24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
DUNYA ABD siber saldırıdan Rusya’yı suçladı ABD’de 8 Kasım’daki başkanlık seçimleri için geri sayım sürerken WashingtonMoskova arasındaki gerginlik oylamaya da yansıyor. Daha önce Demokrat Parti’nin kurumlarının hacklenmesi ve bundan dolayı Rus hackerlare işaret eden Washington ilk kez resmi olarak Moskova’yı suçladı. ABD İç Güvenlik Ba kanlığı ile Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’nün, Demokrat Parti kurumlarının ve seçim kampanyalarının siber saldırıya uğramasıyla ilgili açıklamasında şu ifadeler yer aldı: “ABD İstihbarat Topluluğu, bazı Amerikan siyasi organizasyonları da dahil Amerikan kurumlarının ve kişilerinin elektronik posta hesaplarına erişilmesinde Rus hükümetinin rolü olduğu konusunda emindir.” Suçlamaya Kremlin’den “saçmalık” tepkisi geldi. Pazar 9 Ekim 2016 dishab@cumhuriyet.com.tr TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ çSIZaINWTtILIKTAıIÜLRşERINAKmİDKYASE ay‘Eargdöotğüarnüysoivril’ ABD Başkanlık seçimlerinin Demokrat adayı Clinton’ın seçim kampanyasının başkanlığını yürüten Podesta’ya ait 2 binin üzerindeki eposta ortalığa döküldü WikiLeaks, ABD Başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti’nin adayı Hillary Clinton’ın seçim kampanyasının başkanlığını yürüten John Podesta’ya ait 2 binin üzerinde elektronik postayı yayımladı. “Podesta sızıntıları” arasında Türkiye ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la da ilgili olanlar da var. Washington’un Türkiye’ye bakışının Demokrat cepheden yansımaları olarak değerlendirilen, diplomat Stuart E. Eizenstat tarafından gönderilen bir epostada “Erdoğan’ın basına, muhaliflere baskı yaptığı, ülkeyi sivil bir çatışmanın eşiğine götürdüğü kaygısı” dile getiriliyor. İslamcı çizgi Podesta’ya ait olduğu öne sürülen eposta hesabı 20082016 yılları arasını kapsıyor. Mailler arasında Clinton’ın sağ kolu, kampanyasında dış politika danışmanı olarak görev yapan Jake Sullivan’a, ABD’nin AB nezdindeki eski büyükelçisi, diplomat Stuart E. Eizenstat tarafından gönderilen 17 Ocak 2016 tarihli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adının geçtiği bir eposta da yer alıyor. Metinde, Eizenstat’ın ABD Savunma Bakanı Ash Carter ile yaptığı Savunma Politikası Kurulu toplantısının özeti aktarılıyor. Savunma Politikası Kurulu, Savunma Bakanlığı’na danışmanlık yapıyor. Eizenstat, iki günlük toplantıda Wall Street’e seslenişten olarak değerlendirilirken Türkiye’nin NATO üyesi olması açısından ABD’yi 21.6 milyon dolar kazanç iddiası de sorunların içine çekebileceği kaydediliyor. Erdoğan’ın ABD’nin WikiLeaks’in, ilk bölümü 2 bin 60 elektronik postadan oluşan “Podes Türkiye’ye, Türkiye’nin ABD’ye oldu ta sızıntısında” ABD başkanlık seçimlerinin Demokrat Partili adayı Hil ğundan daha çok ihtiyacı olduğunu lary Clinton’ın tartışma yaratan kazancına ilişkin yeni iddialar da dikkat çekti. Sızdırılan belgelerde Clinton’ın, Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrıldıktan sonra Wall Street şirketlerine ücret karşılığı yaptığı konuşmaların metinleri de yer aldı. Belgelerde Clinton’ın, Wall Street şirketlerine 20132014 yıllarında yaptığı konuşmalardan toplam 21.6 milyon dolar kazandığı iddiası dikkat çekti. WikiLeaks’in kurucusu Ju düşündüğü aktarılırken bu problemle baş etmenin yolu olarak Türkiye’nin ekonomik problemlerinden ve güvenlik tehditlerinden faydalanılması öngörülüyor. lian Assange, NY Times’ın 2015’te yayımladığı ve Clinton çiftinin ABD’deki uranyum üretim kapasitesinin beşte birinin kontrolünün Ruslara verilmesine dair bir anlaşmanın merkezinde yer aldığı Kolimssainsgı fearn: tBeaztiı yanlısı Hillary Clinton na yönelik iddiaları da gündeme getirdi. Assange bu hafta sitenin kuruluşunun 10. yıldönümünde seçimlere ilişkin yeni belgeler yayımlayacaklarını duyurmuştu. ABD’nin eski dışişleri bakanı Henry Kissinger’ın, Erdoğan’ın Batı yanlısı bir çizgiye geleceğini dü şünmenin “fantezi” olacağı görüşün istihbarat servislerinden, Türkiye’de mücadele olduğu, Erdoğan’ın ise PKK de olduğu aktarılıyor. Buna rağmen görev yapmış dört ABD elçisinden ve ve bağımsız bir Kürt devleti tehdidiyle epostada Erdoğan’la ortak güvenlik üç akademisyenden görüş aldıkları mücadele ettiği belirtiliyor. Erdoğan’ın endişeleri nedeniyle müzakere edile nı belirtiyor. Erdoğan’ın Türkiye’yi da PKK ABD’nin terör listesinde olsa da bilecek ortak alanların halen bulundu ha İslamcı bir çizgiye çektiğinin kay Washington hükümetinin Türkiye’nin ğu da vurgulanıyor. dedildiği epostada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “Başbakan” olarak bah güvenlik endişeleri ile yeterince ilgilenmediğine inandığı aktarılıyor. ‘Ruslar hackledi’ sedilmesi ise dikkat çekiyor. Türkiye’nin sınırlarındaki kaosa dik Podesta, Washington siyaset sahne Tek karar mekanizması kat çekilen mailde Cumhurbaşkanı’nın sinin önde gelen isimlerinden. 1998İran/Rusya/Suriye/Kürt ekse 2001 arasında Clinton’un eşi, eski ABD Erdoğan’ın gazeteciler, mu ninden çekindiği, bunun ya Başkanı Bill Clinton’un özel kalemi ola halif politikacılar, askerler gi nı sıra ekonomik büyüme rak görev yaptı. Podesta, sosyal med bi kendi görüşlerine katılma nin yavaşlaması, borçlar ve yada paylaştığı mesajında “Seçimleri yanlara baskı yaptığı belirti Türkiye’nin NATO üyeliğinin Trump’ın kazanmasını isteyen Ruslar lirken son seçimlerden zafer ABD’ye bir koz sağladığı savu tarafından hacklenmekten mutlu deği le ayrıldıktan sonra PKK ile nuluyor. İsrail ile yeniden ya lim. Hangi belgelerin gerçek hangileri müzakereleri bitirdiği ve “ül kınlaşmanın nedenlerinden nin sahte olduğunu anlamak için ayıra keyi sivil bir çatışmanın eşi birinin Erdoğan’ın yalnız bıra cak zamanım yok. Ancak başlangıç ola ğine götürdüğü” kaygısı ifade ediliyor. “Kabinesi” zayıf Podesta kıldığı kaygısının olduğu görüşü dile getiriliyor. rak Assange’ın Podesta Grubu’nun sahiplerinden olduğum iddiası yanlış” olan Erdoğan’ın önemli konu 17 Ocak tarihli epostada ifadelerini kullandı. larda tek karar mekanizması olduğu Rus jetinin düşürülmesi (24 Kasım Podesta grubu hakkında daha önce, kaydediliyor. Erdoğan ve ABD’nin ön 2015) ve Suriye’ye tankların gönderil Gülen bağlantılı Ortak Değerler için celiklerinin farklı olduğuna değinilir mesi (2015Süleyman Şah Türbesi’nin İttifak’ı için lobi faaliyetlerinde bulun ken Washington’ın amacının IŞİD ile taşınması süreci) provokatif hareketler duğu iddiaları basına yansımıştı. Trump’ın kasedi çıktı Kadınlara yönelik ayrımcı, hakaret içeren söylemleriyle eleştiri oklarının hedefindeki ABD’nin Cumhuriyetçi cephesinden başkan adayı Donald Trump bir kez daha skandalın merkezinde. Trump’ın 2005’te kadınlara yönelik cinsel içerikli, müstehcen ifadeler içeren bir konuşması Washington Post gazetesinin yayımladığı video kasette ortaya serilince tepkiler çığ gibi büyüdü. Kasette Trump’ın bir televizyon programının sunucusu ile bir otobüste yaptığı sohbet yer alıyor. İkili yaka mikrofonlarının açık olduğunun farkında olmadan sohbet ediyor. Trump evli bir kadınla ilgili fantezilerini, ona tacize varan ısrarlı davranışlarını, zengin ve popüler bir kişi olmanın kadınlara yaklaşmayı kolaylaştırdığını anlatıyor. Videonun yayımlanmasının ardından kendi partisinden kimi isimler Trump’tan desteklerini çektiklerini duyurdu. Eşi hem kınadı hem affetti Tepkilere karşın adaylıktan vazgeçmeyeceğini söyleyen Trump ise öte yandan da videodaki sözlerinden dolayı özür diledi. Trump’a eşi Melanie Trump’tan da kınama geldi. Melanie Trump eşinin sözlerinin kabul edilmez olduğunu söylerken “umarım insanlar benim kabul ettiğim gibi onun özrünü kabul ederler” ifadesini kullandı. Yemen’in başkenti Sanaa’daki saldırıda 534 kişi de yaralandı. Sav‘Saoşğ’taunkStekRirunizsmiyyeaoieArurB’dmDeun daha tehlikeli’ Husilerin cenaze törenine ölüm yağdı Yemen’de Riyad liderliğindeki koalisyon güçlerinin düzenlediği hava saldırısında en az 82 kişinin yaşamını yitirdiği belirtildi. Başkent Sanaa’da dün meydana gelen saldırıda Husilerin bir cenaze töreninin gerçekleştiği bina ve çevresinin hedef olduğu kaydedildi. Kimi yerel kaynak can kaybı sayısının 450 olduğunu öne sürerken Husilerin kontrolündeki Sanaa’daki yetkililer de yaralı sayısını 534 olarak duyurdu. Cenaze töreninin Şii Husi yönetiminin “İçişleri Bakanı” ola rak bilinen Celal el Rowaishan’ın babası için düzenlendiği belirtildi. Riyad liderliğindeki koalisyon kaynakları ise hava saldırısıyla ilgilerinin bulunmadığını iddia etti. Yemen’de uluslararası toplumun tanıdığı Mansur Hadi yönetimini destekleyen Suudi Arabistan’ın Mart 2015’ten beri bu ülkeye yönelik Husileri hedef alan bombardımanı sürüyor. Bombardımanlarda her geçen gün artan sivil can kayıpları başta insan hakları örgütlerinden olmak üzere ciddi eleştirilerin merkezinde. Suriye’de ateşkes konusunda uzlaşamayıp karşılıklı tehdit söylemlerine yönelen Rusya ve ABD arasındaki durum Berlin’de de kaygıyla izleniyor. Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier, Suriye sorunu nedeniyle ABD ve Rusya arasında gerginleşen durumun Soğuk Savaş döneminden daha tehlikeli olduğunu söyledi. Bild gazetesine verdiği demeçte Steinmeier, Ukrayna krizi, siber savaş, nükleer silahlar konusunda azalan işbirliğinin de ABD ve Rusya arasında gerilimi üst seviyeye çıkardığını işaret etti. Steinmeier’dan bu uyarılar gelirken dün Rusya’nın sınırındaki iki NATO ülkesi Polonya ve Litvanya’ya yakın Kaliningrad’a, yeniden nükleer kapasiteli füzeler konuşlandırmayı planladığı iddiası gündeme geldi. Rusya’dan veto Bu arada Suriye’nin Halep kentinde çatışmaların durmasını ve askeri uçakların kent üzerinde uçuşuna son verilmesini içeren Fransa tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne getirilen karar tasarısını Rusya veto etti. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, IŞİD militanlarının Türkiye sınırında bazı köyleri ÖSO’nun elinden aldığını savundu. IŞİD’in önceki gece saldırılarını yoğunlaştırdığı Ahtarin ve Türkmen Bareh köylerini geri aldığı iddia edildi. Macaristan’da basının kara günü Gazetenin kapatılması dün yüzlerce kişi tarafından protesto edildi. Macaristan’ın en etkin muhalif gazetesi Nepszabadsag yayın hayatını askıya alma kararını açıkladı. Sol görüşlü gazetenin Avusturya merkezli sahibi Mediaworks’ten her ne kadar kapatma kararının ekonomik gerekçelerle olduğu savunulsa da bu gelişme halihazırda AB’nin otokratik yönetimi nedeniyle eleştirilerinin merkezindeki sağcı Başbakan Victor Orban yöne timinin basına yönelik baskısının sonucu olarak değerlendiriliyor. Şirket yeni bir formül bulunana kadar yazılı basında yer almayacaklarını söylerken muhalefetteki Sosyalist Parti “basın için karanlık bir gün” diyerek karara tepki gösterdi. Avrupa Parlamentosu’dan Guanna Pittella da finansal gerekçelerin bahane olduğu görüşünü dile getirdi, “Bugün Macaristan’da basın özgürlüğü teh likededir. Demokratik olmayan sistemlerde düşman gazeteler kapatılır, böylelikle örneğin yolsuzluk davaları ortadan kaldırılır” dedi. Anlamı “Halkın Özgürlüğü” olan Nepszabadsag gazetesi 60 yıl önce yayın hayatına başladı. Ülkenin en yüksek tirajlı gazetelerinden olan Nepszabadsag, Orban’a yakın pek çok siyasinin adının bulaştığı skandalları haberleştirdi. nilgun@cumhuriyet.com.tr 7 AKP’nin demokrasi balonu (2): Gerçekyalan fark etmeyince “Yakupyan Apartmanı” adlı kitabıyla ünlenen Mısırlı yazar Ala As Asvani ile kısa süre önce yapılan bir söyleşi okudum. “Yakupyan Apartmanı”nda komşuları üzerinden ülkesinin gerçeğini anlatan yazar, “Mısır’da yerleşik bir yalan kültürü olduğundan” dem vuruyor ve bu kültürün doğasını rejim baskısına bağlıyor, Mısır’da özetle “gerçek ve yalan arasında fark gözetilmediğini” belirtiyordu. “Demokratik olmayan rejimlerde insanların sosyal medya alanı dışında düşüncelerini ifade edebilecekleri bir yer yok” diyen Asvani ekliyordu: “Hükümetlerin bu nedenle inandırıcı söylem geliştirmeleri için hiçbir saik yok. İktidar ne derse desin, nasılsa hesap soran/geri dönüş yapan olmuyor. Yurttaşların düşüncesine yalnız demokratik rejimlerde değer verilir. Demokratik olmayan sistemlerde gerçek ya da yalan arasında hiçbir fark yoktur.” Ne kadar baskı o kadar yalan Ne kadar ekmek o kadar köfte hesabı… Ne kadar baskı o kadar yalan... Hep düşünürüm “Yalandan kim ölmüş” lafı nerden çıkmıştır diye… İşte tam bu mantıktan çıkmış olmalı… Mısır ve Türkiye gibi ülkelerde baskıdan ölebilirsiniz ama yalandan ölmezsiniz. Rezil olmazsınız; itibarınızı, güvenilirliğinizi ve inandırıcılığını yitirmezsiniz. “Kandırılmışım!” der.. öte tarafa geçersiniz. Bu köşede geçen hafta “Economist”te irdelenen dünyanın yeni “post gerçek siyaseti/post truth politics” akımını anlattım. Uluslararası siyasette “yeni bir trend” olarak öne çıkan “post gerçek akımının” temsilcilerinin sivrilen isimleri arasında ABD’de Trump, İngiltere’de “Brexit”çi Boris Johnson, Rusya’da Putin, Türkiye’de Erdoğan’dan söz ediliyor. Bu liderlerin ortak noktaları olarak nesnel gerçekle hiç yüzleşmemeleri, tüm güçlerini propagandadan almaları sıralanıyor... ABD, İngiltere gibi gelişmiş demokrasilerde “post gerçek liderlerin” peydah olması hiç kuşkusuz büyük haber niteliği taşıyan sarsıcı bir yenilik. Ama gerçekte ne bizler ne de Rusya için “post gerçek”le yaşamak bir yenilik sayılmaz. Ruslar Sovyet döneminde “post gerçeğin” şahikasını yaşadılar. Biz de geri dönüp baktığımızda esasen “post gerçek”ten başka şey görmedik ve yaşamadık. Refah’ın mümkünse en “takıyyeci” ekibiyle “Türkiye’yi demokratikleştirmede dünya markası yapacaklarını” iddia eden liberal entelektüellerden önce de bu ülkede mesela darbeye “darbe” denmezdi. Darbe olgusunun ağız dolusu lanetlenmesi için “anti darbe retoriğinin” siyasi iktidarlar tarafından sonuna dek araçsallaştırıldığı günler beklendi. Geçmişte başarılı darbelerin çok ağır sonuçlarına duçar olduğumuz dönemlerde, kerli ferli profesörler, yazarlar, gazeteciler “darbe” lafını ağzına almaz, yalnız Türkiye’de adını duyduğum ne idüğü belirsiz bir “ara rejim”den söz ederlerdi. O dönemin “post gerçek ezberi” doğrultusunda askerler Türkiye’de, dünyada benzerine rastlanmayan “demokratik geleneklere” sahip çıkardı. “Rejimi korumak” için müdahale yapsalar da yaygın söylemle yönetimi “demokratik güçlere” bırakırlardı. ‘Cehalet iktidardır’ dünyası “Post gerçek siyaset” bizde genlere işlemiş. Orwell’in “çifte düşünce/double think” diye adlandırdığı, eşyanın tabiatına kökten aykırı birbirine zıt düşünceleri savlamak bizde öylesine doğal, köklü ve yaygın bir şey ki; ne askerin vaktiyle dayattığı “ara rejim masalları”, ne de RTE’nin “ileri demokrasi savları” alerji yaratıyor. “Post gerçeğin” abc’si denebilecek Orwell’in “1984” kitabında anlattığı üzere öteden beri aslında Türkiye’de hep “savaş barıştır”, “özgürlük tutsaklıktır” ve “cehalet iktidardır” dünyasında yaşanıyor. Ülkenin “en antidemokratik ekibini” yıllar boyu aydın geçinen liberallerin “Bize demokrasi getiriyorlar” diye desteklemelerine bu nedenle şaşmamak gerek. Gene de şaşıyoruz. Çünkü ömürler geçiyor. İnsan fasit dairenin kırıldığı günü görmek istiyor. Fas’ın AKP’si yine iktidarda Fas’ta düzenlenen parlamento seçimlerinin galibi koalisyon hükümetinin liderliğini yapan İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) oldu. İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada AKP’nin, 395 sandalyeden 125’ini kazanırken en büyük rakibi, Fas’ın İslamcılaştırılmasına karşı çıkan Doğruluk ve Çağdaşlık Partisi’nin ise 102 sandalye aldığı belirtildi. Seçime katılım oranı ise yüzde 43. C MY B nilgun@
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear