu ayrılıkla ve o sevgilinin yokluğuyla bedenini ve ruhunu saran prangalar eskiyip gitmektedir. Bu hasret, bireysel bir duygusallık içinde bir sevgiliye duyulan hasret değildir. Bir toplumsal katmanın insanca, özgürce hakkaniyetçi paylaşımlar ve dengeleşmeler içinde sürdürmesi gereken bir yaşam biçimine duyulan hasrettir. Giderilememesi gerçekten prangalar eskitir. Günümüz Türkiye’sinde, belki biraz abartmalı ve dramlaştırılmış bir benzetmeyle benzeri bir hasreti yaşayan insanların sayısının gittikçe arttığını gözlüyor gibiyiz. Çok talihsiz bir dönem yaşanıyor. Gittikçe tek adam otokrasisine dönüşen bir toplum yöneticiliği, tahammülsüzlüğe ve dayatmacılığa yaslanmış bir itekleyicilik ve hoyratça sürükleyiş, toplum katmanlarını gittikçe daha fazla rahatsız ediyor. Bu garip toplum yönetimi anlayışı, bazı kavramlara karşı alabildiğine duyarsız ve tepkili bir düşünce sistemini ortaya döküyor: Barış, demokrasi, düşünce özgürlüğü, çoğulculuk, farklı düşünsel davranışlara karşı tahammül ve saygı, yazılı ve sözlü ifade serbestliği, tüketime mahkumiyetin eleştirisi… Tüm bu kavramları kapsayacak bir ulusal oluşum biçimiyle “Cumhuriyet” sözcüğü, günümüz iktidarını alabildiğine rahatsız etmektedir. Ülke tarihinin en ilginç, şanlı ve bireyseltoplumsal mutluluk kaynağı oluşturmuş 19191923 döneminin ve sonrasındaki toplumsal dönüşüm arayışlarının simgesi olarak Cumhuriyet sözcüğünün, bu ülke topraklarında yaşayanlar için besleyici ve güçlendirici bir kıvanç unsuru olması beklenirdi. Oysa, günümüz Türkiye’sinde Cumhuriyet sözcüğü, siyasal iktidarı ve toplum yönetimini irkilten, korkutan bir heyula kavram oluşturuyor. Basınyayın dünyamızın Cumhuriyet’in betimlediği kurtuluş kadar eski bir temsilcisi de “Cumhuriyet” adını taşıyor. Bu gazetede sergilenen akılcıl ve toplumcul tavrın üst yönetimi rahatsız ettiği açıkça belli. Ancak gazetenin adının Cumhuriyet oluşu bile bu ülke yöneticileri için ek bir husumet öğesi daha oluşturuyor. Bunların bir arada oluşturduğu namuslu, nizamlı ve yurtsever davranışların cezalandırılması kapsamında bu gazetenin yarı halkı da delillerin yeterliliğineyetersizliğine hiç bakılmadan cezaevine tıkılabiliyor. Cumhuriyet sözcüğüne gösterilen bu ilkel ve hazin tahammülsüzlük aslında “Atatürk” sözcüğünden duyulan büyük kuşkuyu perdeliyor. “Gazi Mustafa Kemal” söyleyişinin çok sık tekrarlanan bir tekerleme haline getirilişiyle devletin resmi söylemlerinde “Atatürk” sözcüğü ustalıkla dışlanmış bulunuyor. Afişleri, heykelleri oradan oraya sürükleniyor, itiliyor, kakılıyor ancak ruhu 100 sene önceki kudretinden hiçbir şey kaybetmeden hâlâ aramızda dolaşıyor ve toplum yöneticilerini neredeyse çıldırtmaya devam ediyor. Sayıları belki biraz azaldı ama direnim güçlerinin günün zorlayıcı koşullarına dayanacak biçimde yükselmiş olduğu düşünülebilecek epeyce bir insanımız hâlâ var. Akıllı, akılcı, yurtsever ve vicdanlı bireylerden oluşan bu toplum kesimi insancıl arayışlarını sürdürüyor, sürdürmek zorunda. O büyük hasreti ortadan kaldırabilmek için inançlı bir umut beslemeye devam etmek zorunda. İnsanlarının bir bölümü şimdilik uyutulmuş ve uyuşturulmuş da olsa bu toplum çok vaka yaşamış çeşitli büyük sıkıntıları ve belaları atlatmayı becermiş bir toplumdur. Toplumun genel iç terbiyesi, onu oluşturan katmanlardan birinin, en azından birinin, umutlu ve kararlı biçimde göstereceği dirençli davranışlarla birleştiğinde herhalde iyi günlere olan hasret de uzamayacaktır. Ahmet Şık’ın kitabına atıf FETÖ iddianamesinde, FETÖ/PDY propagandası iddiasıyla tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın ‘İmamın Ordusu’ kitabıyla örgütün faaliyetlerini deşifre etmeye çalıştığı belirtildi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu savcılarından Murat Çağlak ta rafından hazırlanan iddianamede, Zaman gazetesi, Cihan Haber Ajansı, Millet gaze tesi, Bugün gazetesi ve Meydan gazetesin den çok sayıda muhabir şüpheli sıfatıyla yer almıştı. İddianamede, müzisyen Atil la Taş ile gazeteciler Abdullah Kılıç, Ahmet Memiş, Ali Akkuş, Bayram Kaya, Bülent Ceyhan, Bün yamin Köseli, Cemal Az mi Kalyoncu, Cihan Acar, Cuma Ulus, Davut Aydın, Emre Soncan, Gökçe Fırat CANAN COŞKUN Çulhaoğlu, Habib Güler, Halil İbrahim Balta, Ha nım Büşra Erdal, Hüseyin Aydın, Muhammed Sait Kuloğlu, Muhte rem Tanık, Murat Aksoy, Mustafa Erkan Acar, Mutlu Çölgeçen, Oğuz Usluer, Se yid Kılıç, Ufuk Şanlı, Ünal Tanık, Yakup Çetin ve Yetkin Yıldız’ın örgüt üyeliği su çundan 15 yıla kadar hapisleri istenmişti. Hayali örgüt İddianamenin “17 Aralık Süreci Öncesi Örgütün Medyadaki Algı Faaliyetleri” başlıklı kısmında, Ergenekon’un FETÖ tarafından kurgulanan hayali bir örgüt olarak ortaya atıldığı belirtildi. Bu hayali örgüt ile ilgili basın yayın üzerinden kurgulanmış metinlerin defalarca tekrar edildiği, sosyal medyada ‘böyle bir örgüt varmış gibi’ paylaşımlar yapıldığı aktarılarak, örgüte yakın köşe yazarlarının da paralel yazılar yazmaya başladığı savunuldu. Toplumda uyanan tehlikeli bir örgüt algısı üzerine Ergenekon soruşturmalarına toplumsal destek sağlandığı ve hedefteki kişilere karşı yapılan operasyonlara tepkiselliğin engellendiği ifade edildi. İddianamede, 19 Ocak 2011’de Zaman gazetesinin Soner Yalçın’ın gözaltına alınmasını işleyerek ABD Büyükelçisi’ne atfen “Ergenekon Dünyanın Neresinde Olsa Yargılanır” haberini yaptığı aktarılarak 6 Mart 2011’de de ‘Oda TV’deki belgelerden kaos taktikleri çıktı. Bu mu gazetecilik?’ başlığı ile haber yapıldığı anımsatıldı. Ahmet Şık gibi “İmamın Ordusu” kitabıyla örgütün faaliyetlerini deşifre etmeye çalışan kişilerin Oda TV soruşturması kapsamında yakalamagözaltı işlemleri ve soruşturma süreçleri irdelendiğinde, FETÖ/ PDY’nin kamu kurumları içerisindeki üyelerinin kendisine muhalif olarak gördükleri medyayı etkisiz hale getirmek amacıyla harekete geçtikleri anlatıldı. l İSTANBUL Mahalli’ye 7 yıl hapis istemi Tutuklu gazeteci Hüsnü Mahalli hakkında, “Cumhurbaşkanı’na hakaret’ ve ‘Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret’ suçlarından 1 yıl 4 aydan 7 yıl 4 aya kadar hapis istemiyle iddianame hazırlandı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Can Tuncay’ın talimatıyla, 12 Aralık 2016 tarihinde Acıbadem’deki evinden gözaltına alınan Mahalli, tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Mahalli, sağlığı kötüleşince Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edilmişti. Hastanenin tutuklu koğuşunda tedavisi süren Mahalli’nin, sağlık sorunlarının ağırlaştığı açıklanmıştı. Mahalli hakkındaki soruşturma tamamlandı. Mahalli hakkında, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” ve “Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret” suçlarından 1 yıl 4 aydan 7 yıl 4 aya kadar hapis istemiyle iddianame hazırlandı. l İSTANBUL/Cumhuriyet Hüsnü Mahalli 7 Eylül 2014’te inşaat alanında protesto eylemi düzenledi. Torunlar eylemine dava Torunlar Rezidans önünde protesto eylemi düzenledikleri gerekçesiyle eski CHP milletvekilleri Süleyman Çelebi ve Melda Onur’un davası 4 Nisan’a ertelendi 10işçinin yaşamını yitirdiği Torunlar asansör faciasının ardından protesto eylemi düzenledikleri gerekçesiyle 7’şer yıl hapis cezası istemiyle yargılanan eski CHP milletvekilleri Süleyman Çelebi ve Melda Onur’un davası 4 Nisan’a ertelendi. İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada savunma yapan Çelebi, böyle bir olay nedeniyle suçlanmaktan ve sanık olarak savunma yapmaktan “hicap” duyduğunu belirterek, “İstanbul’u göbeğinde milyon dolarlık bir rezidans inşaatında 10 işçi kardeşimizin göz göre göre yaşamını yitirmesine tepki göstermek ve bunun için basın açıklamasına katılmak ve bu olayı protesto etmek suç olamaz” dedi. DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve Türkİş İstanbul Şubeler Platformu, Torunlar Rezidans’a ait inşaatta 10 işçinin kurban gittiği facia sonrası, 7 Eylül 2014’te inşaat alanında protesto eylemi düzenledi. Polis müdahalesiyle sonuçlanan eylem nedeniyle, 12 kişi hakkında dava açıldı. Melda Onur ve Süleyman Çelebi de o eylem nedeniyle ‘sanık.’ İddianamede, caddenin trafiğe kapandığı, yolda tahta parçaları tutuşturularak yangın çıkarıldığı ifade edildi. Süleyman Çelebi ve Melda Onur’un ise TOMA üzerine çıkarak, polis müdahalesini engelledikleri öne sürüldü. Davanın 9. celsesi dün görüldü. Melda Onur, savunmasında, eylemin iddianamede bahsedildiği şekilde gerçekleşmediğini belirterek, şöyle konuştu: “TOMA’nın üzerine çıkma olayını kabul etmiyorum. Orada bulunan topluluk olaysız bir şekilde dağılmıştı. İzinsiz gösteri diye bir şey yoktur. Bizim anayasal hakkımızdır. Ben TOMA’nın üzerine çıkmadım ancak gerekirse çıkarım. İnsanlar gerektiğinde TOMA’nın üzerine de tankın üzerine de çıkıyor. Zaten 15 Temmuz’da da insanlar tankın üzerine çıktı.” Süleyman Çelebi ise “Eğer tüm bu yaşananlar karşısında bütün bunları yapmasaydık ve sessiz kalsaydık, bu ülkede her yıl iş cinayetinde yitirdiğimiz yüzlerce işçi arkadaşımıza ve onların ailelerine karşı suç işlemiş olurduk” dedi. Gerçek sorumluların işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini maliyet olarak gören patronlar olduğunu belirten Çelebi “Bu cinayet düzeninin sürekliliğini sağlayan, en hafif ifadeyle bu cinayet düzenine göz yuman siyasi iradedir. Bu dava vesilesiyle 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda da tanımlandığı gibi, bütün bu ölümlerden, ülkede meydana gelen her iş cinayetinden birinci derece sorumlu olan dönemin Başbakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı başta olmak üzere tüm sorumlu ve yetkililerin yargı önüne çıkartılması gerekliliğini ifade etmek isterim” diye konuştu. l İSTANBUL\Cumhuriyet Torunlar Rezidans Çocuk koğuşunda yangın Kürkçüler Cezaevi’nde 6 çocuk ve 5 gardiyan dumandan zehirlendi Kötü muamele ve hak ihlalleriyle gündeme gelen Adana’daki Kürkçüler Cezaevi’nde çocuk koğuşunda iddiaya göre koğuş değiştirmek isteyen yaşları 14 ile 18 arasında değişen 6 çocuk tutuklu ve hükümlü önceki gece saat 23.45 sıralarında kaldıkları koğuşta yatakları ateşe verdi. Alevler, kısa sürede yayılırken, infaz koruma memurları koğuşu tahliye edip yangına müdahale etti. İhbar üzerine olay yerine sevk edilen itfaiye ekipleri, yangını kısa sürede söndürdü. Dumandan etkilenen 6 çocuk ile 5 infaz koruma memuru, ambulanslarla kentteki çeşitli hastanelere kaldırılarak tedaviye alındı. Adana Valisi Mahmut Demirtaş, Adana Cumhuriyet Başsavcısı Ali Yeldan, İl Jandarma Komutanı Albay Fatih Yılmaz, hastanede yaralıları ziyaret edip bilgi aldı. Gazetecilere açıklama yapan Demirtaş, “Bir koğuşta 6 hükümlü ve tutuklu kalıyor. Bunlar bir yangın çıkartıyorlar. Bunun üzerine 5 kamu görevlimiz de müdahale ediyor. Şu an 11 yaralımız var. Bunların hepsi dumandan zehirlenme. Hükümlü ve tutuklulardan 3’ünün durumu biraz ağır. Kamu görevlilerimizin durumu iyi” dedi. Cumhuriyet Başsavcısı Ali Yeldan, cezaevinde incelemelerde bulundu. Olay yeri inceleme ekipleri ile itfaiye görevlileri de olay yerinde detaylı araştırma yaptı. Olay la ilgili çok yönlü soruşturmanın sürdüğü belirtildi. HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesiyle olayı TBMM gündemine taşıdı. Beştaş, Bakan Bozdağ’a şu soruları yöneltti: n Bakanlığınız yangını çıkış nedenine dair bir inceleme yapmış mıdır? n Elde etmiş olduğunuz bulgular nelerdir? n Cezaevinde yangın ihtimaline karşı gerekli tedbirlerin alınmama sebebi nedir? n Cezaevinde kalanların can güvenliğini sağlama noktasında hangi tedbirler alınmaktadır? Durumu ağır olan 3 çocuğun akıbeti konusunda bilgi sahibi misiniz? l Yurt Haberleri haber 7 Barış akademisyenine Almanya’dan ödül “Barış Bildirisi” imzacılarından Dr. Özden Melis Uluğ, “Genç Akademisyen” ödülüne değer görüldü. Almanya’da çatışma ve barış alanında verilen PeterBecker ödüllerinden “Genç Akademisyen” ödülünü, bu yıl sosyal psikolog Dr. Özden Melis Uluğ kazandı. Kürt sorunu üzerine hazırladığı doktora teziyle ödüle layık görülen Uluğ, ödülünü 20 Ocak’ta, Marburg Üniversitesi’nde düzenlenecek törende alacak. Uluğ, ödülünü “Barış İçin Akademisyenler”e adayacak. Prof. Nilgün Toker ‘Unutmayacağım’ OHAL’in 679 No’lu KHK’siyle işine son verilen Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nilgün Toker’in okuldan eşyalarını alıp arkadaşları ve öğrencileriyle vedalaşmasına izin verilmedi. Toker, sosyal medya hesabından vedasına izin vermeyen üniversite yönetimine tepki gösterdi. Toker, “Bu zulmü, kötülüğü katmerleme faaliyetine onay veren, bunu yürüten herkesi, bu kötülükten sorumlu ilan ediyorum. Unutmayacağım, hiçbirinizin adını ve neye iştirak ettiğinizi unutmayacağım” mesajını paylaştı. Muğla’da 11 barış imzacısı açığa alındı Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde Barış İçin Akademisyenler grubunun “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan 11 akademisyen açığa alındı. Üniversitede bildiriyi imzalayan 14 akademisyenden biri emekli olmuş, biri istifa etmiş, biri de Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı’nda olduğu için üniversiteye geri dönmüştü. Adil Öksüz için ilk iddianame 15Temmuz darbe girişimine ilişkin Sakarya’da hazırlanan ilk iddianamede, Cemaat’in “hava kuvvetleri imamı” olduğu belirtilen Adil Öksüz hakkında 1 kez ağırlaştırılmış müebbet ile 190 yıl 6 aydan 319 yıla kadar hapis cezası talep edildi. İddianamede Öksüz’ün örgütün “hava kuvvetleri imamı” ve FETÖ’nün yöneticisi konumunda olduğu kaydedildi. Sur saldırısında 1 polis daha şehit Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesinde geçen pazartesi günü Dicle Üniversitesi yerleşkesi içerisinde bulunan Tanoğlu köyü mezarlığına yerleştirilmiş patlayıcının, çevik kuvvet polislerini taşıyan zırhlı minibüsün geçişi esnasında infilak ettirilmesi sonucu 4 polis memuru şehit olmuş, 2 polis memuru da yaralanmıştı. Ağır yaralı olan ve önceki gece beyin ölümü gerçekleşen 23 yaşındaki polis memuru Furkan Demir, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit oldu. Şehit polisin 6 ay önce yine polis memuru olan Kübra Demir ile evlendiği belirtildi. Şehit polisin dayısı Recai Sert, yeğenini 2 ay önce izine geldiğinde gördüğünü ifade ederek, “Vatan sağ olsun” dedi. Şehit için bugün Diyarbakır’da tören düzenlenecek. l İHA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear