29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 EYLÜL 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 BARKIN ŞIK Cep varsa yabancı asker de var Brifingde asker, Türkiye’nin tezleri doğrultusunda “No Fly Zone Uçuşa Yasak Bölge ve Güvenli Cep Bölge” ilan edilecekse ve burada koalisyon güçleri ile birlikte görev yapılacaksa, TBMM’de 2 Ekim Perşembe günü görüşülmesi planlanan tezkerede, “yabancı askerlerin Türkiye’den transit geçişi veya yabancı askerlerin Türkiye’de bulundurulması” gibi bir ifadenin yer alması gerektiğini belirtecek. Böyle bir ifadenin, İncirlik Üssü ile ilgili pazarlıklarda da Ankara’nın elini rahatlacağı kaydediliyor. Türkiye, koalisyon güçlerinin hava operasyonları nedeniyle Türkiye’ye yönelen göç dalgasını sınırlarının ötesinde tutmak için başta ABD olmak üzere IŞİD’e karşı birleşen koalisyon ülkeleri ile temaslarını sürdürüyor. Bu nedenle bugün, Orgeneral Özel kurmayları ile birlikte Bakanlar Kurulu’na katılacak. Brifing sonrasında tezkerenin TBMM’ye sevk edilmesi ve 2 Ekim’de de görüşmesi bekleniyor. Genelkurmay Başkanı brifing için özel haritalar hazırlattığı belirtildi. Brifingde, oluşturulması planlanan güvenli bölgeye ilişkin de iki senaryonun olduğu öğrenildi. Bu senaryolardan birisi “güvenli cep bölge”. Buna göre, Askerin hükümete vereceği brifingin ayrıntıları tezkereyi belirleyecek oluşturulacak birden fazla güvenli bölgede göç dalgası karşılanacak. İkinci senaryo ise bütün sınır hattı boyunca güvenli bölge ilan etmek. Askeri kaynaklar, birinci senaryonun uluslararası arenada daha kabul görebilir ve uygulanabilir olduğunu belirtiyor. Kabul edilecek senaryo Türkiye’nin burada kullanacağı asker sayısını da doğrudan etkileyecek. Kaynaklar güvenli bölgenin genişliği ve derinliğine göre “çarpan hesabı” yapılacağını kaydetti. “Güvenli bölgede yalnızca Türk askeri mi görev yapacak yoksa koalisyon güçlerinden de destek alınacak mı” sorusu da TSK’nin buraya aktaracağı insan kaynağını değiştirecek. Brifingte, Süleyman Şah Saygı Karakolu üzerinde de önemle durulacak. Türkiye, buraya müdahaleyi savaş nedeni olarak açıklamıştı. Süleyman Şah Saygı Karakolu’nun da ilan edilecek güvenli bölge içinde yer alması hedefleniyor. Brifing sonrasında, “Türkiye’nin askeri operasyonun icrasında mı yoksa lojistik destek kısmında mı yer alacağına da” karar verileceği belirtiyor. Nuray Mert de ‘Kandırılmış’ “Kandırılmak” ifadesi ile yan yana düşüneceğim son isim Nuray Mert… Ağzı laf yapıyor, özgüveni tam; kendisini ifade konusunda hiç sorunu yok... Üstelik “profesör” ve bir “siyaset bilimcisi”… “Sağ siyaset”, “İslamcılık” konuları ilgi alanı. İstanbul Üniversitesi’nde ders veriyor. İnternet ortamı ve gazetelerde yazılar yazıyor… Soyadı gibi ayrıca “Mert olduğu” yolunda bir şöhreti var. Yedi düvelin mim koyduğu şekilde Türkiye’nin IŞİD’cilerin yol geçen hanına çevrildiği, türbanın on yaşında kız çocuklarına indirildiği bir dönemde işbaşındaki iktidar için çıkıp mertçe o da “yanıldım” demek yerine, “kandırıldık” diyorsa… El insaf! Söylenecek söz bulamıyorum… Dünkü Taraf gazetesine verdiği bir söyleşide; “Bizi kandırmayı bırakın!” diyor Nuray Mert; “Yarım saat önce muhafazakâr dille konuşan, yarım saat sonra cihatçı gibi konuşuyor. Bu artık bir ikiyüzlülüğe dönüştü. Çıkıp ‘İslamcıyız’ deyin. Bizi kandırmayın!” İktidar kendi ağzıyla bizzat “İslamcı” olduğunu itiraf etmediği sürece… Mert’in de katıldığı “aydınlar” grubu safça hep “kandırılmış” olacak... İktidar kadrosunun ilk günden nereye gittiğine işaret edenler, “niyet okudukları için” her şartta “haksız” sayılacaklar… “Öngörü”; “niyet okumak faşizmine” indirgenerek karalanacak… “Songörü” muteber olacak… “Kandırılan” aydınların böyle “perşembenin gelişini çarşambadan okumak adına” hiçbir yükümlülükleri olmayacak... Günah çıkarırken bile “militan laiklik” kontenjanından tu kaka edilen “laiklere” her fırsatta hâlâ hiç sıkılmadan! sataşılacak. Meydan böylece “laikler”den temizlendikten ve atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonunda nihayet “İslamcı” oldukları teslim edilen AKP saflarıyla; yalnız kendilerini “demokrat” gören “kandırılmış aydınlar” arasında eğer yapılırsa … entelektüel bir hesaplaşma yapılacak… Taraf söyleşisini okuduktan sonra Mert’in Diken portalında da “Evet kandırıldık, ama iyi ki de kandık!” başlıklı bir de yazı (1 Eylül) yazmış olduğunu gördüm… Nuray Mert üzerine basa basa o yazıda da özetle şöyle diyor: “AKP’yi ‘muhafazakâr demokrat’.. diye tanımlıyorduk. Çünkü kendileri partilerini ve siyasetlerini böyle tanımlıyorlardı. ‘İslamcı’ tanımından özellikle kaçınıyorlardı. Kandırıldık mı? ‘Evet ve hayır’… ‘Hayır’, çünkü içinde benim de olduğum farklı bakış açılarına sahip birçok demokrat, Kemalistlerin bizi zorladığı ‘niyet okuması’nı reddettik. Bu sonuna kadar doğru bir yaklaşımdı. Unutmayalım, niyet okuma, otoriter bir siyaset yaklaşımının ifadesidir; karşınızdaki kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın, onu dışardan ve çoğunukla üstten tanımlama tavrını yansıtır… Demokrat aydınların pek çoğunun, AKP otoriterliği artık iyice su yüzüne çıkana değin, İslamcılık konusundaki ‘geniş görüşlülüğü’nde, postmodern yaklaşımların…. rolü büyük. Buna, Türkiye özelinde, demokrat aydınların Kemalizm eleştirilerinin sığ sularda boğulmasını da eklemek gerekiyor… Ama bir noktadan sonra ‘Evet, kandırıldık’ diyebiliriz. O nokta AKP’nin kendini ‘devrimci’ bir parti olarak tanımlamaya başladığı, ‘tarihsel bir parantezi kapatıp yeni bir başlangıç yapmak’tan söz ettiği, siyasetini restorasyona dayandırdığı nokta… Dün demokrasiden söz edenler bugün devrimden söz ediyorsa, birilerinin içinde ben de varım… Söylediklerim… katı laiklik anlayışı karşısında fikirlerimin değiştiği manasına gelmiyor…(Ama) geldiğimiz noktada dinsel referanslar, semboller, söylemler yegane meşruiyet aracı haline geliyor ve böylece her alanda dayatma siyaseti ‘resmi ideoloji’ kalıbına dökülüp hayata geçiriliyor, itiraz eden hain diye yaftalanıyor… Günün sonunda, İslamcılarla Kemalistler kapışırken, demokrasi mücadelesi verdiğini sananlar düpedüz ‘faydalı salaklar’ durumuna düştü. … Belli ki kandırıldık, ama iyi ki kandık! Kemalistler gibi darbeciliğe, otoriterliğe savrulmayı reddettik…” Gelinen noktada “Laik eleştirilere neden kulaklarımızı tıkadık? Neden kuşkuya hiç yer vermedik? Nasıl bu kadar kör olduk” sorularının dürüstçe muhasebesini yapmak yerine, konuyu “kanmak/kandırılmak” paradigmasında ele almak bir siyaset bilimcisi profösöre ne kadar yakışıyor takdirinize bırakıyorum. Söylenecek daha çok şey var. Yazıyı kısaca Erdoğan’ın 1996 tarihli “Demokrasi amaç değil araçtır” söyleşisinden bir kaç alıntıyla bitirmek istiyorum: “RTE: Referansımız İslamdır. Referansımıza ters hiçbir şey yapmak ve yaşamak istemiyoruz…. Referansınıza ters kanun kalkacak mı? Tabii. Kanunları da insanlar yapar… Bizimki (Milli GörüşRP) milletin ruh köküne dayanıyor. Aslında bu millet şu anda ruh köküyle bir değişimin tercihini arıyor… Ruh kökü İslam mı oluyor? İslama dayalı bir anlayış evet. İslam Cumhuriyeti mi olacak Türkiye? İslam Cumhuriyeti ne demektir? İslam halkı demektir. Biz ne diyoruz? Müslümanlar diyoruz. Ha Müslümanlar demişsin, ha İslam demişsin? Ne fark eder? Bu ifadeler, bu kavramlar belli zaman ve zemin içinde yerini buluyor.” “Otoriter laikler” karşısında “ahlaki üstünlüğü” elden bırakmayacağız diye hala “kandırıldık” edebiyatı yapanlara kapak olsun. ANKARA Kabine üyelerine bugün verilecek IŞİD brifinginde askerin tam kadro yer alacağı öğrenildi. Brifingte Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Genelkurmay Harekat Başkanı Korgeneral Erdal Öztürk ve kuvvet komutanlarının da eşlik etmesinin planlandığı bildirildi. ‘Songörü’ makbul CHP’den Askeri harekÂta destek yok CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Türkiye’nin IŞİD konusunda uluslararası koalisyonun içinde yer alması gerektiğini belirterek, “Ama askeri hareket, işin olmaması gereken boyutudur. Türkiye, kara askeri harekatın parçası olarak IŞİD’e karşı harekete kalkıştığı takdirde bunun gelecek dönemlerde Türkiye’nin bölge siyasetine etkisi olumsuz olacaktır. IŞİD’in kafa kesen, vahşi uygulamalarına Türkiye’nin elbette seyirci olması düşünülemez” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu da, IŞİD’in terör örgütü listesine alınmasıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararı olduğunun ifade edildiğini, ancak Resmi Gazete’yi incelediğini ve böyle bir kararı göremediğini söyledi. Kobani’de IŞİDYPG çatışırken Suruç’ta göstericilere müdahale edildi ‘Kadınlara Karşı Daha Vahşiler’ Hevi Ahmed 30 yaşında. YPG’nin kadın birliği YPJ’nin komutanlarından. Kobanili… Kobani cephesindeki durumu anlatırken, “Yakın mesafede çatışmalar var. Bazen 100 metre 200 metre göğüs göğüse çarpışmalar oluyor” diyor. Hevi Ahmed’le Kobani’nin girişindeki basın merkezi haline getirilmiş binada konuşurken, top sesleri eksik olmuyor. Herkesin aklında radikal İslamcı IŞİD’cilerle yüz yüze gelen YPJ’nin kadın savaşçılarının psikolojisi. Hevi kendinden emin görünüyor: “Kadınlara karşı daha da vahşiler. Nasıl olur da kadınlar ellerine silah alıp karşılarına dikilir, anlayamıyorlar. Kadın kendilerine karşı mevzi alıp silah atınca iyice vahşileşiyorlar. Ama bana inanın aynı oranda da korkuyorlar. Çünkü bizlerin nasıl savaştığını iyi biliyorlar. En büyük korkuları kadınlar tarafından öldürülmek.” Peki, Hevi şimdiye kadar bir IŞİD’ci öldürmüş mü: “Savaşta mermi giderken biz takip etmeyiz” yanıtını veriyor. Mihmandarlarım, bir başka kadın savaşçının bu soruya “Çok öldürdük ama hiçbirisi cennete gitmeyecek” yanıtını verdiklerini söyleyince de gülümsüyor. YPJ’de cephe hattında yaklaşık 500 kadar kadın savaşçı olduğunu anlatıyor Hevi Ahmed. 300’e yakını da eğitim görüyor. 20 yaş altını kabul etmiyorlar. YPJ içinde sadece Kürt kadınlarının da olmadığını, Türk, Arap ve İranlıların da olduğunu anlatıyor, “Ama Cizire kantonu daha karışıktır. Orada Hıristiyanlar da var. Bizde Arap ve Türkler bulunuyor” diyor. 15 Eylül’de başlayan çatışmalardan bu yana kadın savaşçılardan kayıplarının sayısını “Takriben 1520” diye ifade ediyor. Kadın savaşçılardan hiç rehin düşen olmadığını ekliyor: “Ölüm daha iyi çünkü bunlar insan değiller.” Peki, kim bu kadınlar: “Bize katılımlar çok farklı çevrelerden. Okuyup eğitim almışları da var, meslek sahipleri de, çoluk çocuk sahibi anneler de, köylerinden savunmaya koşan kadınlar da.” IŞİD çetecilerinin “Kobani’yi almayı takıntı yaptığını” söylüyor, “Ama biz de buna izin vermeyeceğiz. Burada halkın çocukları var. Hepimiz ölümü göze aldık” diyor. Türkiye’ye yönelik IŞİD’e destek iddialarını soruyoruz. Hevi Ahmed, “Biz Türkiye’nin destek verdiğini gözlerimizle gördük. Mühimmat desteği ve yaralıların taşınmasına destek oluyorlar. Biz Türkiye ile ilişki kurmak istedik ama onlar karşıt tutum sergilediler” diyor. Amerikalılardan beklentileri var mı? Hevi Ahmed, “Biz kendi iç gücümüz dışında kimseye bel bağlamıyoruz” yanıtını veriyor. Savaş erkeklerin “egemenlik alanı”. Kobani’de değil. Hevi Ahmed’in deyişiyle: “Savaş hem erkekler hem de kadınlar için zordur. Burada olanlar irade sahibi olanlar.” Aslında YPG ile pek çok yerde omuz omuza çarpışsalar da sadece kadınların konuşlu oldukları mevziler de var. “Peki, kadınlar için zor olmuyor mu savaş” diye sorunca Hevi, “Erkeğin tarihten gelen baskıcı, otoriter ve şiddet sever bir yüzü var. Biz ise onlara demokratik ve eşit bir yaşam kavratmaya çalışıyoruz” yanıtını veriyor. İki taraf da savaş alanı Başka ne söylesek boş… HDP’nin Kobani’ye yönelik IŞİD saldırısına karşı kamuoyu oluşturmak üzere dün düzenlemek istediği Suruç’taki miting ve yürüyüş mümkün olamadı. Lakin sınırın iki tarafında da bir hayli ‘silahlar konuştu’. Polisin gazları, eylemcilerin taşları, IŞİD’in havan topları ve top ateşi… Türkiye sınırına düşen IŞİD top mermileri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınır boyu tanklarını konuşlandırmasına sebep olurken, Genelkurmay’ın “angajman kuralları” çerçevesinde yanıt verildiği açıklaması bölgedeki kimseye kâfi gelmedi. Türkiye’nin yanıtının içeriği bilinmiyor. Oluşan algı da şu: “Türkiye’nin angajman kuralları IŞİD’e çalışmıyor”… Sığ sularda Kemalizm eleştirisi 500 kadın savaşçı var Fotoğraf: AHMET ŞIK HDP’nin Kobani’ye yönelik IŞİD saldırısına karşı kamuoyu oluşturmak üzere dün düzenlemek istediği Suruç’taki miting ve yürüyüş mümkün olamadı. li, “Çok tehlikeli, bölgede patlamamış mayın da olabilir, eyleme son verin” ikazları yapıldı. 15 dakika içinde iki havan topunun yakınlara düşmesi ikazları ‘doğrular’ nitelikteydi. Ancak kitle içinden insanların, “Bizi korkutmak için kendileri atıyorlar” yorumları, yine algıyı ortaya seriyordu. merkezinde iki büyük havan topu patladı, dumanlar yükseldi. Askeri mevzularda deneyimli gazeteci arkadaşlar ‘siyah duman’ çıkıyorsa top mermisi, ‘beyaz duman’ çıkıyorsa havan topu olduğunu söylediler. Velhasıl, Kobani’ye bakalım derken, yolun sol tarafındaki eylem alanının üzerinden de gözyaşartıcı gaz bulutları yükselmekteydi. Artık sınırın iki tarafı da ‘savaş alanı’ olmuştu… Basının bulunduğu alan da azade kalmadı. Eylemciler emniyet güçlerine taşlar, kimi yerlerde kaldırabildikleri kayaları fırlatırken, polis hepimizi ‘gaza boğdu’… Yüzüm gözüm alev alacak hale gelirken, eş dostun bulunduğu bir araçla bir ara bölgeden uzaklaştım. Biraz kendime geldiğimde polis ve Suruç’a sürülmeye çalışılan kitle arasında bir ‘meydan muharebesi’ yaşandığını gördüm. İşte tam da bu ‘meydan muharebesinin’ yaşandığı yerin yakınına 1520 dakika sonra IŞİD top mermisi düştü. Tepemizden uçarak… Yarım saat sonra bu kez Türk Silahlı Kuvvetleri, 30’a yakın tank ve zırhlı aracı aynı alan ve yakınındaki üç tepeye yayarak pozisyon aldı. Namlularının ucunu Kobani’ye doğru çevirdiler. Çalışır halde durmaları dikkat çekiciydi. Savaş muhabiri filan değilim, öyle silahtan toptan tüfekten de her normal insan gibi korkarım. Nasıl olduysa, çalışır vaziyetteki tanklarının dibine gidebildim. Elbette görevli asker gelip bizleri “Can güvenliğiniz tehlikede, mermi yolu üzerindesiniz” diyerek uzaklaştırdı. “Mermi yolu” tabirini de ilk kez duymuş oldum. Karşı tarafta, tankı, topu olanların kim olduğu malumken, alanda kalanlar Türkiye’nin meşhur “angajman kurallarını” tartışmaktaydı... Çanakkalemiz’… Miting nedeniyle Emniyet birimleri sabahtan itibaren Suruç’ta yoğun güvenlik önlemleri aldı. Merkezde kepenklerin çoğu kapatılırken her yer çevik kuvvet, TOMA ve Akrep’lerle doluydu. Sınır boyunca jandarma güçleri sevk edilmişti. Pek çok insan için Suruç’tan Mürşitpınar’a uzanan 10 km’ye yakın ana yolda Atmanek köyü mevkiinden öteye geçmek mümkün olmadı. Gruplar halinde güçlükle bölgeye gelenler öfkeliydi. Kimisi Van’dan, kimisi Diyarbakır’dan ücra köy yollarından gelenler daha onlarca aracın yollarda olduğunu aktardılar. İçlerinden birisi tepkisini “Biz IŞİD’e desteğe gidiyoruz ya!” diyerek dile getiriyordu. Kimisi, “Türkiye’nin amacı Kobani’nin düşmesi. Böylece önlerinde engel kalmayacak” derken, kimisi de “Çanakkale’de beraber savaştık. Türk halkı anlasın, burası da bizim Çanakkalemiz” diyordu. Bir Suruçlu, AKP’yi kastederek hayıflanıyordu: “Suruç’tan bunlara 20 bin oy çıktı. Bu olanlarda onların da payı var. Erdoğan yüzde 52 oy aldıkça bu halk kuzudur.” İl Jandarma Alay komutanı Albay Selman Kömürcü bir ara kalabalıkta konuştu, güvenlik sorununa işaret edip itidal telkin etti; “Bizi farklı görmeyin. Biz sizin jandarmanızız” dedi. Ancak sınıra yürümekte kararlı kitle SuruçMürşitpınar yolunun sol tarafındaki Atmanek ve Maaser köyleri arasındaki açıklık alana yöneldi. Amaçları insan zinciri oluşturup sınıra ilerlemekti. Mümkün olmadı. Jandarma ve polis geçit vermedi. Sürek ‘Bu da bizim ekiller ortalığı yatıştırdı Kürt milletvekilleri ve siyasilerinin bölgeye gelmesiyle gerilim bir nebze yatıştı. Ahmet Türk, Hasip Kaplan, Osman Baydemir bir süre grupla konuştu. Türk, yaptığı açıklamada, Kürt halkının “sınırları kaldırarak Suruç ve Kobani’yi birleştirdiğini” söyleyerek “Artık sınırların bir anlamı olmadığını görüyoruz” dedi. Kürtlerin sadece kendileri için değil, bütün Ortadoğu halkları için de mücadele ettiğini belirten Türk, “IŞİD’in saldırıları karşısında Türkiye’nin suskun kalmasını tarih unutmayacak ve bu Türkiye tarihinde bir kara sayfa olarak yer alacak” ifadelerini kullandı. Türk, yaşananları “çözüm sürecinde bir kırılma noktası” diye niteledi ve bir Arap atasözünü anımsattı: “Basra yıkıldıktan sonra hiçbir şeyin bir anlamı kalmıyor.” Siyasilerin jandarma ve Emniyet yetkilileriyle görüşmesi ortamı bir nebze teskin etti. Onların gidişleriyle de eylemin biteceği kanaati oluştu. Medyanın konuşlandığı Mürşitpınar yolunun sağ tarafındaki tepeye döndükten 15 dakika sonra ise ‘kıyamet kopuverdi’. Önce 15 dakika içinde Kobani’nin V Meydan muharebesi RTE’nin ‘İslam Cumhuriyeti’ Türkiye ile ilişki kurmak istedik Mermi yolu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear