23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 NİSAN 2013 PAZAR 16 eryüzünü bir örümcek Y ağı gibi, ama toksik bağlarla saran çokuluslu edildiği, İznik Gölü sularının peşkeş çekildiği CARGILL, Monsanto’nun bir şirketi. HHH Ve Monsanto, biyokimya teknolojisinin lideri, demin saydığım devlerin en azmanı “şirket devlet” olup, bugün dünyadaki GDO’lu ürünlerin yüzde 91’i Monsanto tarafından dağıtılmakta, zaten yüzde 80’e yakını da Monsanto laboratuvarlarında geliştirilmiş bir gen içermektedir. Tarımcısının bilinçsiz, ama kısa vadeli kazanç bilincinin çok yüksek olduğu Türkiye’de, tarım ve hayvancılık sektöründe üretimden ithalata her aşamada Monsanto’nun kimyasalları, Monsanto’nun ilaçları, Monsanto’nun GDO’ları vardır. Sizlere, bir sonraki yazımda bu çokuluslu şirket devletin, sofranızda kurduğu iktidarı anlatacağım. Söylediklerimin Türkiye’de Monsanto çalışanları tarafından nefretle karşılanacağını biliyorum. Kendilerinden, duyacakları nefreti ifade etmeden önce, bir belgesel izlemelerini rica ederim. “Monsanto’ya Uygun Dünya/Dioksin’den GDO’ya İyiliğinizi İsteyen Bir Çokuluslu”: 2008 Fransa, Kanada ve Almanya televizyonları ortak yapımı (İngilizcesi: The World According to Monsanto) biyokimya sanayisi; insanları önce zehirleyip sonra tedavi ediyor. Dünyanın biyokimya teknoloji devleri Monsanto, DuPont, Novartis ve Bayer, sahibi ya da ortağı oldukları değişik adlardaki kurumlarla birlikte yeryüzündeki insan soyunun kaderini ellerinde tutan, “şirket devletler”. Kanser yapan hormonlu besi ve süt hayvanları, biyokimya endüstrisinin bir performansı. GDO’lu tohumlar bir biyokimya eseri. Yiyecekleri ve suları kirleten kimyasal tarım ilaçlarından deterjanlara, plastikten teflona, belli sayıda şirketin marifeti. Aspirinden en gelişmiş kanser ilacına, hasta ettikleri insan ve hayvanları “tedavi” eden ilaçlar da onların cüreti! Çokuluslu biyokimya şirketlerinin, birkaç ülkenin bütçesini aşan korkunç kazançlarını sürdürmek için başvurmayacakları hiçbir hile yok. Çoğu zaman içinde zehirli oldukları anlaşılan “inovasyon” ürünlerini insanlık yararına diye yutturmak üzere rüşvete bağladıkları laboratuvarlar, azgın ve baskın PR lobileri var. Hükümetleri parmağında oynatıyor, politikacılar ve bilimcileri satın alıyor, yasalar bozduruyor, yasalar yaptırıyorlar. “Yemek midevi bir gere içmek ruhsal bir ihtiya klilik, çtır.” CLAUDE TILLIER GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK HHH Küresel çapta pazarladıkları son yalan, “yeryüzü kaynakları insan nüfusunu beslemeye yetmeyecek, GDO’lu tarım şart!” olan bu şirket devletlerin 21. yüzyıldaki birinci hedefi, bütün dünyadaki besin tedarikini ele geçirmek, binlerce yıldır ekilip biçilen doğal tohumlara patent alıp kullanımını yasaklamak. Rüşvete bağladıkları politikacılar sayesinde Güney Amerika’daki tarım topraklarının çoğunu ele geçirdiler, zorla GDO’lu ürün ektiriyorlar. Meksika ve Brezilya’daki köylüler, geleneksel, doğal, dolayısıyla zararsız tohum savunmasında kahramanca direniyor. Düşmanı iyi tanıyınız. Çünkü kanser hastalığının ne kadar yayıldığı belli olmasın diye 2005 yılından beri istatistik tutulmayan ve yayımlanmayan Türkiye’de, kanserli doğan her bebeğin kaderini, Fotoğraf : ALİ ARİF ERSEN Düşmanı İyi Tanıyın! ürkiye’de sağlığımızı tehdit T eden zararlı maddeler, sadece yediğimiz et, sebze Tepeyran 150, Akbal 90 Yaşında Türk edebiyatını köyle, köylüyle tanıştıran edebiyatçı, devlet ve siyaset adamı Ebubekir Hazım Tepeyran 150, torunu Oktay Akbal 90 yaşında. Tepeyran’ın milletvekilliği yaptığı dönemlerle ilgili istediğim bilgi, TBMM’den sürprizli geldi. Onun 1864 doğumlu olduğunu biliyorduk, meğer 1863 yılında doğmuş! Kimi yerde iki, kimi yerde üç dönem milletvekilliği yaptığı yazılıydı, doğrusu üç dönemmiş! Tepeyran’ı 150. doğum gününde saygıyla anarken torunu Oktay Akbal’ın da 90. yaşgününü yürekten kutluyor, nice sağlıklı, mutlu yıllar diliyorum. TBMM Milletvekili Hizmetleri Başkanlığı’nın 27 Mart 2013 günlü düzenlediği belgede şöyle deniyor: “Hasan oğlu, Niğde, 1863 doğumlu Ebubekir Hazım Tepeyran’ın milletvekilliği yaptığı dönemler aşağıda gösterilmiş olup adı geçen milletvekili 05.06.1947 tarihinde vefat etmiştir.” Belgede milletvekilliğinin seçim çevresi Niğde, milletvekilliği dönemlerinin başlangıç ve bitiş tarihleri de şöyle gösteriliyor: 2. Dönem: 11.08.1923 01.11.1927. 6. Dönem: 26.03.1939 08.03.1943. 7. Dönem: 28.02.1943 05.08.1946. Evet, tam 50 yıl devlet hizmetinden sonra milletvekili olarak da toplam 12 yıla yakın bir süre ülkeye hizmet eden Ebubekir Hazım Tepeyran, yazdığı Küçük Paşa romanıyla da Türk edebiyatında bir ilke imza attı. Edebiyatımızda bir kilometre taşı oldu. Tepeyran’ın 20. yüzyılın ilk köy romanı sayılan Küçük Paşa’yı yazdığını 2010 yılının bu romanın ilk yayımlanışının 100. yıldönümü olduğunu biliyorsunuz. Bu nedenle de Niğde Kültür Sanat Platformu Çankaya Belediyesi ile “Ebubekir Hazım Tepeyran Roman Ödülü” vermeye başladı, gazetemiz Cumhuriyet de basın sponsoru oldu. İlk ödülü Adnan Binyazar, ikincisini İnci Aral aldılar. Bu yıl ödülün üçüncüsü verilecek. Ödüle aday olmak için yapıtın 2012 yılında yayımlanmış olması ve 1 Temmuz 2013 tarihine kadar başvurularak Çankaya Belediyesi, “Ebubekir Hazım Tepeyran Roman Ödülü Koordinatörlüğü” Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü, Ziya Gökalp Caddesi No: 11 Kızılay/ Ankara adresine yedi adet romanın gönderilmesi gerekiyor. Tepeyran, tıpkı torunu Oktay Akbal gibi, hiç kimseye boyun eğmeyen bir aydın, bir sanatçı. Nasıl ki Oktay Akbal, yaşamını Cumhuriyet’e adadıysa, o da kendini devlete ve halka hizmete adadı. 50 yılı devlet hizmetiyle geçti. Ardından üç dönem milletvekilliği görevini üstlendi, milleti temsil etti. Mutlakiyet’te, Meşrutiyet’te ve Cumhuriyet’te şairlik, yazarlık, gazetecilik, fotoğrafçılık yanı sıra valilik, belediye başkanlığı, dahiliye nazırlığı ve milletvekilliği yaptı. Günümüzden 103 yıl önce yayımlanan Küçük Paşa romanıyla edebiyat tarihimizde yerini aldı. Tepeyran yaşasaydı, “akil insan” unvanını yüzde yüz o hak ederdi. Çünkü devleti, toplumu, insanı çok iyi bilen, yurtseverlikte zirvede, yöneticilikte tam ustaydı. Böyle bir insanın adı unutulur mu? Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık, neden Tepeyran adına roman yarışması açıp ödül verilmesini desteklediklerini şöyle anlatıyordu: “Onu Türkiye’nin ilk köy romanını yazmaya yönelten koşullar, aynı zamanda onu halktan yana bir siyaset adamı haline de getirmiştir. Halkçı kimliği onu ilerici hamlelerin içine çekmiş: Kurtuluş Savaşı’nı desteklediği gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırılmış: Cumhuriyetin kurucu kadroları arasında milletvekili sıfatıyla yer almıştır.” Bülent Tanık, bugün Türkiye’de herkesten beklenen şu yargıyla sözlerini tamamlıyordu: “Yalnızca siyaset alanında değil, Türkiye’nin ilk köy romanını yazarak sanat alanında da yol açıcı bir misyon üstlenmiş, böylesi bir siyaset ve sanat insanını unutulmaya terk etmemek için gerekli duyarlılığı gösteren tüm sanat dostlarına teşekkür ediyor, Çankaya Belediye Başkanı olarak bu sürece küçük de olsa bir katkı sunmaktan dolayı büyük mutluluk duyuyorum.” Soyadını doğduğu kent Niğde’nin “Tepeviran” semtinden alan Ebubekir Hazım Tepeyran’ı herkesin bir kez daha okumasında, tanımasında çok yarar var diyorum. Tepeyran ve torunu Akbal, iyi ki varlar… çevreyi kirleten, yiyecekleri zehirleyenler çiziyor. Erişkinlerde korkunç boyutlara ulaşan yumuşak doku (lenf, prostat, meme, yumurtalık vb.) kanserlerinde tarımda kullanılan kimyasal gübre, böcek ve zararlı ot ilaçlarının; gıda sanayiinde pancar şekerinin yerini alan mısır şurubunun; besi ve süt hayvanlarına verilen zehirli katkı maddelerinin, hormonların, antibiyotiklerin etkisi var. Türkiye’de MONSANTO var. Ülkemizde geleneksel pancar şekerinin feda ve meyvelerden vücudumuza geçenlerle sınırlı değil. Yer üstü ve yeraltı sularına sızan tarım ilaçları sayesinde içtiğimiz, yıkandığımız sulara da zehirli maddeler bulaşıyor. Denize akıtılan kimyasal atıklar, ağır metaller balıklarda birikip yemek yoluyla bizim kanımıza, kemiklerimize, organlarımıza işliyor. Peki bizim sağlığımızı çökertmekle son buluyor mu çevre kirliliğinin zararı? İnsanların bireysel ölümü, bu kötülük zincirinin son halkası mı? Hayır. Ana karnında çocuklara aktarılıyor, zehir ve zararı. Bu yüzden giderek daha çok bebek kanserli doğuyor. Ölmeyip yaşayan pek çok çocukta görülen zekâ ve gelişim bozukluğunun, belli kimyasallardan ileri geldiği, bu işe kafa yoran dürüst bilim adamları tarafından çoktan kanıtlandı. Böyle bilim insanları, ciddi raporlar Türkiye’de de var. Ama duyuramıyorlar seslerini. Ve Turgut Özal’ın cenazesine yapılan otopsi sonucunda adli tıbbın “normal düzeylerde” bulduğu zehirle ağır metaller, bugün Türkiye’de ölen kime otopsi yapılsa hem de birkaç kat oranda çıkar! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Birileri Başbakan’a ‘Bizim Şehirler’imizi Anımsatsa değil midir? Öncelikle kendisi, danışmanları veya “akil”leri okurlar mı bilmem ama sayısız akademik toplantının sonuç bildirgesinde yinelenen “yaşanılabilir kimlikli kent” koşulları arasındaki şu 4 temel ilkeyi yeniden anımsatalım: 1 Site Yerine Mahalle: Tek girişlidışa kapalı “site”den vazgeçilerek, “kentlilerden korkulmayan” ve kentle bütünleşen “çağdaş mahalle”ler yaratılmalı; zengin, fakir herkesin “hemşeri” olduğu “mahalle kültürümüz”ün sürdürülmesi sağlanmalıdır. 2 Blok Yerine Sokak: Alt kattakinin üstekini tanımadığı “tip blok”lar yerine, herkesin birbirini tanıdığı “sokak”lardan oluşan yeni yerleşimler yeğlenmeli; komşulukların “mekânsal birlikteliği”ni sağlayan sokak İşte özlediğimiz “çağdaş mahalle...” kültürümüz yitirilmemelidir. 3 AVM Yerine ÇarşıDahası, “bir partinin Pazar: Sadece esnafımızın emsal ilkesi(!) gücünü yitirmesine değil, olamayacağı,” emsallerin “toplum ve çevre yararına kent dokularının “çarşıpazar”sız kalmalarına belirleneceği ilkesi” da neden olan, “insan olabileceği Başbakan’a insana alışveriş”in nasıl söylenebilir ki? uygarlık birikimlerini yok Erdoğan’ın şehircilikteki eden AVM’ler, daha fazla son çıkışını ise Bakanlar gecikilmeden kent dışına Kurulu’nda yaptığını çıkarılmalıdır. öğrendik. “Şehir siluetini 4 Yeşil “Alan” gözetin” talimatını veren Yerine Gölgelik: Yılın Başbakan, yeni binaların büyük bölümünde “düşey değil yatay” güneşten kaçındığımız yapılanmasını istiyor. yurdumuzda, insansız TOKİ’nin bile yüksek “yeşil düzlük”ler değil binalar yerine alçak evler “insanla dolu gölgelikli yapacağına eklediği mekânlar” yaratmalı; “çocuklarımız betona “çınar altı, çardak altı, değil toprağa basacak” asma altı” gibi kentsel sözleri ise Haber Türk’ün yaşam alanlarına öncelik 1’inci sayfa manşeti vermeliyiz. olmuştu; “Yeşilsiz kent Bütün bunlara, kurulmayacak..” (25 “müşterek oyun alanları, Nisan) trafikten arındırılmış a ‘bizim’ sokaklar, tepeye değil çarşıya cami”yi de kentlerimiz? eklediğimizde, mutlu Bu sözler, son yıllardaki ve esenlikli “bizim “aşırı betonlaşma”dan şehirlerimiz”e yeniden nihayet nefret edenleri kavuşmaz mıyız? elbette ki okşuyor; ancak Bakalım Başbakan asıl, bir “muhafaza”kâr olan bu kentsel erdemlerimizin Erdoğan’ın asıl gözetmesi talimatını da vere(bile)cek gereken “Anadolu mi? kentinin insancıl kimliği” Başbakan Erdoğan’ın “şehircilik talimatları” sık sık manşetlerdeyken sakıncalarını belirten kimi “yürekli!” uyarılara ise aldıran yok! Örneğin AKP’nin Yerel Yönetimler Sempozyumu’nda belirttiği “binalar zemin+5 olmalı” buyruğunu herkes konuşuyor; yüksekliklerin “kafa”dan değil, sayısız verinin senteziyle, yani “şehircilik bilimi”nin hesapkitabıyla belirlenebileceğini söyleyenleri ise duyan yok. “AKP’nin emsal ilkesi 3’tür” (arsa alanının 3 katı inşaat) talimatını da sağır sultan duydu ama bu emsal ile gökdelen yapılabildiğini anımsatanlar kısa haber bile olamadı. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com Y 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Değişik tür 1 lerden yabanıl 2 ağaç, ağaççık ve çalıların de 3 neysel yetiştiril 4 mesine ayrılmış 5 park. 2/ İzmir’in 6 Seferihisar ilçesinde antik bir 7 kent... Uzun tüy 8 lü bir süs köpe 9 ği. 3/ Tavır, davranış... Ölüm. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Lityum elementinin 1 K A L A F A T V simgesi... Tibet Bu 2 A K A B E E T A dacılığında dinsel ön 3 A N A F O R der. 5/ Fizikte, bir cis 4 L A A B A D A N M İ min birim zamandaA Y A S ki salınım sayısı. 6/ 5 F E N A A N AMU R Gizli görevli... “Do 6 A Y U N A K ğar midelerden nur 7 T E F T OMA R A A topu ihtilaller” (F. N. 8 Çamlıbel). 7/ Aranan 9 V A R İ S K A V birini saklayan kimse... Katışıksız, saf. 8/ Osmanlı Devleti’nde taşradaki nüfuzlu ailelere verilen san... Güç, emek, çaba. 9/ Yelkenleri yerlerine çekmekte kullanılan halatların genel adı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kırık kemikleri bir arada tutmaya yarayan nesne... Türk halk müziğinde makam. 2/ “Kışlanın önünde sesi var / Bakın çantasında acep nesi var” (Türkü)... Yaprakların düz ve parlak bölümü. 3/ Çok iri ve zehirsiz bir yılan... Güneydoğu Asya’da yetişen ve mobilya yapımında kullanılan bir cins kamış. 4/ Kat kat çakıl ve kumdan oluşmuş yer kıvrımı... Söylence. 5/ “Şebek” de denilen bir maymun. 6/ Bir toplulukta çalışan insanların her biri... Bir organımız. 7/ Don, şalvar... Gösteriş, caka. 8/ Muğla’nın bir ilçesi... Yurdumuzun batısında bir körfez. 9/ Yumuşak başlı, itaatkâr... Reçineli ağaçlardan elde edilen ve ateş yakmakta kullanılan çubuk.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear