14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 İslamiyet dininin buyruklarını eksiksiz yerine getirenlere, “zahit” denir. 17 Aralık 2013’ten öteye çizilen Türkiye tablosunda da biri büyük, biri küçük iki zahit var: Rıza Sarraf ve Babek Zencani. ABD Hazinesi’nde ve Merkez Bankası’nda ekonomistler dışında; silah, uyuşturucu, mafya gibi kara para kaynaklarını araştıran uzman kadrolar da çalışır. Bu resmi bir kenara koyalım. İran’a bakalım: Bu ülkeye, eski Cumhurbaşkanı Rafsancani döneminden başlayarak çok geniş bir ambargo uygulandı. Nasıl aşacaktı? Banka sistemini arkadan dolanarak. Kara para cenneti olup, ABD ve AB’nin varlığına tahammül ettiği bankalar, Malezya ve Dubai’deydi... İran da bunları seçti. Azerbaycan’a geçelim. 2009’da, Baku’nün Hazar kıyısında sıra sıra lokantalar, gece kulüpleri, Türkiye’den gelip giden sanatçılar ve ortalıkta, bıraktığı bahşişlerin yüksekliğiyle tanınan genç irisi bir adam dolaşıyor. Kimliğinde 1984 Baku doğumlu yazıyor. Ama Azerbaycan, 25 Aralık 2013’te Rıza Sarraf’ın hiçbir zaman Azerbaycan vatandaşı olmadığını, hatta Baku’de doğmadığını açıkladı! Gelelim Türkiye’ye. İran’dan doğalgaz alıyoruz. Banka sistemimiz ABD ve AB bankalarıyla entegre. Dolayısıyla sistemdeki en küçük bir çatlak hemen gözükür, çünkü ilan edilmiş bir ambargo var. HHH İran’ın devlet geleneğinde Pers uygarlığı var. Sağlam da bir istihbarat örgütü... Getir götür işlerini görecek elemanlar da sağlam olmalı. Seçilenler, genelde Molla ailelerin “dava”ya adadıkları evlatları. Büyük zahide gelince... Babek Zencani’nin adı, soyadı, doğum yeri, uyruğu, hepsi doğru. 42 yaşında, servetinin 14 milyar dolar olduğu İmamali Rahman’ın katıldığı bir açılış fotoğrafında görülüyor. Açılış, Asya Ekspres şehirlerarası otobüs terminalinden ibaret. Ama bu fotoğraf hemen sosyal medyada paylaşıldı. Tıpkı küçük zahit Sarraf’ın yine bir açılışta, devletlülerimizle yer aldığı fotoğraf gibi. Anlamı şu: Zahitler, “Buradayız, işimizi yapıyoruz” mesajı veriyor. Oysa bizimkilerin durumu, Yunan tragedyalarının son cümlesi: “Onların hiçbir şeyden haberi yok!” İran’a Pers uygarlığı dedik ama, ABD’nin de bir CIA uygarlığı var... Merkeze minik notlar yazıyorlar: “Bir Azeri ve bir İranlı yüklü petrol ve altın satıyor. Stop. Bankalarda milyar dolarları var görünüyor. Stop. İran hükümeti bunlara ha bire ihale veriyor. Stop.” vb... Bu iş 2013’e kadar sürüyor. Arada, İran biraz soluk alıyor. Yeni Cumhurbaşkanı, nedense, daha ılımlı gözüküyor. Ama nisan ayında, ABD ve AB uyanıyor. İki zahidin bütün hesapları donduruluyor. Oysa o hesaplarda zaten para yok. Şimdi dikkat: Büyük zahit Babek, son bir hamleyle İran’la Türkiye üzerinden Afrika kaynaklı altın ticaretine başlıyor. Türkiye’nin altın fazlası yok, ama altın ihracatında rekorlar kırıyor! Hem İran’ın, hem bizim merkez bankalarımızda altın şişkinliği yaşanıyor! Ama biri çıkıp, “Yeter!” diyor. Amerikan Hazinesi Terörizm ve Mali İstihbarat Sekreteri David Cohen, 4 Kasım 2013’te açıklama yapıyor: “Uluslararası yaptırımları hileyle aşmaya çalışan İran’ın taktiklerini önlemek için her şeyi yapacağız ve elemanlarını teşhir edeceğiz!” Devamı, G Noktası’nda… “Gerçek bir hayal ve hayal bir gerçektir.” REMY DE GOURMONT İki Zahit, Bir Ahit Büyük resme az kaldı. RIZA SARRAF söyleniyor. Oysa 30’lu yaşlarında, İran Merkez Bankası Müdürü’nün makam şoförüymüş, o kadar! Sonradan pek tahsil yapmış (!), Türkiye’ye koyun postu falan satmış. Koyun postu ticaretinin Bill Gates’i yani. Ama ortada bırakın bir Microsoft, koyunlara dair “macrohard” bile yok, neyse... Bu denklemde adanmış kurbanlık, “küçük zahit” Rıza Sarraf. Hapislere girecek çıkacak, falan... Ama büyük zahit, eski makam şoförü Babek Zencani, öyle değil. O her şeyi ile biliyor ve çok şey biliyor. Paketlenip ABD’ye bile gönderilebilir. ABD için elbette borsaydı, döviz kuruydu önemli; ama tekerine kimin çomak soktuğunu atlamaz. Alarma geçti mi Dubai’ydi, Malezya’ydı, Türkiye’ydi hiç fark etmez! Bu resmi de tutun aklınızda... HHH Babek Zencani, 2013 Mart ayında da Duşanbe’de Tacikistan Cumhurbaşkanı Bu, paralel devlet değil. ABD, 17 Aralık’tan bir buçuk ay önce “Geliyorum!” diyor... Artık “zahit” Babek için tüyme zamanıdır. Tüyerken küçük Zahit’e en az hasar verilmelidir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir ihbar mail’i gelir. Kamelia Jamshs adlı İranlı kadın, Rıza Sarraf’ın yasadışı faaliyetlerine dair bilgiye sahip olduğunu belirtmektedir. Kolluk kuvvetleri o sırada savcıların talimatlarını yerine getirdiği ve “paralel devlet” henüz icat olmadığı için, kadın aranır. Ama kuş, 24 saat önce Dubai’ye uçmuştur. Sarraf’ın avukatlığını Şeyda Yıldırım üstlenir. Bir dönem Alaattin Çakıcı, Erol Evcil ve Ebru Gündeş’in de avukatı... Sis bombaları, toz bulutu, göz gözü görmez olur. Ama kamuflajın ardında, tablo tamamdır: ABD, oyun bitti, demiş; Babek mesajı alıp tüymüştür. İran, dünya basınına eski makam şoförünü gözaltına aldığını, mal varlığına el koyduğunu ve hakkında yolsuzluktan dava açacağını açıklar. Kimse bu ne sürat, bu ne celal, demez. Zaten ne Babek, ne de Sarraf’ın İran’da malı vardır. Zamanı gelince, ikisi de gerçek adlarıyla birer molla olarak ortaya çıkacaklardır. Büyük resmin son parçası da zaten bu kare olacaktır. Başaramayacaklar Siyasetçilerimizde, attıkları palavraları, “Dünyanın hiçbir yerinde…” ya da “Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde…” tümceleriyle süslediklerinde inandırıcı olacaklarına ilişkin temel bir kanı var. Bu bağlamda çiçeği burnundaki Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan’ın en son Konya’da internet yasa düzenlemesiyle ilgili eleştirileri yanıtlarken, söze “Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesi yasadışı bir dokümanın internet ortamında yayımlanmasına izin vermez, bunu engeller” diye başlaması şaşırtıcı değil. Elvan, bu söylediklerinin hayatta bir karşılığı olmadığını bilmiyor olabilir mi? Biliyor tabii, fakat günü kurtarmak için öbür meslektaşları gibi o da palavraya başvurmaktan geri durmuyor. HHH Bilindiği gibi yeni yasa tasarısının TBMM’de kabul edilen maddelerine göre internet ortamında “özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini iddia eden kişiler, mahkeme yerine doğrudan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) başvurabilecek”. TİB, yayının engellenmesine karar verirse uygulanmak üzere derhal Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne bildirecek. Erişim sağlayıcı durdurma kararını en geç 4 saat içinde yerine getirecek. Erişimin engellenmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal eden yayın, kısım, bölüm, resim, video ile ilgili içeriğe erişimin engellenmesi yoluyla uygulanacak. Bu talep 24 saat içinde sulh ceza yargıcına götürülecek. Özel hayatın gizliliğinin ihlaline bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde doğrudan TİB Başkanı’nın emri üzerine erişim engellenecek. Bu acil uygulamada yargıç kararı aranmayacak. Kısacası söz konusu durumun “acil” olup olmadığına da, yasaklanıp yasaklanmamasına da TİB Başkanı karar verecek. Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir sansür uygulamasının başlayacağını belirten Tüm İnternet Derneği (TİD) Yönetim Kurulu Üyesi Gökhan Ahi, “Bu yasaklar Rusya, Çin ve Ortadoğu ülkelerinde bile yok” diyor. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan’ın sözlerini yalanlıyor. HHH Şimdi kamuoyunun gözü, kulağı Çankaya’da; Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün yasayı onaylayıp onaylamayacağını bekliyor. Daha önceki uygulamalardan da biliyoruz ki TBMM’ye iade edilecek dosya, yasanın noktasına virgülüne dokunmadan geri gelecek, eninde sonunda Cumhurbaşkanı tarafından imzalanarak yürürlüğe girecektir. Peki, dünyada eşi benzeri olmayan bu antidemokratik, çağdışı yasa yürürlüğe girdiğinde iktidar amacına ulaşmış mı olacaktır? Hiç sanmıyorum. İnternet yasak dinlemeyen bir alandır. Bilgiyi hangi yöntemle yasaklarsanız yasaklayın, o bilgiye erişmenin mutlaka bir yolu vardır. İnternet şeytanı çocuklarımız bugüne kadar bizi istediğimiz her bilgiye nasıl ulaştırdılarsa, kırmayı kafalarına koydukları her kilidi nasıl kırdılarsa yarın da yasakları aşmanın bir yolunu bulacaklardır. İktidar dilediği kadar teknokratlarına güvensin, ben Gezi’de destan yazmış çocuklarımıza güveniyorum. Bu güvenle yasakçı kafalara “Başaramayacaklar!” diyorum. GÖRÜŞ PROF. DR. ERDENER ÖZER KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Küreselleşmenin Gözdesi: Piyasalaşmış Eğitim Hizmeti Bir toplumda ekonomi ile politika arasındaki ilişkinin, bireylere yönelik temel hizmet süreçlerini etkilediği, bilinen bir gerçek. Son 3040 yıldır neoliberal politikalar ile evrilen küreselleşme fenomeni, bugün sağlıktan sonra eğitime de gözünü dikmiş durumda. Dünya Bankası’nın raporlarına baktığımızda bu odaklanma açık ve seçik görülüyor. Özel ders (“tutoring”) endüstrisi Japonya, Çin ve Rusya başta olmak üzere, pek çok ülkede büyümekte. Üstelik ülkeler arasında coğrafya, nüfus, politika ve varsıllık ayrımı yapmadan gelişiyor. Ülkemizdeki duruma vurgu yapmadan önce, küresel güçlerin başarılı olmak için önüne çıkacak güçlü milli devleti yıkmak zorunda olduğunu hatırlatalım. Bu amaç için milli eğitimin genetiğini değiştirmeyi de düşünüyor olsa gerek. Zaten ülkemizde milli antların yasaklanması, milli tarihin kurcalanması, milli günlerin ve kahramanların sıradanlaştırılması, bu amaca hizmet etmiyor mu? Üstelik son yıllarda devlete egemen olanlar eğitim hizmetini bilerek niteliksizleştiriyor. Böylelikle aileler özel eğitim sunucularına doğru iteleniyor. Zaten devlet, aynı sağlık hizmetinde olduğu gibi, eğitimden de elini eteğine çekmek niyetinde. AKP iktidarı son 10 yılda özel eğitimin dinamosu olan dershane sayısını iki katına çıkarmış durumda. Bugün yaklaşık 1.5 milyon ilk ve ortaöğretim öğrencisi, 4 binden fazla dershaneye gidiyor. Özel ders yaşı 10’un altında. Son 10 yılda 10 milyondan fazla öğrenci bu sistemin çarkından geçmiş. Çalışan öğretmen sayısı bugün 50 bini bulmuş, personel sayısı ise 20 bin kadar. Velilerin özel eğitim için yaptığı cepten harcama OECD ülkeleri ortalamasının 2 katına ulaşmış. Elbette ki Türkiye’de genişleyen özel eğitim pazarı, küresel güçlerin dikkatini çekmiş durumda. Dünya Bankası 2030 yılı için çıkardığı perspektif raporlarında, Türkiye en kârlı eğitim pazarlarından biri olarak görülüyor. AKP iktidarı tarafından yürütülen sağlıkta dönüşüm programının arka planında Dünya Bankası ve küreselleşme olduğunu biliyoruz. Acaba benzer bir dönüşüm programının, eğitim için de devreye sokulduğunu söylemek doğru olmaz mı? Sağlık hizmetinin piyasalaştığı ülkemizde, talebin nasıl kışkırtıldığını biliyoruz. Vatandaşın hastaneye ve ilaca erişiminin kolay hale gelmesi ile poliklinikte hasta sayısı, ameliyat, ilaç ve tetkik sayıları patlamadı mı? Gençlerimizin karşısına her aşamada sınavlar konulması, benzer olarak eğitime olan talebi kamçılamıyor mu? SBS, OKS, YGS, ÖSS, KPDS, ALES, TUS, DUS, ÜDS ve nice sınavlar, milyonlarca öğrenci, milyarlarca lira… Kapitalizm taşeron işçiyi sever. Kadro için sızlanan özellikle orta sınıf işsizden hiç hoşlanmaz. İş kapılarında ve kariyer aşamalarında önlerine kriterler koyar. Kimileri buna “diploma hastalığı” der. Sertifikasyon diploması, yabancı dil belgesi, bize özgü örneklerdir. Kapitalizm bir yandan da, teknolojinin yardımıyla eğitim hizmetine erişmeyi kolaylaştırır. Uzaktan eğitim ve açık öğretim programları hem piyasayı genişletir, hem de ucuzdur. Öyle değil mi? Binaya da gerek yok, öğretmene de. Uluslararası öğrenci pastasını da unutmamak gerek. Bu zamanda Suriyeli gençlere ayrıcalıklı davranılmasının temel nedeni de budur işte. Biz bu filmi sağlıkta da görmüştük. Ne olacağı belli. Nasıl muayenehaneler kapatılıyor, kamuözel ortaklığı olan sağlık kampuslarının temeli atılıyor ise şimdi de dershaneler dönüştürülüyor. Demek ki yakında eğitim kampusları da gündeme gelir. Birçok nesil yetiştirmiş lise binaları da yıkılır artık. Yerlerine ne yapılır? Malum rant kapısı… Paran kadar sağlık, paran kadar eğitim. Hasta müşteri oldu, şimdi de öğrenciler. Üstelik bir sonraki EXPO’ya aday olursak, sağlık teması yerine eğitimi koyarız artık. Sloganımız da hazır olur: “Daha iyi (!) bir dünya için yeni yollar: Herkes (!) için eğitim.” Son söz: Milli Eğitim, bir devletin vatandaşlarına eşit ve nitelikli sunması gereken bir hizmet, sağlık gibi bir yurttaşlık hakkıdır. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN T.C. ADANA 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN KAMULAŞTIRMA İLANI ESAS NO: 2013/450 Esas Kamulaştırılan Taşınmazın Bulunduğu Yer: Adana ili, Yüreğir ilçesi, Havutlu Mahallesi 1337 Parsel (İF: 1628 Parsel) Sayılı Taşınmazın 73,79 m2’si. Malikin Adı ve Soyadı: Nimet Tadır Kamulaştırmayı Yapan İdarenin Adı: Karayolları Genel Müdürlüğü Kamulaştırmayı yapan davacı idare, malikleriyle cinsi ve niteliği yukarıda yazılı taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili için davacı idare tarafından mahkememizin 2013/450 Esas Esas sayısında dava açılmıştır. Yukarıda bilgileri verilen taşınmazla ilgili tebligat ve ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde kamulaştırma işlemine idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara ilişkin düzeltim davası açılabileceği, tebligat ve ilan tarihinden itibaren 30 gün içinde kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde kamulaştırma işleminin kesinleşeceği, konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delillerinizin tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içerisinde mahkemeye yazılı olarak bildirmeniz gerektiği 2942 Sayılı Kamulaştırma Yasası’nın 10. maddesinin 4. bendi uyarınca ilan olunur. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 8882) Merhum Şerif Özer ile merhume Hatice Özer’in kızı, merhume Samiye Tüz ile merhum Metin Özer’in kardeşi, merhum Hayri Sağlamer’in eşi, İlki ile Mustafa Sağlamer’in annesi, Suzan Sağlamer’in kayınvalidesi, Can Sağlamer’in babaannesi SÂKİNE ÖZER SAĞLAMER’i (Cumhuriyetin aydınlık kızı) 12 Şubat 2014 Çarşamba günü Mersin Müftü Camisi’nden, öğle namazından sonra sonsuzluğa uğurluyoruz. AİLESİ SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Karagöz, 1 ortaoyunu, 2 tuluat gibi seyirlik oyun 3 larda lafı 4 açan, karşı 5 dakine nükte 6 yapma fırsatı vererek ko 7 nuşan kişiye 8 verilen ad. 2/ 9 Yeniçerilerin kayıtlı olduk1 2 3 4 5 6 7 8 9 ları kütük defte 1 A S U M A N İ Ö ri... Kokmuş hay 2 Ş E M İ K S İ N van ölüsü. 3/ Ta 3 lih... Utanma, sı 4 I R A K M A T E B E R E T E İ Z kılma. 4/ Ekmek 5 O N R İ L İ E içi, ceviz, zeytinB İ K İ N İ yağı, sarmısak ve 6 Y D O sirke ile yapılan 7 A M A N O S A S O R bir meze. 5/ İlen 8 S A K O me, beddua... Lü 9 I L I S U A L G fer balığının irisi. 6/ Şöhret... Şarap mahzeni. 7/ Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bölümü... Bir nota. 8/ İstanbul’un eski adlarından biri. 9/ Büyük ün kazanmış sinema ya da müzik sanatçısı... Bir devletin başka bir devlete yaptığı bildiri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Altı yivi olan tüfek ve toplara verilen ad. 2/ Bir peygamber... “İşe yaramaz, bozuk, kötü” anlamında argo sözcük. 3/ Bir mal ya da paranın emek verilmeden sağladığı gelir... Lav akıntısı kalıntılarının oluşturduğu yayla. 4/ Oruca başlama zamanı... Kaynağı antik çağlara dayanan kirişli bir çalgı. 5/ Bir soru sözü... Bir tür füze. 6/ Yürek çarpıntısı. 7/ Yarı yaş, yarı kuru olan toprak... Japon lirik dramı. 8/ Bir mağazanın yalnız tek tür eşya satılan bölümü... Eskişehir yöresine özgü, çubuk biçiminde yapılan bir tür helva. 9/ “Mesela bir akşam üstüdür / Bahçeler ve dağlar üzre hükümran” (Ahmed Arif).
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear