23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 EYLÜL 2013 CUMARTESİ 12 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL RTE, önceki gün yine kürsüleri salladı. Yumruğu ile değil. Söylemleriyle... Erteleye erteleye içeriği ne ola ki diye ilgiyi, merakı kışkırttığı demokrasi paketini pazartesi günü açıkladığında bu kez, “11 yıllık sürecin devamı ama sonu değil. Paket kimi kesimleri şaşırtabilir” dedi. RTE’yi tanıyoruz. Laik, sosyal hukuk devletini, demokratik rejimi hangi amaçlar peşinde nerelere sürüklemek istediğini sadece bizler değil, artık dünya âlem biliyor. Paketin 11 yıllık sürecin devamı olduğunu söylemesi, bilinen amaçlarına yeni ekler yapacağının itirafı demek. Harf devrimini bugünkü koşullarda Kürt oylarına yem olsun diye yeni baştan düzenlemesi şaşırtıcı olmaktan çok; alfabeye x, q gibi harfleri ekleyerek Güneydoğulu insanlara, alın işte size demokrasi paketi diyebilmek olabilir. Ama gerçekte amacı, örneğin kamu hizmeti gören avukattan hâkime, doktordan hemşireye kadar her alanda ve bittabi efendim, başı vücudu sarılıp sarmalanmış, kapalı giysi modası öncüsü Bayan Hayrünnisa ile Bayan Emine’yi taklit eden kadın milletvekillerinin TBMM’ye doluşmasını sağlamak olacak. HHH Asıl şaşırtıcı olan RTE’nin açıklayacağı paket değil; ana muhalefet partisindeki gelişmeler, açıklamalar. CHP Genel Başkanı K. Kılıçdaroğlu; geçen gün bir işadamları derneğinin yemeğinde konuştu. Haklı olduğu kimi açıklamalar yaptı. “Demokratikleşme paketi diyorsun; içeriğini yalnız sen ve dört beş bakanın biliyor, halk bilmiyor. Bu nasıl demokratikleşme?” dedi. Paketle yine gündeme giren türban konusuna değindi ve... ... kadını kapatmanın ne demek olduğunu bilmezden görünerek türbanı savunur gibi, ne ki gericiliğin simgesine karşı duranların, Cumhuriyet’in temeline her gün yeni bir darbe indiren RTE ve amaçlarıyla savaştığını... ... bir zamanlar CHP’nin RTE’nin dinci bir toplum yaratmak olan asıl amaçlarının bir parçası olan türbanla mücadelesinin anlamını, içeriğini unutmuşçasına; “25 yılımızı bir türban olayıyla götürdük” dedi. Türban savaşı, fuzuli anlamsız bir savaşımdı dercesine... Çağdaş, Batılı bir Cumhuriyet ve toplum yaratma çabalarına ve bu çabalara karşı çıkanlarla geçmişte yaşanan günlere değinen Kılıçdaroğlu; “Bu ülkeye fes gelirken ne kavgalar çıktı. Şapka geldiği zamanda büyük kavgalar çıkmıştır” diyor. O günlerle son 25 yılda türbanı bahane ederek kadını örtünmeye zorlayan, son olarak üç, yetmez dört çocuk yap evde otur diyen, kadını erkeğin esiri konumuna getirerek yaşamdan soyutlamaya çalışan karşı devrim ustası RTE’nin buram buram gericilik kokan dönemini... ... Fesi yasaklayan, şapkayı getiren ilerici çağdaş devrimlerle aynı kaba koyuyor. HHH Seçim yaklaşıyor. Amaç, elbette RTE’den kurtulmak olmadı. En azından Meclis’e bugünden daha güçlü gelmesini engelleyecek tek organize güç; geçmişini anımsayarak, Cumhuriyetin temel öğelerini savunması beklenen CHP’yi eleştiriden uzak tutmak, ne çare son gelişmelere göre olanaksız. Hemen her gün gazetelerde yer alan haberlere göre, anayasayı yapacak uzlaşma komisyonundaki iki CHP üyesi, Attilla Kart ile aklı Batı’da, ama Türkiye gerçeklerinden bihaber görünen Rıza Türmen; parti adına AKP’nin değirmenine su taşıyan tavırlar, öneriler sergiliyorlar. AKP ile BDP anayasadaki ilk dört maddenin yeni anayasada bugünkü biçimiyle yer almasın diye direniyor.. İlk 4 maddeyi partinin kırmızı çizgisi olarak ilan eden Genel Başkan’a karşın; Atilla Kart, Türk sözcüğünün anayasadan çıkarılmasını, Rıza Türmen de anadilinde Kürtçe eğitimi savunuyor. Kart bir hamle daha yapıyor; anayasadaki Türk vatanı tanımını, Kandil’in, İmralı’nın doğrultusunda “ortak vatan” yani Türklerle Kürtlerin müşterek vatanı olarak değiştirilmesini istiyor. Bu şaşırtıcı gelişmeler, Kart ile Türmen’in önerileri Kılıçdaroğlu’na sorulduğunda ilk üç maddenin anayasada aynen kalmasını savunan, ilan eden CHP Genel Başkanı; bu kez, “ilk üç maddenin ‘temel kurallarının’ güçlendirilerek devam etmesi lazım” dedi. Anayasa Komisyonu’nda Kart da “İlk 4 maddenin güçlendirilmesinin partinin önerileri arasında olduğunu” açıkladı. CHP, birden umulmadık bir dönüş yaparak Cumhuriyetin temellerini ifade eden ilk 4 maddenin de değiştirilmesine yeşil ışık yakmış oldu. HHH Bir yanda BDP’ye yandaş görüşleri savunanları... diğer bir yanda laik Cumhuriyeti savunanları ve son açıklamalara göre Cumhuriyetin temel öğelerinde AKP’ye BDP’ye yandaş gelişmeleri izledikten sonra... ... CHP’deki her gün yenileri eklenen kargaşayı... gel de eleştirme! ‘Sorumlusu sensin’ Karakoldan atılan patlayıcıyla katledilen Ceylan’ın ölümü 4 yıldır aydınlatılamıyor. MKEK raporunda 12 yaşındaki Önkol suçlanıyor MAHMUT ORAL n Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM MUSTAFA BALBAY DİYARBAKIR Diyarbakır’ın Lice ilçesi Şenlik köyü Paşaçiya mezrasında hayvanlarını otlattığı sırada Yayla Karakolu’ndan atılan patlayıcı ile katledilen 12 yaşındaki Ceylan Önkol cinayeti, aradan 4 yıl geçmesine rağmen aydınlatılmadı. Üç yıldır devam eden adli ve idari soruşturmada dosyaya gelen Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) raporunda, Önkol kendi ölümünden sorumlu tutuluyor. Ailenin bilirkişisi Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer ise patlamanın Önkol’dan kaynaklanmadığını ileri sürüyor. Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Şenlik köyü Paşaçiya mezrasında 28 Eylül 2009’da meydana gelen patlama sonucu yaşamını yitiren Ceylan Önkol’un ölümünün üze rinden 4 yıl geçti. Beşinci yılına giren soruşturmada, ölüme yol açan patlamaya Önkol’un elindeki tahra ile mühimmata vurup vurmadığı konusundaki tartışmalar olayın özünü oluşturuyor. Aile avukatı, ölüme neden olan mühimmatın, Tapantepe Taburu’ndan atıldığını, patlamanın bu şekilde gerçekleştiğini ve ölümün de buna bağlı olduğunu öne sürerken, devlet organlarının kriminal raporları, ölüme neden olan patlamanın, Ceylan’ın elindeki tahrayla vurması sonucu olduğunu savunuyor. Bu savı tekrar eden MKEK Mühimmat Fabrikası Başuzmanı Makine Mühendisi İdris Aydoğdu tarafından hazırlanan son raporda, patlamaya Ceylan’ın elindeki tahrayla vurmasının yol açtığı savunuldu. Daha önce Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarı Daire Başkanlığı Bomba İmha ve İnceleme Şube Müdürlüğü tarafından hazırlanan raporda da Ceylan’ın elindeki tahrayla mühimmata vurması sonucu patlamanın yaşandığı öne sürülüyordu. Ancak aile tarafından bağımsız olarak atanan Adli Tıp Uzmanı Prof. Ümit Biçer’in hazırladığı raporda ise Önkol’un tahra ile patlayıcıya vurmadığı belirtiliyor. Raporda “Vücutta tanımlanan lezyonlar ve fotoğraflar, patlamanın kişinin önünde ve ayaklarından belli bir mesafede uzaklıkta gerçekleştiğini düşündürmektedir. Ellerde kopma ve kırıkların bulunmaması ve ön kolda görülen yaralanmalar kolların önde, savunma pozisyonunda olduğu sırada isabet ettiğini düşündürtmektedir” görüşlerine yer veriliyordu. ‘Patlayıcıya vurmadı’ DDK, Sivas katliamıyla ilgili dosyasını yıl sonuna yetiştirmeye çalışıyor Bir dokundu bin ah işitti FIRAT KOZOK ANKARA Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK), Sivas katliamı ile ilgili raporunu yazmaya başladı. Kurulun Başbağlar katliamı ile Sivas katliamını aynı dosyada inceleyeceği ifade edilmişti, ancak bu iki dosya birbirinden ayrıldı. Alevi örgütleriyle de görüşen kurulun elinde binlerce sayfalık bir arşiv oluştu. Sivas katliamını incelemek için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla harekete geçen Devlet Denetleme Kurulu (DDK), bir araştırma heyeti oluşturdu. Kurul raporunu hazırlarken sivil toplum örgütleriyle de görüşüyor. Ancak görüşülen Alevi derneklerinin sınırlı kalması eleştirileri de beraberinde getirdi. DDK’nin Gül tarafından görevlendirildiğinin kamuoyuna açıklanmasının ardından, kurula yaptığı 3 başvuru sonrası Köşk’e davet edilen Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül, kurulu “yönteminiz meşru değil” sözleriyle eleştirdi. Kurulun kendilerine “Ne istediklerini” sorduğunu belirten Bülbül, “Biz de ‘sizin ne yapmak istediğinizi bilmiyoruz’ dedik, konuyu yönetim kurulumuzda, kamuoyunda ve yakınlarını yitiren ailelerle değerlendirmek istediğimizi söyledik. Ancak bize ‘sizinle bir daha görüşemeyiz’ dediler. Biz yöntemi meşru bulmuyoruz. Neden? Bu ülkede hukuk kurumu var. Bugüne kadar bir çalışma yürütmüş. ‘Bu süreçte hüküm giydiği halde aranan kişiler varken, 20 yıla yakın süredir aranırken kendi evinde ölen 1 numaralı hükümlü varken, biz size nasıl güveneceğiz’ diye sorduk” dedi. Sivas Valiliği’nden ve İçişleri Bakanlığı’ndan bilgi ve belgeleri toplayan DDK, raporunu ocak ayında kamuoyuna sunmaya hazırlanıyor. Fotoğraf: EMRE DÖKER Çadıra destek büyüyor İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Kredi Yurtlar Kurumu’nun harem selamlık yurt uygulamasına tepki için Ege Üniversitesi’nde kurulan çadır eylemine destek, her geçen gün büyüyor. Ege Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği (EGÖDER), sanatçı Levent Kırca ve modacı Barbaros Şansal’la Eğitimİş Sendikası, dün öğrencilerin başlattığı “Kendi yurdumuzu kuruyoruz” eylemini ziyaret etti. EGÖDER üyeleri, öğrencilerle buluşarak sorunlarını dinledi. Dernek adına konuşan Prof. Cem Ceylan, İzmir’de başlayan ve Türkiye’de 16 üniversitede uygulanacak olan kız ve erkeklerin ayrı yurtlara gönderilmesi projesini kabul etmediklerini açıkladı. Ceylan sadece İzmir’de 5 bin öğrencinin uygulamadan zarar gördüğünü belirtti. Atatürkçü Düşünce Topluluğu Başkanı Doğan Başaran da, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın “İzmir’deki sorunun çözümü için 4 bin kişilik yurt kiralanacak” açıklamasını eleştirdi. Başaran bu binaların kimlerden kiralanacağını ve rantın kime gideceğini sordu. Öte yandan Atatürkçü Düşünce Topluluğu’na bağlı öğrencilerin başlattığı çadır eylemi dün sona erdi. Öğrenciler eylemlerine “Ege’ye yurt istiyoruz” imza kampanyasıyla devam edeceklerini açıkladı. Fikir Kulüpleri Federasyonu’na bağlı öğrenciler ise çadır eylemlerini sürüyor. Kılıç: Bu Müslümanlıksa ben değilim Haber Merkezi Müslüman ülkelerde meydana gelen kanlı olaylara tepki gösteren Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Eğer bu Müslümanlıksa, ben Müslüman değilim” dedi. Alparslan Üniversitesi’nin Muş’ta düzenlediği konferansta konuşan Kılıç, özellikle Müslüman ülkelerde yapılan vahşete değinerek, şöyle konuştu: “Pakistan’dan tutun, Afganistan, Hindistan gibi özellikle İslam ülkelerini şöyle bir analiz edecek olursak Irak, İran, Suriye, Mısır, Fas, Tunus ve Cezayir tam bir yangın yeri. Buradaki insan onurundan bahsetmeye mecalimiz yok. Birisi canlı bomba oluyor patlamalar yaşanıyor. Bu nasıl bir kültürdür, bu nasıl bir inançtır? ‘Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Bir insanı kurtarmış, bütün bir insanlığı kurtarmış gibidir’ diyen bir öğretinin, bir inancın sahibi olan bu ülkelerde bu vahşeti ne diye izah edeceğiz? Eğer bu Müslümanlıksa ben Müslüman değilim. Bir kilisenin içine girip orayı patlatıp, 80100 insanın ölümüne sebep olmak; dinin neresinde buna izin var. Kafası kesilen, koparılan, iç organları ellerinde gezdirilen böyle bir vahşeti, böyle bir insanlık dışı hareketi İslamla, Müslümanlıkla nasıl izah edebilirsiniz? Bu inancın insanlarının böyle bir şeyi yapmasına asla ihtimal vermiyorum. Bu hak ihlallerine baktığınız zaman İslam coğrafyasında görüyorsunuz.” sadece kendisine yontarak kullanan iktidarınsa bir pay da CHP’nin. CHP, özgürlük ve demokrasi hedefini “dördüncü devrim” olarak kamuoyuna açıkladı. CHP’nin merkezinde yer aldığı ilk üç devrimin Türkiye’ye kazandırdıkları dikkate alınırsa dördüncü devrimin, çağın değerlerini ülkemize kazandırmada en önemli halka olacağını söyleyebiliriz. Birinci devrim Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuydu. Bağımsızlık savaşının ardından adım adım gerçekleştirilen devrimler için şu tanımı yapabiliriz: CHP kongrelerinde ve toplantılarında pişirilip hazırlandı, Meclis’te servis edildi. Cumhuriyet tarihine damgasını vurmuş 75 kitaptan biri olarak değerlendirilen Prof. Niyazi Berkes’in “Türkiye’de Çağdaşlaşma”sında özetle şu saptama yer alıyor: “Asya ve Afrika’daki İkinci Dünya Savaşı sonrası ulusal kurtuluş savaşlarından sonra geçmişe dayalı değerlere dönüş, yeni bir ulusal bütünlük kazandıracak bir tutum olarak gözükmüştür. Cumhuriyet devrimlerinin yönelişi bu modelin tersidir... İleriye doğrudur...” Diyeceğimiz o ki, kurtuluş savaşı vermek yetmiyor. Devamındaki kuruluş savaşı en az onun kadar önemli. HHH İkinci büyük devrim olan çok partili yaşama geçiş Atatürk’ün de başlıca özlemiydi. Bu geçiş 1945’te İnönü’nün öncülük etmesiyle başladı. Devamında, oturtulması ise o kadar kolay olmadı. Örneğin Prof. Cem Eroğul çok partili düzenin kuruluşu sürecini şu bölümlere ayırıyor: 19451950 tek partiden çok partiye, 19501955 sınırlı çok partili düzen denemesi, 19551960 tek parti diktasına dönüş denemesi, 19601961 askeri yönetim, 19611965 sivil yönetime dönüş, 19651968 geniş çok partili düzen denemesi, 19681971 çok partili düzenin çürüme süreci... Süreç dalgalanarak devam ederken CHP 3. büyük devrimin, sosyal demokrasinin temellerini attı. CHP’nin bu kavramı gündeme getirdiği dönemde “sosyal” sözcüğünün komünizmle eşit sayıldığı dikkate alınırsa, atılan adımın önemi daha iyi anlaşılacaktır. Gerçekliği bir yana “sosyal devlet” bugün hiçbir partinin yadsımadığı, hedef edindiği bir kavram. HHH CHP’nin bugün hedef olarak ilan ettiği özgürlük ve demokrasi devrimi Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerinin 21. yüzyıla taşınması olacaktır. CHP muhalefette de bu değerlerin önemli bir sigortası durumundadır. Kaldı ki ikinci devrim için iktidara veda etmesi gerekmiştir. Üçüncü devrimi muhalefette başarmış, dönemin iktidarı dahil öteki partileri de etkilemiştir. Ancak özgürlük ve demokrasi devrimi için direksiyonu iktidar koltuğudur. Bugün AKP’nin “karşıtlık yaratma” politikasının da bir parçası olarak CHP bir başka çekim merkezi olmaktadır. CHP’nin sağından ve solundan gözle görülür bir yönelim gündemdedir. Örneğin son olarak Hatay’ın Samandağ ilçesinin ÖDP’li Belediye Başkanı Mithat Neyir, Bodrum’un DP’li Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, Tire’nin DP’li Belediye Başkanı Tayfur Çiçek CHP’ye katıldı. Bu satırları okuyanların şu soruyu sorduğunu duyar gibiyim: “Arkadaş, öteki partilerden CHP’ye katılım iyi. Belki Mustafa Sarıgül de katılacak, o da iyi... Partinin içinde ayrık duran kesimler birbirine ne zaman katılacak?” O da olacak... Olmak zorunda... İktidar seçeneği olma olasılığı güçlendikçe parti kadrolarının yönü birbirine değil, bu hedefe dönük olur, böylece ister istemez omuz omuza gelirler. Süreç CHP’yi, sadece kendi içinde bütün olmaya ve bünyesine katılımları arttırmaya değil, aynı zamanda AKP’nin karşıtlaştırdığı tüm kesimlerle adı konmuş ya da konmamış büyük bir koalisyon oluşturmaya itiyor. ÖZELLEŞTİRMEYE DİRENİYORLAR Santrallar için yürüyecekler MUSTAFA ÇAKIR Güler: El Nusra genelgesi düzmece ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İçişleri Bakanı Muammer Güler, Suriye’de rejime karşı mücadele eden gruplardan El Nusra’ya Türkiye’nin destek verdiği ve bu yönde bir genelge olduğu iddialarını yalanladı. Güler, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Erişime kapatılmış ve yasa dışı bir internet sitesi tarafından yayılan genelge, tamamen düzmecedir. Böyle bir genelge yoktur. Hatay Valiliği başlıklı bir yazının altında bakan imzası olması da bu yazının sahteliğini açıkça göstermektedir” ifadelerini kullandı. Güler, Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi 20132014 akademik yılı açılış törenine gelişinde de gazetecilerin sorularını yanıtladı. Taraftar gruplarına yönelik gerçekleştirilen operasyona ilişkin soru üzerine Güler, operasyonun Aralık 2012 tarihinde başlatılan soruşturmanın sonucu olduğunu söyledi. İZMİR’DE ‘GİZLİ BELGE’ DAVASINDA 13 TAHLİYE OZAN YAYMAN İZMİR Kamuoyuna “askeri casusluk” olarak yansıtılan gizli belge ve bilgi bulundurma davasının dünkü duruşmasında 13 kişi tahliye edildi. 72’si tutuklu 357 sanığın yargılandığı davaya, dün İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmada savcı, asker sanıklardan Atilla Kaya, Bülent Kul, Doğan Şahin, Hasan Kızılarslan, Hüseyin Cengiz ve İbrahim Aydın’la sivil sanık Nil Ercan Yabuloğlu için tahliye istedi. Mahkeme heyeti, savcının tahliye isteminde bulunuduğu sanıkların tamamını serbest bırakırken bunlara ek olarak İhsan Kürşat Toksoy, Hakan Gürdal, Burhan Kahraman, Nihat Demirkan, Mustafa Ufuk Gök ve sivil sanık Meryem Erturan’ın da tahliyesine karar verdi. Böylelikle davada gelinen noktada tutuklu sanık sayası 47’si muvazzaf olmak üzere 59 kişiye indi. Ayrıca bazı döküman ve belgelerin, sahte olup olmadığının anlaşılması için TÜBİTAK’a gönderilmesi talep edildi. Sanık avukatları da, mahkeme heyetine sundukları dilekçede, müvekkillerinin ailelerinin bulunduğu kentlerdeki cezaevlerine nakledilmelerini istedi. GAZETECİLER BİLGİÇ VE KOÇAK SERBEST İstanbul Haber Servisi KCK basın davasında gazetecilerden İrfan Bilgiç ve Fatma Koçak’ın tahliyesine, tutuklu 20 gazetecinin tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. “KCK Basın Komitesi” adı altında yapılan baskınların ardından 22’si tutuklu 46 gazeteci hakkında açılan davanın 6’ncı duruşmasına dün İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunda devam edildi. Duruşmada, Türkçe savunma yapan tutuksuz sanık Çağdaş Ulus, davanın yakalamalı sanığı İsmet Kayhan ile aralarındaki ilişkinin hiyerarşik bir bağ taşımadığını, tamamen gazetecihaber kaynağı ilişkisi olduğunu ifade eti. Tüm sanıkların avukatı Nazan Yaman da Emniyet’in tomar halinde getirdiği evrakların mahkemenin önüne konulduğunu, mahkemenin de muhakemeyi kovuşturma yapılırken yapmak zorunda kaldığını söyledi. Savcının tüm tutuklu gazetecilerin tutukluluk hallerinin devamını talep etmesinin ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, 22 tutuklu gazeteciden İrfan Bilgiç ve Fatma Koçak’ın tahliyesine karar verirken, duruşma 28 Ekim tarihine ertelendi. Duruşmada ayrıca, tüm tutukluların Silivri Cezaevi’ne sevki için cumhuriyet savcılığına yazı yazılması da kararlaştırıldı. ANKARA Yatağan termik santralı ile Milas’ta bulunan Yeniköy ve Kemerköy termik santrallarının özelleştirilmesine karşı çıkan işçiler, ekim ayında Ankara’ya yürüyecek. Türkiye Madenİş Sendikası Yatağan ve Havalisi Şube Başkanı Süleyman Girgin, santralların Türkiye Kömür İşletmeleri’nin (TKİ) kömür ihtiyacının yarısını karşıladığını, özelleştirilmeleri halinde TKİ diye bir kurum kalmayacağını, Sümerbank gibi “tarihten silineceğini” söyledi. Girgin, Seyitömer’den sonra sıranın kendilerine geleceğinin farkında olduklarını, 6 aydır Tesİş Şubesi ile birlikte eylem yaptıklarını belirtti. 27 Ağustos’ta Özelleştirme Yüksek Kurulu kararının yayımlandığına işaret eden Girgin, Yatağan, Yeniköy, Kemerköy santrallarının bütün halinde, varlık satışı yöntemi ile satılacaklarını söyledi. TKİ’ye giden yıllık 20 milyon ton kömürün 10 milyonunun Yatağan ve Milas bölgesinden karşılandığına vurgu yapan Girgin, “Eğer bu santralları özelleştirirlerse ortada TKİ diye bir şey kalmayacak” dedi. Girgin, Yatağan Termik Santralı’nın önüne direniş çadırı kurduklarını, 12 gündür beklediklerini, AKP hariç siyasetçilerin, odaların, sivil toplum örgütlerinin, köylülerin ziyarete geldiklerini bildirdi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear