25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 6 CUMHURİYET DİZİ 29 NİSAN 2013 PAZARTESİ ‘Hoşgörü başkenti’ Hatay’da duvarlara asılan pankartlarla kentteki mozaik ve hoşgörüye vurgu yapılırken bir süredir kentte yaşanan bazı gerginlikler ‘mozaik’ metaforuna uygun çağrışımlar yapmıyor 1918’lerin İzdüşümleri Hiç şüphesiz ki içinde bulunduğumuz süreçte kimin ne dediğini, kimin ne yazdığını, kimin neyi sakladığını ve yazmadığını, kimin bağımsız bir gazeteci tutumu almak yerine şakşakçılık yapmayı tercih ettiğini belgeleştirecek birileri çıkacaktır. Şu içinde yaşadığımız “barış süreci” üzerine, ülkeyi dolaşan Patronun Adamları da (şu akil sözcüğünü artık saplandığı b.k’tan kurtaralım) tarihte müstesna yerlerini şüphesiz alacaklardır... Ama onlara gelinceye kadar, tarihin altını çizeceği ne kadar insan, not, olay, söz var, say say bitmez... Dikkat edin, tamamen tarafsız durdum! Bunlara, en hafifinden ihanet vb. gibi sözcüklerin eşlik edeceğini ve bir yüz karalığın peşlerini bırakmayacağını söylemek kâhinlik değil. Geçmişe bakmak yeterli! Medya bir beyaz kâğıttır veya üzerine hiçbir görüntü veya yazı düşmemiş bir boş ekran veya uzayda henüz dalgalanmamış bir ses... Her sabah bir şekilde bu “medya” dolup dolup boşalıyor, kimler nelerle nasıl dolduruyor “medya”yı... Mesela bakanlığa getirilmiş Ömer Çelik Bey... Eminim düne kadar “Türk olmaktan” sık sık gurur duyardı. Şu söylediklerine bakın: “Devlet kurulurken ulus devlet mantığı içinde tektipleştirici bir devlet kurulmak istendi... Türklerin bile hafızalarında karşılığı olmayan bir Türkçülük ve milliyetçilik üretildi...” Bunları kime söylediği önemli değil, söylemesi önemli... Ne tarih bilgisi var, ne devletlerin ve ulusların nasıl oluştuğuna ilişkin bilimsel araştırmalarla tanışıklığı... Herhalde Türkiye’nin tam işgal edildiği 191819’larda yaşasaydı Ömer Çelik ve feyz aldıkları, Başbakanı, Davutoğlu’su ve ilh. baştacı edilirlerdi ve Ulusal Kurtuluşçulara karşı savaşırlardı... Tabii o dönemde yaşasalardı böyle bir yüreğe sahip olabilirler miydi üzerine spekülasyon yapmak abesle uğraşmak olur... Ama bu ekibin, işgal ve Kurtuluş Savaşı sürecindeki izdüşümlerini, yani kimlere denk düştüklerini kitapları açan herkes görebilir... Veya 95 yıl öncesinin, milletin tam anlamıyla silip süpürdüğü ve tarihin çöp sepetine attıklarının sanki canlanıp ayağa kalkıp gölgelerinin bugüne ulaştığını sanabilir! Bakanlık koltuğuna oturtulmasının nedenini daha iyi mi anlıyorum bu demecinden sonra? Belki! Ertuğrul Günay bunları söyler miydi, bilmiyorum. Çelik’in bu dönüşümü tam ne zaman gerçekleşti, tahmin ileri sürülebilir: Başbakan’ın “Türk ve Kürt milliyetçiliğini ayakları altına alması”ndan bu yana olabilir mi?! Medyayı dolduranlar, siyasetçiler ve bunlarla ilişkili bütün diğer dünyalarda, kişinin kendisi olması bu ülkede neden bu kadar zor olabiliyor? Yoksa bu “süreçlerde” rol kahramanları asıl benliklerini mi dışavuruyorlar? Olguları örtbas etmek derken, son yaşanan bir örneği özellikle belirtelim: Mesela “süreçten yana” olanlar, ekranlarda ve Kandil’deki açıklamalarda şu cümleyi neden saklama gereğini duyuyorlar ve hiçbir şart yok, her şey güllük gülistanlık diyorlar? Bunu biz değil kendileri izah etmeli: “Kürt halkı özgürlük mücadelesiyle önemli bir düzeyi kazanmıştır. Kürt halkı, Türkiye’de kimliksiz ve statüsüz yaşayamayacak bir noktaya gelmiştir.” Oysa Karayılan’ın açıklamaları içinde tek ilginç, yeni ve durumu açıklayan ve benim de esas gördüğüm (ve başından beri de bildiğim!) cümle buydu! Neyse, başka bir konuya geçelim. ‘Ezan, çan, hazzan’ kenti gergin Hazırlayan: TÜREY KÖSE Fotoğraflar: MEHMET ALİ SOLAK Hatay Mustafa Kemal Ünv. TÜREY KÖSE ‘Emir gelirse çok karışır’ üniversite ADÖDER’den sonra kampusta bir kahvede öğrencilerin “resmi” temsilcisi, MKÜ Öğrenci Konseyi Başkanı Şammas Başkaya ve arkadaşlarıyla buluştuk. Şammas Başkaya, hemen cebinden “Öğrenci Konseyi Başkanı” yazılı kartvizitini çıkarıp veriyor. Öğrencilerin “akıllı kart” eylemiyle ilgili olarak “O konu farklı yerlere çekilmek istendi. Başlangıçta kart için 10 lira talep edildi, sonra kaldırıldı. Sözde kart ücretlerini protesto etmek için eylem yaptılar, ama afiş ve sloganlar farklıydı. Güvenlik açısından o kart doğru” diyor. Siyasi hasımları görünen gençlerle, barınma sorunu konusunda anlaşıyorlar. Kent merkezinde öğrencilerin ev bulamadığını, ayda bin liraya ulaşan kiralar nedeniyle öğrencilerin çok sıkıntıda olduğunu anlatıyor. “Bayan arkadaşlarının Suriyelilerden rahatsız olduğunu, ancak son dönemde o işin durulduğunu” söylüyor. Ülkenin en güneyinde yer alan Hatay’daki Mustafa Kemal Üniversitesi’nin (MKÜ) internet sitesinde “Hoşgörü ve bilimin adresine hoş geldiniz” deniliyor. Kent sokaklarında camilerle, kiliseler ve havralar yan yana. Duvarlardaki “Ezan, çan, hazzan (sinagoglarda ilahi söyleyen)”, “Hoşgörü başkenti” pankartları ile kentteki mozaik ve hoşgörüye vurgu yapılıyor. Ayrıca, kentte “Dünyanın ikinci büyük mozaik müzesi” olduğu vurgulanan bir Mozaik Müzesi de var. Oysa, bir süredir kentte yaşanan bazı gerginlikler “mozaik” metaforuna uygun çağrışımlar yapmıyor... Hatay’dan poşu takan bir öğrenciye saldırı ve bu saldırıyı protesto eden öğrencilere üniversiteden yağan cezalar ve öğrencilerin kaldığı İnci Sitesi önünde “karşıt görüşlü” öğrencilerin birbirine girdiği, kamalar ve kesici aletlerin ele geçirildiği haberleri geldi. Arkasından, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş partisinin il kongresine geldiğinde saldırıya uğradı. Son iki yıldır, kentteki 15 bin dolayındaki Suriyeli de bir başka gerginlik ve gerilim vesilesi. Esnaf, Suriyelilere çok tepkili. “Bu zulüm sadece Sünnilere midir, bir tek Alevi gelmiyor” sözleri mezhep geriliminin ipucunu veriyor. ‘Müşteri değil, öğrenciyiz!’ “Antakya medeni bir şehir. Eskiden saat 02.0003.00’e kadar rahat dolaşabilirdiniz. Artık akşam 22.00’den sonra rahat değil” diye ekliyor. Şammas Başkaya, 9 kişilik öğrenci konseyinin 9’unun da “ülkücü” öğrenciler olduğunu söylüyor. Üniversitede Kürtlere yönelik bir ayrımcılık olmadığını savunurken yanında oturan Mehmet Karaduman’ın da Kürt olduğunu söylüyor. “Asimile olmuştur falan denmesin, annesiyle Kürtçe konuşur” diyor. Karaduman da, 9 kişilik üniversite konseyinde 4 Kürt olduğunu söylüyor. İnci Sitesi önündeki olaylar sırasında kendilerinin Ankara’da olduklarını, “bölücü örgüt üyelerine esnafın tepki gösterdiğini” öne sürüyor. Şammas Başkaya, “Mevzu TürkKürt meselesi değil, bölücüvatansever meseledir” görüşünde. Çözüm sürecine katılmadıklarını vurgularken “Sayın Bahçeli o kadar sakin bir insan, o bile açık açık tehdit ediyor. Emir gelirse üniversite karışır” diyor. “Nereden emir gelecek” diye sorduğumuzda, lafı dolaştırıp konuyu kapatıyor. Poşu eylemlerini anımsatıp “Neden poşuya karşısınız” diye sorduğumuzda “Poşu takma niyeti önemli. Poşuyu takıp taş atarsa kabul edilmez” karşılığını veriyor. Yanındaki arkadaşı da “3 renkli poşu takıp gelirse hoşumuza gitmez. O arkadaşlar aşırı derecede ırkçı. İşin bu tarafı bize sakıncalı geliyor” diye söze giriyor. Hatay muhabirimiz Mehmet Ali Solak’la birlikte MKÜ Tayfun Sökmenoğlu kampusuna girerken duvarlarda “Kızıldere son değil, kavga sürüyor” “Emperyalist savaşa karşı sınıf savaşı Don Quichotte”, “Her gün 1 Mayıs, her gün kavga” yazıları bizi karşılıyor. Kampus girişinde bir öğrenci 3. Gençlik Filmleri Festivali’nin broşürleri dağıtıyor. Broşürlerin üzerindeki “321 Barış” yazısı barış özlemine vurgu yapıyor. Kampustan içeri adım atar atmaz, bir grup öğrencinin Dicle Üniversitesi’nde yaşanan olaylarla ilgili eylemine denk geldik. Amanos Demokratik, Özgür, Öğrenci Derneği (ADÖDER) üyesi bu gençlerle daha sonra dernek binalarında sohbet ettik. Kaş, göz işaretleriyle aralarında oylama yapıp fotoğraf çekmemize izin vermediler. Botan , “akıllı kart”tan yakındı. “Ben bursluyum, bedava yemek yiyordum. Halk Bankası’nı özelleştirecekler, müşterisini arttırmak istiyorlar. Onun için bütün öğrencilere bu kartları verdiler” diyor. Gençler öğrenci sorunlarından çok, çözüm süreci başta olmak üzere memleket sorunlarıyla ilgili görünüyordu. Botan, “Kürt’üm, derseniz, sınav geçme hakkınız yoktur. Eyleme giden bütün öğrencileri tespit ediyorlar, bunlar okulu geçemez” ‘AKP’ye zerre kadar güvenmiyoruz’ MKÜ için sosyal medyada bir ad kavgası yaşanıyor. MKÜ’nün adını “Mecbur Kalanlar Üniversitesi” olarak kullananlarla, üniversitelerinin adını yüceltmek için “Mecbur kalanlar değil, Mustafa Kemal Üniversitesi” diyenler sosyal medyada kapışıyorlar. Bu kavganın kampusta farklı yansımalarına da tanık oluyoruz. Kampus girişindeki kafede iki öğrenci ile sohbet ediyoruz. Pınar ile Özge. En önemli sorunları barınma ve “akıllı kart”. Hem fotoğraflı öğrenci kimlik kartı, hem de banka kartı olarak kullanılması zorunluluğu getirilen “akıllı kart”lar nedeniyle “Müşteri değil, öğrenciyiz” diye eylem yapan öğrenciler, saldırıya uğramıştı. Pınar, “Üniversite Halk Bankası ile anlaştı. Bu kartlara yükleme yapıyoruz. Kişisel bilgilerimizi bankalara verdiler, bankalar bize kart verdi. Banka kartı aynı zamanda öğrenci kimlik kartı, taşımaya mecbursunuz” diyor. Özge, “üniversitede Kürt öğrencilerin çoğunun Kürt olduğunu söyleyemediğini, Kürtçe konuşamadıklarını” aktarıyor. Kız yurdunda bir odada 26 kişinin kaldığını anlatıyorlar. Özge, üniversitede “cemaat örgütlenmesi” olduğunu da anlatırken “Kız yurdunda her odadan sorumlu bir cemaat ablası var. Sabah namaza kaldırıyorlar, kalkmayanı dışlıyorlar” diyor. ‘Hocalar da rahatsız Üniversitede bir grup öğretim üyesiyle de sohbet ettik. Ancak, “malum” nedenlerden adlarının yazılmasını istemediler. Bazı şikâyet ve eleştirileri şöyle: ? Rektör müthiş bir kadrolaşma içinde. Kadro açıldığında o kadronun koşulları o kadar ayrıntılı konuyor ki, bir kadro için istenenleri yazdık Google’a bir kişinin adı geldi, onu aldılar. Bir tek kişi başvurabilsin diye ilana çıkılıyor. ? Akademik gerileme var. Kalitesiz öğrenci yetişiyor. ? Tıp Fakültesi’nde emek verenlere kadro verilmiyor. Profesörlükleri verilmediği için bir beyin cerrahımız gitti, beyin cerrahi bölümü çöktü. Sürekli ihbarlarla korku imparatorluğu yaratılıyor. ? Güneydoğu’dan gelen öğrenciler “onlar Kürt” diye, Batı’dan gelenler “onlar yabancı” diye dışlanıyor. Bazı hocalar “O Arap onunla niye konuşuyorsun”diyorlar. “Ben de Arap’ım” dendiğinde “Onlar Alevi Arap, sen Sünnisin, onlar solcu” diyorlar. diye konuşuyor. AKP’ye “zerre kadar güvenmediklerini” söylüyor ve “Barış istiyoruz” diye ekliyor. “Gelecek kaygısı” ile ilgili sorularımıza ise “propaganda” yaparak yanıt veriyor: “Bizim gelecek kaygımız işsizlik değil, kan akmaması. Gençler ölmesin istiyoruz. Bunu yaza bilecek misiniz bakalım? Bizim talebimiz Öcalan’ın özgürlüğü. Derdimiz gelecek değil, 25 milyonun önderinin özgürlüğüdür.” Koçman Üniversitesi Yarın: Muğla Sıtkı İzmir Kitap Fuarı’nda isyankâr, içine itildiğimiz durumu asla kabul etmeyen mücadeleci İzmirlilerle beraber olmak keyif vericiydi. Bir kucaklaşma, dertleşme, gönül alışverişi... Hepsine çok teşekkür... Mustafa Balbay’ın kafesi arkasına da geçtik ve kitaplarını imzaladık... Bazı okurlar şu soruyu yönelttiler: Milli Merkez hakkında ne düşünüyorsun? Recep Bey (+Apo) anayasasına karşı oluşmuş bir halk, bir millet hareketi! Karşı çıkmak ne mümkün! Şüphesiz desteklenmeli! Umarım genişleyerek yayılır ve Başbakan Recep Bey’in başkanlık veya kendisini ülkede yasal en büyük tek otorite haline dönüştürecek anayasasını engelleyici büyük bir güç haline gelir... Gördüğümüz kadarıyla çok farklı kesimleri kucaklıyor... Önemli olan, süreci iteleyen güçlerin, bu farklı yapıyı gerçekten yönlendirecek olgunlukta davranıp davranmayacağıdır. Hiçbir kırgınlığa veya dışlamaya izin vermeyecek bir olgunluk... Öyle ki, bu hareketin hedefine ulaşması uğruna, gerekirse kendi partisel çıkarlarını bile hiç önemsemeyecek bir özveri ile... Yarın, analar ağlamasın siyasal sahtekârlığı üzerine... Milli Merkez Kurultayı C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear