26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 9 Ekim 2016 16 Boğaza karşı viski içtim... Durun durun, başlığa bakıp hemen “Türkiye bu durumda iken... Hapishaneler sadece AKP iktidarına muhalif olduğu için tutuklananlarla tıklım tıklım dolmakta iken... FETÖ kılıfı altında temel özgürlükler ayaklar altına alınır, hukuk yerine orman kanunları ikame edilirken sen tutmuş...” diye beni azarlamayın. Hele bir dinleyin... Onat Kutlar’ı 80. yaşında anmak için bir kitap hazırlandı: Onat Kutlar’a mektup var! Cumhuriyet Kitap Eki’nin elebaşısı kitabın tanıtım yazısını benim yazmamı buyurdu. Henüz basılmamış, ancak baskıya hazırlanmış kitabı elektronik ortamda yolladılar. İki gün de süre verdiler. Tamam, Onat benim kadim bir arkadaşım. Nitekim ben de o kitaba bir mektup yazarak onurlandım. Ama bir de Cumhuriyet Kitap eki için bir yazı nereden çıktı? Hem de izin yaptığım bir günde. Yani tam bir angarya. Homurdanmasam bile, eteklerim de zil çalmadan masanın başına, bilgisayarın önüne çöktüm. Çoğunu tanıdığınız, yazılarını, şiirlerini bildiğiniz “Onat Kutlar’ın arkadaşları”nın mektuplarını okumaya başladım. Niyetim bir iki mektup baştan, bir iki ortadan, bir iki de sondan okuyup kolayından bir yazı kotarmak. 448 sayfayı satır satır okuyacak halim yok ya... Meğer varmış. İlk mektuptan başladım ve sonuncusuna kadar masadan kalkmadan, mola vermeden, handiyse soluk almadan bütün kitabı okudum. Yedi saati geçmiş. Bitti. Bir kitap okumadım; Onat’ın aynasında, her biri üstüne sayfalar döktürülesi mektuplarda kendi çocukluğumu, gençliğimi, üniversite yıllarımı, gazeteciliğe başladığım o çalkantılı yılları, sıkıyönetimleri, askeri ve sivil hapishanelerin koğuşlarını, volta boyu sohbetleri, siyasal göçmenlik yıllarımı, Türkiye’ye dönüşümü, Cumhuriyet yıllarımı bir kez daha yaşadım. Sinema sanatına vurgun Onat’tan söz eden bir yazıda “klişe” sayılmaz: Onat’ın aynasında kendi hayatım bir film şeridi gibi önümden aktı geçti... Ve tabii Onat’lı anılar, anılar, anılar... Hayır anlatmayacağım. Buraya sığmaz. Mesela 12 Mart karanlığında polisler bizi fellik fellik ararken, sahte kimlik niyetine, üstünde kendi fotoğraflarımız yapışık “Sinematek üyelik kartı”nı kendi elleriyle hazırlayıp, “Seni Hasan Keklik olarak sinematek nüfus kütüğüne kaydediyorum” diye dalgasını geçtiği ve o sahte kimlikle nice polis denetiminden sıyrıldığımızı anlatmayacağım. Boleslavski’nin “Ritim bütün sanatların prensidir, tempo onun piç kardeşi” cümlesi üstüne saatler değil günler süren o ateşli tartışmalarımızı anlatmayacağım... HHH Kitabı bitirdim ve derin bir sızı, içimi acıtan bir keder çöktü üstüme... Tuttum, boğaza karşı viski içtim. Boğaz dediysem, bildiğiniz boğaz değil. Marmara Adası ile karşısında sıraya dizilmiş Ekinlik, Avşa, Koyun ve Paşa Limanı adaları arasındaki boğazdan söz ediyorum. Viski dediysem kaç yıllık olduğunu bilmediğim ve şişenin dibinde iki, üç parmak(çık) kalmış, “asker viskisi” diye küçümsenen berbat bir içkiden söz ediyorum. Olsun. Boğaza karşı viski içtim yine de... Bütün yaz Cumhuriyet yazıişlerinde çalıştırıldıktan sonra şu güzelim güz günlerinin tadını çıkarmak için tüydüğüm Marmara Adası’ndaki keyifli tembellik günlerim bitti. Yeniyetme gazetecilerin diliyle söylersem: Dönüş yapıyorum. Asfalta, betona, ambulans çığlığına, egzoz gazına dönüş... Onat’ın anılarının kederi üstüne bir de dönüş binince gel de içme... Sade suya tirit bir Tırmık mı oldu? Keder bastı, hoşgörün... ABD: Başika Bağdat’ın rızası dışında Türkiye ile Irak arasında IŞİD’in elindeki Musul’a yönelik operasyon öncesinde Başika krizi alevlenirken ABD topu Bağdat yönetimine atmayı sürdürüyor. ABD Türkiye’nin eğittiBaşkanı Obama’nın IŞİD ile ği Sünni milisler Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, Türk askerinin yerel güçleri eğitmek için Musul yakınındaki Başika’da bulunmalarına ilişkin soruya verdiği yanıtta, “Irak’taki tüm askeri eylemler Irak hükümetinin tam rızası ve koordinasyonuyla olmalı” dedi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby’nin düzenlediği basın toplantısına katılan McGurk, Türk askerinin Başika’daki konuşlandırılmasının bir yılı aşkın bir süre önce gerçekleştiğini anımsattı. “Bu dönemde yanlış iletişim veya başka bir durum olduğunu ancak konuşlandırmanın Irak hükümetinin rızası dışında olduğunu” savundu. McGurk “Musul operasyonunda temel ilke, bir plan ve bir komuta olması. Bunun dışındaki herhangi bir silahlı grup çok ciddi sorunlar yaratabilir” ifadesini kullandı. Öte yandan ABD’nin talebi üzerine Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı John Kerry dün telefonda görüştü. haber EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN ‘Hepimiz birer Metin Göktepe olabilirdik’ Kapatılan İMC TV’nin programcısı Ayşegül Doğan, ‘İnsanın zoruna giden şey, işsiz kalmak değil, gazetecilerin mesleklerini yapabilmek için ödedikleri bedeller’ diyor. SEYHAN AVŞAR OHAL’de kapatılan İMC TV’de “Gündem Müzakere” programını sunan Ayşegül Doğan, habercilik yapmak için şahane ışıklara, dekorlara ihtiyaç duymayan bir televizyoncu. Aynı zamanda Türkiye’deki barış için en ağır bedelleri ödeyen Orhan Doğan’ın kızı. Orhan Doğan barışı göremeden dünyaya veda etti. Ama Meclis’ten polis otosuyla alınırkenki fotoğrafı hafızalarda kazılı. Böyle bir aileden gelen Ayşegül Doğan da 2011’den, yani kurulduğundan beri İMC’deydi. Bütün ekiple birlikte, ağlaya ağlaya ekranlara veda ettiler. Şimdilik... “Sanıyorum hep birlikte şu duyguyu hissettik: Emeklerimizle oluşturulmuş, sermayeye dayanmayan, patronsuz, kendi öz gücüyle ortaya çıkan ve büyütmek için çok emek sarf ettiğimiz, gözümüz gibi koruyup kolladığımız, pamuklara sarıp sarmaladığımız canımızdan bir şeyimizi kaybettik” diyor. Doğan ile İMC TV’nin son yayınlarını konuştuk. n İMC TV son ana kadar yayınını sürdürdü. O anlarda neler hissettiniz? Altı günde yaşadığımız çok sancılı, endişeli, kaygılı bir süreçti. Ben öfke duydum açıkçası... Çünkü ne olacağına dair hiçbir fikriniz yok. Kapatılma kararını öğrenmemiz bile mevzu oldu. Uzun süre öğrenemedik. Kendi kurumunuzla ilgili haberin peşine düşüyorsunuz... Neredeyse hiç uyumadık. Hiç durmadan yayın yapmaya çalıştık. Özel yayına geçtik. Motivasyonumuz azalmadı. Bu süreç bir kez daha gösterdi ki, nerede olursa olsun, hangi olanaklarla olursa olsun habercilik istenildiği an yapılabilen bir iş. Çok şahane ışıkların, süper dekorların olmasına gerek yok. Yeter ki bedel ödemeyi, işsiz kalmayı göze alabilin. Hepimiz ağladık. Ağlamayan yoktu. Eski bir Anadolu geleneğidir ya hani, imece usulü bir araya gelmek... Herkes kendinden bir şeyler katarak İMC’yi var etti. Sanıyorum hepimiz, ayrı ayrı ve hep birlikte şu duyguyu hissettik: Bizim emeklerimizle oluşturulmuş, hiçbir patrona, sermayeye dayanmayan, kendi öz gücüyle ortaya çıkan ve büyütmek için çok emek sarf ettiğimiz, gözümüz gibi koruyup kolladığı mız, pamuklara sarıp sarmaladığımız canımızdan bir şeyimizi kaybettik. n İMC TV’yi anlatır mısınız? Kapatılma kararı bekliyor muydunuz? İMC TV, Türkiye televizyonculuğu tarihinde bence bir ilkti. Yayın ilkeleri açısından BBC’yi esas alıyordu. Ağır çatışmaların olduğu 2011 yılında kuruldu. Çatışmalara rağmen barış gazeteciliğini esas aldı. Biz hakiki bir gazetecilik yapmaya çalışıyorduk. Geçen yıl, hiçbir mahkeme kararı olmaksızın TÜRKSAT’tan kaldırıldık. Karartma da bekliyorduk. Ne 10 Ekim’de yayındaki tek kanaldık 10 Ekim’in yıldönümü... Patlama sırasındaki yayınınız da etkileyiciydi... Muhabirlerimiz tüm Türkiye’de canları pahasına sahadaydılar. 10 Ekim katliam anında yayında olan tek televizyon kanalıydık. Ankara’daki muhabir ve kameramanlarımız ölümden döndüler. Canlı yayın sırasında patlama oldu. Muhabir arkadaşımız şoka girmişti. Rejideki arkadaşlar, ‘Haberi vermek zorundasın, şu an bu haberi senden başka verebilecek kimse yok’ diyerek, yayını sürdürdü. Karartılmasaydık, elbette, katliamın yıldönümünde de canlı bağlantılarla özel ya yın yapacaktık. Ayşegül Doğan, barış için mücadele eden babası Orhan Doğan’ı son günlerde çok daha özlediğini söylüyor. den mi? Kötü habercilik, yanlı habercilik, herhangi bir siyasi partiye veya siyasal organizasyona dayanan bir habercilik yaptığımız için mi? Hayır. Tam tersini yaptığımız için kapatılma endişesi yaşıyorduk. n Halkın haber alma hakkının engellenmesi bir yana işsiz gazeteciler ordusu da giderek büyüyor. Bu konuda neler söylersiniz? İşsiz gazeteciler ordusuna katılmak, Türkiye’de, geldiğimiz noktayı düşündüğümüzde gurur duyulası bir hal aldı. Türkiye’de işsiz bir gazeteciyseniz demek ki işinizi layıkıy la yapmaya çalışan bir gazetecisiniz. Türkiye’de işsiz gazeteci olgusu, düne uzanıyor. Sansür, karartma daha da ileri giden uygulamalar hep vardı. Son yıllarda artarak, biraz da boyut değiştirerek devam ediyor. Hepimiz birer Kadri Bağdu ya da Metin Göktepe olabilirdik. İnsanın zoruna giden şey, işsiz kalmak değil. Gazetecilerin yalnızca kendi mesleklerini yapabilmek için ödedikleri bedeller, yaşadıkları baskılar esas mesele. Ayrıca henüz işsiz kaldığımı kabullenebilmiş değilim. İMC TV’nin mühürlenmesi, İMC’nin ka pandığı anlamına gelmiyor benim için. n Milletvekiliyken tutuklanan bir babanın, Orhan Doğan’ın kızı olarak, HDP milletvekillerine yönelik tehditleri nasıl yorumluyorsunuz? HDP milletvekilleri tutuklanırsa, şimdi yalnızca ana akım medyada iktidar partisinin istediği kadar görülebilir. Kanalların kapatılması neyin hazırlığı? Babamın zamanından bugüne değişen bir şeyler de var. Daha güçlü bir Kürt toplumu, daha örgütlü bir Türkiye toplumundan bahsediyoruz. Önceden, Cizre’de, Diyarbakır’da ne yaşandığını Edirne’de, İstanbul’da, Yozgat’ta, Konya’da anlatmak daha zordu. Babam 2 Mart 1994’te gözaltına alındı. Birileri ensesine bastırıyor, yaka paça götürülüyordu. Şimdi, o fotoğraf Orhan Doğan’ın gözaltına alınmasından çok daha fazla şeyler söylüyor. O fotoğraf, yüzlerce köyün boşaltılması, yüzlerce insanın sürgüne gitmesi demek. Bir o kadarının hapsedilmesi demek. Bir o kadarının toprağın altında olması demek. Öfkenin artması demek. Bir arada yaşam duygusunun zayıflaması demek. Kürtler ve diğer halklar o fotoğraftan sonra kendilerini parlamentoda ne zaman gördüler? 2 Mart 1994 ve Temmuz 2007. 13 sene geçmiş. Milletvekillerinin bir kez daha tutuklandığı sahnelerin yaşanmamasını ümit ediyorum. O dönem sonuçları ağır olmuştu, bugün de ağır olur. n Babanız barış isteyen bir isimdi. Barışı haykıran insanların azaldığını düşünüyor musunuz? Bölgede şimdi çok büyük bir öfke var. En büyük yıkımı yaşayan bir yer de benim memleketim Cizre. Beraber gidip insanlara soralım. Ne istiyorsunuz? İnsanlar, ‘Adalet duygusu korunmuş, kalıcı bir barış istiyoruz’ diyecek. Ne yazık ki, Türkiye’de ‘ah şimdi olsaydı’ dediğimiz insanları kaybediyoruz. Onları koruyamamak, yaşamalarının halklar açısından ne kadar kıymetli olduğunu fark edememek ve bu gerçekle onları kaybettikten sonra yüzleşmek çok zor. Tahir Elçi böyle bir örnek değil mi? Babamı da çok özlüyorum. ‘Keşke olsaydı’ dediğim çok anlar oldu. Bize veda edeli on yıl olmak üzere... l İSTANBUL Kalemi tutsaklara nöbet Tutuklu yazar Aslı Erdoğan ve dilbilimci Necmiye Alpay için dün tutulan Özgürlük Nöbeti’nde Robert Koleji mezunlarıyla yazar Ayşe Kulin ve tiyatrocu Nedim Saban vardı. CANAN COŞKUN Yazar Ayşe Kulin ve tiyatrocu Nedim Saban, kapatılan Özgür Gündem Gazetesi’nin Yayın Danışma Kurulu üyeleri yazar Aslı Erdoğan ve dilbilimci Necmiye Alpay için nöbet tuttu, cezaevine mesaj yolladı. Saban, “Biz de dışarıda aynı derecede tutsağız” derken, yazar Ayşe Kulin ise sabır diledi: “Çocuğuna ceza verir gibi yazarına ceza veren bir ‘babamız’ var.” Kulin, hukukun ve adaletin olmadığını da vurgulayarak, “Mektup yazmadım çünkü, bize kızdıkça onlardan acısını çıkarmasınlar istedim. Başka ölçütlere göre tutuluyorlar” dedi. Bakırköy Kadın Cezaevi önündeki dünkü “Özgürlük Nöbeti”ni, Aslı Erdoğan’ın Ro bert Koleji’nden arkadaşları ile yazar Ayşe Kulin ve tiyatrocu Nedim Saban tuttu. Saban, Aslı Erdoğan’ın Robert Koleji’nden iki sınıf küçüğü olduğunu aktararak, “Çok sevdiğim biri ve hep yazar olarak hayranı olduğum bir insan” dedi. Saban, Aslı Erdoğan’ın cezaevinde olmasını istemediğini belirterek, “Biz de dışarıda aynı derecede tutsağız. Bir sürü yazar/gazeteci dostuma da aynı desteği verdim, vereceğim. Umarım kalemler tutuklu kalmazlar” diye konuştu. ‘Mektup yazmadım’ Yazar Ayşe Kulin de, Erdoğan ve Alpay’a kitap yollamadığını, çünkü ellerine ulaşmayacağını söyleyerek, “Aslında, mektup yazmanın da iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyorum. Gövde gös terisini sevmeyen bir iktidar var. Yaptıklarınız onların lehine mi oluyor aleyhine mi? Artık hukuk ve adalet kalmadığına göre başka ölçülere göre tutuluyor insanlar içeride. Ona dikkat etmek lazım diye yazmadım. Bize kızdıkça onlardan acısını çıkarmasınlar diye” dedi. Kulin, “Böyle giderse bu nöbetler rutine döner” diyerek, şöyle devam etti: “Böyle kişisel, intikam cezası gibi ceza olmaz. İçeride benim de bir sürü yazar dostum var. Onlar niye içerideler, ben bunu izah edemiyorum. Çocuğuna ceza verir gibi yazarına ceza veren bir ‘babamız’ var”. Açıklamanın ardından yazar Ayşe Kulin, Erdoğan’ın “Bir Delinin Güncesi”, “Kabuk Adam” ve “Mucizevi Mandarin” kitaplarından bölümler okudu. l İSTANBUL/Cumhuriyet Ayşe Kulin, Erdoğan ve Alpay için tutulan özgürlük nöbetindeydi. Vedat ARIK C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear