02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 31 ARALIK 2013 SALI 10 Sakalı olmayanların sözünü dinleyen yok. Bağımsız ekonomistler, medyatik olmayan söylemlerle en başında anlatabilmek için çok çırpındılar. Büyük krizden çıkmış ekonomilerin, yani bizim örneğimizde, siyasi bedeli Ecevit koalisyon hükümeti tarafından ödenmiş krizin ardından sistemin olmazsa olmaz işleyişi nedeniyle gelen iyleşmenin, Erdoğan iktidarlarının başarı mucizesi olarak pazarlanmasının yanılgısının eninde sonunda bedelinin ödeneceğinin altını çizdiler... İnsan, yatırım, gerçek büyüme eksenli olmayan piyasalar parlaması, cilasının, akılcı önlemlerin alınmaması halinde yıllar içindeki olumlu gidişin, balon patlaması gibi hızla sönebileceğini anımsattılar. Kabaca gelişmekte olan ülkelerin piyasalarına yönelik arkadan esen, yelkenleri şişiren rüzgârlardan, aslında Türkiye’nin alabileceği payları bile alamadığını anlattılar. En büyük tehditler; ekonomik gerçekliklere oturtulamamış kaynağı belirsiz, sıcak para girişinin geldiğinden çok hızlı kaçışı, ödemeler dengesi açığı, kuralsızsuç ekonomisine bulaşıklık, ülke, doğa, tarım, insan kaynaklarının gerçek üretime, yatırıma yönel EKONOMİ [email protected] 12 Yıl Önceye Çakılıp Kalmışız... tilmemesinin.. bedellerini anlatan bilimsel verilere kulaklar tıkandı. Hani İktidarları cephesi bugünkü doğrudan içinde, sorumlusu olduğu; bakanları, çocukları, en yetkin iktidarları kadroları ile birlikte bulaştıkları, yolsuzlukların ucundan bir bölümünün açığa çıktığı operasyonlarda, siyasi krizde, işin içinden çıkabilmek üzere bir söylem tuturdular ya... Katlanan baskılarla elinde tutuğu iktidar, medya gücü ile döne döne, ortak koro eşliğinde kitlelere korku senaryoları yazıyorlar... “Büyük Türkiye projelerini, başarılarını yıkmak üzere iç ve dış düşmanlar, faiz lobileri ile kahramanca ulusal kurtuluş savaşı veriyolar.” Bir taşla pek çok kuş vurmanın taktiğinde, ne zamandır “Geliyorum” diyen ekonomik, piyasalar krizinin sorumlusu, Türkiye’nin en güçlü, en uzun soluklu iktidarları değilmişçesine, “Ekonomiyi batıran siyasi kriz, faiz lobileri, iç dış düşmanlar, çeteler..” üzerinden yazın yazabildiğiniz kadar... Atması bedava... Koca koca bakanlar sözde bilimsel verilerle “on yılda yaptıklarımızı bir haftalık zararla silip süpürdüler” diyebiliyor... Atması bedava ya bileni, uzmanı şaşkın. “Değil zarar, bu kadar sıfırlı rakkamlar ciroları onlarla katlıyor. Doğru olması söz konusu değil. Bu toplumu yıldırma, susturma taktiği..” bilgisini vermek zorunda kalıyorlar.. HHH İçine düştüğü ekonomik krizin sorumlusu iktidar, bugüne kadar yapılan ekonomik, sosyal, siyasal sorumlulukları paylaştığı ortağı ile yol ayırımında, yeni iktidar sürecinde de ayakta kalma adına, kader birliği yaptığı eski ortakları, yol arkadaşlarının hepsini birden, muhalefet gördüklerinin tümüne de katarak baş suçlulardan öte, çetecilik, komploculukla suçluyor... Medyatik beyin yıkama yalanına, kampanyasına giriştiler ya... Susturma yolunda her türlü saldırı, hak hukuk gaspı, öfkenin gazabı yöntemleri geçerli... Medyatik komplo senaryoları döne döne beyin yıkarken gerçeklerin sesi kesiliyor... Doğru olan tek gerçeklik, Türkiye’nin bu siyasi krizi ile çakışan döviz yükselişleri, sıcak paranın kaçışı, genel dünya piyasalarındaki düzene bağlı çekilişten en olumsuz etkilenen, yüzde 14 gerileme rekoruyla İstanbul Borsası’nda yaşanan.. Siyasi krizin tartışılmaz olumsuz sonuçları ile sınırlı kalsa, bir süre sonra toparlanma gündeme girebilecek. Oysa piyasalarda, ekonomi üzerinden en olumlu senaryoları yazmaya çalışanlar bile, hız kesse de olumsuz gidişin uzun soluklu olacağının altını çiziyorlar... Öncelikle yaşanan olumsuzlukların odağında yaşanan son siyasal, iktidar içi krizin olmadığı öngörüsü ile... İktidarlarının gerçekleri saklama adına azgınlaşan baskısı, otoriter, hukuk dışı güç kullanımının gerekçelendirilmeleri ise kaygı verici... İnanılır gibi değil, ama Obama’nın İran ile yaratmaya çalıştığı uzlaşma projesinin Türkiye’deki son siyasi kriz, daha doğrusu yolsuzluk operasyonları ile darbe yediği haberleri bile çıktı. Denildiğine göre iktidarlarının polis ve yargı işleyişine doğrudan müdahalesi ile ortada kalan operasyonun gerçek sonuçlarının ortaya çıkamayacağı bile çok anlamlı değil. Önemli olanı İran’a yönelik ambargonun Çin, Hindistan gibi ülkeler tarafından delinmesinde, ödemeler akışının kayıtlı ya da kayıtsız Türkiye üzerinden yapılmış olduğu algısının ortaya çıkması... Türkiye, Suriye siyasetinde yediği vurgundan sonra şeffaflık, hukuk devleti düzeni işleyişi, insan hakları, insani gelişmişliklerde zaten çok kötü olan karnelerinde yeni yeni not düşmelerine aday... Gri olan kötü notlarında, kara listeye geçmesi olasılığı yükseliyor... Türkiye, ister ekonomik, bankacılık krizlerini aşma operasyonlarında, isterse sosyal, siyasal, hukuksal reformlarında, 12 yıl öncesi konumunu aşamadığı bir tablo çiziyor... Çiçeği burnunda Adalet Bakanı ilk iş, HSYK’nin başı olarak her tür karar açıklama yetkisini üzerine almakla, AKP’nin kendi 12 Eylülü’nün bağımsız yargı savına da darbe vuruyor... Geleceği Hayal Etmek 2014 yılına adımımızı attık. Dünya ekonomisinin geleceğini hayal etmeye başladık bile. Ama önce geçmişe bir uzanalım. İnsanoğlu koşulların efendisi olma mücadelesini öteden beri sürdürüyor. 18. yüzyılda iktisat ilminin kurucuları, baskının yerine gönüllü işbirliğinin yer alacağı bir ekonomik düzen hayal etmişlerdi. Fakat bunun yanında yoksulluk içinde sürünmenin insanoğlunun kaderi olduğuna ve her on kişiden dokuzunun bu kaderde olduğuna inanıyorlardı. Sonra Dickens, Mayhew ve Marshall ortaya çıktı. Onlara göre iktisadi zekâ, topraktan, nüfustan, doğal kaynaklardan ve hatta teknolojik üstünlükten daha önemli idi. İktisadi teoriler devamlı bir değişim içinde Keynes, Büyük Buhran’dan sonra, “Dünyayı yöneten iktisadi fikirlerdir” diyordu. Ekonomiyi sapla samanı ayırt edecek bir analiz aracı görüyordu. İktisadi gerçekler matematiksel gerçekler kadar kesin olmayabilirdi; ama iktisadi teoriler neyin işe yarayıp yaramadığını, neyin önemli olup olmadığını anlamamız için önemli idi. Enflasyon, üretimi kısa sürede artırabilir, ama uzun vadede işe yaramaz. Ücretler ve yaşam standardının artışı verimlilik artışından geçer. Eğitim ve sosyal güvenlik yoksulluğu azaltabilir. İstikrarlı bir ekonomi için istikrarlı para şarttır. Yeniliklere açık bir ekonomi için istikrarlı para gereklidir. Ekonomik krizler insanoğlunu geriye götürmüyor Ekonomik krizler, buhranlar, toplumsal çatışmalar, savaşlar büyük güven krizleri yaratmış, ama ortalama yaşam standardının aldığı mesafeyi ortadan kaldıramamıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Keynesçi ekonomistler ciddi bir durgunluk beklemişler ve karamsarlığa kapılmışlardır. Hayekçiler ise sosyalizmin Batı’yı ele geçirmesinden korkmuşlardır. Ancak tüm bu korkulanlar (Sosyalizmin Batı’ya egemen olması aslında bir korku olmamalıydı. Vahşi kapitalizmin bugünkü durumuna baktığımızda keşke diyoruz) gerçekleşmemiş; 1960’larda Almanya ve Japonya, 1970’lerde Çin büyük atılım yapmışlardır. Yakın zamanda da dev bir uyanış yapan Hindistan var. Bugün hiçbir iktisatçının hayal etmediği noktaya gelmiş durumdayız. Dünya, nüfusu altı kat büyüdüğü halde on misli zengin oldu. Sefalet ve yoksulluk altıda beş azaldı. Bir Çinlinin yaşam standardı 1950’deki ortalama bir İngilizin standardına ulaştı. Ortalama insan ömrü 1800’lere göre 2.5 kat arttı. 1930’dan sonra dünyanın yaşadığı en büyük buhran olan 20082009 resesyonu bile üretim ve gelirlerdeki gelinen mesafeyi geriye götüremedi. Bugün dünya daha iyi bir noktada Toplumlar ekonomik kalkınmayı istiyor Diktatörler ekonomik gerçekleri görmezden gelirler ve baskı ile kontrolü elinde tutmaya çalışırlar. Ancak insanoğlu yoksulluktan kurtulup ekonominin dizginlerini aldıkça ve kendi kaderini çizen ülkelerin sayısı arttıkça, diktatörlerin bahaneleri geçerliliğini yitiriyor. Bugün tartıştığımız, ekonomiyi kontrol altına alabilir miyiz hususu değil; nasıl kontrol edebiliriz, hususudur. Bugün çoğu yerde protesto ve iç karışıklıklar var. Toplumlar artık ekonomik kalkınmayı hayal ediyor. Türkiye ekonomik kalkınmasını henüz tamamlayamadı Başbakan ne derse desin, sıcak para ve borçlanma ile finanse edilen projelerin ve özellikle spekülatif yatırımların ülkesiyiz. Dış borcumuz 400 milyar dolara yaklaştı. Cari açık tehlikeli düzeyini koruyor. Dolar aldı başını gidiyor. Bu, dış borç yükümüzü ve fiyatları artıracak. Yolsuzluklar ekonomiyi kemiriyor. Yolsuzluğun sebepleri değil, yolsuzluk soruşturmalarının yarattığı maliyet tartışılıyor. Ekonominin güvencesi olan hukuk artık sizlere ömür. Ülkenin politik riski oldukça yükseldi. Bütün bunlar 2014 yılında iyi şeyler hayal etmemizi engelliyor. Ama milletimiz artık Allah’la aldanmaya son verirse çok güzel şeyler olacağını hayal edebiliriz. Not: Sylvia Nasar’ın “Büyük Düşünenler” kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear