26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 6 Ekim 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY Konulara tek açıdan bakmak Her alanda olduğu gibi politikada da konulara tek değil birçok açıdan bakabilen kimseler maalesef azdır. Dünyaya değişik pencerelerden bakabilmenin ferasetini (= ahmaklığın tersi) anımsamanın yararlı olacağı günlerdeyiz. Bu konuda örnek vermek, o nadir politikacılardan Robert Schuman’ı değerlendirmek için biraz eskiye, I. Dünya Savaşı sonuna dönmemiz gerekir. I. Savaş’ta İngiltere, Fransa ve müttefikleri kazanmış, Almanya, Osmanlı İmparatorluğu ve müttefikleri yenilmişlerdi. Fransa’nın o tarihteki başbakanı Clemenceau, Almanya’dan nefret etmekte, bu ülkeden hıncını nasıl alacağını bilememekteydi. Britanya Başbakanı Lloyd George bu konuda Fransızlardan daha ılımlıydı. ABD Başkanı Wilson ise Almanya’yı böyle ezmenin yararına inanmıyordu. Sonuçta, Clemenceau ağır bastı ve Almanya, Versay Barış Antlaşması’yla büyük çapta tırpanlandı: Topraklarından yüzde 13.5’i ve sömürgeleri elinden alındı, böylece Saar ve Yukarı Silezya’daki fabrikalarını ve kömür madenlerinin önemli bir bölümünü yitirdi. Fakirleştirilen Almanya’ya galip ülkelere ağır bir harp tazminatı ödeme cezası da yüklendi: Almanya halkı bu yükün altında yıllarca yoksulluk çekti. Bu aşağılanma ve ezilme sonucu Almanya’da, Fransa’ya karşı biriken nefret, Versay’ı yırtacağını söyleyen Hitler’in başa gelmesine ve 2. Dünya Savaşı’na yol açtı. 2. Savaş, ilkinden daha büyük yıkımlara, yitimlere neden oldu. Sonuçta Almanya yeniden yenilen, Fransa da kazanan taraftaydı. Fransa’da eskiden olduğu gibi Almanlara kin güden, onların en ağır çekilde cezalandırılmasını isteyenler çoktu. Ancak Fransa’nın o tarihteki başbakanı Robert Schuman böyle düşünmüyordu. Gelecekte Avrupa’da üçüncü bir savaş çıkmasını önlemenin gerektiğini, ancak bunun için savaşan tarafların halklarının birbirlerine ısındırılmasının zaman alacağını da biliyordu. Sıra dışı bir düşünceye sahip çıktı, “Versay’ı tekrarlamayalım!” dedi, “Savaş ancak kömür ve çelik üretimi gerçekleşirse çıkabilir. Öyleyse hem Fransa ve hem de Almanya’da kömür ve çelik üretimini, ülkeler üstü bir örgüt yaratıp ona devredelim” dedi. Schuman, bu tezinin ülkesinin parlamentosundan geçmesini sağladı. Avrupa KömürÇelik Birliği kuruldu; bu, zamanla Avrupa Birliği’ne evrildi. Schuman gibi konulara farklı yönlerden bakabilmiş, eski düşmanını dosta çevirmenin akılla bağdaştığını bilmiş, ona elini uzatmış liderler bizde de vardır: Mustafa Kemal Atatürk, İstiklal Savaşı’ndan sonra Yunanistan’a dostluk elini uzatmış ve en büyük zaferinin ardından, ülkesinin olanaklarının sınırlarını en doğru şekilde bildiğinden, ne bağırınca duyulacak uzaklıktaki adalara saldırma sevdasına düşmüş, ne de doğduğu kenti geri istemeye kalkmıştı. Konuları, tek değil yüzlerce açıdan irdeleyebilen devlet adamlarına ne yazık ki her çağda rastlanmıyor. 6 EKİM 2016 SAYI: 33237 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler Mine Esen Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.33 05.19 05.42 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.59 12.59 16.10 06.43 12.44 15.56 07.04 13.07 16.20 Akşam 18.47 18.32 18.56 Yatsı 20.06 19.49 20.12 yorum 13 Bu ülkenin halkı bir zamanlar “Türkiye İran olacak mı?” diye çok korktu. Korkulan şey başka türlü gerçekleşiyor. Bugün Türkiye basın özgürlüğüne vurulan darbeler konusunda İran ile yarışır hale geldi. Gerçek medya teker teker susturulurken asıl “korku” adım adım size yaklaşır hale geldi Saray’ın kalemşorları. Böyle giderse halinizin İran’daki iktidar yanlısı medyadan farklı olmayacağından emin olabilirsiniz. Çünkü AKP iktidarıyla olan “cep” bağınız nedeniyle gazetecilik yapmayı unuttunuz, anladık. Gazeteciliğin temelinde kimsenin sormadığı, soramadığı soruları sormak; tüm iktidar ve yönetim odaklarını kamu adına denetlemek vardır (Bizim için hâlâ var). Bu yapısı itibarıyla gazeteciler mesleklerini yapabilmek için faaliyetlerini muhalif bir perspektifle gerçekleştirmek durumundadır. Ama iktidara yamanınca bu mesleki özelliği unuttunuz, sonra görevini gerçek anlamda yapmaya çalışan bütün gazetecileri “kara muhalefet” olarak nitelendirdiniz. Giderek yabancılaştınız gazeteciliğin temel kurallarına. İktidara yapışıklığınız arttıkça daha önce “kara muhalefet” olarak gördüğünüz gerçek gazetecilere güç odaklarının kötücül mercekleriyle bakıp “terörist”, “FETÖ’cü” yaftası yapıştırmaya başladınız. Haklıydınız. Çünkü kendinizi ancak böyle koruyabilirdiniz. Saray gazeteciliğiniz karşısındaki gerçek gazeteciler rahatsız ediyordu sizi. Ruhunuzu aşağılık kompleksinden kurtarmanın tek yolu vardı; kendinizin gazeteci olduğunu iddia edecektiniz, karşınızdakini de terörist. Elbette bu sizin kompleksinize bir süre iyi gelebilirdi ama sizi Saray yalakası olmaktan kurtaramazdı. Bir zamanlar FETÖ’ye yaptığınız övgüler ayağınızın altında muz kabuğu gibi duruyordu. Her an kayıp yere yapışabilirdiniz. Bundan kurtulmanın tek yolu da hayatında FETÖ’yle yan yana gelmemiş gerçek gazetecilere “FETÖ’cü” çamu Yanaşma gazetecilere İran uyarısı runu yapıştırıp kendinizi gizlemenizdi. Bir çamurdan diğer çamura atladığınız için bir türlü temizlenemediğinizi fark edemediniz. Olmadı... Dünün iktidar gazetecileri dostlarınızın gazeteleri kapatılırken ohh çekip alkış tuttunuz, yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmeyen meslektaşlarınız hapse atılırken suçlu göstermek için elinizden geleni yaptınız. Polis oldunuz, savcı oldunuz, yargıç oldunuz... Onu da anladık... Ama yine olmadı... Bize bir şey olmasın, işimden olmayayım, aman patron kızar deyip bir tokata yenilip yukarıdaki daha da yukarıdaki koltuğa kapak atmak için yarıştınız... Olmadı... Yaranamadınız, yanaşamadınız... Önceki gün demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen görüntülerle televizyonlar, radyolar polislerce basıldı, mühürlendi; işkenceyi, haksızlığı, hukuksuzluğu haber yapan meslektaşlarınız saçla rından sürüklenip işkenceyle gözaltına alındı. Sustunuz... Olmadı... Sadece İMC TV’de çalışan 150 emekçi artık işsiz. Onlar sizin gibi uçaktan haber yapmayan gazeteciler. Sahada çalışan, gözaltına alınan, davalarla boğuşan, basın kartları iptal edilen, buna rağmen yılmayan haberciler. Hiç düşündünüz mü? “Muhalif” basın tamamen susturulduğunda sıranın size gelebileceği aklınızın ucundan geçti mi? Dönün İran’a bir göz atın. Reporters Without Borders’in (Sınır Tanımayan Gazeteciler) Mart 2016 raporuna göre dünyanın en büyük beş medya hapishanesinden biri olan İran’dan bir haber: Nisan 2016’da İran’da dört gazeteci ulusal güvenliğe karşı faaliyette bulunmaktan suçlu bulundu. Aslında 6 ay önce tutuklanmışlardı. Nisan ayında görülen davada ise farklı suçlardan itham edilip hüküm giydiler. “İslam devletine karşı propagandayı yaymak”, “yabancı hükümetlerle irtibat” da suçlamalar arasındaydı. İşte o dört gazeteciden biri kimdi biliyor musunuz? Hükümetin sahibi olduğu bir gazetenin yazarı... Sanıyor musunuz ki “muhalif” basın susturulduğunda rahat rahat yazıp duracaksınız. Size o zaman ihtiyaç kalacak mı? Aynı haberleri veren TRT Haber ve TRT Türk gibi iki ayrı kanala, aynı başlıkları atan onlarca gazeteye para yatırmanın gereği kalacak mı? Ya da kıyasıya girdiğiniz kim daha çok Erdoğancı yarışında arkadaşınızı rahat rahat ihbar edebilecek misiniz? Farkında mısınız bir gazeteci eskisi olarak değerli yalnızlığınızla baş başa kalma yolunda hızla ilerliyorsunuz. İşte o zaman, sustuğunuz için sıra size geldiğinde, dönüp arkanıza bakmayın. Çünkü sadece sizi arkanızdan kovalayan öbür yandaş gazetecilerden başkasını bulamayacaksınız. ‘Eve gidince uzun nilgun@cumhuriyet.com.tr makarna yiyeceğim’ 4 yaşındaki Berfin’e yapılan ilik çağrısı yanıt buldu. Bir günde aranan verici bulununca iliğin nakli yapıldı ve hastaneden taburcu edildi Geçtiğimiz mart ayında yüksek ateş şikâyetiyle anne ve babası tarafından hasta çen Berfin’in ilk sözleri, “Bomba gibiyim. Evde gidince uzun makarna yiyeceğim. Oyun oynayacağım. Ar neye getirilen Berfin’e lösemi teş kadaşlarımı da özledim” oldu. Kızı hisi konuldu. Hastane ve aile tüm nın hastalığının teşhis ve tedavi sü Türkiye’ye ilik çağrısında bulun recinde zaman zaman korkular ya du. Berfin için 1 günde aranan ve şadığını belirten anne Burcu Güneş, rici bulundu. 3 Eylül günü Berfin’e, “İlik nakli gerçekleşti; şimdi de ste Acıbadem Hastanesi Çocuk Kemik rilize bir ortamda beslenmesine ve İliği Transplantasyon Ünitesi Baş temizliğine dikkat ederek yaşaya kanı Prof. Dr. Gülyüz Öztürk ve eki cağımız 1 yıl var. Evimizde çocuğu bi tarafından 10’da 10 uyumlu ili muzla yaşadığımız her an çok mut ğin nakli gerçekleştirildi. 4 yaşın luyuz. Berfin ilk gece yatağına yatt daki Berfin geçtiğimiz cuma günü tığında ‘Anne bir ara yatağımda hiç hastaneden pasta kesilerek taburcu uyuyamayacağım zannetmiştim’ de edildi. Annesi Burcu Güneş’in ku mişti. Demek ki onun da içten içe cağında kameraların karşısına ge korkuları varmış” diye konuştu. Berfin annesi ve babasıyla birlikte. Sarraf için karar 2 hafta içinde Sarraf hâkim karşısına çıktı. ABD’de tutuklu bulunan Rıza Sarraf, “davanın iptali ve delillerin geçersiz sayılması” taleplerine ilişkin hâkim karşısına çıktı. Davanın hâkimi Richard Berman, kararını iki hafta içinde vereceğini açıkladı. Türkçe tercümanın gelmemesi nedeniyle iki saatlik ertelemenin yaşandığı duruşmada taraflar, Sarraf’ın avukatlarının yaptığı iki başvuru, davanın düşmesi ve Sarraf’ın gözaltına alındığında ele geçirilen iPhone telefonundaki delillerin mahkemede kulla nılıp kullanılmayacağı konusunda son görüşlerini dile getirdiler. Dava ocak ayında Hâkim Berman, tarafların ortaya koydukları tezleri dinledikten sonra, davanın düşüp düşmeyeceği ve iPhone konusundaki kararını iki hafta içinde vereceğini açıkladı. Hâkim, davanın düşmesi yönünde karar vermezse, 27 Ocak’ta başlaması planlanan duruşmalar, yaklaşık bir ay içinde sonlandırılacak ve Sarraf hakkında nihai karar verilecek. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr OHAL olağanlaşırken “Darbe girişimi başarısız kaldığına göre anayasa ve ilgili mevzuat yürürlüktedir” diyor gönderdiği açıklamada Adana Barosu’nun Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık ve şu çok yaşamsal noktalara dikkat çekiyor: “Öyleyse hukuk devleti hâkim kılınarak, lekelenmeme hakkına gölge düşmeksizin, adil yargılanma ilkesi içerisinde darbe girişimcileriyle hesaplaşılması gerekmektedir. Üç aylık zaman diliminde olağanüstü halin gerekli kıldığı tedbirlerin de çok ötesine geçilerek, yasa ile yapılması gereken ve kalıcı olmaması gereken düzenlemelerin, kalıcı şekilde KHK ile yapıldığını görmekteyiz. Bir yapılanmanın terör örgütü olup olmadığına ve bir kişinin terör örgütü ile irtibat veya iltisak halinde olduğuna yargı karar vermesi gerekirken KHK’ler ile bu durumun saptanması yargı yetkisinin gaspı mahiyetindedir. Ayrıca TBMM İçtüzüğü’nün 128. maddesi gereğince, anayasanın 121. ve 122. maddeleri uyarınca çıkarılan KHK’lerin komisyonlarda görüşülüp karara bağlanması ve genel kurul gündemine alınması hususları da işletilmemiştir. Yani KHK’ler, TBMM gündeminden kaçırılmakta ve TBMM’ye ait yasama yetkisi gasp edilmektedir. Türkiye’nin kural ve kurumlarıyla işleyen demokrasiye, toplumsal huzur ve barışa gereksinimi bulunmaktadır. Bu, hukuk askıya alınarak sağlanamaz. Daha fazla özgürlük ile kurulur. Bu nedenlerle dileğimiz olağanüstü halin, olağanlaştırılmamasıdır. OHAL gerekçe gösterilmek suretiyle kurunun yanında yaş da yanmamalı, darbecilerle hesaplaşma adı altında farklılıklar, muhalifler, siyasi iktidar gibi düşünmeyenler tasfiye edilmemelidir. OHAL’in yeniden uzatılması gerektiği yönündeki kararı uygun bulmadığımızı kamuoyuna saygı ile sunarım.” Kan davasına dönüştü Kurunun yanında yaşın yanması maalesef görülmedik ölçülerde olağanlaşırken posta kutuma “sesimiz olun!” diyen mektuplar yağıyor. Aşağıdaki satırlar İzmirli bir polis eşinden: “Ben Alev Karslı. İzmir’de yaşayan bir polis eşiyim. Eşim 15 Temmuz’dan sonra açığa alındı. Nedenini biz de bilmiyoruz. İl Emniyet’e gidip nedenini sorduğumuzda ‘Biz de bilmiyoruz’ dediler. 28 Temmuz’da gözaltına alınıp 10 gün sonra tutuklandı. Hâkim bize ‘Size verdiğim cezadan vicdanım rahat değil ama yapmak zorundayım’ dedi. Bunun neresi adalet? Bu devlet eşimi 3 yıldır tanıyor fakat ben 11 yıldır tanıyorum. FETÖ denilen terör örgütüne üye olabilmesi mümkün değil. Ben EğitimSen’li bir öğretmenin yetiştirdiği bir öğretmenim ve maalesef atanamamış ve şu an fişlendiğim için hiç atanamayacak bir öğretmenim. Özel sektörde beni öğretmen olarak bile tanıyan işverenler ‘Seni ve eşini tanıyorum ama devlet bana da bulaşır, seni işe alamam’ diyorlar.’ Bu hak mıdır? Evlenmek için çektiğimiz kredi, ev kiramız, kapatamadığım faturalarım var ve işim yok... Bu iş tamamen CADI AVINA dönüştü. Şu an eşim Aliağa Cezaevi’nde yatıyor, bugün görüştük. ‘FETÖ’cülere SU BİLE YOK’ demişler. 12 kişilik koğuşlarda 23 kişi kalıyorlar. Mahkemeleri bile olmadan KHK ile ihraç edildiler, terörist ilan edildiler. Biz sesimizi nasıl duyuracağız, ne yapacağız, nasıl yaşayacağız bilemiyorum. Lütfen sesimiz olun. Bu çok büyük haksızlık. Suçlu bir eşi beklemediğim için mutluyum ama eşimin orayı hak etmediğini bildiğim halde boş yere yatması çok kötü bir duygu. Ne olursunuz haksızlıkları yazın… ÖZGÜRCE KALIN.” Daha böyle ne mektuplar geliyor ama Alev Hanım’ın satırlarını OHAL’in uzatıldığı şu günlerde bir hukukçunun uyarılarıyla birlikte değerlendirmenizi özellikle istedim. Adana Baro Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık, “Hukuk devleti hâkim kılınarak ve lekelenmeme hakkına gölge düşürülmeksizin darbe girişimcileriyle hesaplaşılması gerekmektedir” derken değişik örneklerini her gün izlediğimiz İzmirli polis eşi öğretmen misali insanlar devamlı olarak sülaleleriyle göz kırpmadan damga yiyerek “lekeleniyor”… Yaşananlar aslında cadı avını fersah fersah geride bıraktı. Kökten bir kan davasına dönüştü. 2016 Türkiyesi bu acımasızlığa ve ilkelliğe daha ne kadar kayıtsız kalacak? C MY B nilgun@
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear