13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28 NİSAN 2013 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Sosyal demokrat tango K asım ayında başlayan kar yağışı kısa aralıkları saymazsak nisan ortasına kadar sürdü. Nisan sonunda güneş yüzünü gösterirken çevredeki buz kütleleri de erimeye başladı. Isınan sadece hava, eriyen de sadece etraftaki buz kütleleri değil. 2014 seçim yılı olduğundan siyasi hava da ısınıyor. Küresel ekonominin dünyayı cendereye almasından bu yana sosyal demokratlara sırtını dönen büyük sermaye de yumuşamaya başladı. Meydanlarda sol retoriği dilinden düşürmeyen ama iktidarı hep büyük sermaye ile uzlaşarak yürütmüş olan sosyal demokratlar da büyük sermaye ile işbirliğine hazır oldukları mesajını verdi. Kısacası sosyal demokratlarla, büyük sermaye arasındaki buzlar da nisan ayında çözülmeye başladı. Böylece seçimlere kadar ve seçimlerden sonra sosyal demokratların tangosunu izleyeceğimiz belli oldu. Sosyal demokratların tangosunu seyrederken adımların bir sola ve hemen sonra iki sağa atıldığını göreceğiz. Olağanüstü gelişmeler olmazsa seçimin galibi sosyal demokratlar olacak. Sağcı partiler iki dönemde yapacaklarını yaptılar. Şimdi sıra sosyal demokratlarda. Sağcıların ucubeye çevirdikleri sosyal refah devletinin, sosyal yüzünü biraz makyajlayıp ekonomide aynı rotada yola devam edecekler. Kehanette bulunmuyorum. Geçenlerde toplanan Sosyal Demokrat Parti kongresinde alınan kararlar rotayı gösterdi. Kongrede en önemli tartışma konusunun özelleştirme programı kapsamında kamu kuruluşlarını satın almış olan şirketlerin kârlarıydı. Partinin sol kanadı kârların sınırlandırılıp denetlenmesini ve toplum yararına kullanılmasını yasal zorunluluk haline getirecek kararlar alınmasını istiyordu. Parti yönetimi ise dönmekte olan tekere çomak sokacak kararların yanlış olacağını savunuyordu. Oylamayı parti yönetimi kazandı. Büyük sermayeye selam çakan kongre kararına göre, kamu hizmeti kapsamındaki özel şirketlerin kaderini verdikleri STOCKHOLM hizmetin kalitesi belirleyecek. Özel şirketlere “tamam” ya da “devam” kararını belediyeler verecek. OSMAN İKİZ Şirketlerin kârlarına ilişkin hiçbir düzenleme yapılmayacak. Sosyal demokrat tangonun kurallarını bilmeyenler için karar pek açık olmayabilir. Hatta, kalite ölçü olacağından, belediyeler de belirleyici konuma geleceğinden pek çok kimsenin hoşuna da gitmiş olabilir. Oysa sağ partiler koalisyonun büyük ortağı yeni liberallerle, iş dünyasını temsil eden kurumun başkanı, kararın girişimciliği önleyeceği gerekçesiyle hemen eleştirdiler. Ama sanayi, ticaret ve finans sektöründe dünyanın önemli kuruluşları arasında yer alan Wallenberg grubu, kalite kriterinden hareket ederek kararı savundu. Çünkü bu kararın yasalaşması halinde, sağlık sektöründe özelleştirmeler sırasında bazı klinikleri ve laboratuvarları satın alan Wallenberg grubunun, iyi hizmet veremeyen küçük şirketleri satın almasının önü açılmış olacak. Böylelikle yaklaşık 70 yıl ekonomi politikalarını büyük şirketlerle ortaklaşa belirleyerek İsveç’i yönetmiş olan sosyal demokratlar, tango partnerleriyle yola devam etmenin olanağına kavuşmuş olacak. “Perşembenin geleceği çarşambadan bellidir” denir ya, tam da öyle halk arasında kalitesi düşük hizmetlere isyan had safhada. Gerek hastanelerin, gerekse eczanelerin hizmetinden hoşnut olmayanların sayısı yüzde 50’yi geçti. Bunların arasında oylarını sağcı partilere vermiş olanlar da var. Dolayısıyla sol kanadın itirazlarına rağmen Sosyal Demokrat Parti yönetimi iktidarın sihirli formülünü bulmuş oldu. Halk hizmette kalite istiyor. Özelleştirme furyasında klinikleri, eczaneleri ucuza kapatmış olan şirketler ellerindeki kuruluşları kâr ederek satmayı bekliyor. Wallenberg grubu bunları satın almaya hazırlanıyor. Sosyal demokratlar da çoğunluğu memnun eden kararlarıyla iktidara hazırlanıyor. Refah devletinin sosyal yüzüne sürülecek makyajın reçetesi ise işsizlik konusunda iyileştirmeler olacak. Sosyal demokrat lider işsizliği yarıya indireceğini iddia ediyor. Bunu yapabilse kahraman olur. Bunu başaramasa bile kamu sektörünü biraz şişirerek, işsizlere eğitim olanakları sağlayarak, ödenekleri biraz artırarak puan toplamayı becerir. “Alan razı, satan razı” diye buna denir herhalde. osman.ikiz@gmail.com G eçen hafta Birleşmiş Milletler’in (BM) ikinci sekreteri Bay Wu Hongbo, ABD’nin Samoa Adaları başkenti Pago Pago’daydı, resmi ziyaretini krallara layık biçimde ağırlanmayla tamamladı. Ayakları altına bir kırmızı halı serilmediği kaldı. Samoa Eyalet Başkanı Lolo Letalu Matalasi Moliga, New York’tan gelen BM temsilcisini yere göğe koyamadı. Ziyafet çekildi, karşılıklı gönül alındı, şampanya kadehleri kaldırıldı ve sözler verildi. Ziyaret gelecek yıl yapılacak “Gelişmekte Olan Adalar Konferansı”na evsahibi “ada”yı bulmak üzerineydi. Başkan Obama, ABD’nin resmi eyaleti olmamakla beraber özel bölgesi Samoa Adaları’nı çoktan işaret etmişti. Bu ziyaretin arkasında Beyaz Saray, hatta dedikoduya bakılırsa belki first lady; en önde giden hanım Michelle Obama vardı. Samoa denilen yer Pasifik Okyanusu’nda, hani “Git orada yaşa, muz ağaçları altında hamakta uyu, yanında yelpaze sallayanlar bulunsun, sana okaliptüs yağıyla masaj yapsınlar, yat kalk, denize gir çık!” denilen bir yerdir. Ara sıra volkanik dağlarından lav fışkırır ama siz kulak asmayın, keyfinize bakın... İşte böyle bir yerde, 2014’te yapılması tasarlanan küresel toplantı için hazırlıklara kalkışılıyor. BM’ye üye 193 Pago Pago’dan kurusıkı haberler... Bay Wu, bu vaatlerden sonra biraz ülkenin heyetleri koşa koşa Samoa’ya yatışmış olarak geri dönecektir. Aslına gelecektir, kim gitmez? Nasılsa bedava, bakarsanız, Samoa’nın şu sıralarda parayı ödeyen BM... Bu toplantıların gündemi pek doludur. 2015 yılında ilki 1994’te Barbados Adası’nda, Uluslararası Gençlik Olimpiyatları’na ev ikincisi 2005’te Mauritius Adaları’nda sahipliği yapacaktır, o yüzden Amerikan yapılmıştı. Samoa’da yapılması inşaat firmaları habire stad, tasarlanan üçüncüsüne en boks ringi, hipodrom, at az 3 bin delege katılacaktır, SAMOA meydanı, cirit alanı, yarış bu sayıya medya çalışanları, ADALARI pisti dahil olmak üzere taş öteki meslek erbâbı dahil üstüne taş dikmektedir. Bu değildir. telaşe arasında, Samoa Eyalet Samoa’ya gelip yerinde Başkanı Lolo, BM’den gelen durumu inceleyen Çinli heyete göz kulak olsun, otel Wu’nun gözünden bir MAHMUT odası yetersiz deyip bu işten şey kaçmaz ve hemen ŞENOL caymasınlar diye Dışişleri vaziyeti ifşa eder: Bu adada Bakanı Fa’alavaau Perina yeteri kadar konaklama Sila’yı karşılayıcı atadı. Bayan Perina, yeri yok, gelenleri sersefil edemeyiz, geçen günlerde çok meşguldü, o der. Bunun üzerine Samoa’da alarm yüzden basınla pek içli dışlı olamadı ve zilleri çalar! Washington dünyada her gazeteniz Cumhuriyet’in sorularına da sıkıntının çaresini bilen tek merkezdir, cevap vermek fırsatı bulamadı. Oysa “Siz müsterih olun, sipariş verin, Cumhuriyet muhabirlerinin ısrarkeşliği ABD’deki tüm Hilton, Conrad, meşhurdur, bir beyanat almadan şuradan Sheraton, RitzCarlton gibi yerlerde şuraya gitmezler ama çaresiz elimizdeki ne varsa çarşafına, yastığına kadar notlarla geri döndük. Bir vakitler oraya taşıtalım!” diye sinyal gönderir. gazetemizde dış haberler muhabiri olarak çalışmış Nizamettin Nazif adlı ünlü romancımızdan ders almış gibi, işimizi yapmakta zorlanmadık ve Bayan Perina’dan cevap almadan haberimizi yazdık: Refik Durbaş’ın bir yazısında yer verdiğince, üstat Nizamettin Bey, Normandiya Çıkartması yapılırken cepheye gönderilmiş gibi haberler yazmak üzere ortadan toz olmuş, Büyükada’daki köşküne gidip yanına bolca nevâle, rakı ve meze, kitaplarını almakla inzivaya çekilmiş, lambalı radyosunu da açıp BBC haberlerini dinleyerek Normandiya’dan Babıali’nin Türkocağı Caddesi’nde bulunan gazete idarehanesine PTT telefonuyla haber geçmiştir. Bakın, biz o kadarını yapmıyoruz, nihayetinde ABD’de yaşayıp Samoa Adaları’ndan haber yazıyoruz. Zaten bu, işte tam da bu, günümüzün gerçeğine ait değil midir? İspanyol filozofu Jose Ortega y Gasset, daha 20. yüzyıl başında, “Uzakların böyle yakına gelmesi, orada bulunmayanlar da bile belli bir etkiye sahip oluyor!” diye yazmaktaydı. Bundan böyle, gitmediğiniz adaların en ufak köylerinden dahi haber duyarsanız, pek inanmayınız; nerede o eski muhabirler deyiniz; hoş onlara da pek güvenmezseniz iyi olur a! msenol34@yahoo.com beklerken Ö Savaşı’nın acılarını yaşamış, nce cemreleri bekledik. bitik bir toplum tarafından Sonra baharın tüm yeniden savaşların olmaması haşmetiyle yerleşmesini. için atılmış bir projedir. AB, Alışmıştık çocukluğumuzdan: üye ülkelerin demokrasisini, “Mart kapıdan baktırır, rejimini güvenilir kılar. Sistem kazma kürek yaktırır.” Göremedik cemreleri ve baharı endişesi taşımadan, birey hak ve özgürlüklerinin genişlediği, daha. Oysa yeni bir deyiş barışcıl ve mutlu bir toplum, daha eklenmişti Hollanda ancak demokratik bir ülkede kültüründen dağarcığımıza. gerçekleşebilir. Hollanda “Martın kuyruğu uzun özgün bir örnek olduğu için, olur” gibi. Bir bahar gelmiş dünyanın en mutlu toplumugibi olmuştu hani. Yalancı yazmak, bir gerçeği Türkçenin bir bahar. “Arap Baharı” melodilerinde yeniden gibi. Beklemedeyiz yeni, biçimlendirmek, insana farklı özgürlükleri ile dalga bir doyum duygusu veriyor. Bu dalga gelecek bir baharı. kriz döneminde de sendikalar, Binlerce yıl insanın uğraşısı işveren örgütleri ve hükümet, var. Yüzlerce şarkı, şiir haftalarca süren pazarlıkların var bahar üstüne. Ama o ardından, genel kabul gören bir özlenen bekletiyor kendini. “sosyal uzlaşma” ile on yıllık Nâzım’ın ölümsüzlüğünün bir anlaşmaya varıyor. Baharın 50 yılını göreceğiz ya bu yıl. Hollanda’yı yeniden “mutlu Onun “Yarıda Kalan Bir ülke” yolunda canlandıracağını Bahar Yazısı” şiiri geliyor biliyoruz. Splash Tour, aklıma. “Sonra / saçları Rotterdam kentini üretken düşmeye başlayan başım kılan, on bin limanı karadan / haykıracaktı uzaklara: ve denizden, konuklarıyla / Âşıkım...” Hollanda son birlikte dolaşmaya başlamıştır. 90 yılın en soğuk baharını Erasmus köprüsünün yaşıyor bu yıl. Donan toprak, ayaklarından binince otobüse, meyve ağaçlarının çiçeklerini hem yolda, hem denizde, beş donmaktan kurtarmak için her bin hektarlık yeni yapılan akşam su püskürten çiftçiler, limanlardan denizden bir yanda ekonomik kriz, bir koruyan bentlere, enerji yanda işsizlik, batan yüzlerce üreten yeldeğirmeni şirket. Oysa, şair kuş Herman Gorter, ROTTERDAM parklarından cennetine, endüstri yüzyıl önce bacalarından söylemiş baharı Milenyum Mayıs (Mei) Ormanı’na isimli dostum kadar iç içe bir Adnan Yücel’in planlı yapı. Ya söylemiyle ünlü ORHAN SELİM yeraltına indirilmiş “Nehir şiirinde”: BAYRAKTAR arıtma tesisleri? “Bir yeni bahar Liman boyunca ve yeni bir ses/ yerleştirilmiş büyük istiyorum ıslığım türkülensin rafineriler. Anayasasının bir nefes/...” Amsterdam birinci maddesinde din, kanallarında milli spor buz inanç, cinsiyet, ırk her türlü pateni yapabilmek hayallerde ayrımcılığı yasaklayan bir kaldı ama yine kuzeyde ülkeden yeni Jön Türkler Fris bölgesinde, buz pateni taşıyabilir mi çağdaş yapmayı deneyenler var demokrasiyi Anadolu göllerde... Bahar, hep yeni toprağına? Haklarına sahip umutlarla gelir Hollanda’ya. çıkan yurttaşlar, biat, sadaka, Bu genelde yalnızca iklimin, şiddet kültüründen hak toprağın yenilenmesi değil, ve eşitlik, sevgi ve imece bir sosyal yenilenmedir. kültürüne geçer mi? Diyor Bahar sosyal yaşamı yeniden ya, Ziya Osman Saba, canlandırır başka biçimlerle. O “Baharı Beklerken” şiirinde: yüzden belki de Hollandalılar “O günü görmek için sade dünyanın en mutlu halkı, bekleyeceğiz/Göreceğiz bir mutlu çocuklarına sahiptirler sabah yeşil tomurcukları/ araştırmalara göre. Kadın katilleri, geride kalan çocuklar, Hazırlanıyor gibi, gökyüzü, ufuk, deniz/Bir sabah şiddet yoktur Hollanda dökülecek baharların televizyonlarında. Afet baharı.” Bahar gelecek bize manzaraları tarihe karışmıştır. de. Bileceğiz, inanacağız, Afet planlaması vardır her çalışacağız. Cumhuriyetin olası konuda. Hayatı planlayan kuruluş yıllarında, çağ atlatan sistem, daha 7 yaşında başlar. bir kuşağız, geleceğiz biz. Deniz seviyesinin altında bir Günün birinde Atatürk’ün ülkede olan bireysel, sosyal, başladığı yolda, dünya ekonomik, yapısal planlama demokrasinin bayrağını bize de uğrar mı acaba? taşıyacak yüreklerimiz... AB projesi, Avrupa sosyal demokratlarının projesidir. Temelleri; İkinci Dünya osbayraktar@yahoo.com Baharı B Pınar ve insan(i) hakkı hep kuşkuyla bakmışlar ve sosyal bilimlerin özgürce gelişimini engellemek için çok yoğun bir çaba içinde olmuşlardır” sözleriyle özetleyip 1940’larda Behice Boran ve arkadaşlarının yargılanmasının bu baskının birinci halkasını oluşturduğunu söyledi. İkinci halkanın 1970’lerde Oya Baydar ve arkadaşları, günümüzde de Pınar Selek ve kuşağına karşı uygulanan şiddetli baskılarla kendini gösterdiğini belirtti. “Pınar Selek ve Akademi: ‘Intellectuelle Engagée’ Kavramı Üzerine” bir sunum yapan Strasbourg Üniversitesi öğretim üyesi ve Selek’in doktora hocası Samim Akgönül, Pınar’ın PARİS da onun hocası olduğunu; ona öğrettiği kadarı, UĞUR HÜKÜM hatta fazlasını ondan öğrendiğini vurguladı. Oturumda söz alan Strasbourg Üniversitesi Rektör yardımcısı ve Avrupa Ekonomi Politikaları uzmanı Francis Kern, 24 Nisan tarihli BirGün gazetesinde yayımlanan uzun söyleşisinde (*) de görülebileceği gibi Rektör Alain Beretz öncülüğünde Selek’i “korumaya” aldığını duyurdu. Bir toplumun geleceğine ilişkin en büyük tehlikenin yaratıcılık ve yenilikçiliğin engellenmesinde yattığını anlattı. İnsan hakları bölümüne sahip üniversitenin, Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) ev sahipliği yapan Strasbourg’da bulunmasının Pınar’ın konumuna daha da sembolik bir önem kazandırdığını hatırlattı. Türk toplumunun nice sosyal ve politik tabusunun üzerine korkusuzca gidebilen, yaratıcı ve yenilikçi genç bir bilim kadınının Türkiye ve Fransa’nın sınırlarını aşan evrensel değeri, üç kez beraat edip aklanmasına rağmen şaibeli biçimde ömür boyu hapse mahkum edilmesiyle bağdaşamaz. AİHM’de mahkumiyet şampiyonu ve tazminat rekortmeni Türkiye’yi böylesine karartanlar olsa olsa ortaçağ engizisyon adaletiyle yarışırlar. Pınar yargılandığı gün Strasbourg Üniversitesi öğretim üyesi ve öğrencisiyle AKP iktidarı ve adaletini (!) protesto etmek üzere boykota gitti. Fransa’da 11 üniversitelik bir ağ ve belli başlı AB ülkelerinde “Pınar Selek’e Destek Komiteleri” faaliyete geçti. Selek sempozyumunda konuşan Uluslararası İnsan Hakları Dernekleri Federasyonu ve İnsan Hakları Savunucuları Korunması Gözlemevi’nin avukatı Fransız Martin Pradel (*) Selek’in hareketlerinin tüm alanlarına giren nadir mağdurlardan olduğu için en basit insani hakkı, yaşamı için de “korumaya” alındığını duyurdu. Profesör Kern konuşmasını ünlü Fransız filozof Jacques Derrida’nın “Koşulsuz Üniversite” kitabındaki siyasi seçilmişlere değil bilim insanları ve araştırmacılara tanınması gereken “akademik dokunulmazlık” dileğiyle tamamladı. (*) http://www.pinarselek. com/public/pageitem. aspx?id=2060 ugur.hukum@gmail.com u gazetenin okurları, şimdilerde Fransa’da yaşamaya zorlanan Pınar Selek etrafındaki yüz karası adli hata ve haksızlığı Türkiye kamuoyu ortalamasından iyi bilirler. Üç nesil sosyal adalet ve her türlü özgürlük mücadelesinin neferliğini yapmış Selek ailesinin genç kuşağından Pınar, Türkiye’de çağdaş sosyal bilimlerin yüz akı, örnek araştırmacı olarak çalışırken hayâsız suçlamalarla sevdiklerinden, toplumundan koparıldı. Bırakın insan haklarını, en basit insani hakkı, ülkesinin havasını solumaktan mahrum bırakıldı. Durumu vahamet kazanınca Fransa ona kucak açtı. 20 Nisan’da İstanbul Cezayir Toplantı salonunda Hâlâ Tanığız Platformu’nun düzenlediği “Pınar Selek Mücadelesinin Düşündürdükleri: Akademide Özgürlük, Siyasette İrade, Yargıda Adalet” başlıklı sempozyum Türkiye’nin içler acısı çelişki ve açmazlarına; benzersiz bir hızla yükselen din peçeli bir otoritarizm, gerici bir mutlakiyetçilik ve keyfiyetçilik “süreci”ne de dikkatleri çekiyordu. Sabah oturumlarında söz alan değerli iki sosyal bilimci, moderatör Zeynep Direk ve konuşmacı Neşe Özgen mesleklerinin toplumsal teşhisin ötesinde niçin toplumsal tedaviye de yönelik işlevlerinin olması gerektiğinin altını çizdiler. İnsanlık ideali ve kamu çıkarı için mücadele veren, “Angaje aydın” tiplemesinin yaşayan en güzel örneklerinden İsmail Beşikçi toplantıya bir video mesajla katıldı. Beşikçi görüşünü, “Türkiye’deki iktidarlar sosyal bilimcilere
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear