17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 KASIM 2013 PAZARTESİ 20 Anayasada Nelere ‘Evet’ Dendi? Eski CHP milletvekili yöneticilerinden Algan Hacaloğlu, kabul edilen anayasa değişiklik önerileri üzerinde “TBMM Anayasa Değişikliği Uzlaşma Komisyonu üyeleri ve uzlaşmaya destek verenlere” 12 ayrı soru yöneltmiş. Birinci soru şu: “Mevcut anayasanın ‘Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması’ ile ilgili 13. maddesinden: ‘Anayasanın sözüne ve ruhuna’ ile ‘ve laik Cumhuriyet’ ifadelerinin anayasadan çıkartılması, Uzlaşma Komisyonu tarafından ne diye önerilmektedir? Bu ifadeler ne diye bazılarını rahatsız etmektedir?” Bir soru daha: “Anayasanın ‘Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir’ ve ‘Ücret emeğin karşılığıdır’ ilkelerinin anayasadan çıkarılması ne diye/hangi gerekçe ile önerilmektedir?” Dahası: “Anayasanın Sendika Kurma Hakkı ile ilgili 51. maddesinde yer alan ‘Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri, yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine Çıkaracaklarını söyledikleri öğrenci evlerini dikizleme yasası için “Evler aslında terör yuvası” bahanesine sığınıyorlar... Kendileri, terör örgütü PKK ile Türkiye üzerine pazarlık yapmıyorlarmış gibi... Ahlak Dersi Özel yaşama karışılmaz, mahremdir, ayıptır. Ama... Ne bileyim; hep yakınında tuttuğu sevgilisini, çocuğunu doğurmak üzere gizlice yurtdışına ARADA BİR METE YARAR 18 Şubat 2013 tarihli Ankara Kulisi’nde şunları yazmışız: “AKP’ye çok yakın kaynaklardan duyduk: Sonbaharda AKP tüzüğünün üç dönem üst üste seçilememe hükmünden rahatsız olanların öncülüğünde bir ekibin partiden ayrılarak yeni bir yapılanma içine girmesi bekleniyormuş. Çatlağa, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkancı, otoriter tutumuna gösterilen tepkinin yanı sıra, Amerika’ya sığınmış emekli Arınç’ın çıkışı vaizin cemaati ile anlaşmazlıkların da yol açabileceği ileri sürülüyor. Yeni yapılanmaya itici güç olacaklar arasında Abdullah Gül’ün adı ön sıralarda anılıyor. Ancak Gül’ün liderlik yapmayacağı, geri planda bir ağabey gibi davranabileceği, yeniden yapılanmadan alacağı güçle Cumhurbaşkanlığı’na yeniden aday olabileceği ifade ediliyor.” Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın son çıkışları anlamlıdır. Ve unutmayalım: Sonbahardayız. CHP’nin bir bütün olarak bu girişimi irdeleyip sessiz kalmaması lazım. Fakat öyle anlaşılıyor ki, Deniz Baykal’a komplo denen şey aslında CHP’ye komplo. CHP’nin belli bir çizgide durması, bazı iç ve dış çevreleri rahatsız etmiş. Böylelikle yalnız Baykal’ın görevden ayrılması hedeflenmemiş, aynı zamanda partinin Atatürk ilkelerine gerçekten sahip çıkan, bir şeriat devletine doğru gidişi engelleyecek birikime sahip olan kadrolarını bertaraf etmek amacı güdülmüş: Yani CHP başka bir parti haline getirilmiş, yeni CHP filan lafları boşuna değil. Şimdi bu tabloyu görüyoruz karşımızda.” Geçenlerde ailece CHP’li olan bir kadın dedi ki: “Biz yaşamın her alanında AKP’nin karanlığına direniriz. Ama, CHP yönetimi bizim direncimizi kırıyor, yalnızlığa itiliyoruz.” Sen Sus Gözlerin Konuşsun ve demokrasi esaslarına aykırı olamaz’ ilkelerinin anayasadan çıkarılması ne diye, hangi gerekçe ile önerilmektedir?” Soruları sanırım öncelikle, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda AKP önerilerine çoğu zaman esnek yaklaşan, ama AKP’nin son öğrenci evleri yasağı tartışmasında her nedense “şaşkınlık” gösteren komisyonun CHP’li üyesi Rıza Türmen yanıtlamalı... yöneltti: “Öğrenci yurtlarıyla ilgili ‘damdan düştüm bunu biliyorum’ diyor. Bu damdan nasıl düştüğünü anlatmasını isterim. Ne oldu, neyi yaşadın? Geçmişinde ağır travmatik sorunları olmayanların böyle bir ifade kullanması mümkün değil.” Kılıçdaroğlu’nun işaret ettiği nokta ilginç. Nasıl bir damdan düşüştür ki bu, çocukların evlerine kadar girmeye neden olur? Çok konuşsalar bozuluruz, az konuşsalar niye konuşmuyor deriz. Aslında bunun ortası yok mudur? Ne çok ne de az olsa, kararında olsa, olmaz mı? Vallahi kusura bakmayın ama bunun ortası yok. Çünkü bu bir yemek tarifi değil. Kişinin damak tadına göre de ayarlanmıyor. O nedenle de tuzu, biberi ve baharat ayarı değişmiyor. Demokrasinin baş kurallarından biri, erk dışı unsurların fikir beyan etmemesidir. Bu nedenle Atatürk’ün Cumhuriyet kurulduktan sonra ilk yaptığı işlerden biri, üniformalı askerlerin, istifa ederek Meclis’e gelmesini istemek olmuştur. Bu isteği de yabana atmayın sakın, istediği kişiler bir ulusu özgür kılan silah arkadaşlarıdır. Başka bir ülkede olsa bu kişiler kurucu otorite kabul edilir ve üniformalı siyaset yapmaya devam ederlerdi. O tarihte Avrupa’da bol miktarda örneği bulunmaktaydı. Unutmayın ilk istekler her zaman önemlidir. Atatürk’ün de kafasında çizdiği ordu ve siyaset anlayışını da bu istekten anlayabiliyoruz. Peki, Sayın Genelkurmay Başkanı Necdet Özel konuşmadığında neden ona kızmaya başlıyoruz? Çeşitli nedenlerle yargılanan TSK mensupları meslektaşlarımın ruh hallerini anlıyorum. Bu satırlar onlara bir cevap değildir zaten. Bundan sonra söyleyeceklerim işin muhatapları olan halkın kendisi olan sivil unsurlaradır. Necdet Paşa konuşmuyor da peki kardeşim ordudan ayrılmış olan diğer kişiler niye konuşmuyor? Meslektaşlarının haksızlığa uğradığına inanıyorlarsa emekli subay dernekleri niye tek bir açıklama yapmıyor? Dava sürecine müdahil olmaya çalışmıyor? Çeşitli mesleklerde yükselmiş eski ordu mensupları değişik platformlarda bunları neden dillendirmiyor? Meclis’te ordu kökenli eski askerler bu konuları Meclis gündemine neden taşımıyor? Sizler konuşmayacaksınız ama Genelkurmay Başkanı konuşacak. Sonra da buna demokrasi diyeceksiniz... Mustafa Kemal’in subayı ve astsubayı olmak istiyorsanız önce demokrasiye inanarak üniformalıların konuşmasını istemekten vazgeçeceksiniz. Sizler yani sivil vatandaşların arasına katılan eski askerler demokrasinin gereğini yapacak ve önce siz konuşacaksınız. Sizler kendi silah arkadaşlarınızın arkasında durmaz iken diğer kişilere neden kızarsınız. Hani okulda başka değerlerle mezun olmuştunuz? Hani, silah arkadaşlığı, ölüme güle oynaya gitmek farklı şeylerdi, geride kalan eşler dostlar sizlere emanetti? Yargı bir gün kararını açıklayacak ve sonuçta masum olanlar dışarı çıkacaktır. Bunu da demokrasiye inanan bir kişi olarak sabırla bekleyeceğiz. Peki, bu arada zarar gören aidiyet duygusunu, meslek aşkını ve silah arkadaşlığını nasıl onaracaksınız? “Baba siz neden arkadaşlarınıza ve ailelerine de sahip çıkmıyorsunuz” diyen çocuklarınıza ne cevap vereceksiniz? Birkaç sözüm de geriye kalanlara. “Peygamber ocağı” dediğiniz bir yerdeki herkesi neden suçlu görürsünüz, neden askeri üniforma giyenlerin masumiyetinden bu kadar şüphe edersiniz? Vatanın namusunu korumak için ölüme gönderdiğiniz bu insanları topluca damgalamaktan nasıl çekinmezsiniz? Eğer bu tavrın, bu hoyratlığın karşısındaysanız, yanı başınızda konuşulduğu zaman neden müdahil olmazsınız? Çok mu zordur savunmak silah arkadaşlarınızı? Ama doğru, siz susun Sayın Genelkurmay Başkanı konuşsun. Eğer konuşmazsa da hep kapalı tuttuğunuz o ağzınızı ona cevap vermek için açın. İçiniz rahatladı değil mi! Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, olup bitenler karşısında CHP yönetiminin tutumundan çok rahatsız: “Türkiye’deki gelişmeler, sanki münferit olaylar gibi değerlendiriliyor. 4+4+4 konusu çıkıyor, bu tartışılıyor. Arkadan türban meselesi geliyor, türban tartışılıyor. Arkadan kızlarla erkekler aynı evde yaşar mı tartışması geliyor, o tartışılıyor. İçki tartışması geliyor, o tartışılıyor. Ancak bunların hepsini büyük bir resim içine yerleştirdiğiniz zaman görüyorsunuz ki, genel gidiş, Türkiye’nin çağdaş bir Cumhuriyetten bir şeriat devletine gidişin resmidir. Yani, bu amaçla yola çıkıldığı anlaşılıyor. Cumhuriyetin kuruluş sürecini sürekli kötülemelerinin arkasında da bu yatıyor. Türkiye; radikal, otoriter din devleti olmaya sürükleniyor. Buna tepki göstermesi gerekenler, yeterince tepki göstermiyorlar. Bence Bir başka parti Pazarlık gönderenler, örneğin. Başbakan’ı desteklemek için çıkıp da “Biz muhafazakârız, bizler bir kızla bir erkeğin aynı evde kalmasına taraftar olamayız” diye konuşup ona buna ahlak dersi vermeye kalkmıyorlar mı, insanın boğazı düğümleniyor. Damdan Düşmek Haftanın sorusunu, Kemal Kılıçdaroğlu, Recep Tayyip Erdoğan’a GÖRÜŞ MİTHAT MELEN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Kadim Dost Ankara’da havanın kapalı olduğu sıkıntılı bir kasım akşamı, Avrupa üzerinde savaş rüzgârları esmekte, genç Cumhuriyet kalkınma, büyüme ve gelişme çabaları içinde hedefe doğru ilerlemektedir. Mustafa Kemal hem mahalle hem de okuldan arkadaşı Nuri Conker ile Çankaya’da konuşmaktadır. Nuri Conker, ölene kadar Atatürk’ün kadim dostu kalmış, albaylıktan emekli ve paşalık dahil hiçbir mevkii kabul etmemiş gerçek sırdaş ve dosttur. Mustafa Kemal, hasta olduğunu ve artık sonunun geldiğini de sanki hissetmektedir. Kadim dost Nuri Conker, arkadaşının devlet meseleleri, kişisel sıkıntılar ve hastalığı ile bocaladığını sezer. Biraz konuları dağıtmak ve havayı değiştirmek ister. Konuşma İstanbul’a ve gençliklerine kadar gelir. İstanbul özleminden ve arada sırada uğradıkları Tünel’deki Apostol’un yerinden bahsederler. Gençliklerinde Harbiye ve sonra Akademi’deki günleri anarlar. Sık sık Tünel’e gidip kafa çektikleri, hatta paraları olmadığı zaman hesaba yazdırdıklarından söz ederler. Arada da birlikte piste fırlayıp Rumeli havaları eşliğinde zeybek oynamak akıllarına gelir. Neşelenirler. Söz doğal olarak hanımlara gelmiştir. Cumhurbaşkanı keyiflenmiştir. Hastalığını da unutmuştur sanki. Nuri Conker’in aklına parlak bir fikir gelir, der ki: “İster misin Mustafa, atlayıp trene gizlice İstanbul’a gidelim, önce Boğaz’da gezeriz, sonra ver elini Beyoğlu, Apostol’a uğrarız... Kimse görmeden döner geliriz.” Mustafa Kemal çok sevinir. “Nasıl yaparız” der. Nuri Conker kararını vermiştir. Her şeyi ayarlar. İstiklal Savaşı’nda orduya cesaret veren Conk Bayırı’nın alınmasının mimarı bu kahraman asker için İstanbul operasyonu, çocuk oyuncağıdır. İstanbul ekspresinde üç kompartıman alınır. Kimseye sezdirmeden gece trene binilir. İstanbul’a gidilir. Hafif de tebdili kıyafet vardır tabii… Haydarpaşa’da Nuri Conker’in bir arkadaşı karşılar ve ver elini Boğaziçi. Orada gezerler, yürürler, denizi seyrederler. Boğaz havasını ciğerlerine çekerler. Sonra da Beyoğlu’na, Tünel’e gelince de doğrudan Apostol’un yerine giderler... Saat 17 olmuştur. Artık yeni yeni herkes gelmeye başlamıştır. İstanbul’da eğlence yerlerini işletenler işlerini iyi bilirler. Özellikle Rumlar, Osmanlı’dan kalma gelenek ve görenekleri ile hizmetin piridirler. Apostol, Nuri Conker ile göz göze gelir. Tanımıştır, Atatürk’ü eski müşterisi ve dostunu, çok sevinir. Nuri Conker, “Sakın bozma” der. “Eskisi gibi davran, gelenleri de çevirme, sadece bizimle garsonlar hariç, kimse fazla ilgilenmesin, hafifçe demlenelim.” Akşam ilerlemekte, keyif ise artmaktadır. Mustafa Kemal ise gençlik günlerine döndüğü için çok mutludur. Arada merak edip, Nuri Conker’e de sormaktadır. “Galiba bizi hiç kimse tanımadı!” Nuri Bey’in tek endişesi içeriye girip çıkan birilerinin dışarıda bu olaydan söz etmeleridir. Apostol güvence verir, “Sen merak etme Nuri Paşam”. Artık sıra Rumeli türkülerine, çalmaya oynamaya gelmiştir... Bütün taverna şarkı, türkü söylemekte oynamakta hatta Atatürk bile artık dans etmekte ve türküleri mırıldanmaktadır. Mustafa Kemal ise oyunu sezmiş ama artık o da bozmamakta eğlenmeye devam etmektedir. Kadim dostunun da kıyağının farkındadır. Dostluk da bu değil midir zaten. Ayrılma zamanı gelmiştir. Haydarpaşa’dan trene binilecektir, erken kalkmak gerekir. Ayağa kalkar Mustafa Kemal, madem kimse onu tanımamıştır, o da kapıya yönelir. Arkasından bağırır Apostol: “Mustafa hesabı ödemeden nereye gidiyorsun?” Döner, “Yaz hesaba bre Apostol!” der. Bunlar bir sarılırlar birbirlerine ve ağlamaya başlarlar. Bu arada bütün taverna ayağa kalkar ve alkışlar, hep bir ağızdan bağırırlar. “Bizim Mustafa, seni bırakmayacağız ama sen de bizi bırakma, daha sık gel.”Bu hikâyeyi şimdi rahmetli olmuş Adil Sağıroğlu ve Kıymet (Conker) Tesal’dan dinlemiştim. Cumhuriyeti kuranların önce insan olduklarını herkese anlatmak için yazıyorum. Araştırmak ve daha geniş bilgi almak için Türkiye’nin bütün bilgi ve belgeleri açıktır. Belge, bilgi ve kanıtla Cumhuriyeti kuranları ve bugüne kadar yönetenleri, daha iyi inceleyip haklarında hüküm vermek gerekir. Eleştirme hakkına herkes sahiptir. Ancak daha ciddi ve bilimsel araştırma yapmak ve kanıtla beslemek gerekir. HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Gerçekte 1 olmadığı hal 2 de varmış gibi tasarımla 3 nan ya da dü 4 şünülen şey 5 ler için kulla6 nılan sözcük. 2/ İsmailiye 7 tarikatının 8 önderlerine 9 verilen san... Argoda esrar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 içilen yere veri 1 C A M G Ü Z E L İ len ad. 3/ Orhan 2 U M U R İ B İ S Kemal’in bir ro 3 M A Ş A G O R A manı. 4/ ABD’nin 4 U N K R A L bir eyaleti... BaN A K A şörtüsü olarak 5 R İ B A İ D E A A Ş kullanılan bir tür 6 ipekli dokuma. 5/ 7 H A R E M P L İ Kendisine güveni 8 A R U M Y U A N len kimse. 6/ Kuzu 9 C E N E R A L Y A sesi... Yapmacıklı davranış... Fas’ın plaka imi. 7/ Ördeğe benzer bir yaban kuşu... Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı. 8/ Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu... Temel niteliğinde olan; asal. 9/ Elde yün eğirmeye yarayan tahtadan yapılmış araç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çerez olarak yenen kavrulmuş buğday. 2/ Çimlenmiş buğdayın kaynatılmasıyla yapılan bir çeşit yemek... Kedi ya da köpek yavrusu. 3/ Sayıları göstermek için kullanılan işaretlerden her biri... Bir renk. 4/ Afrika’nın en yüksek dağı Kilimanjaro’nun, yerli dillerde “özgürlük” anlamına gelen adı. 5/ Soyundan gelinen kimse... İlkel toplumlarda kutsal sayılan hayvan, ağaç ya da nesnelere verilen ad. 6/ Su kanalı... Tavlada “üç” sayısı. 7/ “Kavimler” anlamında eski sözcük... Yunan mitolojisinde kır tanrısı. 8/ Bir tür misk faresi. 9/ Ayakkabı çekeceği... Vilayet.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear