17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 2013 PERŞEMBE 14 Gelir İdaresi, Kılı Kırk Yarmalı Bu hafta, titiz ve ayrıntılı bir biçimde incelenmesi ve önemle üstünde durulması gereken bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Çünkü konu “taşınmaz sahibi” çok sayıdaki mükellefi ilgilendiriyor. Ülkemizdeki yasalara göre, kurumlar vergisi mükelleflerinin, aktiflerinde iki yıldan fazla bulundurdukları taşınmazların satışından elde ettikleri kazancın yüzde 75’i kurumlar vergisinden istisnadır. Ayrıca bu satış işlemleri katma değer vergisinden de istisna. Yani satış bedeli üzerinden katma değer vergisi hesaplanmaz. Biliyoruz ki istisnanın temel amacı; işletmelerin atıl durumunda bulunan varlıklarını nakde dönüştürerek finansman ihtiyaçlarının düzeltilmesini sağlamak. Elbette, bu istisna çeşitli şartlara bağlı. Özellikle kurumlar vergisi istisnasından yararlanabilmek için daha fazla şart var. Katma değer vergisi istisnası ise sadece bir şarta bağlı. Bu da; “taşınmaz ticareti ile uğraşılmaması”. Bu tanım, aynı zamanda andığımız iki vergi kalemindeki istisnanın ortak şartı. Yani, taşınmaz ticaretini yapan kurumlar, ticarete konu taşınmazların satışında herhangi bir istisnadan yararlanamaz. Görüyoruz ki, bu şart ile istisna bir faaliyet istisnası olmaktan çıkarılıyor. Çünkü, esas faaliyetleri taşınmaz ticareti olanlara istisna tanınmaması, istisnanın faaliyet dışı kazanç ve işlemlere tanınması anlamına gelir. Bu da aslında son derece mantıklı. Sorun ya da konunun, ana sözleşme ile ne alakası var diye düşünülebilir. Evet, aslında sorun yok. Konu çok net. Esas faaliyeti taşınmaz ticareti olanlar bu istisnadan yararlanamazlar, bunun dışındakiler Peki sorun nerede? yararlanabilir. Ne yazık ki sorunu yaratan yine Gelir İdaresi ve yine bir özelge. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 6 Ağustos 2013 tarih ve 39044742KDV.281192 sayılı özelgesinde ana sözleşmede yer alan bazı ifadelerin istisna uygulamasına engel teşkil edeceği belirtiliyor. İlgili bölüm aynen şöyle: “...ana sözleşmesinde; şirketin faaliyet konuları arasında her türlü taşınmaz alım, satım, inşa ve kiralama faaliyetlerinin yer almaması ve şirket aktifinde en az iki tam yıl süre ile kayıtlı bulunması koşulu ile ..... tarafından yapılan taşınmaz satışının KDV’den istisna olması mümkün bulunmaktadır.” Bilindiği üzere, özellikle eski Ticaret Kanunu’nun uygulandığı dönemde hazırlanan şirket ana sözleşmelerinde, faaliyet sırasında herhangi bir sorunla karşılaşmamak için hemen hemen tüm konular Tüm konular sepette! faaliyet konuları arasında sayılırdı. Bunlar arasında her türlü taşınmaz alım, satım, inşa ve kiralaması da yer alırdı. Oysa şimdi, ana sözleşmelerinde bu ifadelerin yer aldığı şirketlerin istisnadan yararlanamayacağı söyleniyor. Bu, istisnanın yürürlükten kaldırıldığı anlamına gelir. Biliyoruz ki önemli olan işletmenin esas faaliyet konusudur. Esas faaliyeti taşınmaz ticareti olan kurumların bu istisnadan yararlanamaması son derece doğal. Ancak, esas faaliyet konusu taşınmaz ticareti olmamakla beraber arızi olarak taşınmaz alıp satan, mevcut taşınmazlarını kiralayan şirketlerin ana sözleşmelerinde “her türlü taşınmaz alım, satım, inşa ve kiralama” ifadesi var diye istisnadan yararlandırılmaması mümkün olamaz. Gelir İdaresi bu özelgenin arkasında durur ve özelgenin uygulamasını genişletirse, istisna yürürlükten kaldırılmış olur. Bizden uyarması! GÖRÜŞ Prof. Dr. ERDENER YURTCAN Balbay Kararının Hatırlattıkları… Tutuklama kavramı ne kadar öne çıktı ülkemizde ve rahatsızlıklar doğurdu. Başta “Silivri davaları” olmak üzere, öteki önemli davalarda tutukluluk süreleri, tutuklamadan doğan haksızlıklar, tutuklamada makul süre, tutuklama nedenleri gündemi meşgul etti. Daha uzun süre bu kavramlarla Türk hukukçusu uğraşacak, öyle anlaşılıyor. 2010 anayasa değişikliğinde Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru hakkı düzenlendiğinde, bu konunun nasıl ele alınacağı, AYM’deki mekanizmanın nasıl işleyeceği konularında tereddütler vardı. Bunları elbette sakin biçimde karşılamak ve çıkabilecek sorunların üstesinden gelmek gerekiyordu. Konu o denli hassastı ki, bir yanda savcılıklar ve mahkemeler, buralarda görülen davalar, öte yanda bu organların uyguladıkları süreçte temel noktayı oluşturan hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediği hususunun çok ince bir terazide tartılması. Gerekli yasal düzenleme de yapıldıktan sonra AYM’ye başvurular başladı. Yüksek Mahkeme’nin bu konularda vereceği kararlarla yakacağı ışıklar ülkenin hak ve özgürlükler platformundaki yerini belirleyecekti. Bu konuda çarpıcı örnek Balbay kararı oldu. AYM iki noktada çok sağlam hukuki tespitler yaptı. Tutukluluk makul süreyi aşmamalıdır. Ayrıca tutukluluk bir milletvekilinin bu görevini yapmasını engellememelidir. Karar Silivri’de ele alındı ve sonuç açıklandı: Balbay’a özgürlük. Hani Alman köylüsü, Berlin’de mahkemeler var, demiş ya geçmişte... Bu karar da bizde bunun Ankara versiyonu oldu ve pek de güzel oldu. AYM kararından sonra bu kararla ilgili olarak bazı tartışmalar yaratıldı. Fakat bunların hiçbir hukuki temeli yoktu. AYM kararını hangi mahkeme değerlendirecek ekseninde kafa karıştırmaya ne gerek vardı ki. Silivri Mahkemesi Ergenekon davasında hüküm vermişti, Balbay’ı mahkum etmişti. Fakat dosya henüz bu mahkemedeydi, çünkü gerekçeli karar yazılmamıştı. Elbette yetki bu mahkemedeydi. Ülkemizde konu hukuk olunca, hukukçuların konuşmaları ve yol göstermeleri gerekmez mi? Gerekir elbet. Ama bizde öyle değil. Hele ceza yargılaması ülkenin en önemli kavramı olduktan sonra, herkes hukukçu kesildi ve akıl vermeye kalktı. Bu temel bir yanlıştır. Söz konusu olayda, açıp Türk ceza yargılaması sisteminin temel yasası olan CMK’nin (Ceza Muhakemesi Kanunu) 104/son maddesi okunsa, orada ancak dosya Yargıtay’a geldikten sonra Yüksek Mahkeme’nin tutuklama konusunda yetkili olduğu görülür. Balbay kararı ile iş tabii ki bitmedi. Sırada bekleyen başka milletvekilleri var. Bunların bir kısmı tutuklu. Bir de kesin hüküm giymiş bir milletvekili var. Tutuklular için Balbay kararı emsal olmalıdır; hukukun gereği budur. Bu konuda AYM’ye başvuruya bile gerek yoktur. Kesin hükümlü milletvekilinin de anayasa gereği TBMM’de görev yapması, bu kesin hükmün dönem sonuna kadar askıya alınması gerekir. Tutuklama konusuyla bağlantılı bir başka konu daha var ülke gündemine taşınması gereken. Konu şudur: AYM oldukça yakın bir tarihte tutuklulukta süre sorununu ele aldığı kararında, tavan süreyi beş yıl olarak belirledi. Fakat kararın son bölümünde, bu süreyi on yıl olarak öngören hükmü kaldırmasına rağmen, bu kararın uygulanmasını bir yıl geriye bıraktı. Bu hukuken hatalı oldu, çünkü AYM verdiği kararla istisnayı kaldırmıştı, kural duruyordu. Bu durumda yeni bir düzenlemeye gerek yoktu. Ama mahkemeler bu ertelemeye dayanarak tahliye kararları vermediler. Bu sonuç ne yazık ki bugüne kadar, terim yerindeyse, rafta bekliyor. Bu konuda başta AKP olmak üzere siyasal partiler tavır alırlarsa bu sorun da çözülür. “Tutuklama vadisi”nde özgürlük rüzgârları eser. Konu o kadar basit ki. Ortaya konulacak olan tavırla, tutuklama sürelerinde tavan sürenin beş yıl olacağı açıklanacak, güneş doğacaktır. SOSYAL GÜVENLİK İzin ücretinde ‘hak yerde kalmaz’ Kullandırılmış olan izinlerin günü tespit edilir ve tüm çalışma döneminde kullandırılması gereken süreyle karşılaştırılır. Sonuçta aradaki fark günleri, son ücret üzerinden hesaplanır. orantısal olarak izin kullandırılmaz. Kullanılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretin zamanaşımı, iş sözleşmesinin feshinin yapıldığı tarihten başlar ve süresi beş yıldır. Bu süre içinde hak istenmelidir. Hak edilmiş izni kullanmadan iş sözleşmesinin sona ermesi halinde bu izne ait ücreti ödemeyen işveren veya işveren vekili ceza ile karşılaşabilir. Yasaya göre, bu durumda olan her işçiye 2013 yılı için 237 lira para cezası uygulanır. SORU CEVAP Emeğin karşılığının daima ödeneceği anlamında kullanılan, “hak yerde kalmaz” şeklindeki ünlü atasözümüz, işçinin yıllık ücretli izni konu olduğunda da geçerliliğini korur. Çünkü yasamıza göre, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi, işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti de ödemeyi zorunlu kılar. Bu tutar, sözleşmenin sona erdiği tarihteki son ücret üzerinden hesaplanır. Ödeme işçinin kendisine ya da ölümü halinde hak sahiplerine yapılır. Yıllık izin ücretinin hesaplanmasında, işçinin işe giriş tarihinden itibaren geçen tam yıllar belirlenir. HİZMET TESPİTİ VE ZAMANAŞIMI 1984 tarihindeki primlerini göremeyen işçiye hizmet tespit davası açmasını tavsiye ediyorsunuz, burada hak düşürücü süre beş yıl değil mi? Serkan GÜN Normal şartlarda beş yıllık zamanaşımı vardır. Ancak, 1984’te işe giriş bildirgesi olmasına rağmen hizmetleri görülmeyen kişiler tespit davası açtığında yargı genellikle işe giriş tarihi itibarı ile 1 gün çalışıldığına hükmediyor. Konuyla ilgili yüzlerce Yargıtay kararı var. İşe giriş bildirgesinin olması durumunda 5 yıllık zamanaşımı dikkate alınmaz. Sorularınız için [email protected] adresine mail atabilirsiniz. Tüm sorular eposta ile tek tek cevaplanacaktır. ıstelyevm hesaplama Burada özellikle, izin gün sayısında kıstelyevm usulünün uygulanmadığını belirtmekte yarar var. Yani, izne hak kazanmak için mutlaka hep tam yılın doldurulmuş olması gerekir. Bir yıldan az süreler için K 5 Aralık 1934’ün Önemi PERİHAN ERGUN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] 5 Aralık 2013 günü kadınlarımıza verilen seçme ve seçilme hakkının 79’uncu yıldönümüydü. Yaşamımızın tümünü borçlu olduğumuz, önderimiz M. K. Atatürk, 1923’ün 29 Ekimi’nde Cumhuriyeti ilan ettikten sonra, çağdaşlaşmanın ilkelerini sırayla TBMM’nin onaylarıyla yaşama geçirirken toplumda asırlardır ezilmiş olan kadınlarımızın haklarını da öngörmüştü. Devrim yasaları kapsamında 26 Ekim1933’te onların seçilerek köy ihtiyar heyetlerinde yer almaları sağlandı. Devamla “Kadının yoksulu olmazKadın bizatihi varlıktır” inancıyla seçme ve seçilme hakları da olmalıdır fikrinin, Başbakan İsmet İnönü’nün aracılığıyla milletvekillerine aktarılmasını istedi. Önerisi bir grup milletvekilince imzalanarak Meclis’e sunuldu. Bu yasa teklifi, 1924 Anayasası’nın 10 ve 11. maddeleri 5 Aralık 1934’te yeni kanunla değiştirilerek “Kadınlara seçme seçilme hakkı” sağlandı. Yasal süreç sonu olan 1 Mart 1935 seçiminde toplumun her katmanından 18 kadınımız milletvekili olarak TBMM’de yer aldı. O tarihte Meclis’teki erkek milletvekili sayısı 390’dı. TC’de kadınlarımıza milletvekilliği haklarının sağlandığı o günlerde Avrupa ülkelerinden birçoğunun parlamentosunda kadına yer verilmemişti. Örneğin; İtalya’da 1944, Yunanistan’da 1952 hatta uygarlık örneği olarak tanınmış olan İsviçre’de bile ancak 1980’den sonra meclislerinde kadınlara yer verilebilmiştir. HHH Önderimiz Atatürk’ün ödeyemeyeceğimiz yüzlerce lütfundan biri olan bu övüncül uygulamada giderek kadın sayısının yükselmesi beklenirken, gene erkek egemen toplum törelerinden esen rüzgârlarla azaltılarak yürütülmüştür. 1950’den sonra giderek eksilmeler sürdürülmüş ve öyle ki 1991 genel seçiminde Meclis’te ancak 8 kadınımız yer alabilmiştir. Şu anda TBMM’de 550 milletvekilinin 472’si erkek, 78’i kadındır. Demokrasinin ancak eşit hak ve özgürlüklerle sağlanabileceği kuralına dayanarak 1980’lerin sonlarında SHP’de İstanbul il merkezinde Kadın Komisyonu Başkanı olmamın sorumluluğuyla toplumun yüzde 51’ini kapsayan kadınlarımızın bu açmazdan nasıl çıkabileceğinden hareketle yasal yollara yöneldim. Bu araştırmalar sırasında Norveç’te o günlerdeki kadın başbakanın “kadın kotası”ndan seçilerek parlamentoya girdiğini öğrendim. Bu konuda bir tasarı hazırlayarak parti tüzüğüne girmesi istemiyle genel başkanımız Sayın Erdal İnönü’ye dosyayı sundum. O, her zamanki espritüel davranışıyla “Başıma bir de KataKuta mı çıkarıyorsun?” diye konuyu pek ciddiye almaz görünse de hemen bir hafta sonra Ankara’dan gelerek tüzük kurultayını toplayacağını ve teklifin tüzüğümüze geçirilebileceğini muştuladı. 1989’da toplanan tüzük kurultayında çağdaş ülkelerdeki kota hakkının getirilerini açıklayarak partinin tüzüğüne başlangıç olarak yüzde 25 ile“kadın kotası”nın girmesi, oylanarak sağlandı. Hemen 1990’da 44 kişilik parti meclisinde benim de içlerinde bulunduğum 11 kadınımız yer aldı. Ayrıca bu kurultayda partinin tüm organlarında da yüzde 25’in uygulanması da karar altına alandı. Bu sayı bilindiği gibi giderek yüzde 35’i aştı. Böylece Sosyal Demokrat bir partide önderimiz Atatürk’ün Türk kadınına verdiği değer bir nebze de olsa yerine getirilmiş oldu. Dileğim, giderek bu sayının erkeklerle aynı doğrultuda oluşarak Türkiyemizi ileriye götürecek çağdaş örnek iktidarlarca yönetilmesidir. HHH Bunları tasımlayıp yazmayı düşünürken bir yandan da Sevgili M. Balbay’ın özgürlüğe kavuşma dakikalarını aralıksız izlerken, 10 Aralık’ta İnsan Hakları Günü’nde ailesiyle birlikte olmasını da istiyordum ki, çok şükür 9 Aralık’ta, 4 yıl 9 aylık haksız, hukuksuz uygulama kaldırılarak ailesine kavuştu. Meclis kürsüsünden beklenen yeminini de etti. Şimdi dileğim bu iktidara karşıt olanları susturma amacıyla görevli yapay mahkemece yasadışı kararlarla uzun süredir tutuklanan yurtseverlerin de özgürlüklerine ve yakınlarına kavuşmasıdır. İnanıyorum ki bu da yakında olacaktır. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN ALİ ATEŞ 1959….DERSİM Bu topraklarda Ali olmak zor fakat önemlidir kardeş Ali olmak haksızlığa başkaldırmaktır. Ali olmak zulme karşı direnmektir. Ali olmak Gezi’dir. Ali olmak Munzur gibi çağlayarak, özgürlüğe ıslık çalmaktır. Adil ve eşitlikçi bir yurt mücadellesinin yiğit insanı, kardeşimiz Ali Faşist cellatların kurduğu hain pusuyla aramızdan koparılışının 17. yılında sevgi ve özlemle anıyoruz. ANMA 12.12.12.12 ÇOK ZOR GEÇEN BİRİNCİ YIL BURAK BURÇAK İRFAN DÜVENCİ MİNETURGUTYILDIZREZZAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Türk müzi 1 ğinde bir ma 2 kam. 2/ Yeniçerilerin kayıtlı 3 oldukları kütük 4 defteri... Yankı. 5 3/ Isparta’nın es6 ki adı. 4/ Bütün maymun türleri 7 ni içine alan me 8 meliler takımı. 9 5/ Peygamberleri Hud’u dinle1 2 3 4 5 6 7 8 9 medikleri için Tanrı 1 M A K S İ M U M tarafından yok edilen 2 İ D İ O T L U T kavim... “Tanrı ka 3 N A R D A N A Ş I bul etsin” anlamın 4 İ L A L İ M N da kullanılan sözcük. İ H A T A 6/ Yok olan, ortadan 5 M E T O R K A İ Z kalkan... Osmanlı or 6 U L İ R dusunda iki alaydan 7 M A N O K E R T E R İ Z oluşan askeri birlik. 8 7/ Kapalı bir yerin 9 B A R O N İ MA ısısını ayarlayan aygıt... Önü hendekli siper. 8/ Takımlar grubu, küme... Çanakkale’nin, peyniriyle ünlü ilçesi. 9/ İslamda, hiçbir kuşku duymadan inanılması gereken temel inançlar... İki derenin ya da iki yolun birleştiği yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Türk müziğinde bir makam... Bir nota. 2/ Bir peygamber... Her şeyi zamanında yapmaya özen gösteren. 3/ Filmlerde, kendine tutulan erkekleri mahveden güzel ve acımasız kadın tipi... Hükmünü ya da varlığını kaldırma. 4/ Kışa kadar saklanabilen, sarı renkli bir üzüm cinsi. 5/ Arkadaş, yakın dost... Çelikçomak oyununa ve bu oyunda kullanılan değneğe verilen ad. 6/ Nişastayı parçalayarak şekere çeviren enzim. 7/ “Binalar, yapılar” anlamında eski sözcük... Dolma yapmak için hazırlanan karışım. 8/ Aşık ve bilye oyunlarında kullanılan, içi oyulup kurşun akıtılarak ağırlaştırılmış boyalı kemik... Ordu’nun Perşembe ilçesinin eski adı. 9/ Ateş... Maden ve inşaat işçilerinin giydiği koruyucu başlık.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear