02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 MART 2013 PERŞEMBE 6 HABERLER Ergenekon mütalaasını eleştiren RSF, gazetecilerin serbest bırakılmasını istedi, delillerin tam anlamıyla değerlendirilmediğine dikkat çekti Orantısız bir öfke Tahliye için savunma istedi ERDOĞAN’IN SÖZLERİNİ ANIMSATTI Utanmaz Adamlar Başlangıçta, tıpkı Balyoz’da olduğu gibi tam dolduruşa getirilen iktidar destekçilerinden bazıları, şimdi bu ne biçim dava diyorlar. “Kimse beni Başbuğ’un darbe planladığına inandıramaz” diyenden tutun, “elmalarla armutları bir araya tıktılar” diyene kadar. Tabii değer veya değersizliklerini sorgulamaya gerek olmayan bazı yüzsüzler de “az bile istediler” diyor.. Bakıyorum sadece cemaatçiler, savcının tam arkasında! Yazarlarıyla, gazeteleriyle ve TV’lerde hazır kuvvet tipleriyle... Robokop gibiler! Hele içlerinden bir eski savcı, hukukçu kılığıyla, tam 5 yıldır, elindeki savcı iddianamaleriyle TV’den TV’ye koşturup durdu.. oradan açıp okuyor hâlâ. Bu ne utanmazlık öyle! Aradan bunca yıl geçmiş, dosyaya bir dizi delil girmiş, savunmalar yapılmış, insanlar suçsuzluklarını anlatıp durmuşlar. Adamlarda tık yok, yüz de yok! Tam mahkeme duvarı! Savcının masallarını hâlâ anlatıp duruyorlar. Yahu bir kez de sanıklar bu iddiaları nasıl çürüttü, ona bak, dile getir, söyle, kulak ver! Bu zamanlar geçecek ve birileri bunları vitrinde teşhir malı gibi sergileyecektir... Ergenekon davasında savcının talep ettiği, giyotinle kafa kesme, enjeksiyonla veya gazla zehirleme (niye baldıran otu yok bunlar arasında?!), elektrikli sandalyeye oturtma, ipe çekme gibi, henüz ülkemizde olmayan öldürmelere denk düşen ağırlaştırılmış ebedi hapis cezalarının bir geleceği olabilir mi? (Erdoğan halkım isterse idamı geri getiririm, demişti anımsatırım!) Örneğin İlker Başbuğ’a biçilen yeni suç ve istenen ceza, Erdoğan’a da bir yanıt mı? Bunları (kan temizler demeyeceğimg) ancak af temizler eylemine bir kapı mı açıldı? Başbakan, cemaatin elindeki bu mahkemeleri tam kapatmayarak, acaba kendisine bir “affetme yüceliği” için koşul ve fırsat mı yarattı? Malum, affın da kendisine oy kazandıracağı hesaplarını, hangi seçimler üzerinde kuruyor?.. Dikta anayasası üzerine mi? Hadi buna bakalım şimdi... AİHM kısmi reddetti Haber Merkezi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Balyoz davasıyla ilgili yapılan başvuruların ikincisini de sonuçlandırdı. Daha önce emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın başvurusunu değerlendiren ve mahkemeye sunulan delillerin ‘somut ve meşru’ olduğunu belirten mahkeme, aynı gerekçelerle emekli Tümamiral Cem Aziz Çakmak’ın da bu yöndeki başvurusunu reddetti. Çakmak AİHM’ye, Balyoz davasında kullanılan delillerin kasten manipüle edildiğini ve tutukluluğunun TCK’ye aykırı olduğunu belirterek başvurmuştu. Çakmak’ın şikâyetiyle ilgili ‘kısmi kabul edilemezlik’ kararını açıklayan AİHM, Çakmak’ın yargılanmasının yasal olduğuna hükmetti. Balyoz davasının bir diğer tutuklusu Çetin Doğan’ın başvurusuna benzer bir yanıt veren mahkemenin kararında “davacının cezai suç işlediği şüphesiyle tutuklanması için makul gerekçelerin bulunduğuna hükmedilmiştir” denildi. AİHM ayrıca Çakmak’ın, tahliye talebinin dikkate alınmadığı yönündeki şikâyetiyle ilgili Türkiye’den savunma istedi. Türk hükümetinden başvurunun hangi gerekçelerle reddedildiğinin, 26 Haziran’a kadar Strasbourg’a ulaştırılması istendi. Bu arada Çakmak’ın adil yargılama hakkı ihlali konusundaki itirazı ise dava sonuçlanmadığı gerekçesiyle kabul edilmedi. Çakmak’ın dava sonuçlandıktan sonra adil yargılanma hakkıyla ilgili ikinci başvuruyu yapabileceği kaydedildi. ANKARA (ANKA) Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), haklarında 7.5 yıldan ağırlaştırılmış müebbet hapse kadar çeşitli cezalar istenen Ergenekon davası sanığı gazetecilere yönelik orantısız uygulamalara son verilmesini istedi. RSF, Paris’ten “Türkiye’de Gazetecilere Müebbet mi?” başlıklı bir bildiri yayımladı. Ergenekon davasında yargılanan gazeteciler için istenen cezaları kabul edilemez bulan RSF, “Gazeteciler için istenen müebbet hapis cezası, yetkililerin anlaşılmaz ve orantısız öfkesinin bir göstergesidir. Yıllardır tedbir amaçlı ve keyfi olarak cezaevinde tutulan gazeteciler için istenen bu ağır cezalar kabul edilemez. Türkiye yetkililerinden gazetecilerin derhal serbest bırakılması ve orantısız işlemlerden korunmasını talep ediyoruz” dedi. Bildiride, Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in, esas hakkındaki mütalaasında gazeteciyazarlar Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Yalçın Küçük, Güler Kömürcü Öztürk ve Merdan Yanardağ hakkında ağır cezalar talep ettiği anımsatıldı. Sanık Avukatı Celal Ülgen’in mahkemece dinlenmedikleri görüşünün de yer aldığı bildiride, “Avukatlar, delillerin tam anlamıyla değerlendirilmesini ve hukuka aykırı unsurların dosyadan çıkarılmasını talep ediyorlar” denildi. Sözünün arkasında dur İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında savcıların ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasını istediği eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Generallerimize bir terör örgütü mensubu demek affedilemez. Şu anda bulundukları makam itibarıyla kendilerini sağlamda görseler bile, tarih onları affetmez” sözlerini anımsattı. Başbuğ, “Eğer bu yaklaşım tarihin bile affedemeyeceği boyutta ciddi ise ortada bir görev vardır. Görev de öncelikle sözlerinin arkasında durması gereken, yetkili siyasi makamlara düşmektedir” değerlendirmesini yaptı. Başbuğ, “Türk milletine savunma (2)” başlıklı yazılı açıklamasında, “Cumhuriyetin savcılarının hazırladığı mütalaaya göre, 26. Genelkurmay Başkanı, Ergenekon Terör Örgütü yöneticisidir” dedi. bir gezide bulunurken Genelkurmay 2. Başkanı tarafından aranarak bir konu hakkında bilgi verilip görüşünün sorulması ve iki kişi arasında geçen bir telefon konuşmasında, diğer birçok ismin yanında isminin geçmesi” gibi konuların dayanak yapıldığına dikkat çekti. Başbuğ şöyle devam etti: “İşte bu somut delillere (!) dayanılarak örgüt yöneticiliğine ilişkin suçlamada ısrar edilmiştir. Örgüt yöneticiliği suçlamasından vazgeçilmesi, diğer bir ifade ile bu suçtan dolayı beraat istenmesi durumunda, kamuoyunda ‘İnternet Andıcı Davası’ olarak bilinen ve bu davaya benzer durumda olan diğer dava dosyalarının da Ergenekon davası olarak bilinen dosyadan ayrılması gibi bir durum ortaya çıkar. Böyle bir sonuçta ise iddia edilen suçların vasıf ve mahiyeti de değişikliğe uğrayabilir. Böyle bir durum istenmemektedir.” Haberal’dan ağırlaştırılmış müebbet yorumu: Adalet ve hukuk adına utanç verici Başkanlıktan Yan Çizme Başbakan Erdoğan, Kürt meselesi çözümünü, rafında hazır bekleyen diktacı anayasasına bağlayacak ve bunu millete dayatacak mı, yoksa bundan vaz mı geçecek?.. Önümüzdeki bir ayın temel sorusu budur. Üç aydır yazıp çiziyorum. Erdoğan’ın Kürt meselesi çözümüyle başkanlık sistemi anayasası birdir diye. Önlerindeki bu apaçık olguyu görmek istemeyenlerden kimisi yok yahu nereden çıktı bu dedi. Kimisi, başkanlık anayasası sonraki sorun dedi. TV’lerde birlikte olduğum hükümet yanlıları yemin bilah yok dedi... Ama Öcalan bu pazarlığı resmen açıkladı. RTE de tarih verdi: Nisan ayında getiririz anayasamızı! Sonbaharda da referandum gözükmüştü. Kürt siyasetçileri “Başkanlığa destek veririz” deyince, millet önünü görmeye başladı! Bazı gazete yazarları da köşelerinde Kürt meselesi ile diktacı anayasanın birbirine bağlanmasının yanlış olduğunu yazmaya başlayınca, konu en önemli gündem maddesi olarak yayıldı... Geçen gün bir kanalda baktım, kamuoyu araştırma şirketi yöneticileri bir masaya dizilmiş. Özetle hepsi, Kürt meselesi çözümü ile başkanlık anayasasının ayrı tutulmasını öneriyor... Neden? Kamuoyu yoklamalarına göre millet diktacı yetkilere hiç yüz vermiyormuş. Yüzde 2030 arası bir destek varmış. Eğer Kürt çözümü başkanlık sistemi anayasasına bağlanırsa, hepsi toptan reddedilirmiş.. yazık olmaz mıymış... İçlerinden biri, “Bu durum karşısında Başbakan bir hata yapmaz, önce Kürt meselesini anayasada yapacağı değişikliklerle çözer.. Sonra bu çözümü gören milletten alacağı hızla, başkanlık sistemine yüzde 80 destek alır” dedi. Bir diğeri, iktidarın anayasayı kabul ettirmesi için milletin kafasını iyi yıkaması zorunluluğuna dile getirdi! Eh, elbirliği ile bunu yaparsınız! Evet, önümüzdeki bir ayda dananın kuyruğu kopacak. Erdoğan biliyorsunuz, başkanlık sisteminin faziletlerini halka anlatma timi kurdu, Soylu’dan tutun Kuzu’ya kadar hepsi bla bla bla... Kuzu ki, daha 2007’de başkanlık sistemlerinin hızla diktatörlüğe dönüşeceği konusunda sayfalarca makale yazdı. Kuzu’ya bakıyorum da kendi “bilimsel” saptamalarını nasıl ayakları altına alıp çiğniyor. Demek bilimci ile ilimci arasındaki fark burada.. veya bilimcinin kendini siyasi kullandırtmasının çok iyi bir örneği olarak vitrinde oturuyor! Başbakan, ya herro ya merro ikisini birden istiyorum der mi.. bilemem. Vazgeçebilir... O zaman, milletvekili yaptığı anayasa profesörleri, şu sıralarda, Apo ile RTE anlaşmasını hayata geçirecek anayasa değişiklikleri üzerinde harıl harıl çalışıyorlardır. Habercilere duyurulur. RTE, dikta anayasasını sonbaharda referanduma sunmaktan kaçınabilir. Çünkü tepetaklar olma olasılığı çok büyük... Not: ÖSYM Başkanı Ali Demir kopyacılığa göz açtırmayacağız diye demeç veriyor. Salonlarda sıkı güvenlik önlemleri alacaklarmış... Doktorası üzerinde şaibe henüz kalkmamış olan Demir’e söyleyelim: Mesele salonlar değil, ÖSYM’nin ta kendisi, merkezi; dağıtım oradan oluyor! Dikkatleri başka yere çekip durma... istenmiyor “Terör örgütü yöneticisi olarak suçlanılması, salt hukuk açısından ne kadar doğrudur” diyen Başbuğ, TCK’nin hazırlanmasında görev alan Prof. Dr. İzzet Özgenç’in şu değerlendirmesine yer verdi: “Türkiye’de Genelkurmay Başkanlığı görevini yapmış ve bu görevden yaş haddinden emekli olarak ayrılmış olan bir kişinin görevi başında iken terör örgütünün yöneticisi olarak faaliyet icra ettiğini iddia etmek, bir akıl tutulmasının yansımasıdır.” Başbuğ, savcıların örgüt yöneticiliği iddiasına “3 Mart 2004’te Ankara’da yapılan ‘Hilafetin İlgası ve Tevhidi Tedrisat Paneli’ne katılmak, Mustafa Balbay ile 2004’te Genelkurmay Karargâhı’nda görüşmek, 2009 yılında Hırvatistan’da resmi Ayrılması İnternet Andıcı’nda suç yok Savcıların hazırladıkları mütalaada ileri sürdükleri asıl suçlamayı “darbe ortamı oluşturmak amacıyla belirtilen internet siteleri ve bu siteleri meşrulaştırmak amacıyla düzenlenen andıç vasıtasıyla kara propaganda ve dezenformasyon faaliyetlerinin icra ve organize edilmesi” iddiasının oluşturduğunu anlatan Başbuğ şöyle devam etti: “İnternet Andıcı, internet sitelerini konu alan, metin kısmı iki sayfadan ibaret yasal, ancak tamamlanmamış bir karargâh çalışmasıdır. İnternet Andıcı’nda, kesinlikle suç teşkil edecek bir husus yoktur. Mütalaada, söz konusu Andıç’ta suç unsuru teşkil eden hangi hususların olduğu ortaya konulmamıştır. Andıç’ta suç teşkil eden hangi somut fiiller vardır?” diye sordu. Kemoterapiden hücreye dönüyor Kanser hastasına tahliye yok İstanbul Haber Servisi DHKPC üyesi olduğu iddiasıyla 2.5 yıl önce tutuklanan ve cezaevinde kansere yakalanarak kemoterapi tedavisine başlanan Mete Diş yine tahliye edilmedi. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde önceki gün görülen duruşmada gizli tanıkları dinleyen mahkeme, hastane raporlarını yeterli görmeyerek Diş’in Adli Tıp Kurumu’na sevk edilmesine karar verdi. Duruşma 6 Haziran’a ertelendi. Diş’in avukatı Evrim Deniz, kemoterapiden tek kişilik hücresine dönen Diş’in daha önce birkaç kez bayıldığını ve gardiyanlar tarafından bulunduğunu söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ergenekon davasından tutuklu yargılanan CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal, savcının ANKARA (ANKA) Samsun Akahakkında “ağırlaştırılmış demik Elemanlar Derneği, Akdeniz müebbet” hapis cezası Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği, istemini, “adalet ve hukuk Ege Öğretim Elemanları Derneği, adına utanç verici” olarak Gazi Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği, İstanbul Üniversitesi Öğrenitelendirdi. CHP grubu tim Üyeleri Derneği, Orta Doğu Öğaracılığıyla yazılı açıklama retim Elemanları Derneği ve Tüm yapan Mehmet Haberal, tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜyaşantısı boyunca sadece MÖD) tarafından yapılan ortak açıkhizmete talip bir bilim insanı lamada, Ergenekon davasının sanıkolduğunu anımsattı. Haberal, ları arasında Başkent Üniversitesi kurucusu ve rektörü Prof. Dr. Meh“Ülkemize ve milletimize met Haberal, Prof. Dr. Fatih Hilmikazandırdığım eserler oğlu, Prof. Dr. Kemal Gürüz ve ortada iken, iddia makamı Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün de buluntarafından düzenlenen duğu belirtildi. Açıklamada, Ergenesözde mütalaada, sanal bir kon davasının “ağır hak ve hukuk terör örgütünün yöneticisi ihlalleri” nedeniyle kamu vicdanını yaraladığı ifade edildi. Prof. Dr. Faolarak gösterilmeye tih Hilmioğlu’nun ve Prof. Dr. Mehçalışılmam adalet ve hukuk met Haberal’ın ağır sağlık sorunları adına utanç vericidir” yaşadığının hatırlatıldığı bildiride dört görüşüne yer verdi. İddia bilim insanı hakkında isnat edilen makamının, yargılamanın bu suçların dayanaksız olaşamasına kadar toplanan duğu belirtildi somut delilleri, resmi ve hapiste belgeleri ve objektif tanık geçirdikleri beyanlarını hiçe saydığını süre dikkabelirten Haberal, sanıkları te alınarak suçlamak adına düzmece tahliye edilmeleri istendeliller ve geçmişte yüz di. kızartıcı suçlardan hükümlü “sözde tanıkların” hayali senaryolarına göre hazırlanan mütalaanın “her cümlesini ve kelimesini reddettiğini” Haberal bildirdi. Bilim insanları için ortak açıklama VEFAT Türkiye toplumcu hekim mücadelesinin öncülerinden DR. ATA SOYER’i kaybettik. 12 Eylül sonrası beyaz eylemlerin mimarı, hekim ve sağlık hakkı mücadelesinin her dönem emektarı Ata Ağabey erken bir vedayla aramızdan ayrıldı. Acımız sonsuzdur… Tüm hekimlerin, sağlık çalışanlarının, öğrencilerinin ve halkımızın başı sağ olsun. İSTANBUL TABİP ODASI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear