20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 20 Aralık 2015 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 17 uzguna yavrusu şahin; her topluma da kendi bayramları en güzel bayram görünür, herhalde. Herhalde diyorum, çünkü Türkiye’de toplum millet ve ümmet olarak ayrıştığından beri, milletin bayramları ümmetçe, ümmetin bayramları da milletçe kutlanamıyor! Örneğin Cumhuriyet Bayramı, bazılarımızın bayramı, diğerlerimizin yası. Kurban Bayramı ülkenin yarısını kanlı bir huşuya gark ederken, diğer yarısını kahrediyor. Üzerinde birleşebildiğimiz bir bayram var, kimi Şeker, kimi Ramazan diye kutluyor. Ama her bayram eski bayramların özlemle anılıp anlattırıldığına bakılırsa, o da geçmişe odaklı nostaljik bir güzellik… Madem küresel bir dünyada yaşıyoruz ve kıyaslama olanağımız var; acaba tüm bayramlar arasında en güzeli, hatta en çok ülkenin benimseyip kutladığı hangisidir? Sorunun yanıtı çoktandır belli: Yeni yıl kutlamalarıyla bütünleşen Noel şenlikleri, artık tüm dünyada kabul gören, her din, dil ve ülkeden bir insan çoğunluğunun ortak bayramı. Üstelik doğruya doğru; çocuklara yönelik efsanesi, simgeleri ve süsleriyle Noel, gerçekten en güzel bayram… HHH Kimse Hıristiyanlık propagandası yaptığımı sanmasın: Noel’i küresel yapan Noel Baba efsanesi, tektanrılı dinlerden çok önce var olan pagan bir gelenek. Viking tanrıları Odin, Gargan, özellikle de yarı cin, yarı insan cüce Julenissen’den esinlenerek yaratılan bir masal kahramanı. İslamiyet nasıl oğlunu kesmeye kalkan İbrahim efsanesini benimsedi, hatta çoğu helal ve haramlarını Yahudilikle eşleştirdiyse; Hıristiyanlık da özellikle Avrupa’da yayılabilmek için pagan İskandinav folklorunun üstüne oturmuştur. Cüce cin Julenissen’i, İsa doğduktan üç yüzyıl sonra Antalya’mızdaki Likya’da yaşayan Santa Cla K Vicdanı temiz olana, ır. her gün Noel bayramıd BENJAMIN FRANKLIN her figürü ve ayrıntısıyla umudun, hayalin, masum güzelliğidir. Çocukları, armağan dağıtan bir Noel Baba yalanına inandırmak iyi midir, diye dudak bükenlere sormak gerekir: Küçüklere öptükleri büyük ellerin daha bir gün önce okşadıkları kuzuları, koyunları boğazlayabildiği gerçeğini göstermek mi iyidir? Noel Bayramı HHH Siz bakmayın bizim Diyanet ya da meşum fetvalarıyla ünlü Suudi müftüsü gibilerin her yıl Noel Baba ve zaten yılbaşı kutlamalarına da açtıkları haram seferine… Dünyanın en zengin bezenmiş, pahada en ağır Noel ağaçları ehli Müslim Arap ülkelerinde, Doha’da, Dubai’de boy göstermekte; Noel Baba’lı şenlikler için çöl sıcağında sahte karlar yağdırılmaktadır… Noel, 16. yüzyıldaki Protestan Reformu sırasında Hollandalılar; 18. yüzyılda da Almanlar tarafından Hıristiyan figürlerden ayıklanarak pagan aslına döndürüldü. İsteyen, istediği vurguyla kutluyor. Ama dünyada geniş kabul gördüğü biçimiyle, çoktandır “laik” bir bayram. Böyle küresel ve barışçıl bir bayram, din savaşlarının kana buladığı tarihten laikliği sorumlu tutacak kadar cahil bizim Diyanet’i, elbette mutlu etmiyor! Her kadın cinayeti politik bir cinayettir özcüklerin sihirli olduklarını hiç düşündünüz mü? Öyledirler, biz insanlar sözcükleri yan yana getirerek derdimizi anlatırız. İşte sihir orada başlar, diyelim ki, başımızdan kendi hatamız nedeniyle bir olay geçti, bunu binbir şekilde anlatabiliriz, kendi hatamız nedeniyle oluşan olayda başkalarını suçlayabiliriz. Olayı komik yapabiliriz. Bir trajediye dönüştürebiliriz. Bu bizim sözcükleri nasıl seçtiğimize bağlıdır. Dedim ya sözler sihirlidir, tam da burada Filmmor Kadın Kooperatifi’nin Avrupa Birliği ve Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin desteğiyle Van Kadın Derneği, Ceren Kadın Derneği, İzmir Bağımsız Kadın İnisiyatifi, İzmir Kadın Dayanışma Derneği, Kadın Dayanışma Vakfı, KAMER Vakfı, Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu ile birlikte yürüttüğü çalışmanın sonuçları elime ulaştı. Yapılan saha çalışmaları, kadın katillerinin cezalarını azaltmak için kimi zaman kendilerini tutuklayan kolluk güçlerinden fikir aldıklarını, kimi zaman da cinayetleri haberleştirirken meşrulaştıran medyadan esinlendiklerini, anlık öfkeyle öldürmekten çok; incelikle hesaplayarak kadınları adeta “infaz” ettiklerini göstermiş. Bunun üstüne kadın kuruluşları medya için, “Kadın Cinayetlerini Haberleştirme KılaBitmeyen kadın cinayetleri. vuzu” hazırlamışlar. Ben çok şey öğrendim. Sadece medyada çalışanlara değil herkese öneririm. Bu arada savcılar ve hâkimler için de bir kılavuz hazırlanması iyi olur. Adı da şu olabilir. “Kadın cinayetleri davalarında erkek bakışı.” Kadın Cinayetleri Haberleştirme Kılavuzu’ndan: Adını koyun: Bir kadın, herhangi bir kişi tarafından “kadın olduğu için” öldürülmüşse bu adli bir olay değil, bir “kadın cinayeti”dir. ‘3. sayfa’ haberi değil: Kadın cinayetleri politik cinayettir ve yeri 3. sayfa değil; ilk sayfa veya politika, yaşam sayfalarıdır. Klişelerden, basmakalıp yargılardan, bahanelerden uzak durun: Haberi söylentilerle, yakıştırmalarla, “bahaneler”le, yargılarla; psikolog, yargıç, falcı veya hikâye yazarı gibi yazmayın. Melodramdan, sansasyon ve pornografiden kaçının: Haberde duygusallaştırma, dramlaştırma öğeleri, cinselliğe dair imalar, magazinel yaklaşımlar ve cinayet ayrıntılarına yer vermeyin. Haberi adli raporlara, failin ifadelerine dayandırmayın: Gerçek sorumluları bulmaya çalışın, haber kaynaklarınızı çeşitlendirin. Kadın cinayeti haberlerinde 4N1K: “Neden”in cevabını failin ifadesinde ya da kadının hayatında aramayın, cinayeti kadınların hayatıyla meşrulaştırmayın. Kadınların hayatlarını değil; zihniyeti teşhir edin: “Cinayeti hak etmiş mi” diye soran/sorduran detayları, kadınları, özel hayatlarını değil; zihniyeti teşhir edin! Faili anlamaya/aklamaya, gizlemeye; cinayeti failin hayatıyla açıklama çalışmayın: Cinnet, öfke, kıskançlık, iflas, aşk, öfke, işsizlik değil erkek şiddeti! Yargı süreçlerini izleyin ve sorgulayın: Hukuki süreçlerde rol alan “ideolojik/siyasal/ahlaki yaklaşımlar”, dava sonuçlarının fikri takibi, olumlu, emsal kararları atlamayın. Cinsiyetçi dil kullanmayın: Cinsiyetçi terimler, kadınları aşağılayan atasözleri, dışlayıcı ifadeler ve klişeler kullanmayın. Kadın cinayetlerini “cinayetin ötesinde” haberleştirin: Yalnızca “cinayet”i değil, kadın cinayetlerine dair mücadeleyi, kadın dayanışmasıyla elde edilen olumlu sonuçları ve iyi örnekleri de haberleştirin. Kadınların söz ve karar hakkını yok saymayın! S Güzel ve küresel bir masal us (Aziz Nicolas) olarak vaftiz etmiş, yetmemiş; biçare Noel Baba’yı İsa’nın sözde doğduğu gece kızağına bindirip bacalardan içeri sallandırmıştır! HHH Zaten İsa’nın doğum günü bile hazret doğduktan tam 336 yıl sonra, pagan Roma’da Tanrıça Mithra’nın doğduğu varsayılan ve Sol İnvictus, yani Yenilmez Güneş’in kutlandığı 25 Aralık’a denk getirilmiştir. 24 Aralık gece yarısı başlayıp ertesi güne yayılan şölenlerle süren Sol İnvictus bayramını da İmparator Aurelianus’un icat ettiği düşünülecek olursa; ha pagan, ha İbrahimi, bir uyduruk eksik bir uyduruk fazla, ne önemi vardır ki? Önemli olan, efsanenin güzelliği… Ve kış aylarının derin karanlığında kentleri binbir yıldızla ışıtan, çam ağaçlarını göz alıcı süslerle bezeyen, sokakları şarkılarla dolduran, insanları yaşlısıyla genciyle aile sofrasında buluşturan Noel şenlikleri; günümüz dünyasının en keyifli bayramıdır. Küçüklerin sevimli Noel Baba’ya yazdıkları mektuplardan; Ren geyiklerinin çektiği kızaklara yüklenmiş armağanlar arasından kendi payına düşecek olanı almak için çam dallarına astıkları kırmızı çoraplara, [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Etten yoksunluk çoğu ikişi için zekâen geri kalmaya rıza göstermek demek. Peki, hangi taraf haklı? Ağzına et koymamak ve ebediyyen sadece sebzeye yönelmek tehlikeli bir karar mı, değil mi? Bunun için en iyisi doğaya, “et” veya “ot”obur hayvanlara bakmak gerek. Doğada en güçlü yaratık denilince ilk akla aslanlar, kaplanlar geliyor. Ama güç ve enerji bakımından ağızlarına ottan başka bir şey koymayan filleri, gergedanları ve geyikleri de hesaba katmak gerekiyor... Uzun ömürde filleri ve otobur kaplumbağaları geçen hiçbir etobur yok. Etoburluğu yalnız hayvanların değil, milletlerin de karakterlerini belirliyor. Yeryüzünün fert başına en fazla et tüketen milleti Amerikalılar. Dünyanın her yerinde yerli yersiz aslan kesilmeleri ile paspas büyüklüğünde kanlı biftek yeme merakları arasında bir bağ var mı? Ya da Bangladeş’in uluslararası toplumun en uysal üyelerinden birisi olması ile ete hasret ve lahana ile pirince bağımlı yaşaması bir rastlantı mı? Et yeme ile saldırganlık, ot yeme ile uysallık arasında paralellik olduğu açık!.. Ama bir etobur küçük bir kedi kendinden beş misli büyüklükteki bir koyunu, kuzuyu önüne katıp kovalayabiliyor. Çünkü tabiatın en korumasız, savunmasız yaratığı koyun ve kuzu. Çünkü sadece ot yiyorlar. Et yeme ile saldırganlık arasında bir bağ olduğu iddiasını Türkiye’nin “kadına yönelik şiddet haritası”na bakarak görmek mümkün. Sebze ağırlıklı beslenen Ege’de ve Akdeniz’de kadına yönelik şiddete, et ve kebap tüketiminin yaygın olduğu kentlerimize ve bölgelerimize göre daha az rastlanıyor. Et, fiyatı en çok artan gıda maddesi. Iktidar acaba ülkemizde, kadına yönelik şiddeti erkekleri ot yemeye yönelterek mi önlemek istiyor. HHH 20 ARALIK 2015 SAyI: 32946 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ORHAn ERİnÇ AKIn ATALAy İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni CAn DünDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Barış için et yeme ot ye eni yılda yaşamınızda değişiklik yapmak mı istiyorsunuz? İlla da evlenmek, çocuk yapmak, boşanmak, iş değiştirmek gerekmiyor. Et yemeyi bırakmak ve vejetaryen olmak da köklü bir değişiklik. Hem evrensel bir “sosyobiyolojik” hareketin bir parçası oluyorsunuz, hem de sağlıklı ve uzun yaşayanlar listesine adınızı yazdırıyorsunuz. Vejetaryenlerin sayısı Batı’da hızla artıyor. Batı’da “vejetaryen lokantası” sayısı hızla artıyor. Bizde de etteki bu pahalılık sürdükçe vejetaryenlerimizin sayısının katlanacağı muhakkaktır. Ama kolesterol yüksekliği yüzünden etten vazgeçenler ile kilosu 90 liraya dayandığı için pastırma tezgâhlarını pas geçen her yurttaşı vejetaryen saymak zorunda kalırız. Vejetaryen, sanılanın aksine “sebze”nin Ingilizce karşılığı olan “vegetable”a ilgili bir sözcük değil. Latince “vegetus” anlamına gelen “canlıetkin” kökünden türemiş bir deyim. Kelle paça, beyin, işkembe, karaciğer, bağırsak yani kokoreç meraklılarına kimi vejetaryenler azıcık yamyammış gözüyle bakıyorlar. Et yiyenler de vejetaryenleri “zekâen durgun” buluyorlar. Hayvansal protein, zihinsel ve bedensel enerjinin temel maddesi. Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Y HHH Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya yayımlayan ve yönetim yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. HHH HHH HHH HHH inemada, 60’lı, 70’li yaşlarda izleyicilerle karşılaşmak beni nedense gülümsetti. Genellikle bilimkurgu filmlerinde genç bir izleyici kitlesiyle karşılaşırsınız. Kimi zaman yaş ortalaması öylesine düşer ki, filme geldiğinize pişman olabilirsiniz. Fakat konu Yıldız Savaşları filmi olunca durum değişiyor. Fuayede bekliyoruz. Torunuyla sinemaya gelmiş bir dede dikkatimizi çekiyor önce. Sonra altmış yaşlarında iki arkadaş... Genç görünüyorlar. Gülümsüyorlar. Bizden biri şöyle diyor: “Bence bu iki arkadaş ilk Yıldız Savaşları filmini de birlikte izlediler. Şimdi 38 yıl sonra yeniden bir Yıldız Savaşları filmini izlemek için buluştular. Siz ne dersiniz?” HHH Yıldız Savaşları’nın ilk filmini izlediğimde 70’lerin sonuydu. Etkilenmiştim. O zamanlar ne cep telefonu var, ne bilgisayar. Hayat daha “ağır” akıyor. Normal telefon bile pek çok evde yok. Küçük kentlerde İstanbul’la konuşabilmek için postaneye giderdik. Telefonu santral görevlisine yazdırıp, bağlanması için kimi zaman bir saat beklerdik. İnterneti hayal bile edemezdik. Şimdilerde bizi gülümseten o ilk filmdeki görsel efektler ve kostümler o zamanlar gözümüze muhteşem görünmüştü. Yıldız Savaşları hakkında gazetelerde, dergilerde yazan her şeyi okuyorduk. George Lucas’ın ünlü Japon yönetmen Akira Kurosava’nın Samuraylarından etkilendiği anlatılırdı. Darth Vader’in siyah başlığı kimine göre Samurayların “Kabuto” adı verilen başlıklarından esinlenmişti. Lucas, mitolojiyle yakından ilgiliydi. Söylendiğine göre filmi yaparken Joseph Campbell’in kitapları ona yol göstermişti. Sonraki yıllarda bilimkurgu edebiyatına merak saranlar, Isaac Asimov, Arthur C. Clarke ya da Stanislaw Lem okuyanlar, Yıldız Savaşları’nın yeni bölümlerini izlemekten vazgeçmediler. Muhtemelen o ilk üç filmin bıraktığı etkiyi unutamadılar. Ben kendi adıma Yıldız Savaşları filmlerinde hep eğlendim ve sinemadan hep keyifle çıktım. Bu sefer de öyle oldu. Doğrusu “Star Wars” severlerle film sonrasındaki sohbet de keyifliydi. “Han Solo nasıl da yaşlanmış” diyordu biri, “Biz de o kadar yaşlandık mı?” Film daha vizyona girmeden aylar önce başlayan reklam kampanyaları bazılarını bunaltmıştı. İnternette, sosyal medyada, afişlerde, oyuncaklarda, televizyonlarda, her yerde “Yıldız Savaşları” vardı. “Resmen Star Wars’a maruz kaldık” dedi biri. Güldük. Film 38 yılda 30 milyar dolarlık bir ekonomi yaratmıştı. Son filmle birlikte bu rakamın 40 milyar dolara çıkması bekleniyormuş. “Peki, sizce yükselen güç ne” sorusu epeyi tartışma yarattı. “İnternetle birlikte iletişim çağı yükseliyor” diye karşılık veren oldu, “Dijital reklam” diyen oldu. Bir arkadaşımız, “Kadınlar” dedi: “Filmde bir kadının kahraman olarak bu kadar ön plana çıkması boşuna değil. Bugün dünyanın en uygar ülkeleri, kadın haklarına en çok önem veren ülkelerdir. Uygarlığın göstergesi kadın haklarıdır ve yükselen güç kadınlardır.” HHH Bir gün önce Can Dündar’ın duruşmasındaydım. İletişim fakültelerinde ders olarak okutulması gereken bir savunma yaptı Can. Mahkeme salonu tıka basa doluydu. Bir an mahkeme salonundaki kadınları düşündüm ve arkadaşımın saptamasına hak verdim: Yükselen güç kadınlardır! Gücün yükselişi... S İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.44 05.26 05.47 nAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.18 12.08 14.25 06.59 11.53 14.12 07.17 12.16 14.40 SAYISAL LOTO 30, 34, 35, 40, 42 ve 45 l Akşam 16.47 16.35 17.02 Yatsı 18.1 4 18.00 18.25 6 BİLEN: 737 bin 687 TL (2 KİŞİ), l 5 BİLEN: 3 bin 219 TL, l 4 BİLEN: 50 TL, l 3 BİLEN: 7’şer TL C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear