26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 19 Ekim 2016 yorum 13 Köşemen Şairin vasiyeti ne zaman geçerlidir? Beşiktaş Belediyesi’nin düzenlediği 2. Dağlarca Şiir Ödülü, Adnan Özer ve Cenk Gündoğdu’ya Akatlar Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenle verildi. Dağlarca Şiir Ödülü ile ilgili geçen yıl verilmeye başlandığından beri tartışmalar var. Dağlarca’nın vasiyetinde “Adıma ödül konulmasın” demesine rağmen bu ödülün başlatıldığı iddia ediliyor. Ödülün kaldırılması talep ediliyor. Dağlarca’nın vasiyeti 4 Kasım 2008’de, telif gelirlerinin burs olarak verilmesini vasiyet ettiği Çamlıca Bilfen Okulu’nda özel bir törenle açıklanmış. Noter onaylı vasiyetle mal varlığını Mehmetçik Vakfı’na, Kadıköy Mühürdar’daki evini de müze yapılması koşuluyla Kadıköy Belediyesi’ne bağışlamış. Vasiyetinde adına ödül verilip verilmemesine ilişkin bir cümle yok. Ama daha önce, 1992’de bir şair ve bir eleştirmene ödül verilmesini öngördüğü bir vasiyet taslağı var. Ödül parasının nereden geleceğini bile düşünmüş. Yapı Kredi Yayınları’nın “Dağlarca 100 Yaşında” sergi kitapçığında bu vasiyet taslağını görmek mümkün. İyi bir araştırmacı olan şair Mehmet Can Doğan, Oktay Rifat’ın 193386 yılları arasında çeşitli yayınlarda yer almış ancak şairin hiçbir kitabına almadığı 75 şiiri “Bu Dünya Herkese Güzel” (Yapı Kredi Yay.) adıyla kitaplaştırdı. Sosyal medyada başlayan tartışmada Enver Ercan hatırlattı: “Oktay Rifat yayımlanmamış şiirim yoktur demişti”. Oktay Rifat’ın önceki yayımcısı Adam Yayınları sahibi İnci Asena, “Tüm Şiirler’i Oktay Rifat’ın sağlığında onun dilediği yönde Memet Fuat’ın çalışmalarıyla son haline getirildi ve Adam Yayınları’nca yayımlandı. Babasının bu isteğine Samih Rifat da ölünceye kadar sadık kaldı. Ben tanığım” diyerek tartışmaya katkıda bulundu (21.09.16, Facebook). Mehmet Can Doğan, “Bunlar yayımlanmamış değil, dergilerde kalanlar...” diye cevapladı. Kitabın editörü Murat Yalçın da “Şairin vasiyetine uyularak, ‘Bütün Şiirleri’ yapıtına asla eklenmemesi, hep ayrı basım kalması koşuluyla; tüm dönemlerinden, tamamı dergilerde kalmış 70 şiir” açıklamasını yaptı. Ailesinden onay alındığını da belirtti. Bence bu kitap bir kereye mahsus basılabilir ama basımı sürdürülürse bir süre sonra bütün eserlerinden sayılır ve vasiyete aykırı davranılmış olur. Tıpkı Edip Cansever’in şiirlerinde yapılan yanlışın kalıcılaşması gibi. Nilgün Marmara 13 Nisan 1987’de kendi iradesi ile aramızdan ayrıldığında yayımlanmış hiçbir eseri, kitabı yoktu. Bazıları dergici şair arkadaşları vardı. İstese yazdıklarını dergilerde yayımlatabilirdi. “Bu kitap aslında hiç yayımlanmamış olmalıydı” cümlesi ile başlıyor Nilgün Marmara’nın Defterler’inin (Everest Yay.) Kağan Önal imzalı önsözü. Nilgün Marmara intiharı öncesi yazdığı mektupla birlikte daktiloya çekilmiş iki dosya bırakmış. Mektupta eşi Kağan Önal’a isterse bu dosyaları bastırabileceğini yazmış. Dosyalar 1988 ve 1990’da kitaplaşmıştı. 1993’te Gülseli İnal’ın derlediği “Kırmızı Kahverengi Defter” (Telos Yay.) yayımlandı. Kitabın tanıtımında “Nilgün Marmara’nın günlüklerinde yer alan, okuduğu kitaplardan yaptığı alıntılar ve mektup taslakları dışında, her satır, her harf, elinizdeki kitaptadır” deniliyordu. Kağan Önal, bu kitabın kendi onayı alınmadan yayımlandığını, “kesilip biçilme tarzı nedeniyle” eksik olduğunu ve ortaya yanlış bir Nilgün Marmara portresi çıktığını, ölümü hakkında yersiz kuşkular oluştuğunu yazıyor önsözde. 25 yıl sonra olsa bile defterleri tam olarak bastırarak “bütün bu yersiz kuşkulara son vermek” istemiş. Son paragrafta söyledikleri ise can alıcı, “En büyük hatamın ve Nilgün’e karşı tek suçumun zamanında ne yapıp edip defterlerin yayımlanmasını engellememek olduğuna inanıyorum” diyor. Şairlerin evrakı metrukesinin, yayımlanmış şiirlerinin bulunup kitaplaştırılması gerçekten de heyecan verici. Ama bir de vasiyet var. Vasiyetname bir irade beyanı. Kişinin ölümünden sonra geride bırakacaklarının nasıl değerlendirilmesi gerektiğini bildiriyor. Uyulmazsa hukuki sonuçları olan bir metin. Şairlerin de vasiyetnamelerine uyulması gerektiğini düşünüyorum. 19 ekim 2016 SAYI: 33250 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler Mine Esen Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.47 05.32 05.54 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 07.13 12.56 15.55 18.26 06.56 12.41 15.41 18.12 07.17 13.03 16.06 18.38 Yatsı 19.46 19.30 19.54 Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Artvinlinin 25 yıllık baş ağrısı OĞUZ KURDOĞLU Yrd.Doç.Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orman Fakültesi Cerattepe, Artvin kentinin hemen üstünde bulunan Kafkasör yaylasının bir tepesinin adı. Ancak Cerattepe denince bir tepe adı değil, bir halkın bütünüyle içinde olduğu yaklaşık 25 yıllık bir doğa koruma mücadelesi akla geliyor. Bu şaşılacak bir durum değil. Pek çok yerde yamaçlara sırtında toprak taşıyarak üstünde yaşam ve tarım alanları oluşturan Artvin insanı için toprak, orman, su çok değerli, varlığın en gerek şartı. Murgul örneği Artvinli için özellikle yanı başındaki Murgul, bakır işletmelerinin doğaya ve insanlara olan etkisi bakımından çok somut örnek oldu. Murgul’da adına madencilik denen beşeri afetin sonuçları bilinmeseydi, Artvinliler Cerattepe’deki madencilikle başlarına gelebilecek felaketin boyutu hakkında bilgi sahibi olamayacaktı. Artvinlinin mücadelesi Bir anda ayrımsız her sosyal ve siyasal katmandan binlerce insanın bir araya toplanıp tek ses, tek yürek olarak bütünleşebilmesi aynı zamanda Artvinlilerin tutarlı ve kararlı tutumunu ortaya koyuyor. Bu mücadelenin başladığı ilk günden beri, sadece bilimsel bilgi ve hukuk temelinden ayrılmaması ve tüm provokasyonlara rağmen şiddetten uzak durmaları, ayrıca övgüye değer bir konu. Bu nedenlerdendir ki Artvin halkı, saygı duymakla birlikte kendileri için daha dar bir kapsamı ifade eden “Artvinli Çevreciler” tanımlamasını çok da kabul etmiyor, bu çaba için “Artvin halkı” ve “yaşam mücadelesi” tanımlamalarını tercih ediyor. Artvinliler ne diyor? Ülkemizde büyük projelerde “toplumun etkilenme düzeyi” ne yazık ki tamamen göz ardı edilen bir konu. İnsanların yas¸amında, is¸inde, birbiriyle olan ilis¸ki türünde ve örgütlenme biçiminde bir degˆis¸ime neden olan kamu veya özel eylemin her türlü sonucu sosyal etkidir. Peki bu madencilik projesinin sosyal etkileri nelerdir? Kimse baktı mı? Kimsenin aklına geldi mi? Artvinliler yaşlı genç, çoluk çocuk, kadın erkek demedi de neden kendini sokağa attı, neden kendini ormanlara siper etti? Kenya’da 80’li yıllarda bile köylere giden yolların sosyal etkileri irdelenirken, bir kentin halkına bir tek soru sorulmamış olması hangi demokratik teamül gereği? Biz bitirme tezi için 14’ü dernek üyesi çıkan 34’ü kadın (yüzde 31), 76’sı erkek (yüzde 69) 110 kişiye sorduk. Bunlardan birkaç soru için verilen cevaplar şöyle: Cerattepe’de maden kim tarafından çıkarılmalı? Özel şirket diyenler yüzde 9, devlet diyenler yüzde 10, hiç çıkmamalı diyenler ise 80,9. “Teklif gelse siz ya da yakınınız maden şirketinde çalışmayı düşünür müsünüz” sorusuna yüzde 10’u evet, yüzde Cerrattepe’de maden çıkarılırsa ağaç kesimi ve orman ölümü yaşanacak, kimyasal kullanılacak, yeraltı suları kirlenecek, asit maden drenajı yapılacak, heyelanlar meydana gelecek. Peki bunları ne kontrol edecek? ÇED süreci mi? ÇED süreci gerçek anlamda bir değerlendirme süreci değil, yapılabilirlik manifestosu durumunda. Yukarıda görünen Murgul’un maden araştırmalarından sonra geldiği hali gören Artvinliler, Cerattepe de aynı kaderi yaşamasın diye direniyorlar. 90’ı hayır cevabı veriyor. “Madencilik yapılırsa Artvin’de heyelanlar artacaktır önermesine 10 kişi katılmıyorum (yüzde 9.1), 5 kişi fikrim yok (yüzde 4.5), 95 kişi katılıyorum (yüzde 86.4) diyor. “Madencilik faaliyetleri Artvin ve yakın çevresinde içme sularının kirlenmesine sebep olacaktır” önermesine ise 8 kişi katılmıyor (yüzde 7.3), 3 kişinin fikri yok (yüzde 2.7) ve 99 kişi katılıyor (yüzde 90). Artvin Cerattepe’de madencilik belli kriterlere uygun yapılabilir önermesine 83 kişi katılmıyorum (yüzde 75.5), 11 kişi fikrim yok (yüzde 10), 15 kişi katılıyorum (yüzde 13.6) diye cevap veriyor. Şehirde neler yaşanacak? Özetleyelim: Maden çıkarılırsa Cerattepe’de ve tümüyle Genya ve Kafkasör alanında ne olacak diye baktığımızda karşımıza şunlar çıkıyor. Ağaç kesimi ve orman ölümü. Pasa (Maden ocaklarında madenlerin arasında çıkan taş, toprak vb. yabancı nesneler) yığınları, yol açmalar, toz ve vibrasyon, cevher stokları, kimyasal kullanımı, kirlenen yeraltı suyu, asit maden drenajı, patlatma, heyelan ve atık barajı. Peki bunları ne kontrol edecek? ÇED süreci mi? ÇED yönetmeliğinin uygulandığı 1993’ten 2015 yılı sonuna kadar yaklaşık 56 bin ÇED başvurusunun sadece sadece 43 tanesi olumsuz cevap aldı. Öyleyse bunca tarumar edilmiş doğa neden karşımızda duruyor. Bilinmelidir ki ÇED süreci gerçek anlamda bir değerlendirme süreci değil, yapılabilirlik manifestosu durumunda. Artvin toz altında kalır Artvin’e karşıdan bakıldığında doğu, güney ve güneybatıdan KafkasörCerattepe ve Genya; kuzeyden Saçinka dağları ve tüm bu dağların yoğun ormanlarıyla sarmalandığı, diğer bir deyişle adeta korunduğu görülür. Artvin’in tam üzerinde bulunan ve yamaçları Artvin şehir merkezini oluşturan bu alan üzerindeki hafriyat, depolama, taşıma, kırma, eleme gibi faaliyetlerin oluşturacağı yoğun toz doğrudan kent merkezi üzerine yağacak. Merkeze 45 km uzaklıktaki Deriner Barajı’ndaki faaliyetlerden gelen tozların bile Artvin’i adeta toza buladığı düşünüldüğünde, madencilik faaliyetinden oluşacak olan zararlı hatta zehirli tozların daha yoğun olarak kent üzerine yağması kaçınılmaz. Biyolojik çeşitlilik yok olur Ülkemizin de taraf olduğu “Biyolojik Çeşitliliğin Korunması” ile ilgili Rio Sözleşmesi ve gene taraf olduğumuz “Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma” (Bern) Sözleşmesi doğanın korunması yönünde uluslararası platformlarda verdiğimiz ulusal taahhütlerimizden bazıları. Bu sözleşmelerde “her akit taraf, planlama ve kalkınma politikalarını saptarken yabani flora ve faunanın muhafazasına özen göstermeyi taahhüt eder” açıklamaları çok net. Sadece bu sözleşmelerin bazı hükümleri bile sahip olduğumuz doğal kaynakların aslında herkesi ilgilendiren bir dünya mirası olduğunu açıklamaya yetiyor. Alternatifi turizm Artvin için sürdürülebilir kalkınma çabaları, ekolojik turizm, ekolojik tarım ve eğitim üzerine odaklanmalı. Bu sektörlere hizmet edecek onlarca alt sektör var ve bu sektörlerin gelişmesini sağlayacak önlemler üzerinde durulmalıdır. Artvin tüm yöreleriyle bozulmamış doğal kaynaklara ve yüzlerce yıllık geçmişi olan kültürel mirasa ev sahipliği yapıyor. Kırsal alandaki istihdam ve gelir için en uzun erimli işkolunun ekoturizm olduğu su götürmez bir gerçek. Bu açıdan değer lendirildiğinde Artvin doğa temelli turizmin son yıllardaki yükselen yıldızı. Son yıllardaki turist artışı bu görüşü teyit ediyor aslında (20012012 arasında toplam turist sayısı 174 binden 450 bine ulaştı. Bu sayılara kırsal alandaki pansiyon ve tesislerdeki konaklamalar dahil değil). Kaç kişi için? Turizm ayrıca iş ve gelir olanakları yönünden stratejik önemde bir sektör olarak iyi yönetilirse hem gelir adaleti hem de koruma yönünden etkili olabiliyor. Şöyle ki: Ekoturizm faaliyetleri yerel halkın üretimi ve hizmeti ile yaygın olarak katılabileceği, uzun süreli ve güvenilir gelir sağlayabileceği bir iş kolu iken, madencilik çok daha az sayıda insana kısa süreli gelir sağlayan, öte yandan yaşam alanlarını tamamen tahrip eden bir sektör. Kaldı ki ÇED raporunda üretim aşamasında farklı mesleklerden toplam 183 kişinin çalışacağı (Artvin’den işe alınacaklar dahil) açıklanıyor. Bu alanda yapılması planlanan çalışmalar için 1012 yıllık bir süre öngörülüyor ki bu süreler rezervin “kârlı bölümü” bitmesine bağlı olarak daha da kısalıyor. Feda edilmemeli Artvin’in hemen üzerinde yer alan ormanlar sürdürülebilir şekilde yönetilecek ve Artvin şehir merkezinin, Artvin halkının toplumsal ihtiyaçlarına asırlar boyunca hizmet edecektir. Bu alanın taşıdığı diğer çevresel yararların bir tarafı sadece Artvin kent merkezinin üzerinde Artvin halkının gözü önünde yer alan sadece görsel kalitesi açısından bile hiçbir ekonomik girdiye feda edilemeyeceği değerlendiriliyor. Bu nedenle söz konusu orman alanları ve sağladığı sayılamaz çevresel hizmetler hiçbir kısa süreli ekonomik faaliyet uğruna elden çıkarılmamalı. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr AİHM’den İKİ karar: Mahsum Mızrak’ın yaşam hakkı ihlal edildi ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr AİHM, Diyarbakır’da 28 Mart 2006’daki polis müdahalesinde başından gaz kapsülüyle başından vurularak öldürülen 14 yaşındaki Mahsum Mızrak’ın ailesinin açtığı davada, Türkiye’yi “yaşam hakkını ihlal etmekten” tazminata mahkum etti. Mızrak’ın ailesinin Avrupa İnsan Hakla Mahsum Mızrak rı Mahkemesi’ne (AİHM) yaptığı başvuru dün sonuçlandı. AİHM, Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi uyarınca “yaşam hakkını ihlal etmekten” ve “etkin soruşturma yapmamaktan” suçlu buldu. Türkiye, Mızrak ailesine toplam 69 bin Avro maddi ve manevi tazminat ödeyecek. Mızrak’ın öldürülmesiyle ilgili üç polise açılan dava süresince Mızrak’ın başından vurulduğu biber gazı kapsülü “kaybedilmiş”, polisin telsiz kayıtları imha edilmişti. 28 Mart 2006 tarihindeki olayda Mızrak’ın yanı sıra 8 yaşındaki Enes Ata da hayatını kaybetti. Her iki ölümle ilgili üç polise hakkında açılan dava halen sonuçlanmış değil. Eksik yargılamaya tazminat AİHM, bir tecavüz ve cinsel saldırı iddiasının üstüne gerektiği gibi gitmeyen Türkiye’yi “vatandaşına kötü muamele yapmak” ve “özel yaşam hakkını ihlal etmekten” suçlu buldu. G.U. adlı 17 yaşındaki genç kız 2002’de “silah tehdidi altında 62 yaşındaki üvey babasının tecavüzüne uğradığı” gerekçesiyle şikâyette bulundu. Üvey baba M.S. hakkında “cinsel taciz, tecavüz ve zorla alıkoyma” iddiasıyla dava açıldı. Mahkeme, 2006’da M.S’nin beraatına hükmetti. Karar, 2011’de Yargıtay tarafından da onaylandı. G.U, 2010 yılında AİHM’ye başvurdu. Mahkemenin yargılama sürecinde birçok eksikliğini tespit eden AİHM, Türkiye’nin G.U’ya 15 bin Avro manevi tazminat, 2 bin Avro da mahkeme masrafı ödemesine karar verdi. l Haber Merkezi C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear