23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS 2014 CUMA 2 HABERLER İnsanlık İçin Küçük Bir Adım! Geçen hafta Türkiye, 12. cumhurbaşkanını halkoyuyla seçti. Bu seçim, sadece ilk defa halkın seçtiği cumhurbaşkanını belirlemiş olması açısından değil, bundan sonra bir gelenek oluşturacak uygulamaları da içermiş olması açısından önemli. Cumhurbaşkanlığı Seçimi Kanunu, seçim kampanyası ve siyasetin finansmanına ilişkin getirdiği bazı yenilikler bakımından Türkiye için gerçekten bir ilk niteliği taşıyor. İnanması biraz zor ama ülkemizde yıllardır yapılan seçimlerde ne adayların gelir giderinin bir kaydı tutulur, ne harcanan paralar ve kaynakları takip edilir, ne de yetkili bir kuruma bildirim zorunluluğu var. Salt bu sebeple dahi kanundaki seçim kampanyası finansmanına ilişkin yenilikler önemli elbette ama düzenlemelerdeki boşluklara bakınca, bizim için büyük, insanlık için küçük bir adım demeden de edemiyoruz! Kanun, seçim finansmanında kullanılacak kişisel kaynak olarak Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) mal bildirimini zorunlu tutmakta. Ancak, halka açıklama yükümlülüğü getirmediği için şeffaflık konusunda baştan önemli bir eksiklik içeriyor. Dünyadaki 172 ülkenin 109’unda siyasetçilerin mal bildirimleri kamuya açık. Mal varlıklarının asıl hesap verilmesi gereken halka bildirilmesini öngö u Dünyadaki 172 ülkenin 109’unda siyasetçilerin mal bildirimleri kamuya açık. Mal varlıklarının asıl hesap verilmesi gereken halka bildirilmesini öngören bu anlayış, aynı zamanda sivil toplumun da bağımsız denetimine imkân tanıyor. Tüm dünya gittikçe açılan bir tablo çizerken Türkiye’nin yerinin, birçoğu üçüncü dünya ülkelerine ait olan kırmızı bantta bulunduğunu görüyoruz. E. OYA ÖZARSLAN Uluslararası Şeffaflık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mal varlığı bildirimi ren bu anlayış, aynı zamanda sivil toplumun da bağımsız denetimine imkân tanıyor. Tüm dünya gittikçe açılan bir tablo çizerken Türkiye’nin yerinin, birçoğu üçüncü dünya ülkelerine ait olan kırmızı bantta bulunduğunu görüyoruz. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Türkiye temsilcisi Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin yürüttüğü “Şeffaf Olan Kazansın” kampanyası (change.org/temizsiyaset) ile Cumhurbaşkanlığı seçimi süresince adaylara gönderdiği mektuplardaki çağrılar yanıt buldu ve Selahattin Demirtaş’tan başlayarak tüm adayların mal varlığı açıklaması gerçekleşti; böylece Türkiye’de tarihi bir an yaşandı. Evrensel standartlarla uyumlu olmak için, bu uygulamanın Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ve adayların istemleriyle sınırlı kalmayıp yasal bir zorunluluk haline gelmesi gerekir. İki adayın bildirimleri kendileri ve eşlerine ait varlıkları içerirken Recep Tayyip Erdoğan’ın bildiriminde sadece kendine ait mal varlığı bilgileri var. Mal bildirimlerinin şeffaflığı için tüm dünyadaki uygulama ise birinci derece yakınlara ait mal beyanlarını kapsayacak şekilde yapılması. Bir dürüstlük mekanizması olan mal varlıklarının açıklanması birçok açıdan çok önemli. Mal varlıklarının kamuya açık olduğu Ukrayna’dan Arjantin’e kadar geniş yelpazedeki birçok ülkede sivil toplum kuruluşları yaratıcı izleme mekanizmalarıyla, açıklanan malvarlıklarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığını takip ediyorlar. İlerleyen yıllarda yapılan bildirimlerin izlenmesiyle de kamu gücü kullanan siyasetçi ya da üst düzey bürokratın edinimlerinin kazancıyla orantılı olup olmadığı da izlenebilir. Adaylardan sadece Erdoğan’ın 2011 yılında Başbakanlık internet sitesinde açıklanmış mal varlığı bulunduğu için bir karşılaştırma yapmak mümkün olmuş ve mal varlığında 1 milyon TL’nin üzerinde bir artış gözlenmiştir. Siyasetin finansmanı, tüm dünyada yolsuzlukla mücade le için önemli risk noktaları arasında görülüyor. Kanunun seçim finansmanının kayıt altına alınmasına ilişkin hükümleri daha önce ülkemizde hiç uygulanmadığı için gerçekten bir ilk niteliği taşıyor. Kanuna göre adaylar için yapılan bağışlar ve yardımlar, seçimi izleyen 10 gün içinde YSK’ye bildirilmeli ve YSK tarafından gelir gider ve bağışlarla ilgili hesaplar bir ay içinde incelenmeli. Bu sistem, yine halka açıklamayı öngörmeyen anlayışı nedeniyle tam bir şeffaflık içermiyor. Ayrıca kanunda, başta denetim ve yaptırımlar olmak üzere birçok konuda boşluk var. Dünyadaki 171 ülkenin 105’inde, seçim kampanya finansmanları kamuya açık. Seçim kampanyalarına ilişkin gelir, gider ve harcama kontrolü yapmayan Türkiye’nin siyasetin finansmanında da kırmızı bölgede bulunduğu ortada. Bu sebeple Uluslararası Şeffaflık Derneği, Cumhurbaşkanlığı adaylarına seçim kampanyası bağış detayları ve kampanya harcamalarının şeffaflığı konusunda çağrılarda bulundu. Adaylardan Demirtaş, seçim kampanyası harcamalarını kamuoyuyla paylaşmak konusunda da diğer adaylara önderlik etti. “Ancak bu durumun kanuni bir zorunluluk olmadığı ve yine tamamen adayların istemine bırakılmış olduğunu belirtmekte fayda var.” Sadece bağış miktarlarının değil, kaynakların ve harcamaların da açık olması şeffaflık ve hesap verebilirlik için en önemli unsurlardan olsa da, bu konuda tam bir karanlıktayız, kimin bağış yaptığını ve harcamaları bilmiyoruz. Öte yandan, demokratik hak ve özgürlüklere ilişkin koruma olmayan ortamlarda rakip adaylara bağışta bulunanlara baskı yapılabileceği de ifade edilmişti. Türkiye gibi insan hakları sicili parlak olmayan bir ülkede maalesef bu hususun da dikkate alınması gerekiyor. Evrensel olarak uygulanan bazı standartların bizim demokrasimize birkaç beden büyük geldiğini görmek ise çok üzücü. Halkın sivil denetiminin bu şekilde bertaraf edildiği bir ortamda, kampanya finansmanının takibi sadece devletin denetimine bırakılmış görünüyor. Gazetelere, kanunu dolanmak için işyerinde çalıştırdığı kişiler adına adaylardan birine bağış yapanlar olduğu haberleri yansıdı. Bu gibi usulsüzlüklerin takibi ve denetimi ancak YSK denetiminden sonra belli olacak. YSK’nin kapasitesi ve bu şekilde bir tecrübesinin bulunmaması gibi hususları dikkate alınca, denetime ilişkin haklı soru işaretleri bulunuyor. Bu tabloya baktığımızda “Şeffaf olan kazansın” sözünün temenniden uzağa gitmediği ortada. Açık olan bir şey var ki, bu evrensel standartları içeren mekanizmaları Türkiye’ye getirmediğimiz sürece demokrasiden söz etmek çok mümkün olamıyor. Türkiye’nin şeffaflıkla imtihanı bundan sonra da devam edecek. Sade vatandaş ve sivil toplum örgütleri olarak bizlere düşen de ısrarla ve istikrarla şeffaflık talebinde bulunmaya devam etmek! Başka yol yok gibi! Erdoğan Zorluyor... Bugüne kadar çatışmacı ve kavgacı bir strateji izleyen Erdoğan, bu tavrını Çankaya’da anayasa ve yasalar konusunda da sürdürecek gibi görünüyor... Hiç kuşkusuz bu tutum ve davranış, sanki yeterli sorunumuz yokmuş gibi, Türkiye’yi beklenmedik yeni sorunlar ve krizlerle karşı karşıya bırakacak! HHH Henüz Çankaya’ya çıkmadan bile, seçildiği halde, anayasanın açık hükmüne aykırı olarak, partisi ile ilişkisini kesmiyor, milletvekilliğine devam ediyor... Çünkü kendisinden boşalacak Genel Başkanlık ve Başbakanlık koltuğuna oturacak kişinin saptanacağı parti kongresine Genel Başkan ve Başbakan olarak katılmak istiyor... Böylece kendi seçtiği adayın tartışmasız bir biçimde Genel Başkan ve Başbakan olmasını sağlamayı hedefliyor. Demek ki “manevi gücüne”, “karizmasına”, kısacası parti içindeki arkadaşlarının kendisine “sadakatine” güvenemiyor! HHH Çok yazıldı ama, anayasa hükmünü bir kez daha belirtelim: “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.” Anayasa, “Cumhurbaşkanı’nın” demiyor... “Cumhurbaşkanı olanın” da demiyor... “Seçilenin” diyor... Demek ki parti ile ilişiğin kesilmesini ve milletvekilliğinin düşmesini “seçilme” olayına bağlıyor. HHH Peki, çatışma nerden, nasıl çıkıyor? Yüksek Seçim Kurulu’nun açıkladığı takvime göre Cumhurbaşkanlığı kesin seçim sonuçları 15 Ağustos’ta ilan ediliyor. Yani Erdoğan 15 Ağustos’ta resmen Cumhurbaşkanı seçilmiş oluyor... Seçildiğine göre, anayasa, parti ile ilişkisinin kesilmesini ve milletvekilliğinin düşmesini öngörüyor. Fakat mevcut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün süresi 28 Ağustos’ta doluyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın yemin etmesi ve fiilen Çankaya’ya çıkması, seçildikten 13 gün sonra gerçekleşecek. İşte bu durumdan dolayı Erdoğan ve yandaşları, “seçilmiş” olmanın, kesin sonuçlar ilan edildiğinde değil, 28 Ağustos’ta gerçekleşeceğini iddia ederek,durumu kurtarmaya çalışıyorlar. HHH AKP kongresinin, Çankaya’ya fiili çıkıştan bir gün önce, 27 Ağustos’a planlanması, hem Erdoğan’ın gücünü artırıyor, hem de Gül henüz Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrılmadığı için, genel başkanlıkta onun önünü kesiyor. HHH Henüz seçimin meşruiyet tartışmaları bile bitmeden yeni bir kriz daha yaşıyoruz... Demokratik rejim bu olmasa gerek!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear