06 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 15 HAZİRAN 2014 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Şeriat Özlemcilerine... İrfan O. HatİpOğlu I rakŞam İslam Devleti (IŞİD) üyesi radikal İslamcı militanların Musul’u ele geçirmesi ve diplomatlarımızı esir almaları ile siyasal iktidar ve yandaşları travma geçirdi. Üç buçuk yıldır Suriye’de yakıp yıkmalarına, insanları din adına boğazlamalarına seyirci kalmışlardı. Sayıları binlerle ifade edilen TIR’lar ile insani yardım adı altında silah yardımı, sınırlarımızda büyük boyutlu yapılan petrol kaçakçılığı ile parasal kaynak sağladılar. Serpilip gelişmelerine değişik yollardan katkı yaptılar/göz yumdular. Bunları yaparken Suriye’deki iktidarın değişmesi hedef olarak gösterilse de arka planda 1400 yıl önce Muaviye tarafından yazılan, yarım kalmış kanlı öykünün “neoMuaviyeler” aracılığı ile tamamlanmasıydı. IrakŞam İslam Devle ti (IŞİD) örgütünün hedef olarak koyduğu “Bağdat, Kerbela” izlencesi bunu doğrulamaktadır. Ortadoğu tarih boyunca kanlı mezhep savaşlarının merkezi olmuştur. Mezhep savaşlarının en kanlısı 1400 yıl önce halife olmak adına Ali ve Muaviye arasında başlayan; Kerbela’da, Hüseyin’in öldürülmesi ile son bulan kavgadır. Din adına yapılan bu kavganın özünü ülkenin zenginliğine kimin el koyacağı oluşturur. Başka bir deyişle egemenler ile yoksullar arasında çıkan savaştır. Bugün Ortadoğu’da sürdürülen savaşta enerji kaynaklarının emperyalistler tarafından el konulması uğraşıdır. Irak, Suriye kan gölüne dönerken borulardan petrol akmaya devam ediyor. Petrol akışının devamı için radikal İslamcı, neoMuaviye’lere verilen görev bölgeyi ortaçağ karanlığında boğmak, kan gölünü çevirmek, ulusal uyanışın önüne kesmeleridir. Bunu da “şeriat devleti” kurmak adına yapmaktadırlar. Bölgede savaşan radikal İslamcı örgütler emperyalistler tarafından verilen görevi yerine getiriyorlar. Şeriat devleti kurmak için egemen oldukları bölgeleri evrensel yönetim anlayışından arındırıp, ortaçağ karanlığına gömüyorlar. IrakŞam İslam Devleti (IŞİD) terör örgütünün, Musul’u ele geçirdikten sonra yayımladığı bildirinin ortaya koyduğu gibi. Bildiride amaçlarının şeriat kurallarının egemen olduğu bir halife devleti kurmak olduğunu duyurdular. Uygulanmasını istedikleri bildirinin önemli maddeleri şunlardır: Kadınlar zorunlu olmadıkça evlerinden çıkmayacak. Evden çıkanlar ise, İslami kurallara göre giyinmek zorunda. Hırsızlar şeriat kurallarına göre cezalandırılacak. Tüm Müslümanlar 5 vakit namazını, namaz saatlerinde camilerde kılacak. “Dinsiz kurumlar” adına şimdiye kadar görev yapmış polis, asker ve taraftarlar tövbe edecek, tövbe etmeyenler idamla cezalandırılacaktır. Alkol, sigara ve uyuşturucu kullanmak, satmak yasaklandı. Ölüler anısına yapılan tüm türbeler, anıtlar ve mozoleler yıkılacaktır. Şeriat özlemcileri IrakŞam İslam Devleti (IŞİD) militanlarının saldırısı ile din temelli sürdürülen savaşın kanlı olduğunu, inananlar arasındaki mezhepsel ayrılığı derinleştirdiğini, barış getirmediğini gördüler. Yayımladıkları bildiri ile insan hakları, çağdaş insani değerin özellikle kadınlar açısından bir anlam ifade etmediğini öğrendiler. Mezhep kavgalarından uzak, çağdaş, laik bir ülke armağan ettiği için Mustafa Kemal’e teşekkür etmeliyiz. Suriye ve Irak Gibi Olur muyuz? Demokrasimizi işletemezsek, laiklikten uzaklaşırsak, dış ilişkilerimizi ayarlayamaz bölgedeki savaşlara katılırsak, hiç kuşkunuz olmasın, aynı onlar gibi oluruz! HHH Bu ülkelerin içine düştüğü duruma yol açan üç temel neden göze çarpıyor 1) Demokrasi yokluğu. Halkı ezen, farklılıkların dile getirilmesine ve temsiline izin vermeyen bir diktatörlük... 2) Dincilik, mezhepçilik, ırkçılık. Hem iktidarın tek bir mezhepırk grubunun tekelinde olması, hem de öteki mezhepleri, dinleri, ırkları, milliyetleri yönetim dışında tutan, kimi zaman ezen ve hatta katleden bir yönetim. 3) Dış müdahale. Her iki ülkeye de ABD’nin dışardan, doğrudan veya dolaylı, tek başına yahut müttefikleriyle, siyasal ya da askeri müdahalesi. HHH Bu temel belirleyicilere Türkiye açısından bakalım: 1) Demokratik rejimimiz eksikli ve ayıplıdır. Bunun en önemli nedeni, Çok Partili Rejim’e geçtiğimizden beri demokrasinin nimetlerinden yararlanarak iktidara gelen partilerin, demokrasiyi geliştirmek yerine, çoğunluk diktatörlüğü anlayışını uygulamalarıdır. Tabii buna bir de askeri darbelerin olumsuz etkilerini eklemek gerekir. Ne yazık ki Türkiye’yi on küsur yıldır yönetmekte olan AKP iktidarı da gittikçe çoğunluk diktatörlüğünün temsilcisi ve en şiddetli uygulayıcılarından biri haline gelmiştir. Bu nedenle, demokratik rejim açısından, geleceğin, Türkiye için çok umut vaat ettiğini söylemek olanaklı değildir. 2) Dincilik, mezhepçilik, ırkçılık açısından ayrımcılık ve bu inançların siyasete taşınması gittikçe güçlenmektedir: Kürt sorunu, PKK terörü ve AKP iktidarının eylem ve söylemleri, ırkçı anlayışın siyasete gittikçe daha egemen olmasına yol açmaktadır. Alevi sorunu ise mezhepçilik çizgisinde sürekli kaşınan bir başka kırılma noktasıdır... Bugüne kadar Alevi yurttaşların barışçı ve demokratik tutum ve davranışlarıyla önlenen büyük krizler, geçmişteki katliamlar ve bugün AKP iktidarının kışkırtıcı eylem ve söylemleri çerçevesinde gelecek için hiç de umut verici değildir. 3) Klasik bir savaştan çok, komşulardan gelecek terör tehdidi bir dış müdahale olarak düşünülmelidir. Ne yazık ki AKP iktidarı, Ortadoğu’daki siyasal mezhep savaşlarına taraf olmuştur. Bunun sonunda sadece komşularımızı düşmanlaştırmakla kalmamış, doğrudan terör örgütlerinin elemanlarına da kapılarımızı açmıştır. Bu konuda da AKP’nin gelecek için hiç umut vermediği, tam tersine ülkeyi felaketlere sürükleyecek bir politika izlediği söylenebilir. Irak ve Suriye gibi olma tehlikesi bugün kapımıza gelmiş dayanmıştır... AKP iktidarı ise bu tehlikeyi önlemek bir yana artıracak politikaların esiri gibi görünmektedir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear