29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 EYLÜL 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA KÜLTÜR 15 Çağıyla barışık olmak Piyanist Özgür Aydın ve keman sanatçısı Midori 6 Eylül’de Düsseldorf’taki Museum Kunstpalast’ın Tonhalle’sinde konser verecek dı bu konsere harcadıkları çalışmanın ancak dörtte biri bir zaman yetecekti. Neden kendilerini böylesine yordular diyorsanız, bu bir sanatçı sorumluluğudur. İçinde yaşadığı çağın emek veren bestecilerine karşı bir sorumluluk. Unutmayalım ki bugünün sanatı bugünün tarihini yazıyor. Programlarına göz atalım: Çağımıza yön veren en büyük iki bestecinin yapıtları yer alıyor: Yunan asıllı Yannis Xenakis’in 1979’da yazdığı Dikhtas ve 21. yüzyılın Bach’ı olarak anılan Rus asıllı besteci Alfred Schnittke’nin 1994’te yazdığı 3. sonat. Finlandiya’nın Paris’te yaşayan ünlü kadın bestecisi Kaija Saariaho’nun (1952) 2009’da bestelediği Calices adlı yapıtını Avusturyalı kadın besteci Olga Neuwirth’in (1968) 1996’da bestelediği Quasare/ Pulsare adlı yapıtı izliyor. Amerikalı besteci Stephen Hartke’nin 2011’de bestelediği kemanpiyano için 6 bölümlü Netsuke’den sonra konser, Finlandiya’nın ünlü bestecisi Magnus Lindberg’in (1958) 1979’da yazdığı sonatıyla bitiyor. Keman piyano dağarcığı için böyle bir programı düzenlemek bile ne biçim bir araştırma ürünü. Umarım bu konserin canlı kaydı yapılır ve CD olarak piyasaya çıkar. Dinleyici çağdaş yapıtları birkaç kez dinledikten sonra onların köklerini ve bugüne nasıl ulaştıklarını daha iyi anlıyor. Dünyanın ünlü kemancılarından Midori ve değerli piyanistimiz Özgür Aydın, 6 Eylül’de Düsseldorf’taki Museum Kunstpalast’ın Tonhalle’sinde salt çağdaş bestecilerden oluşan bir konser verecekler. Bu haberi okuduğum zaman “büyük bir yüreklilik” diye yorumladım. Sonra düşündüm ki içinde yaşadığımız çağın her sanat dalındaki yenilikleri izlerken neden müzikte böyle bir programı yadırgıyoruz? Şimdiye dek salon dolmazsa, bilet satılmazsa kaygısı bir yana, özellikle Türkiye’deki yorumcular için konservatuvarda eğitimini görmedikleri bir dilde konuşmak zor geldi. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında ve yirmi birinci yüzyılda yaşayıp yeni bir müzik dili arayan bestecileri çalmak için o dile “aşina” olmak gerekti. Konser organizasyonları tanınmamış çağdaş bestecileri ancak çok ünlü yorumcuların sunumuyla kabul ettiler. Örneğin geçen yıl Argerich ve Kremer gibi dünyanın zirvesindeki sanatçılar Weinberg’in keman sonatlarını çaldığında salonu dolduran İstanbul dinleyicisi şok geçirdi. Oysa önyargıları Sanatın AVM’ye Göçü Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) kaderi Gezi Parkı Direnişi ardından tekrar değişti. AKM’yi restore etmekte gönülsüz olan onun yerine bir alışveriş merkezi (AVM) yapma arzusundaki Başbakan restorasyon çalışmalarını durdurdu. AKM polis dinlenme merkezi ve otoparkı haline geldi. Bir yıldan fazla zamandır metruk bir halde bu görevini sürdürüyor. AKM simge bir yapı. Hükümetlerin kültüre bakışını simgeliyor. Bugünkü metruk hali de bu hükümetin bakışı olarak görülüp yadırganmıyor. İstanbul’da başta Büyükşehir Belediyesi’nin olmak üzere birçok belediyenin “kültür merkezleri” var. Bunların çoğunun konser verilecek akustiğe, tiyatro oynanacak salon derinliğine sahip olmadığı biliniyor. Çoğu nikâh salonu olarak kullanılıyor. AKM’nin restorasyonu o nedenle umutla bekleniyordu. Ama binanın uzunca bir süre böyle kalacağı anlaşılıyor. Diğer yandan da AVM’ler gün geçtikçe daha çok kültür merkezlerinin işlevini yükleniyor. Bahçeşehir Üniversitesi’nden Çağlar Yurtseven ve Emin Köksal’ın yaptığı bir araştırmaya göre (http:// acikekonomi.com/2014/06/03/avmlerinsanatasurprizkatkisi/) tüm Türkiye’de 2002’de 50 olan AVM sayısı 2011’de 300’e ulaşmış. Bu sayı büyük bir hızla artıyor. Aynı araştırmaya göre 2002’de 500 olan sinema salonu sayısı 2011’de 2000’e yükselmiş yani dörde katlanmış. Bu sinema salonlarının yarısından fazlası da AVM’lerde yer alıyor. 1998 yılında üretilen Türk filmi sayısı 26, toplam hasılat 40 milyon dolarken 2012’de yerli film sayısı 312’ye hasılat 240 milyon dolara ulaşmış. Yurtseven ve Köksal, AVM’lerde açılan sinema salonlarının seyirci sayısının ve hasılatın artmasında olumlu etkisi olduğu düşücesinde. AVM’lerde tek sosyal etkinlik alanı olarak sinemanın seçilmesinin, ailelerin de AVM’leri güvenli, temiz çevreler olarak değerlendirmesinin ve tabii sinemanın tekrar ilgi odağı olmasının bu gelişmeyi sağladığını belirtiyorlar. Sinema daha çok AVM’lerde izleniyor. Bunun sonucu olarak da tarihi sinema salonları kapanmak ya da AVM’leşmek durumunda kalıyor. En iç yakıcı örnek Beyoğlu’ndaki Emek Sineması. AVM’lerin sayısının hızla artması müşteri çekmek gibi bir sıkıntı yarattı. Aralarından bazıları farklılaşmayı seçtiler. Her AVM’de bir sinema salonu, bir kitapçı vardı. Farklılaşmada ilk adım tiyatro salonları ile oldu. Profilo AVM’nin açtığı yola Cevahir de bir salonla katıldı. İki yıl önce açılan Mecidiyeköy Trump’un sinemaları yanında tam donanımlı özel bir tiyatro salonu da var. Kanyon’da da hemen her hafta caz konserleri yapılıyor. Bu yıl içinde açılan Zorlu PSM çıtayı iyice yükseltti. 2240 kişilik ana tiyatrosu, 717 kişilik drama sahnesi, sanat galerisi ve kayıt stüdyoları ile adındaki kısaltmaya uygun olarak performans sanatları merkezi oldu. Dünyanın en ünlü müzikalleri sahne alıyor. Sanatın AVM’ye göçünün giderek artacağı anlaşılıyor. İstanbul’un Anadolu yakasında yeni açılan ve 15 sinema salonu olan Akasya AVM İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın danışmanlığında düzenlenen klasik müzik, caz dinletileri ve konserlere ev sahipliği yapacak. İlk konserler İstanbul Caz Festivali sırasında gerçekleştirildi. Mecidiyeköy’de Likör Fabrikası arazisinde inşa edilen Quasar kendini sanat üzerinden konumlandırıyor. Eski fabrika binasını tekrar inşa edip “Likör Kültür ve Sanat Merkezi” olarak 2015 sonunda açmayı planlıyorlar. Ama etkinlikler şimdiden “Sanat Çadırı”nda başlamış. Cem Mansur yönetiminde konserler vermiş. AKM’nin yerini AVM’ler çoktan almış. Residence’da uyuyup, plazada çalışıp, AVM’de günü tamamladığımız bir yaşam biçimi dayatılıyor. u Midori ve Özgür Aydın’ın programı yürekli bir seçim. Artık dünya üstünde kendilerini kanıtlamış, ne çalsalar iyi çalacaklarından kuşku duyulmayan bu ikili, sandviç yapma gereği duymadan, baştan sona çağdaş bir program hazırlamışlar. na tutsak olup kendini salondan atmak için dakikaları sayacağına müziği dinlese belki bir şeyler bulacaktı. Çağımızın en büyük kemancılarından Anne Sophie Mutter, her yıl yepyeni çağdaş bir dağarcık hazırlıyor ve her konseri dolup taşıyor! Midori ve Özgür Aydın’ın programı da böylesi yürekli bir seçim. Artık dünya üstünde kendilerini kanıtlamış, ne çalsalar iyi çalacaklarından kuşku duyulmayan bu ikili, sandviç yapma gereği duymadan, baştan sona çağdaş bir program hazırlamışlar. Kuşkum yok ki her zamanki klasikromantik dağarcıklarıyla çalsalar Hey Blondie! Efsane rockçı Blondie ve topluluğu cumartesi günü Black Box İstanbul’da MURAT BEŞER ‘Cehennem’ sinemaya uyarlanacak Kültür Servisi Dan Brown’ın son kitabı “Cehennem” de sinemaya uyarlanacak. Yapımcılığını Sony Pictures ve Imagine Entertainment üstlendiği filmde, “Da Vinci’nin Şifresi” ile başlayan ve “Melekler ve Şeytanlar” ile süren seride macera, “Cehennem” ile kaldığı yerden devam edecek. Filmin yönetmenliğini ilk iki filmde olduğu gibi Ron Howard üstlenirken, yapımcılığını Brian Grazer yapacak. “Simgebilim Profesörü Robert Langdon” karakterini yine Tom Hanks’in canlandıracağı filmin çekimlerine 2015 yılı nisan ayında Floransa’da başlanacak. Bir vuslat daha gerçekleşiyor, 6 Eylül Cumartesi akşamı, Neil Young ve Portishead’in ardından, rock’n roll müziğinin 40 yıllık efsanesi Blondie, ilk kez memlekete bir konser için ayak basıyor. Aslında biz bu Blondie vuslatını gerçekleştirmeye daha önce yeltenmiştik. 2003 yılında konser anlaşması yapılmış, biletler satışa çıkmış, ancak yeterince ilgi görmeyince organizatör firma tarafından etkinlik iptal edilmişti. Neyse kısmet bugüneymiş… Önde duran güzel ablanın adı Debbie (Deborah) Harry. Kötü ruhlu ucuz roman meleği görüntüsü veren, Marilyn Monroe’nun kayıp kızı gibi beu Köprünün altından timlenen haliyçok sular aksa da, le, New York’a Florida’dan Debbie şimdi 69 Playboy tavşanı yaşına gelse de, bizim olmaya gelmiş onu halen çok seksi bir gerçek bir öksüz aslında. rock’n roll kadını olarak Kendisine görmemizin aynı zahiçbir manda akıl homahzuru yok. calığı yapan erkek arkadaşı (sonradan kocası) gitarcı Chris Stein ile tanıştıktan sonra birlikte kurmuşlar bu topluluğu. İsimlerini de kendisine “Hey Blondie!” diye laf atan bir serseriden kapmışlar. Debbie çok iyi bir “kötü kız”; kusursuz görünüşünün ağızdan çıkan kışkırtıcı laflarla mükemmel uyuştuğu. Kendi isimlerini taşıyan ilk albümle yeni tür dişi rock şarkıcısı için ideal bir şablon ki, sonra bu imaj Courtney Love ve L7’ı etkiliyor. Bazen tek kişi sanılsa da haliyle bir topluluk Blondie. Elemanları yıllar içinde pek çok kez değişen bir topluluk. Değişmeyen tek gerçek Debbie’nin topluluktaki herkesten yaşça büyük oluşu, kocası dahil. Önceleri çok zor zamanlar geçirdiler. Parasızlıktan Debbie geceleri mücevher lehimi yapıyor, Chris ise (nereden ne şekilde ayarlandığı bilinmeyen bir biçimde) engelli maaşı alıyordu. Uyuşturucuyla olan mesailerini yoga ile telafi eden bu tekinsiz insanlar topluluğu, giyimi kuşamıyla Punk’ın NewWave ile sınır komşusu olmuştu. Perde gerisindeki akıl Ste in idi ve şarkılarda çaktırmadan haylazca sokak felsefesi yapıyordu. Formülleri basitti: Plaj partisi müziğini bilimkurgu ile buluşturup, güncel müzik meraklılarına 20 yıl öncesini sevdirmeye çalışır gibi çalıyorlardı. Andy Warhol bile onlara hayrandı. İki döneme ayrılmak suretiyle, toplamda 10 stüdyo albümü gerçekleştirdiler; sayısız hit şarkıyı rock müziğin klasikleri hanesine kattılar. Sonunda da Rock and Roll Hall of Fame’e kapağı attılar. 1982 tarihli albümleri “The Hunter”ın yayımlanmasının ardından Stein tuhaf bir genetik hastalık olan pemfigus’a yakalandı, yatağa düştü ve sonuç olarak topluluk zorunlu olarak dağıldı. Debbie bir yandan solo çalışmalar yaparken, bir yandan da kocasına baktı; Stein sonunda sağlığına kavuştu. Köprünün altından çok sular aksa da, Debbie şimdi 69 yaşına gelse de, bizim onu halen çok seksi bir rock’n roll kadını olarak görmemizin hiçbir mahzuru yok. Karşımıza bu konserde çıkacak kadroda, DebbieStein ikilisinin dışında eskilerden davulcu Clem Burke var. Topluluğa yeni katılan müzisyenler ise basçı Leigh Foxx, gitarcı Tommy Kessler ve Matt KatzBohen. Peki, konsere gidilmeli mi? Eh, bir fincan kahvenin hatırıyla, 40 yıllık efsaneyi mukayese edecek halimiz yok… (muratbeser@muratbeser.com) ACI KAYBIMIZ Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Üyesi, Basın Şeref Kartı Sahibi, Değerli Meslektaşımız ERDOĞAN ERENTÖZ 2 Eylül 2014 Salı günü vefat etmiştir. Kaybı basın topluluğumuzda üzüntü yaratan Erdoğan Erentöz’ün cenazesi 4 Eylül 2014 Perşembe günü öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlık Camisi’nden alınarak Ulus Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. Erdoğan Erentöz’ü sevgi ve saygıyla anıyoruz. Ailesine ve basın topluluğuna başsağlığı diliyoruz. • Havuz, çocuk havuzubahçesi • Açıkkapalı restaurant, bar • Odalarda: Klima, TV, fön, balkon • Sabah, öğle, akşam açık büfe, ikramlar • Alkolsüz içeceklerimiz LİMİTSİZDİR. • Plaj servisi, AİLE OTELİNİZ, WiFi 12 ADALAR, KELEBEKLER VADİSİ, DALYAN, GÖCEK, JEEP ile SAKLIKENT TURLARINA KATILMA İMKANI T TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ YÖNETİM KURULU (7 gece 8 gün konaklamalarda geçerlidir) Tel: 0252.616 76 11 12 • www.starotel.com.tr *55 TL AM PANSİYO N PLUS
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear