28 Haziran 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 20 Kasım 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY Taktım hunimi çıktım sokağa (2) Geçen pazar gününden itibaren, sizlere de haber verdiğim gibi hunili dolaşıyorum. Doğrusu hem okurlarım hem ben bu işi çok sevdik, öyleyse tak hunini çık sokağa! Önce KHK nedeniyle görevinden uzaklaştırılan ve yedi gündür, elinde “İşimi istiyorum” pankartıyla tek başına eylem yapan Nuriye Gülmen’e bir selam gönderelim. Eylem devam ediyor, Ankara Yüksel Caddesi’nde, İnsan Hakları Heykeli’nin orada! Ve polis her Allah’ın günü Gülmen’i gözaltına alıyor, para cezası kesiyor. Kimsenin de umuru değilmiş, olsun bizim umurumuzda eyleme devam Nuriye! Bu arada CHP toplu eylemlere karar vermiş, ilk miting Adana’daymış, ben de bir sevinç bir sevinç... Ama o da ne! Mitingin adı: “Türkiye’yi Böldürmeyeceğiz!” Kardeşim ülke mi kalmış ki, bölünsün! Neden kimsenin aklına “çürümeye karşı hep birlikte!” demek gelmiyor! Ahmet Türk bile görevinden alınmış, sıra sizin belediyelerinize geliyor, görmüyor musunuz? Bu hunili halimle ben görüyorum. Ayrıca Ahmet Türk’ün görevden alınmasına gerçekten çok üzüldüm. Türk ve Kürt halklarının birlikte, eşit koşullarda yaşaması için yaptığı mücadele ortada, bir de kişisel olarak 21 yaşında bir Güneydoğu röportajı yapmak için rastlantı sonucu gittiğim Mardin’in Kızıltepe köyünde Ahmet Türk’ün evi Kasrı Kanco’da konuk edilmiştim. Öyle çat kapı, çıkıp gelen tıfıl bir kadın gazeteciye kol kanat germişlerdi. Ne zaman, “Yahu nedir bu! İslam adına insanların kellesini koparıyorlar, kızoğlan demeden çocuklara tecavüz ediyorlar” desem, dostlarımdan bazılarından “İslam böyle değil, onlar İslamı çarpıtıyorlar” diye şiddetli itiraz duyarım. Bakın beş AKP milletvekilinin verdiği “mağdur tecavüzcüsüyle evlendirilsin!” önergesi gene AKP milletvekilleri oylarıyla az daha kabul ediliyordu. İçişleri Bakanı açıkladı, “Küçüğün rızası alınır, böylece 4 bin tecavüzcü dışarı çıkabilir.” Anladığım şu: Yeni tutuklular için de yer açılıyor. Ve tabii fetvalarla, altı yaşındaki bir kız çocuğu bile İslama göre evlenebilir! Bu mu İslam? Şu İslam güzellemesinden bir çıksanız diyorum. Bir sorum daha var. Peki, erkek çocuklara tecavüz edenler ne olacak? Herhalde yeni bir kanun geliyor, erkek mağdurlar da tecavüzcüsü erkeklerle evlenebilir! Tecavüz tecavüzdür, burada kadınerkek ayrımı yapılmadan yasa eşit uygulanmalıdır! Nevşehir’de Aksaray Güzel Sanatlar Lisesi’nin spor bölümünde okuyan 17 yaşındaki M.Ş. hafta sonu okul pansiyonunun bahçesinde sınıf arkadaşı bir erkek öğrenciyle birlikte otururken, görevli öğretmenler bu durumu genel ahlaka aykırı bulup onların hakkında tutanak tutmuş, müdüre şikâyet etmişler. Müdür de durumu ailelere bildirmiş. Bunalıma giren M.Ş. de ailesiyle birlikte oturdukları Aksaray’a dönerken hareket halindeki araçtan atlayarak intihar etmiş. Bazılarının şöyle dediklerini duyabiliyorum: “Kimbilir nasıl oturuyorlardı?” Ulan siz hiç mi genç olmadınız? Öpüşseler ne olur? “Hunililer” küfür edebilir! Biraz da gülelim... Kadın gelmiş 68 yaşına, ama evlenmek istiyor. Hiç itirazım yok, insan her yaşta evlenmek isteyebilir ama teyzemizin damat adayında aradıkları benim bile başımı döndürdü. 2000 temiz maaşı, deniz kıyısında evi, diksiyonu güzel, tabiatı seven bir damat arıyoruz, bulanlar önce bana haber verebilir. Gelelim biraz yeni dizilerdeki erkek karakterlerine. Yapılan araştırmalar kadınların dizilerdeki erkek tiplerine hayran olduklarını ve kendi çevrelerindeki erkeklerin onlar gibi davranmasını istediklerini ortaya koymuş. Şimdi yeni başlayan bir dizide Kıvanç Tatlıtuğ, sürekli elinde bir demet çiçekle dolanıp duruyor. Buradan çiçekçilere bir müjde vermek istiyorum, satışları artacak, benim komisyonumu da unutmasınlar. Önemli not: Arkadaşlar çocuk tecavüzü için pedofili gibi afili kelimeler kullanmayın. Oğlan çocuklarına tecavüz edenlere oğlancı, kız çocuklarına tecavüz edenlere sübyancı denir. yorum 13 1960’lı yıllara adım atıyordu, insanlık. Özgürlük rüzgârı çıkmamıştı henüz, ama havada baharı vaat eden bir esinti, yürekleri yapraklandıran bir umut kokusu, bir iyimserlik vardı. Ozanlar her zamanki gibi beş parasız, sanatçıların çoğu meteliğe kurşun atardı. Ama illaki reklamcıya dönüşmeden, onun bunun tabanını yalamadan, maskarası olmadan ayakta ve hayatta kalınabilen; çünkü henüz ihtiyaç fazlasına öykünmeyen bir dünyaydı. Karınlar azla doyuyor, böylece obez de olunmuyordu! Elbette tüm dünyadan değil, dünyaya yön veren dünyadan söz ediyoruz. İşte o dünyada, Leonard Cohen adında yoksul bir ozan yaşıyor, kendisi ve arkadaşlarından başka kimsenin duymadığı, dinlemediği şarkılar yazıyordu. Bir gün Montreal’deki caz kulübü Vieux Moulin’de, yontucu arkadaşı Armand Vaillancourt ile buluştu. Armand’ın yanında dansçı Suzanne Verdal vardı. “Nişanlım!” diye tanıştırdı. Leonard, Suzanne’ın saçtığı ışığa kapılıverdi, hatta çarpılmıştı! İki nişanlı pistte dans ederken “arkadaşının aşkı” olmasına karşın gözlerini genç kızdan alamıyordu. HHH Aradan birkaç yıl geçti. Yontucu arkadaş, Suzanne’la evlenip ayrılmıştı. 1965 yazı, Leonard Cohen nihayet cesaret edip Suzanne’ın kapısını tıklattı. Genç kadın, yontucu arkadaştan olan kızı Suzie’yle birlikte Saint Laurent nehri kıyısında bir evde yaşıyordu. Leonard’a portakal kabuklu Çin çayı ikram etti, sonra Montreal sokaklarında dolaştılar, bir kilisede mumlar yaktılar. Geçirdikleri saatleri, Suzanne Verdal şöyle anlatacaktı: “Leonard çok çekici bir erkekti. Av tablosu da epeyce kalabalık... O kalabalığa ka Leonard ve Suzanne rışmak istemedim. Elbette bir aşk yaşadık ama asla birlikte olmadık.” Leonard ise dertliydi: “Gemiler evin penceresinden geçiyor ve ben ellerimle dokunamadığım kusursuz vücudunu ruhumla okşuyordum...” Yazıp bestelediği Suzanne Takes You Down başlıklı şarkıyı ilk seslendiren, Judy Collins oldu. HHH Sonunda, yani aslında şöhretin başında, 1967’de çıkardığı ilk albümü Songs of Leonard Cohen’in ilk parçası Suzanne başlığını taşıyor ve nihayet kendi sesinden Suzanne Verdal ile yaşadığı sorunlu, çünkü zorunlu platonik aşkı anlatıyordu. 1970’li yılların sonunda Minneapolis’te konser veriyordu. Suzanne Verdal’in dinleyiciler arasında olduğunu bilmiyordu. Kuliste karşısında görünce şaşırdı, sevindi ve ona, “Bana güzel bir şarkı armağan ettin!” diye teşekkür etti. Suzanne ise artık süperstar olan eski âşığına, Paris, San Fransisco ve New York’ta yaşadıktan sonra yeniden Montreal’e yerleştiğini anlattı. Her biri ayrı babadan üç çocuğunu yine yalnız büyütüyordu. Yine vedalaşıp ayrıldılar. 1985 yılında Leonard Cohen de Montreal’e dön dü. Bir sabah yürüyüş yaparken Jacques Cartier Meydanı’ndaki sokak gösterisi ilgisini çekti. Kalabalık onu tanıyıp yol açınca, göz göze geldiler. Sokak sanatçısı, Suzanne’dan başkası değildi. Dansçı, Leonard Cohen’e gülümseyerek reve Suzanne rans yaptı. Ama Leonard, gülümsemek ya da selam vermek yerine ansızın sırtını dönüp hızlı adımlarla uzaklaştı. HHH O günden öteye adını taşıyan şarkıyı duymak istemeyen Suzanne Verdal, 1999 yılında merdivenden düştü. Bilekleri kırılmış, sırtı incinmiş, artık dans edemeyecekti. Parasız, kimsesiz, Los Angeles’te bir otoparkta yatıp kalkıyordu. Eski âşığının aynı yıllarda birkaç kilometre ötedeki Budist manastıra kapandığını hiç bilmedi. Birbirlerini bir daha görmediler. Ama 2008 yılında menajeri yüzünden iflas eden Leonard Cohen’i yine platonik aşkı, yani dünyanın her yerinden telif hakları yağmaya devam eden Suzanne şarkısı kurtardı! Leonard Cohen pek çok kadın sevdi, dördünün adını şarkılaştırdı. So Long Marianne’ın esin perisi, yine bir arkadaşının eski karısı Marianne Jensen’di. İki oğlunun annesi ise başka bir Suzanne, Suzanne Elrod oldu(*)... (*) Kaynak: Journal Du Dimanche, Fransa. Kitabına uydurma siyaseti Anayasayı kenarından köşesinden çekiştirerek, düzeni değiştirme yönteminden önceki dönemlerden kalma kadim bir deyimimiz var: “Kitabına uydurmak”. Kitap? Yani Kuranıkerim! Çok şükür artık laikiz! Sözde şimdi tek kitap anayasa! Ve ağızlarda da tek sözcük “demokrasi”! Her türlü dinbazlığın, kişisel, partisel cambazlığın demokrasiye ve elbette anayasaya uydurulması gerek. Ve ne tuhaftır ki bu türden düzenbazlıklar hep darbelerden sonraya raslatılıyor! Ülkemiz, hukuken, siyaseten ve iktisaden 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleri ile darp edildi. Ardından da hep sansür, baskılar, faili meçhuller geldi. Ve hedefte hep Atatürk ve Atatürkçülük ve bu ikisinin de en köklü, en güçlü temsilcisi Cumhuriyet gazetesi! Sansür susturmaktır. Sansürün en kanlı hali ise suikast!.. Çok şükür suikasttan bir önceki “Hapislik” aşamasındayız. HHH Ülkemizde yüzlerce profesör var iken, cinayetlerin hedefinde hep Cumhuriyet’e yazı yazanlar oldu. Anayasa Profesörü Muammer Aksoy, Cumhuriyet’in düzenli 2. sayfa yazarı olmasaydı acaba yine de öldürülür mü idi? Ya da Ilahiyat Profesörü Bahriye Üçok? Peki ya, Siyaset Bilimci Ahmet Taner Kışlalı? Prof. Kışlalı, Cumhuriyet’in 3. sayfasında köşe yazmasaydı yine de, Uğur Mumcu ile aynı akıbete uğrar ve bedeni aracına konulan bomba ile lime lime edilir miydi? Hedeftekiler hep Cumhuriyet ve bu gazete ile gönül ve fikir bağının ötesinde fiilen katkı sağlayan aydınlardı. Doğan Öz’letar,naÜhmmeti@t gKmaaifl.tcaomncıoğlu’lar, Bedrettin Cömert’ler, Cawvwiwt.aOhmrhetatann.cTomütengil’ler... Din devleti kurmak isteyenlerden, ırkçılığı körükleyerek ayrı bir coğrafya yaratmaya yönelenlere dek, bir tek ortak düşman Atatürk, tek hedef Atatürkçülüğün en köklü, en güçlü temsilcisi ise Cumhuriyet gazetesi idi. Günlerce kapatıldı. Tek tek başyazarları (Nadir Nadi İlhan Selçuk) hapsedildi, işkenceye uğradı. Ama ilk kez 10 yönetici, yazarı ve çalışanı birden hapiste. Üstelik en tepedeki yöneticisi yurtdışından gelip kendi ayağıyla içeri girdi. Acaba tüm darbe ertelerinden daha zorlu bir dönem mi yaşıyor Türkiye? HHH Bu dönemin siyasi tarihi elbette Cumhuriyet ile birlikte yazılacaktır. İktidar şimdi, geleceğini güvenceye almak için “kitabına uydurma” peşinde. Avrupa Birliği’ne meydan okumak bunun için! Almanya ile maraza çıkartmak da bu yüzden. AB’nin PKK’ye desteği yeni değil ki! PKK’ye yıllarca silahlı eğitim veren Yunanistan hem AB hem de NATO üyesiydi. PKK’nin siyasi, mali ve medya kaynağı aslında hep Batı Avrupa oldu. Uğur Mumcu’nun yıllarca belgeleriyle yazdığı tüm suikast silahlarının kaynağı hep müttefik ülkelerdi. Italya AB ülkesiydi ve Öcalan’ı haftalarca ülkesinde ağırladı. Yunanistan ise silahlı terör eğitim kampları kurdurdu. Hatta yönetti. AB oyununu çok açık oynadı. Bunu dönemin siyasetçileri de görüyordu. Ama yine de AB masasında kalmayı sürdürdüler. Bir tür “açık poker” idi oynanan. HHH Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik için adaylığının Helsinki Zirvesi’nde 10 Aralık 1999 tarihinde resmen ilan edilmesini sağlayan Bülent Ecevit idi. Kıbrıs ile ilgili her tür baskıya göğüs geren de yine Ecevit oldu. Bugünün Erdoğan’ından daha da sert idi. O günlerdeki sözleri Tayyip Erdoğan’ın bugünkü hissiyatına tercüman olacak gibiydi. Devirecek gibi yapsa da AB ile masayı devirmeyi bir gün düşünmedi: “Avrupa’nın vizyonu yok. Iki dünya savaşını da ne ABD çıkarttı ne de Asya. Avrupa uzak görüşlü değil. Soğuk Savaşın bitmesiyle bazı Avrupa ülkeleri artık Türkiye’ye ihtiyaç kalmadığını düşünüyor. Türkiye’nin stratejik öneminin yeni boyutlar kazandığının farkında değiller.” (AB, Anadolu Dergisi Sayı: 13. Nisan 1999 sayfa: 25) HHH Tayyip Erdoğan’ın niyeti belli ki, AB’nin ipleri kopartmasını sağlamak, böylece bundan da yeni bir “mağduriyet” devşirmek. Ve AIHM’den ebediyyen kurtulmak... 20 KASIM 2016 SAYI: 33282 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.19 06.03 06.24 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.50 12.57 15.26 07.32 12.41 15.14 07.51 13.04 15.40 Akşam 17.51 17.38 18.05 Yatsı 19.15 19.00 19.25 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] [email protected] Numan Kurtulmuş Ordu’da temel atma törenine katıldı. Kurtulmuş: FETÖ mağdurları falan yok Ordu’nun Korgan İlçesi Belediye Meydanı’nda düzenlenen toplu açılış ve temel atma törenine katılan Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, “FETÖ terör örgütüne karşı uyanık davranılması gerektiğini” söyleyerek “FETÖ mağdurları” diye bir algı operasyonu oluşturulmaya çalışıldığını belirtti. Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, “İçeride birlik beraberlik içinde olmamız lazım. Birtakım algı operasyonlarına karşı da uyanık olmamız gerekiyor. FETÖ mağdurları, böyle bir laf var mı? Ortalıkta dolaşıyor. FETÖ mağdurları falan yok, bu laf bir algı operasyonunun parçasıdır, böyle bir algı operasyonunun parçası olmayacağınız gibi, kimsenin de olmasına izin vermeyin. Eğer bu milletten, bir mağduriyetten bahsediyorsak 248 şehidimiz, 2 bin 194 gazimiz var. 78 milyon, uçurumun kenarından dönmüş olan bir milletimiz var. FETÖ mağduru değil, FETÖ’nün mağdur etmeye çalıştığı millet vardır. Bunun hesabını soracağız, fitil fitil burunlarından getireceğiz” dedi. l ORDU/DHA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear