22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 ŞUBAT 2013 ÇARŞAMBA HABERLER CUMHURİYET SAYFA 7 Kocasakal, 10 yöneticisine dava açılan İstanbul Barosu yönetiminin düştüğü iddiasına tepki gösterdi ‘Baro yönetimi görevinin başında’ İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, baro yönetiminin düştüğü yönündeki iddiaların gerçekdışı olduğunu belirterek, “Bunun bir sindirme, gözdağı, yıldırma olduğu çok net anlaşılıyor” dedi. AKP Milletvekili Bülent Turan, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleri hakkında dava açıldığı için baro yönetiminin düştüğünü iddia etti. Ancak, Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi henüz iddianameyi kabul etmiş değil. Üstelik dava açılsa bile, baro seçimlerinden sonra açıldığı için İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyelerini hukuken etkilemeyecek. İddiaların doğru olmadığını belirten Kocasakal, “Görevimizin başındayız. Avukatlık Kanunu’nun 90. maddesine maalesef yanlış bir anlam yükleniyor. O madde seçilme yeterliliği ile ilgili ve seçimden önce ortaya çıkan bir hale ilişkin. Bir mahkumiyet kararı olmadan zaten bu maddeyi tatbik etmek çok mümkün değil” dedi. Kocasakal, Balyoz davasının duruşmasında Mahkeme Başkanı’nın, açıklamasını sonuna kadar dinlediğine dikkat çekerek şöyle devam etti: “Eğer mahkeme bizim yaptığımız davranışı bir suç olarak görseydi bizi dışarı çıkarabileceği gibi bizi o sırada tutuklayabilirdi. Sayın Başkan’ın tutanağa geçirdiği çok önemli bir cümlesi var; ‘Siz de baro olarak hakkınızı kullanıyorsunuz gönül isterdi ki avukatlarınız bunu kullansın’. Mahkeme, bu sözleriyle bizim herhangi bir suç işlemediğimizi, orada bir hakkı kullandığımızı bizzat kendisi onaylamıştır. Bunun arkasından bir suç duyurusu yapılıyor. 288. madde kapsamındaki suçların para cezasına dönüşmesi üzerine, 277. maddeden dava açılması gerçekten düşündürücü ve ilginç. Bunun bir sindirme, gözdağı, yıldırma olduğu çok net anlaşılıyor.” İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi avukat Hasan Kılıç da, “Baro doğru bildiğini söylemekten vazgeçmeyen bir kurum. Başkanlarımızdan Orhan Adli Apaydın’ın ölüm yıldönümü yaklaşıyor. Apaydın cezaevinde yaşamını yitirdi. 12 Eylül döneminde baronun kapısı mühürlendi. Yönetime karşı baskılar tarihsel bir süreç izliyor. Ancak 12 Eylül’de bile böyle bir uygulama olmadı” diye konuştu. Beyaz Ekmek ESMER somun rüzgârının estiği şu günlerde ülkenin “gidişat”ını tekrar toptan irdelemek gerekiyor. Esinti Sayın Başbakan’dan değil de tıp fakülteleri, tabip odaları ya da beslenme uzmanları veya fırıncılar esnafı gibi yerlerden gelseydi pek endişe verici olmazdı. “Kepekli ekmek sevdalıları” yahut “francala düşmanları” gibi kuruluşlar olsa ve onlar bu işin peşine düşseler yine sorun yoktu. Üstelik, iki ekmek türü arasındaki yarışmada esmerlerden yana olmak doğru da olabilir. Sorun, böyle dava peşine düşenin aynı zamanda Türkiye gibi bir ülkeye başkanlık sistemini getirip her konunun yönetimini tek elde toplamak isteyen bir başbakan olmasıdır. aldı ki, aynı kişide biraz Osmanlıcılık, hafifçe “sarayofis” tutkusu emarelerinin görülmesi, Beşiktaş trafiğini olumsuz etkiler biçimde durak değişikliği yapmak, Hayrettin İskelesi’nin kapatılması gibi halkı tedirgin edici önlemleri göze almak, devlet kuruluşlarının bir bölümünü finans ya da benzer gerekçelerle İstanbul’a taşıtmak, önemli resmi ya da uluslararası toplantıları olabildiğince oraya kaydırmak gibi eğilimler gözlemlenmiyor da değil. Hukuksal türden başka birçok nedenlerle birleştirilince Sayın Başbakan’da şimdikinden daha az serbest, daha az cumhuriyetçi ve “tekkişisel” yönetimi şimdikinden de daha az frenleyici rejim özlemi sezilmiyor mu? Bu özlemin tam bir otoriterliğe kaymaması elbet herkesçe paylaşılacak bir temennidir. ünkü böyle bir kayma, esmer ekmek konusunun neredeyse bir ulusal politikaya dönüştürülmek istenmesinden kalkarak söylenebilir ki, otoriterlikle kalmaz ve inanç zorlamalarıyla birleşerek yavaş yavaş geriye zor döndürülebilecek bir totaliterliğe dönüşür. Yani günlük yaşamın her yanına inip bütünleşecek bir “total” otoriterlik. Böyle olduğu içindir ki, ekmek konusundakine benzer tartışmalar yalnız “Trabzon ekmeği” yandaşlarının değil bütün vatandaşların ilgi alanına girmelidir. ‘12 Eylül’de bile yapılmadı’ Laikliğin geçmişte evrensel değerlerden uzak uygulamalarla geliştirildiğini savundu Kılıç’tan ilginç çıkış ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “geçmişte evrensel anlayışlardan uzaklaşarak bize özgü uygulamalarla geliştirilen laikliğin, sosyal devlet anlayışı ve devleti kurtarma duygularının demokrasinin orijinal bütünlüğünü bozduğunu” ileri sürerek “Kavramların açık, net ve öngörülebilir olmayışı, keyfi yorumların doğmasına, sahip olunan takdir hakkının kötüye kullanılmasına ve sonuçta mağdur ve mazlum bir kitlenin oluşmasına yol açmıştır” dedi. JW Marriott Otel’de düzenlenen “Türkiye’de İfade ve Medya Özgürlüğü Konferansı”nın açılışında konuşan Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önündeki görünümünü iyileştirmek ve hak ihlallerine yol açan yapısal sorunları gidermek için hazırladıkları “4. Yargı Paketi”nin yakın zamanda Meclis gündemine geleceğini kaydetti. Tutuklu gazeteciler için “terör örgütü üyesi” nitelemesinde bulunan Ergin, “Bunlar arasında hırsızlık, gasp ve sahtecilik gibi yüz kızartıcı fiiller nedeniyle hüküm giyenler de bulunmaktadır. Basın ve ifade özgürlüğüyle doğrudan yahut dolaylı hiçbir ilgisi bulunmayan bu tür eylemlere müsamaha gösterebilecek bir hukuk devleti modelinin yeryüzünde bulunabileceğini sanmıyorum” dedi. Haşim Kılıç ise Türkiye’de 2012 yılı sonunda ifade özgürlüğüne ilişkin derdest davalara bakıldığında 172 bin 723 hakaret davasının, 2 bin 539 terör propagandasına konu olmuş davanın, 406 suç ve suçluyu övme konusunda açılan davanın bulunduğunu belirterek toplam 176 bin 247 davanın devam ettiğini söyledi. Açılmış davaların yüzde 98’inin “hakaret davası” olduğunu dile getiren Kılıç, “Siyaset kurumlarının gerilim üzerine kurdukları politik yaklaşımlar, diyalog kültürünü ortadan kaldırmakta, çoğulcu ve hoşgörülü duygular yerini nefret duygularına ve söylemine bırakmakta, böylece bireyler ve kurumlar sorun çözmek için bir araya gelerek, demokrasinin müzakere imkânından mahrum kalmaktadırlar” dedi. Kılıç, şöyle konuştu: “Geçmişte evrensel anlayışlardan uzaklaşarak bize özgü uygulamalarla geliştirilen laiklik, sosyal devlet anlayışı, devleti kurtarma duyguları demokrasinin orijinal bütünlüğünü bozarak özellikle düşünce, inanç ve bunları ifade edebilme alanında derin yaralar açmış ve onarılması güç izler bırakmıştır. Kavramların açık, net ve öngörülebilir olmayışı, keyfi yorumların doğmasına, sahip olunan takdir hakkının kötüye kullanılmasına ve sonuçta mağdur ve mazlum bir kitlenin oluşmasına yol açmıştır.” Konferans devam ederken, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ile basın toplantısı düzenleyen Ergin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye aleyhine verdiği ihlal kararlarında neler varsa, 4. yargı paketinin içinde onları karşılayacak düzenlemeler bulunmasına çalıştıklarını söyledi. Ergin, “Önümüzdeki hafta Bakanlar Kurulu toplantısı yapılabilirse o toplantıda değerlendirilmesini ümit ediyorum” dedi. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklu yargılanması konusunda, MİT görevlileriyle ilgili yapılan düzenlemeye benzer düzenleme yapılıp yapılamayacağı yönündeki soruyu da yanıtlayan Ergin, “Bu politikaların belirlendiği zeminler vardır, parti yetkili kurulları, Bakanlar Kurulumuz vardır. Önümüzdeki süreci beraberce izleyelim” diye konuştu. Ergin, terör örgütü liderinin Abdullah Öcalan Erbil’e götürüldüğü yönündeki iddiaları ise yalanladı. K Kadınlardan, laikliğin anayasaya girişinin 76. yılında kararlılık mesajı Ç ‘Demokrasinin bütünlüğü bozuldu’ ‘Laiklik kırmızı çizgimiz’ İstanbul Haber Servisi Kadın örgütleri, laiklik ilkesinin anayasada yer almasının 76. yılında laiklik ilkesinin önemine vurgu yaparak “Yeni anayasa çalışmalarında laiklik ilkesi kırmızı çizgimizdir”dedi. İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği (İKKB), Kadın Araştırmaları Derneği, İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi, Türk Kadınlar Birliği, Kadın Haklarını Koruma Derneği, Cumhuriyet Kadınları Derneği ve Çağdaş Anneler Derneği’nden bir grup kadın, laiklik ilkesinin anayasada yer almasının 76. yılı nedeniyle gazetimizi ziyaret etti. İKKB Koordinatörü Nazan Moroğlu, 5 Şubat 1937 tarihinde laiklik ilkesinin anayasaya girdiğini belirterek “Hukuk birliğinin ve demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan laiklik ilkesi, kadının insan haklarının da güvencesidir” dedi. Moroğlu, laiklik ilkesinin kadınlar açısından yapılması planlanan anayasa değişikliğinde kırmızı çizgi olduğunu vurguladı. Öte yandan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan laiklik ilkesinin anayasaya girişinin 76. yıldönümü nedeniyle bire bir mesaj yayımladı. Cumhurbaşkanı Gül, “Herkesin inançlarını veya inançsızlıklarını serbestçe yaşayabilmesi gerekir” görüşünü dile getirirken Erdoğan, “Laiklik ilkesinin toplumun bir kesimine imtiyaz sağlayacak şekilde yorumlanması, her şeyden önce, ırk, din, dil, mezhep ve sosyal kesim ayırt etmeksizin toplumun bütün kesimlerini eşitlik ve adalet temelinde kucaklamayı hedefleyen demokrasimizle, demokrasi kültürümüzle de bağdaştırılamaz” ifadelerini kullandı. TGC BAŞKANI ÇHD’li avukatlar, Turan Çolakkadı’nın açıklamalarına tepki gösterdi ? GÖP başkanlığını Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nden törenle devralan Erinç: “Basın özgürlüğünde geçen yıl 179 ülke arasında 148. sıradaydık. 2012’nin açıklamasına göre 6 basamak daha düşerek 154. sıraya gerilemişiz.” İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) dönem başkanlığını Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nde düzenlenen törenle aldı. Devir teslim töreninde konuşan TGC Başkanı Orhan Erinç, “Türkiye talihsiz bir dönemden geçiyor. Geçen yıl 179 ülke arasında 148. sıradaydık. 2012 açıklamasına göre 6 basamak daha düşerek 154. sıraya geriledik” dedi. Orhan Erinç, GÖP başkanlığını Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nden törenle devraldı. Erinç, Türkiye’nin talihsiz bir dönemden geçtiğini, basın özgürlüğü alanında ülkemizin 6 basamak daha geriye düştüğünü, gazetecilere suç yüklemenin kolaylaştığını vurgulayarak “Terörle Mücadele Yasası, Ceza Muhakemesi Yasası ya da Türk Ceza Yasası’nda öyle tanımlar var ki, sadece gazetecileri değil, sade Türk vatandaşını da bir örgüt kulpu takarak suçlamak mümkün” dedi. Denetimli serbestlik yasasına değinen Erinç, “Çok sayıda hasta tutuklu var. Raporlarla hastalıkları sabit. Ama çıkan yasa sadece hükümlüleri etkiliyor. Yani terörist suçlamasıyla mahkum olmuş kişinin bu yasa ile serbest bırakılması mümkün. Ama sanıksa onları etkilemiyor. Bu durum, Türkiye’deki hukuk anlayışının da göstergesi olarak ortada” diye konuştu. Erinç özetle şöyle konuştu: “Tutuklu meslektaşlarımızın sorunlarını yine hep birlikte ele alacağız. Umuyoruz ki, Türkiye bizim dönemimizden sonra biraz daha demokratik bir ülke olmayı kabul eden bir anlayışa bürünür ve biz de daha iyi gazeteciliğin nasıl yapılabileceğini mesleki öteki sorunlarımızın, örneğin internet gazeteciliğinin tanımına ve internet gazetecilerinin sosyal ve ekonomik haklarına sahip çıkacak yasaların yapılması konusunda daha ağırlıklı çalışabiliriz.” Erinç: Talihsiz bir dönemden geçiyoruz ‘Başsavcı yasadışı operasyonu İstanbul Haber Süresi Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi avukat Aycan Çiçek, ÇHD yöneticisi ve üyesi 9 avukatın tutuklanmasına ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’nın yaptığı açıklamanın gerçekdışı olduğunu belirterek “Karşımızda, basını, siyasetçileri ve yargısıyla bir kara propaganda örgütü duruyor. Örgütün başını, bizleri her fırsatta hedef gösteren Başbakan çekiyor” dedi. ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay’ın da aralarında bulunduğu 9 avukat 21 Ocak’ta “silahlı terör örgütü üyeliği” iddiasıyla tutuklanarak cezaevine konuldu. Avukatların tutukluluğuna yapılan itiraz 1 Şubat’ta reddedildi. İtirazın reddedildiği gün, Başsavcı Turan Çolakkadı da tutuklanan avukatlar hakkında, Emniyet’in açıklamalarına benzer bir açıklama yaparak, “İstanbul Barosu’na Ergin: Süreci izleyelim meşrulaştırmaya çalışıyor’ Fotoğraf: SERKAN YILDIZ ‘AİHM’DE 450 DOSYA VAR’ Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland da AİHM’de Türkiye aleyhinde ifade özgürlüğüyle ilgili 450 dosya bulunduğunu belirterek bunun çok yüksek bir rakam olduğuna işaret etti. Bu dosyaların “suçu ve suçluyu övme”, “terör propagandası yapma” gibi konuları içerdiğini belirten Jagland, ifade özgürlüğü konusunda suç unsuru teşkil eden hareket noktasında dikkatli olunmasını istedi. kayıtlı 25 bin civarında avukat var. Sadece az sayıda avukat hakkında soruşturma başlatılmıştır” dedi. ÇHD üyeleri dün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde bir araya gelerek Çolakkadı’nın açıklamalarına tepki gösterdi. Grup adına açıklama yapan avukat Çiçek, “Başsavcılık makamının işleri arasında, yasadışı bir operasyonu meşrulaştırmak, dosyadaki gizlilik ka rarına karşın delillerle ilgili bilgi vermek yer almaz. Başsavcı, Halkın Hukuk Bürosu’nun kapısının ‘güvenlik’ nedeniyle kırıldığını söylüyor. Güvenlik tedbiri bina dışında alınabilirdi. Karşımızda bir kara propaganda örgütü duruyor. Bu örgüt, tutuklu meslektaşlarını savunmaya hazır yüzlerce avukatın varlığından rahatsız. Yargısız infaz dosyalarını takip eden avu katlar, iktidarı rahatsız ediyor” diye konuştu. ÇHD Ankara Şubesi Başkanı Murat Yılmaz, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği dilekçeyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve “iftira” suçlarından kamu davası açılmasını talep etti. Erdoğan’a suç duyurusu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear