20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 17 Eylül 2015 KULTUR Kapoor. ‘Sezen’li Yıllar’ konseri yeniden seyirciyle buluşacak Sanat hayatında 40. yılını konserlerle kutlayan Sezen Aksu, 2324 Ekim’de Volkswagen Arena’da yeniden seyirciyle buluşacak. “Sezen’li Yıllar” konserlerini kaçıranlar ve tekrar izlemek isteyenler için yeniden yapılacak. Sezenli Yıllar’da bu kez Türkiye’nin minik serçesinin arkasında sadece bir orkestra değil modern dans koreografileri, sosyal medyanın kullanıldığı, interaktif, izleyicilerin de katılacağı görsel ve müzikal sürprizlerle dolu bir şovu ortaya çıkartan bir ekip var. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Sığınmacılar için battaniye kardeşliği i ve Anish Ai Weiwe 19 Dünyaca ünlü çağdaş sanatçılar Anish Kapoor ve Ai Weiwei, sayısı 60 milyonu aşan sığınmacıların yaşamsal ihtiyaç ve haklarına dikkat çekmek üzere bugün birer battaniye alarak Britanya’nın başkenti Londra’da bir yürüyüş düzenleyecek. Sanatçılar etkinlik için halka da çağrıda bulundu. apıtları geçen günlerde önce Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde, Akbank’ın katkılarıyla izlenen dünyaca ünlü Hint asıllı İngiliz çağdaş sanatçı Anish Kapoor, bugün Britanya’nın başkenti Londra’da, Çin’in muhalif güncel ‘yıldız’ sanat Y çısı Ai Weiwei ile çok özel bir işbirliğine gidiyor. İki sanatçı, dünyada mağdur durumda bulunan 60 milyonun üzerinde sığınmacının sorunlarına dikkat çekmek amacı ile, birer battaniye alarak başkent Londra’nın en işlek rotasında yaya olarak yürüyecek ve kamu nun ilgisini bu soruna çekmeye çalışacak. Sanatçılar bu meyanda, Londralılardan da kendi battaniyelerini yanlarına almalarını talep ediyor. Etkinlik Londra saati ile bugün saat 10.00’da, Ai Weiwei’nin büyük sergisinin yer aldığı Kraliyet Sanat Akademisi önünden başlaya cak. Sanatçıların, Trafalgar Sarayı, Londra tarihi Tower Köprüsü, Buckingham Sarayı, Big Ben, Millenium Köprüsü, London Eye ve Arsenal Stadyumu gibi mekânlara sarkacak bu etkinliği dünyanın belli başlı kentlerinde de tekrar edeceği bildiriliyor. l Kültür Servisi ‘Erdal bazen telifimi cebinden verirdi’ EZGİ ATABİLEN ERDAL ÖZ EDEBİYAT ÖDÜLÜ’NÜ ALAN ORHAN PAMUK ‘Altın Portakal’ı sıfırlıyorlar’ Altın Portakal’ın maddi ödül karşılığının ‘sıfıra indirilmesi’ durumu sinema sektöründe tepki çekti. CEREN ÇIPLAK ltın Portakal Film Festivali’nin düzenlediği hikâye yarışmasında ilk ödülünüzü aldığınızda Erdal Öz de vardı jüride. Söyleşimizin başlarında dostluğunuzun nasıl başladığını anlatmıştınız. Sonra Erdal Öz Can Yayınları’nı kurunca, kitaplarınızı Erdal Bey’ emanet ettiniz, değil mi? “Sessiz Ev”, “Beyaz Kale” ile “Kara Kitap”ın ilk baskıları Can Yayınları’ndan çıktı... O ödülü aldıktan ta 7 yıl sonra benim ilk kitabım “Karanlık ve Işık”la Orhan Pamuk, Yaşar Kemal ve Erdal Öz. Milliyet Roman Yarışması Ödülü’nü Ağaoğlu gelir, Yaşar Kemal uğrar. Bekazandım. Kitap Erdal Öz’ün arkadanim için çok önemliydi başka yazarlaşı Ülkü Tamer’in yönettiği Milliyet rı tanımak, Türk yazarlarını bilmek. Yayınları’nda 1982’de yayımlandı. O Nasıl tanıtırdı Erdal Bey siyayınevi sonra Karacan Yayınları oldu, ardından da kapandı. O sırada Er zi Yaşar Kemal’e ya da Adalet Ağaoğlu’na? dal, Can Yayınları’nı kuruyordu. AyErdal beni hep “bu küçük çocuk çok nı günlerde “Cevdet Bey ve Oğullaparlak” diye tanıtırdı. Hep korurdu rı” yayımlanmış ve Orhan Kemal Robeni. Severdim bu ilişkiyi. Ama ben man Ödülü’nü almıştı. Ben de o kitade ona yayınevi bizim gemimiz oldubın öteki baskılarını Erdal’a verdim. ğu için, gemi iyi gitsin diye, hep “ŞuHerhalde o dönem Can Yayınları’nın nu bas, şu da var” filan derdim. O sıilk üç beş Türk yazarından biriydim. rada Latin Amerikan edebiyatının Çok arkadaşlık ettik Erdal’la. Çok koyükselmesi vardı. Pek çok Latin Amenuştuk. Çok yakın olduk. Çok şey rikan yazarını ve başka dünya yazarpaylaştık... larını ona ben söyledim. Bunları yapErdal Öz’le ilgili hatırladığınız ilmaktan heyecan duyardım. Böyle bir ginç bir anekdot var mı? arkadaşlığımız vardı. Ve birlikte “baUnutmayın ki o benim yayıncımdı. Ben de yayıncım gibi konuşurdum şarılı” olduk. İşler ben oradayken büonunla. O da bana sinirlenip, “Ben ya yüdü. Onu da içeriden görmek hoşuma giderdi. Cumaları ödeme olur, yayıncın değil, yazar arkadaşınım” derzarları da para almaya cumaları çadi. Bu unutamadığım şeylerden biğırırdı. Ama bazen görürsün ki Erdal ri. İkincisi çalışkanlığıydı gerçekten. Masasının üzerine bir küçük İngilizce kendi matbaasına ödeme yapmakta not koymuştu. “Burada laka laka yap zorlanıyor. Onlara da şahit olurdum... Yazar Erdal Öz’ü nasıl tarif edermayın” anlamında. O zaman yazarlar siniz? ve çevirmenlerin alışkanlığıydı. AğaErdal her zaman asıl işi edebiyatçıbey geçerken uğradım yahu, deyip bir lık, güzel şeyler yazmak olan biriydi. çay içerdin. O zamanlar kişisel ilişkiler çok daha öndeydi. Ne bileyim, ben Her ne kadar politika için yapılmıyorduysa da edebiyat, Erdal’ın başına geparamı gidip yayınevinin muhasebelenler, tutuklanıp işkence görmesi ve sinden almazdım. Erdal zarfa koyup verir ya da telifimi bazen de cebinden o konudaki hatıralarını yazması onu bir siyasi olarak ünlendirdi. Ama asverirdi. Başka bir yayıncılık sektörü lında benim için Erdal’ın asıl metinvardı o zamanlar. O zaman gördüm leri ilk kitaplarıdır. “Odalar” kitabı ve yazarlar gelir öyle otururlar. Erdal kısa hikâyeleri... Ben oraya 1982’de hem onlara laf yetiştirir, hem onların gittim. Ama 1970’lerin “en güzel rone yazdığını, ne çevirebileceğini ya man en politik olanıdır” anlayışı hâlâ da onlardan ne okuduklarını, dünyada neyin ilginç olduğunu öğrenir, tar etraftaydı. Erdal o ayıklamayı da yapardı. tışırdı. Severdim o konuşmaları. OraYurtdışından aldığınız ödüllere larda bulunup başka yazarların gelnazaran Türkiye’den aldıklarınız mesini. Ankara’dan arkadaşı Adalet A Önceki akşam ödülüne kavuşan Orhan Pamuk’la söyleşimiz ikinci gününde devam ediyor. Bu kez Pamuk’la ‘Sadece yayıncım değil yazar arkadaşımdı, birlikte ‘başarılı’ olduk’ dediği, Can Yayınları’nın kurucusu Erdal Öz’ü ve Türkiye’deki edebiyat ödüllerine dair fikirlerini konuşuyoruz. hayli azdı yakın zamana kadar. Bu konuda sitem ettiğinizi hatırlıyorum... Ben ilk kitaplarımı yazdığım zamanlar böyle siyasi bir hasımânelik yoktu. O zaman almak isteyeceğim en büyük ödül, belki şimdi de öyledir, Orhan Kemal Roman Ödülü’ydü. Onu aldım zaten. Başta Milliyet Roman Yarışması Ödülü’nü de kazandım. Hatta o dönem Madaralı Roman Ödülü diye bir ödül vardı, onu da kazandım. Yeterince ödül almıştım zaten. Benim öyle uzun süre sıkıntım olmadı, “Aman Türkiye’de ödül vermiyorlar” diye. Belki politik sebeplerden bir dönem sessiz kalınmıştır. Ama bu kime olmuyor? Çok da şikâyetçi olduğum bir şey değildi... Türkiye’de edebiyat ödülleri, hep aynı isimlerden oluşan seçici kurullar ve o kurulların tercihleri hep tartışılır. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Edebiyat ödülleri ve jüriler özellikle de genç yazarlar için bitip tükenmez bir konudur. Bir ödülü bir kişi alır, 20 kişi şikâyet eder. Bunlar hiç bitmez. Bunları çok yakından takip etmedim. Bu konulara girmek istemem. Ta 1970’lerde de en yaygın şikâyet edebiyat ödüllerinin jürilerinde hep aynı isimlerin yer almasıydı. Unutmayın, o isimleri jürilere koyuyorlar çünkü o isimler gazetelerin kültür sanat sayfalarını yapan isimler. Dolayısıyla onların jüri lerde yer alması o ödüllerin daha çok duyurulmasına yarıyor. Bir de kültür ve kitap sayfalarıyla ilgili oldukları için gene de her şeyi iyi takip etme mecburiyeti olan insanlar olduğu için seçiliyorlar. Erdal Öz Edebiyat Ödülü jürisindeki üyeler değişiyor arada. Bu iyi bir şey. Ama daha çok değişmesi gerektiğini düşünüyorum. l Yarın: Pamuk, Cumhuriyet’e 14. İstanbul Bienali’nde ilk kez gösterdiği resimlerinden yola çıkarak “ressam Orhan Pamuk”u anlatıyor... ‘Samimileşen’ Türk sineması... ürk sineması bu yıl Toronto’da alışılmışın ötesinde ciddi bir varlık gösteriyor. Çoğunluğu gençlerden oluşan yönetmen, oyuncu, yapımcı, dağıtımcı, eleştirmen, kurum temsilcisi onlarca katılımcı var. Etkinliğin, küresel düzeyde önemli buluşma merkezi pazar bölümünde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın girişimiyle ilk kez kurulan geniş bir standımız bile var. Özellikle genç kuşak yönetmenler, Türk sinemasının yirmi yıl önce başlayan yeniden doğuşunun sürekliliğini simgelemekteler. Son on yıllık süreç içinde adım adım elde edilen başarılar sonucu, Türk sinemasının festivallerde aranırlığın ötesinde, doğal karşılanan, artık kanıksanan varlığı, sözcüğün en olumlu anlamıyla “sıradanlaştığını” göstermekte... İkinci filmi “Sarmaşık” ile, ‘Contemporary World Cinema’ seçkisinde yer alan Tolga Karaçelik (1981) bu hafif kışkır estivalin yarım yüzyıllık “Antalya Altın Portakal Film Festivali” adından Altın Portakal’ın çıkarılmasının ardından şimdi de festivalin maddi ödül karşılığının “sıfırlanması” sözkonusu. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, bu yıl 52’ncisi düzenlenecek Uluslararası Antalya Film Festivali’nde para ödüllerinin, etkinliğin prestijini düşürdüğünü bu nedenle ödül miktarını kademeli olarak düşüreceklerini belirterek, “Cannes’da olduğu gibi maddi ödül karşılığını sıfıra indirmeyi düşünüyoruz” diye konuştu. Festivalin para ödülünü sıfırlayacak bu uygulama sinema eleştirmenlerinden tepki çekti. Türel’in “Ödüllerin maddiyatla ölçülemeyecek kadar değerli” olduğunu vurgulaması ise “trajikomik” olarak nitelendi. Kulislerde ise belediye başkanlığının da maddiyatla ölçülemeyecek kadar ulvi bir görev sayıldığı ama Sayın Türel’in bu işi sırf prestij için gönüllü olarak yaptığını hiç sanmadıkları konuşuluyor! Sinema eleştirmeni, gazetemiz yazarı Sungu Çapan, bu kararın festivalin ‘festivalliğini’ sıfırlayan bir uygulama olacağını söyledi. Tunca Arslan ise Türkiye’nin en eski ve en istikrarlı film festivali ve ulusal sinemanın simgesi olan Altın Portakal’ın, AKP zihniyetinde Cumhuriyet’e ve “eski Türkiye’ye” ait bir kurum gibi algılandığını ve bu nedenle de fes F tivalden kurtulmak, yok etmek için olmadık yöntemlere başvurduklarını belirtiyor: “Türel’in ‘Altın Portakal ödülü maddiyatla ölçülemeyecek kadar değerlidir, o nedenle maddi ödülleri azaltacağız ve giderek sıfırlayacağız’ açıklaması, trajikomik olmaktan öte bir anlam taşımıyor. ‘Emek Sineması’nı yıkmıyoruz, yenileyerek üst kata taşıyoruz’ yalanından hiçbir farkı yok bunun. Bu gidişle, ‘O kadar değerli bir ödül verdik ki kazananlardan üste para istiyoruz’ da diyebilirler ki hiç şaşırmam.” Uğur Vardan da asıl meselenin festivallerin belediyelerle organik bağlarının koparılması olduğunu çünkü bu yapının iktidarlar değiştikçe sürekli kuralların yeniden tanımlandığı bir ortama zemin hazırladığını söylüyor. Vardan, Antalya’daki asıl derdin geçen yılki sansür ayıbının üstünün örtülmeye çalışılması olduğunu söylüyor: “Yok festivalin isminden ‘Altın Portakal’ı kaldıralım, yok maddi ödülü kademeli olarak düşürelim; bunlar öncelikli dertler değil, sadece suyu bulandırma çabası. Maddi ödül meselesinde ise şöyle bir çelişkili durum vardı, birkaç yıl öncesinde onca Hollywood yıldızını, onca masrafla festivale getiren (ki ben bu durumdan bir sinema yazarı olarak memnundum, orası ayrı) Türel yönetimindeki belediye değil miydi? İş yerli sinemanın en önemli katkı unsurlarından biri olan maddi ödüllere gelince mi ekonomi düşünülür oldu.” Mehmet Basutçu ise hiç ödül vermeyen festivallerden yana olduğunu vurguladı. T ‘Sarmaşık’ tıcı tanımlama yerine, “samimileşen Türk sineması” demeyi öneriyor. Sabahın köründe kalkıp “Sarmaşık”ı izdüzeninin alegorisi olan “Sarmaşık”ın çılemeye gelen dikkatli sinemaseverlekış noktasını bir cümleyle özetliyor Tolrin film sonrasında dile getirdikleri soga Karaçelik: “İşlevini kaybetmiş otorite, ruların düzeyi onu daha da heyecanlanvarolan hiyerarşiyi devam ettirebilmek dırmış. “İlk kez burada kendimi bir yöiçin ne yapar?” Filmin, yer yer filizlenen netmen gibi hissettim” diyor. Yazar Jofantastik öğelerle farklı bir yoğunluk kaseph Conrad ile şair Samuel Taylor zanan şiirsel dili ve başarılı mizanseni Claridge’in ruhlarının güvertesinde gegerisinde, çarpıcı, berrak bir gerçekçilik zindiği, Mısır kıyılarında demirlemek zo te dallanıp budaklanıyor. runda bırakılan terk edilmiş şilepte tutFestival seçkilerinde yer alan diğer sak kalmış altı kişinin gerilimi artan ya genç yönetmenlerimiz de Venedik’ten şam savaşı gerisinde, çöken bir yönetim Jüri Ödülü’yle dönen Emin Alper (1974); Cannes’da alkışladığımız Deniz Gamze Ergüven (1978); yine Cannes’da izlenen kısa filmi “Salı” ile Ziya Demirel (1988) ve korku sineması türündeki ilk filmi “Baskın”la, festivalin ‘Midnight Madness’ seçkisinde yer alan ilk Türk yönetmen Can Evrenol (1981) geliştirdikleri farklı sinema dilleriyle her tür baskıya karşı tavır alıyorlar. Türkiye’nin bugün içinde bocaladığı tehlikeli çıkmazlara farklı düzeylerde dikkati çeken, öngörülü bir duyarlık sergiliyorlar. İki hafta önce Montréal’de yarışan Selim Evci de (1975), üçüncü filmi olan “Saklı”nın özel gösterimi için burada. Venedik’ten ayağının tozuyla gelen Nuri Bilge Ceylan ise, bugün (perşembe) ilgiyle beklenen bir sinema dersi verecek... Türk sinemasının engellenemeyen yükselişi sağlam temeller üzerinde süregelmekte. Yeni kuşağın bayrağı ustaca devralması, ayrıca umut veriyor. DAĞITIM: TOKER YAYINLARI Adres: Cennet Mah. Yavuz Selim Cad. No: 25 Küçükçekmece/İSTANBUL Tel: (212) 601 00 35 www.tokeryayinlari.com www.emekkitap.com.tr [email protected] [email protected] C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear