26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 AĞUSTOS 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Muhalefet neden bu yolu da bir denemiyor? ??? Bir İngiliz düşünür, yanar döner bir siyasetçi için.. “Çıkarı gerekiyorsa barışı da savunur, hatta vatansever bile olur!” demişti... Çok şükür burası İngiltere değil. Terörü saymazsak barışa pek gereksinme yok. Vatan ise isim değiştirdi: Yurt oldu. Yurtseverlik ise.. “Sevicilik” ile karıştırılır diye mi nedir.. Fazla gündemde değil! Başbakanımız arada şiirler okuyor.. Nutuklarına beyitler, mısralar karıştırıyor. Bir dönem Nâzım Hikmet’e ilgi göstermiş.. “Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak..” diye... Adeta “adaletsizlikten yakınanlara” mesajlar vermişti! “Nâzım’ın mezarını getireceğiz!” demişlerdi.. Ama arkası bir türlü gelemedi. Partilerine de “Adalet” ve “Kalkınma” demişlerdi. Yetinmeyip bir de “Ak” diye göbek adı koymuşlardı. Nedense en önce bu rengin kirleneceğini söyleyen şaire kulak vermediler. Adaletlerinin ne olduğunu gördük. Kalkınmayı ise sayıları sürekli çoğalan yoksullar, işsizler görmekte... Kararan, kirlenen ak’lığı, terazisi şaşan adalet’i yerinde sayan kalkınma’yı gölgelemek, gözlere perde indirmek üzere Başbakan şiir okumaya devam ediyor. halbuki açsınız, etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız. ve beyaz bir sofrada, bir kere bile yemek yemeden doyasıya göçüp gidersiniz, bu her dalı yemiş dolu dünyadan. söylüyorsa, beyazperdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların, dua yalan söylüyorsa, ninni yalan söylüyorsa, rüya yalan söylüyorsa, meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı, söz yalan söylüyorsa, renk yalan söylüyorsa, ses yalan söylüyorsa, ellerinizden geçinen ve ellerinizden başka her şey herkes yalan söylüyorsa, elleriniz balçık gibi itaatli, elleriniz karanlık gibi kör, elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, elleriniz isyan etmesin diyedir. ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız bu ölümlü, bu yaşanası dünyada bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.” Şiir, Önce Hapse Sonra İktidara Taşıyorsa... Keşke muhalefet de şiir okusa.. Madem en güçlü mesajlar şiirle veriliyor.. Şiir yüzünden hapse giriliyor.. O sayede başbakan olunuyor. Şiirler hazır.. Bugünler için yazılmış, okunmayı bekliyor: (….) ve insanlar, ah benim insanlarım, yalanla besliyorlar sizi. Bayramın Başka Çocukları! Bayram, asıl çocuklarındır. Babası hapiste, Deniz’in bayramı nasıl acaba? 8 Ağustos’ta, Mustafa Balbay’ın İzmir’deki doğum gününde çekilen bir fotoğraf belleğimden gitmiyor. Güçlü, sarsıcı bir kare... Yaşından önce büyümek zorunda kalan çocuklardan Yağmur gülümsüyor fotoğrafta. Babalarının yokluğunu hissettirmemek için çırpınan annelerden Gülşah gülümsüyor. Vekillerine sahip çıkan CHP’li yöneticiler gülümsüyor... Umuda gülümseyiş onlarınki. Haklı olmanın, masumiyetin dışa yansıması... Ayrı karede 4 yaşındaki Deniz farklı bir gerçeklikle duruyor. Ne düşünüyor, neler hissediyor, anlamak güç, büyük bir giz, derin bir bilmece. Boşluğu ve bütün zamanları delip geçen bakışları kurşun gibi ağır. Bağır bağır, bağırmak istiyor insan. Gözbebeklerinde hayatın bütün soru işaretlerinin çengelleri asılmış sanki. Binlerce yazısında “demokrasi” demiş, teröre karşı çıkmış ama “terörist” diye hücreye atılan bir babanın oğlu Deniz için bayram acaba nedir ki? ??? Ne çare görmezsin, duymazsın... “Orada kimse var mı?” haykırışı depremin altından gelmiyor, Silivri hücrelerinden yankılanıyor. Yankı, tek bir terör eylemiyle suçlanmayan, yazdıklarından, kitaplarından, haberlerinden ötürü hapse atılan Soner Yalçın’dan... Mektup yazmıştı hani “Sesimi duyan var mı?” diye hücreden. Sana değil, vicdan sahiplerine sesleniyor. “Unutuluşa mahkum edildim. Suçum büyük; düşünmek, gezmek, gazetecilik yapmak. ... İddianamede, silah yok, bomba yok, cinayet yok, eylem yok. Mahkemede hâkimler bana sadece, ‘O haberi neden yaptınız?’ veya ‘O röportajı niye yayımladınız’ sorusunu yöneltti! İşte suçum bu: Soru sormak, gerçeği aramak, hakikati yazmak. Yani, mesleğimi yapmak... Türkiye’deki meslektaşlarım şeytani bir entrikayla hapse atıldığımı biliyor. Fakat büyük çoğunluğu, cezaevine gönderilmemek, işsiz kalmamak için korkup gerçeği yazamıyorlar. Bu sebeple ben de size bu mektubu yazıyorum. Benim ülkemde düşünce hâlâ kötülüğün simgesi olarak görülüyor. Düşünsel değerlere tutkuyla bağlı zihinlere sadece düşmanlık ediliyor; sahte delillerle hapse atılıyor... Sevgili dostlar, evet siz benim ‘suç’ ortağımsınız! Sizi harekete geçirmeye çağırıyorum. Yalnız olmadığımı gösterin. Sessizliğe mahkum edilişime son verin. Sesim olun, kalemim olun. Yıkın yalanlarla örtülü şu zindanın dört duvarını. Yoksa... Bu yine; toprağa, çiçeğe, ağaca ve en dayanılmazı 12 yaşındaki oğlumun kokusuna hasret; insani niteliklerimi kaybetmem için yoğun tecrit uygulanan cezaevindeki koğuşumda kendimle konuşmaya devam edeceğim: Kimse var mı orada?..” Soner’in oğlunun bayramı nasıl geçiyor acaba? Ya Tuncay Özkan’ın kızı Nazlıcan’ın? “Acaba ne patlatır kocaman bir insanlığın afyonunu” diye babasının doğum gününde haykıran Nazlıcan’ın bayramı? Kumpas köşelerinde “şimdi de vicdanlara oynuyorlar” diye seslenen kara vicdan... Daha ağır ceza yok; müebbetlik mahkumiyetleriniz, Deniz’lerin gözbebeklerindedir. Nazlıcan’ların haykırışlarında, haksız hukuksuz, sahte delillerle babalarını, annelerini hapse attığınız çocukların bayramlarında... insanlar ah, benim insanlarım, (…) ve benim memleketlilerim, elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız, elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz. (…). insanlarım, ah, benim insanlarım, antenler yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa rotatifler, kitaplar yalan söylüyorsa, duvarda afiş, sütunda ilan yalan Kimi kentlerde moda yaygınlaşıyor. Meydanlara sebze meyve anıtı dikiliyor. Amaç, ülke ekonomisine, tarıma ve elbette kent estetiğine destek. Ankara’ya bağlı Beypazarı da “Havuç Anıtı” dikmiş. Esnaf ve ahali pek memnun. “Niye mesela, hıyar değil de havuç” diye sorduk.. Yanıtları kısa.. Ankara’ya çok yakınız... Hıyar diksek alınan falan çıkardı! Yanlış yapmışlar. Hıyar dikselerdi yalnızlığı ve uzaklığı hissetmezlerdi! Egemenlik ellerinde ya… Beş vakit yineleyip duruyorlar: Egemenlik milletindir! Aslında sözün aslı: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir! Ama kaydı da şartı da kendileri koyuyorlar. Egemenliğin millete ait olması için… Hiç değilse, denetimin, hesap vermenin millete açık olması, şeffaf Kayıtsız Şartsızlık! değiştirdiler. Tam rakamı vermek mümkün değil. Geçen şubat ayında CHP lideri Kılıçdaoğlu 54 kez diye saymıştı! Değişiklikleri başka yasalara yazıp.. İhale Yasası’na sadece “atıf” yapıyorlar.. Maksat kitabına uysun.. Kasalar dolsun.. olması gerekir. Örneğin, İhale Yasası’nı kendileri yaptılar.. Ama bugüne dek 60, belki 70 kez ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Kırmızı Çizgiler Morarınca! Bir itirafta bulunayım mı size? Çok pis bir dönemde yaşıyoruz. Mesela 20. yüzyılda doğup 2002 sonbaharına kadar ölüp giden vatandaşlarımızı kıskanabileceğimizi düşünüyorum. Şu içinden geçtiğimiz rezilliklerin hiçbirini yaşamadan çekip gittiler. Bizler ise Cumhuriyete yaşatılan bu Çin işkencesini bizzat çekmeye mecbur kalarak her gün yeniden ölüyoruz. Eskiden Türkiye Cumhuriyeti’nin “kırmızı çizgileri” vardı. Sonra özel televizyonlarla beraber demokratik maraton tartışmalar geldi. 15 yıla sığdırılan belki yüz bin saat beyin yıkamayla, o kırmızı çizgiler önce sarardı, ardından da “morardı”. Sözde demokrasi adına yapılan bu saldırılar sonucunda kitlelerin, özellikle gençlerin gözünde ve Türkiye siyasi yapısında Atatürk tutkalı sulandırılarak çözülünce ülke yörüngesinden çıktı. Var mı aksini iddia edebilen? Bakın, hâlâ doymadılar sistematik tahrifata... Malum kontrol altındaki gazetelerden Radikal’de, çıkacak bir kitabın yorumu üzerinden iştahla peydahlanan “Atatürk Malatyalıymış” saçmalığı, sanki ciddi bir çıkışmış gibi medyada yer bulurken, buna bir de Başbakan’ın göbekten saldırısı eklendi. KadıköyKartal metrosunu açarken akıl almaz bir mantıkla Atatürk’ü hedef alan Erdoğan, şaka gibi “Neyi ördün? Hiçbir şey örmüş filan değilsin. Şimdi demir ağlarla biz örüyoruz” diyerek anakronizmin dik âlâsı bir Ata’yla yarıştırmaya girmeye kalktı... Oradaki AKP’liler bile buna “One minute!” demeyi akıllarına getirmiş olabilirler, bilemiyorum! Hükümet, BDPPKK arasındaki medyaya taşan açık flörtten rahatsız olmuş. Yalnız onlar değil bu duyguyu hisseden tabii. İyi de bu “acaip” ilişkileri en net şekilde başlatan zaten siz değil miydiniz “açılım” politikanızla? Bir doktora danışın. Dokularda ağır “dejeneresans” başladıktan sonra olan biteni kontrol edemezsiniz! Siz değil miydiniz “irtica”yı tehlike olmaktan çıkaran? Neye şaşırıyorsunuz? Biriniz “irtica artık mubah” derse, diğeri de “bölücülük=demokrasi” diyebilir! YCHP’yi gerçekten takip edemiyorum. Onlar da bu “morarmış çizgiler”(!) konusunda, bir gün öyle, bir gün böyleler! Mesela, yaşanan PKK terörü ve sonuçlarını acilen tartışmak üzere parlamentoyu toplama çabaları tabii ki doğruydu. Ama bunu tersten dengeleyecek onca başka tartışmaya da şahit olduk. İşte AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in “Birkaç Mehmet öldü diye parlamento toplanmaz” sözleri böyle bir gündemde patladı. Eşzamanlı bir diğer provokasyon olan “Benim biber gazım doğaldır, zararsızdır” safsatasını, bu “silaha” çocuklarını kurban vermiş ailelerle alay edercesine ortaya koyan İçişleri Bakanı ile yarışırcasına! Bu ağır cümlenin şehit ailelerinde hangi yıkımlara neden olduğu ortaya dökülmeli. Ama en azından, bu gelişmelerden sonra şehit ve hatta asker ailelerinin artık “vatan uğruna şehit olmak” kavramından giderek uzaklaştıklarını söyleyebilirim! Çünkü artık “Ne uğruna şehit oluyoruz” sorusunun yanıtı çok absürd hisler uyandırıyordur askerde! MHP ise her zamanki gibi, kritik bir noktada kendi ideolojisiyle ters düşmesine rağmen yine AKP’nin izinden gitti ve bu Meclis buluşmasını pas geçti. Onların da kafaları hemen karışıveriyor! “PKK Aygün’ü kaçırdı” haberi bu gündemin ortasına düştü. İlk reaksiyonum twitter’da şu oldu: “Bence bırakırlar yakında. Sansasyon ve propaganda havası var.” 48 saat sonra Aygün serbest kalınca haklı çıkmama şaşırmadan sevindim. Kaçırılan, PKK’ye doğrudan muhalif milliyetçi, ulusalcı bir siyasi veya gazeteci değildi. Doğal olarak çok duman yükseldi. Duyulan çeşitli şüpheler ve gösterilen tepkiler ne kadar haklıydı, bilemeyiz. Ama diyelim ki YCHP yeniden “dizayn” edilirken, bu vesile sonucu partide ve medyada Aygün’ün adının abartılı olarak öne çıkarılması, “Bu kafatasçı ulusalcılarla bu parti bir yere varamaz” söyleminin ortalıkta sorumsuzca dillendirilmesi, yurtdışında da “CHP köklerini sarsan” vekilin adının yankılanması, ABD’yi mest etmiştir! Aygün’ün partinin kökleriyle başından beri uyumsuz, her tarafa çekilebilecek demeçlerinin verdiği zarar ise nasıl nötralize edilecek diye Genel Merkez günlerce dokuz doğurdu. Moraran kırmızı çizgilerden söz ediyorduk, değil mi? AB üyeliği diye mi girişmiştik ülkemizin kökünü sarsma işlemlerine? Geçen hafta yapılan son bir araştırmada gördük ki, halkın AB’ye inanan “kısmı” yüzde17’ye inmiş! Bu oranlar 2000’lerin ortasında zirve yaparken bu ilişkiye sıfır şans tanımış bir yazar olarak, içim burkuldu resmen. Sonu malum bir tezgâh uğruna değer miydi koca Cumhuriyeti yok edecek oyunlara göz yummak? BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Patatese benzer 1 yumruları yiyecek olarak kulla 2 nılan ve “göle 3 vez” de denilen 4 otsu bitki. 2/ Gör5 gü, deneyim... Üzerinden geçtiği 6 insanlara mutluluk 7 ve zenginlik geti 8 receğine inanılan mitolojik kuş. 3/ 9 Kahve, hindistancevizi, 1 2 3 4 5 6 7 8 9 süt ve alkolden oluşan 1 S A B U N İ Y E bir içki... Önü hendekli si 2 O B U R ME T A per. 4/ Huysuz, çirkin ve 3 L İ T A S ME N yaşlı kadın... Tavır, dav4A Y L İ B E R O ranış. 5/ Uzaklık işareti... 5R E T T A N R Ölçüp biçmek. 6/ Avcının 6 K R A R İ Z E av beklemek için taş yı7 A R A S A T A K ğınlarından yaptığı puS su. 7/ Ekin biçme aleti... 8 R E K A B E T R E J İ “Şahinim var, bazlarım 9 Y E L var / alışkın sazlarım var” (Karacaoğlan). 8/ Büyük erkek kardeş... Süpürgeotu, funda. 9/ “Sevgili, dost” anlamında argo sözcük... İlave. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Akdeniz domatesi” de denilen ve kahverengi ile bordo arası bir renge sahip olan domates cinsi... İlaç. 2/ Asma kütüğü... Yeniçeri kışlası. 3/ Uzun tüylü bir süs köpeği... Eski yapı ya da kent kalıntısı. 4/ ABD’nin bir eyaleti. 5/ “Çocuk gönlüm kaygılardan azade / Yüzlerde nur, ekinlerde ” (Orhan Veli). 6/ Ceylan... Azerbaycan’ın plaka imi... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 7/ Asker... Halk dilinde babanın kız kardeşine verilen ad. 8/ Toplum yaşamına giren geçici yenilik... Kurnaz, açıkgöz. 9/ Osmanlı Devleti’nde haberci olarak kullanılan görevlilere verilen ad. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear