29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 ŞUBAT 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 İlahı Paris... Ankara Belediye Başkanı (ve adayı) Melih Gökçek çılgın bir kampanyaya yöneldi. Başkentin çevre yollarına Kale Kapıları inşa ediyor. Meydanlara ise Saat Kuleleri diktiriyor. Böylece Ankaralının ve Ankara’nın en büyük eksiğini de gidermiş oluyor. “Kapısız kent olmaz!” elbette. Koca başkent, Nasrettin Hoca’nın türbesi gibiydi. Şimdi bir şeye benzedi. Daha da benzesin diye, kendi deyimi ile bulvara iki taraflı “Şanzelize tipi” ağaçlar dikeceğini açıkladı. Zaten saatler ve bu kapıların hedefi Ankara’yı Paris’e rakip yapmak. ODTÜ’lülere göre ise Gökçek ateşle oynuyor. (Kapılardan ırak, Paris Belediye Başkanı göreve seçildiğinde eşcinsel olduğunu açıklamıştı.) Sayın Başbakan gibi Gökçek de bu ODTÜ’lülerden gıcık almakta haklı. Mizah tamam da bu işi tadında bırakmak gerek. Yoksa Gökçek’in, “Dozerler ilk hedefiniz ODTÜ’dür!” emri kaçınılmaz olacaktır! Onca manşet, onca kanıt boşunaymış. Dolarlarla dolu ayakkabı kutusu.. Para kasalarıyla dolu yatak odası.. “Milyona ayarlı” para sayma makinesi.. Milletin a..nı belleyen telefon konuşmaları.. Hepsi fasa fiso! Halkın yüzde 47’si.. “Yolsuzluk da olsa, oyum AK Parti’ye” diyormuş! Konda’nın ilan ettiği “gerçek” böyle. Hiçbir anketi, ona inanan var diye suçlayamayız. Hele şanlı bir gazetecimizin, Başbakan’ın bir buyruğuyla anketlere parmak attığı ortaya çıktıktan sonra! Yolsuzluk olsa da oyum Tayyip Bey’e.. Yolsuzluğa bulanmış bir parti ve lideri için, bundan daha büyük güvence olamaz! HHH Halkın nerdeyse yarısı bunca kepazeliğe bıkmadan usanmadan anlatmalı. Hem de sokakta ve sokağın diliyle... Tayyip Erdoğan 11 yıldır, günde beş vakit, beş ayrı yerde konuşuyor. Sokağın diliyle konuşuyor. Ve miletin anasını ağlatmaya da devam ediyor. Bu sözü yüzde 34 ile iktidar olduğunun ilk yıllarında Mersinli bir yurttaş söylemişti. O da öfkeyle bağırmıştı: “Ananı da al git...” Yoksa sözün arkası geliyordu.. Çünkü ana avrat ve bacının dünyada lisanen ve fiziken en çok saldırıya uğradığı ülke burası. O gözde müteahhitin “100 milyon dolar havuz parası”nı duyunca AKP’nin A’sına değil, milletin A’sına yönelmesi, Başbakan’la aynı reflekse sahip olmasından... Havuz Probleminin Sırrı... rağmen, hâlâ iktidarın türküsünü söylüyorsa, durup düşünmek gerek. Bu halkın tek derdi, o parti ile beraber yürümek (ve yürütmek) olamaz! Bunun başka nedenleri de olmalı! Ve bunları da muhalefet partileri bulup çıkarmalı. Çılgın projelerin arkasıdaki arsa, arazi ve hafriyat vurgunlarını. Tek tek, isim isim, pafta pafta. Müteahhitlere havuz talimatı vererek mahdum zengini etme mekanizmasını. Ve milletin anasının nasıl bellendiğini Doz Meselesi!.. Siyaseti, medyası, adaleti, demokrasisi zehirlenmiş bir ülke. Bunca zulüm, onca haksızlık, yüzlerce hukuksuzluk can yakar, hatta alır. Mesleklerin, işlerin, görevlerin mülk sahiplerince kirletildiği bir düzendir. Dünya liginde rezilliklerde, kötülüklerde, olumsuzluklarda şampiyon, iyiliklerde, güzelliklerde küme düşen topraklarda soluk almak zordur. Tuzaklar kurulur, tezgâhlar dokunur. Zamdır, zulümdür, yoksulluktur da, seyredilir, susulur. Hatta razı gelir kimileri. Bu durumda nasıl akla gelmesin, iktidar havuzuna avanta ve salma akıtırken, “Milletin a... koyacağız” diyen işadamı, müteahhit? Benim gözümde değeri bellidir de, saygıdeğer midir acaba, “Sana ne lan, soyuyorlarsa beni soyuyorlar” diyen bir karşılık bulduğunda. Zevk meselesi mi yoksa?.. Sen “Adamın biridir, ne yapsa yeridir, aldırmayın, dikkate almayın” de bakalım... Ama ayakkabı kutularını, kasaları, rüşveti, yolsuzluğu bayrak yapan, “Dik dur eğilme, vatandaş seninle” hezeyanıyla, “öl de ölelim” güruhunu ne yapalım, nereye koyalım? Vay ki vay, halkın halidir... HHH Bu durumda panzehir lazım, esaslı. İyileşmek için “doz meselesi” de önemli. Ara ki bulasın! Söylemin iyi, ya eylemin? Önceki gün “ilaç olsun diye” baktım belediye başkanlarının belirlendiği MYK ve PM toplantılarına. Demokrasi diyorsun ya, bazı ilçelerde meclis üyelerini belirlemek için partililere oy kullandırıyorsun ya... Neden bunu belediye başkanlığı için yapmıyorsun, ön seçim istemiyorsun? Onu da geçtim, bari MYK’den çıkan isimlere sahip ol. Listeleri değiştirme. İstifa tehdidine, şantaja, baskıya boyun eğme. Ekip kumpasına gelme. Birisi, birileri istedi diye başarılı belediye başkanını yeme. Adaletli, hakkaniyetli, ilkeli ve tutarlı ol. İlgili isimleri, ilgisiz yerlerden aday gösterme. İlgisizleri, kendi seçmeninin bile CHP’li olup olmadığını tartıştığı insanları, aday yapma. İlçeleri, örgütleri ayağa kaldırma. Ufak itirazlar, tepkiler olur, ama en geniş cepheyi yarat. Yanlıştan dön! Mesela “İzmir çantada keklik” diyorsan eğer, bu kentin AKP’yi istemediğinden sana oy verdiğini de unutma. İngilize Muhtaç Değiliz! Cumhuriyet’in 1960’lardaki yazıişleri müdürlerinden Ömer Sami Coşar tarih merakı ve gazetecilik tutkusu ile İstiklal Harbi Gazetesi adıyla uzun bir belgesel yayımlamıştı. O günlerin belgelerini, kayıtlarını günbegün taramış ve Kurtuluş Savaşı’nı günlük bir gazeteye dönüştürmüştü. 26 Mayıs 1919 günkü haber: “İngilizlerin isteği üzerine mitingler yasak edildi.” Çok şükür durum ciddi ama o kadar da vahim değil. Başımızdaki iktidar Türkiye’yi çok şükür İnglilizlere muhtaç etmiyor. Mitingleri kendi yasaklıyor. Ne yazık ki Gezi gençliği, ODTÜ öğrencileri ve daha niceleri bunun bir nimet olduğunu fark etmiyor. Sokağa dökülüyor. O zaman da sopayı, TOMA’yı hak ediyor. Hayatın sırrı mı? Bunu yeni doğmuş bebekler biliyor. Başka? Bir de henüz soğumamış cesetler. Yani? Ama onlar da konuşamıyor. HHH Kokain gibi, bağımlılık yaratan şeyi keşfetmiş olan kişiye... “politikacı” denir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Bir Varmış Bir Yokmuş, Bekçisiz Bir Köy Varmış... Bir varmış, bir yokmuş... Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir köy varmış. Köylüler arasında zaman zaman itiş kakışlar, kavgalar, hırsızlıklar olurmuş. Köy muhtarının bazen bu kavgalarda haklıdan taraf olmak bir yana, kötüyü tuttuğu, suça iştirak ettiği, hatta kimi zaman suçları bizzat yönettiği ortaya çıkarmış. İşte bu ahali arasında yoğun homurdanmaların meydana geldiği günlerde birden ortaya bir bekçi çıkarmış. Düdüğünü öttürerek köy meydanına giren bekçi, muhtar filan dinlemez, canileri, hırsızları, hatta suça karışan ihtiyar heyetini bile kahveye toplar, bir süreliğine muhtarlığa yerleşirmiş. Köydeki kavgaları yok edeyim derken kendi de bir sürü başka rezalete imza atarmış atmasına, ama ardından bir daha kavga ve kaos çıkmaması için ihtarlarını ortaya sertçe sürerek görevi seçilen yeni muhtara devreder, kulübesine dönermiş. Gel zaman, git zaman... Üçdört kez bir kısım ahalinin büyük desteği ile tekrarlanan bu senaryoya karşı, köy kahvesinde sabahlara kadar süren tartışmalarda, köyün durumunu herkesler masaya yatırmaya başlamış! Her biri lafı eveleyip geveleyip sonunda bekçiyi ve Bekçiler Derneği’ni suçlu bulmuşlar! Hırsızlar, uğursuzlar, katiller ve köy mafyaları bile bu toz duman içinde aklanmış, ama kabak, köy ahalisine iyilik yaptığına inanan bekçilerin başına patlamış. Hatta aralarında “bekçilerin köyü yönetmek için arada bilerek o kavgaları kendilerinin çıkardığını, bu uğurda hırsızkatil kılığına bile girdiğini” iddia etmeye kalkan olmuş! Bekçiler de “Yahu öyle bir niyetimiz olsa yeni köy muhtarı seçtirir miydik hiç! Hep kendimiz otururduk o koltukta!” dedilerse de, dinletememişler. Artık halkın gözünde, köyün ezelden beri yaşadığı her kötülüğün baş müsebbibi bekçiler olmuş! Ardından köye “taze özgürlükler demeti” getireceğini söyleyen yeni muhtar seçilmiş. Muhtar ahaliyi hemen toplayıp “Merak etmeyin, bana oy veren vermeyen herkesin muhtarı olacağım” diye ağızlara bir parmak bal çalmış! Ama hemen ardından kalfalığa yükselir yükselmez, bir sabah vakti, bekçinin hırsızlık yaptığını iddia edip “yine bize suç uyduracak” diye bağıra çağıra kendi zabıtaları ve heyet ortaklarıyla bir olmuş, Bekçiler Derneği’nin eskiyeni demeden tüm üyelerini kodese attırmış. Halkın çoğu, artık memnunmuş: Ortada “huzur düşmanı” bekçi de kalmadığına göre, köy bundan böyle mutlu yaşayacakmış! Artık o sahte mizansenler ve karanlık piyesler hiç olmayacakmış! Ne var ki işler öyle gitmemiş. Yeni muhtar ve ekibinin döneminde, köy sakinlerinin evine baskınlarla birçok masum içeri atılmış, köy gazetesi kapatılmış, ahalinin tarlalarda bile muhtar aleyhine dedikodu yapmamaları için muhbirler, yalancı şahitler türemiş. Kimi gençlerin gözü çıkmış, kimisi yok edilmiş! Kızlıerkekli hasat toplamak bile yasaklanmış! Ortada huzurun “h”si kalmamış. Kodesin birinde bekçiler veryansın ederken, diğerinde zindana atılan ahali haykırıp duruyormuş: “Ya biz 5 gün görev yapan bekçilerden şikayet ederdik, bu acımasız muhtarın hiç mi hiç gidesi yok! Beter duruma düştük!” Muhtar ise kıs kıs gülüyormuş: “Siz değil miydiniz zaten tüm suç bekçilerde diyen? Beni de siz seçmediniz mi? Neden şikâyet ediyorsunuz?” Muhtar ayrıca, birbirlerinden nefret eden şikâyetçilerin, kendi yerine birini seçemeyeceklerini çok iyi bildiği için daha da sertleşiyormuş. Homurdanan halk bir yandan meydanda kızgınlık ve çaresizlik içinde tepki koyarken, bir yandan da “Yahu biz nerede hata yaptık?” diye debeleniyormuş. Sonra kahvede, köyün tüm tarihini avucu gibi bilen yaşlı bilge, ahaliyi çevresine toplamış: “Neyin şikâyetidir sizinki? Sanki köyde ilk defa mı bir arsızlık oluyor? Davulu her kapan kafasına göre çalmaya kalkmadı mı? Bu defakinin farkı, sizler Bekçiler Derneği’ni toptan yok ettiğinizden karışan görüşen olamayacağı için, alay edercesine ‘özgürlükinanç’ vs. deyip, şişi gözünüze dayaması. Daha 100 yıl muhtar kalacak gibi! Bakın, şikâyet eden mert gençlere de meydanda kolluk kuvvetlerine dayak attırdı. Kendi suçlarınızı bekçilere yamamak daha pratikti ama şimdi dımdızlak ortada kaldınız. O meşhur B planınız neydi? Artık ortada düdük öttürecek bekçi bile yok. Şimdi şikâyet etmeyin efendim! Kafa kafaya verin ‘o kadar da salak olamayız canım, elbet bir B planımız vardı, vardı da, neydi!’ deyip, hatırlamak için topluca duaya çıkın” demiş. Bunun üzerine köy kahvesinde herkes birbirine bakakalmış. İnsanın şapşallıklarını algıladığı o berraklaşma anının dehşeti işte! Köy meydanında, yeni zalim uygulamalarını bağıra çağıra anlatan muhtarın sesi yankılanmış. B planı olmayanlar ise çaresizliklerini örtmek için pişmanlığın da yetersiz kalacağını bildiklerinden, öylece ufka dalıp gitmişler... HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Açık mavi 1 renk. 2/ Ayak 2 bileği kemiği... Mezar. 3 3/ Türk müzi 4 ğinde bir ma 5 kam... Yap6 rakları çay gibi haşla 7 narak içi 8 len bir Gü 9 ney Amerika bitkisi. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Halaylarda karşı 1 A V İ O F O B İ lıklı söylenen ma 2 E S T A T Ü K O niye verilen ad... 3 R A K S A K A T Nişan. 5/ Bir şeyin 4 O T E L ME O esas tutulan yüzü... 5 F A L A K A İ M Yelkenli gemilerK A Z A de ana direğe bağ 6 O B E Z A Y Y A T lanan kısa çarmık 7 B A UMAM İ lara verilen ad. 6/ 8 İ R İ İki parçalı kadın 9 I Ş I Ğ A N K mayosu. 7/ Güney Anadolu’da bir dağ... Bir nota. 8/ Paltoya benzer bir tür üstlük... Atlas Okyanusu’nda Portekiz’e bağlı takımada. 9/ Batman’ın Hasankeyf ilçesini sular altında bırakacak olan baraj... Suyosunu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Koyu kırmızı renk, kiremitrengi. 2/ Kuyudan su çekmekte kullanılan kaldıraca benzer aygıt... Ticaret eşyası. 3/ Çıkar yol, çare... Dağlık yörelerde bir yamacın dış etkenlere göre yönü. 4/ Eski Mısır’ın üç büyük piramidinden biri. 5/ Halk dilinde ayrana verilen ad... “Peşin para” anlamında argo sözcük. 6/ “Oğulotu” da denilen, keskin kokulu bir bitki. 7/ Bir peygamber... Küçük mağara... Suudi Arabistan’ın plaka imi. 8/ İtici neden, güdü... Çok sevilen kimse ya da şey. 9/ Avcının av beklemek için taş yığınlarından yaptığı pusu... Klavyeli bir çalgı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear