26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 ŞUBAT 2012 SALI 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y Y K 7 8 10 9 11 8 7 10 8 10 14 9 3 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars K K K Y Y Y K Y Y Y K K K 2 2 1 15 11 13 5 11 9 6 4 0 14 Oslo PB Helsinki PB Stockholm PB Londra PB AmsterdamPB Brüksel PB Paris PB Bonn PB Münih K Berlin PB Budapeşte K Madrid B Viyana K HABERLER 3 4 4 2 3 5 3 5 9 6 3 11 7 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam K K PB PB K K B B K B PB PB Y 3 3 7 13 8 15 5 0 1 7 1 16 13 Ülke genelinin çok bulutlu ve yağışlı geçmesi bekleniyor. Yağışlar; Akdeniz Bölgesi ve Güney Ege kıyılarında kuvvetli olmak üzere genellikle yağmur ve sağanak, İç Ege, İç Anadolu’nun kuzeyi, Batı ve Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu’da karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu’da eğimin fazla olduğu alanlarda çığ tehlikesi bulunmaktadır. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 7 Şubat GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada “gidişatla” ilgili tepkilerini, görüşlerini faksla iletir bana. Sıtkı Ergüney’in “Bursa Nutku Üzerinden Atatürk’e Sesleniş” başlığı altında yazdıklarını bugün Güncel’de okurlarımla paylaşmak istedim. İşte Ergüney’in güncel kimi gelişmeleri irdeleyen yazısı: *“Türk genci Devrimlerin ve Cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir... Bunları güçsüz düşürecek bir kıpırtı ve davranış duyduğunda, ‘Bu ülkenin polisi, jandarması, ordusu, adalet örgütü vardır’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.” Aman Atam, dikkatli ol. “Silahlı örgüt kurmak, kurma girişiminde bulunmak” konulu bir iddianame için bundan daha uygun delil olabilir mi? Bir gece yarısı Anıtkabir’den alıverirler. Silivri’de doluluk oranı yüzde yüze ulaştı ama önceden rezervasyon yaptırmamış olsa bile bu kışta kıyamette kimseyi dışarıda yatırmak istemiyorlar! “Polis gelip de onu suçlu diye yakaladığında hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkemede yargılandığında düşünecek; ‘demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek’ diyecektir”. Sevgili Atam; ne kadar ileri görüşlü imişsin. O iş tamam! Malum ya; “ikinci cumhuriyet” kuruluyor! *“Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte... Başbakan’a ve Meclis’e telgraflar yağdırıp suçsuz olduğu için salıverilmesini, kayırılmasını istemeyecek.” İlahi Atam: Kim o kadar “saf” olabilir? “Diyecek ki; ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Buraya haksız olarak gelmişsem, bunları düzeltmek de benim görevimdir.” Büyük önder: Artık o “gençlik” de yok. Türkiye’de üniversite sayısı üçte biri özeI yüzü aştı. Milyonu aşkın öğretim üyesi ve öğrencilerinin büyük çoğunluğu kış uykusunda; magazin haberlerinin peşinde, işsizlik korkusu ile şaşkın, panik durumda. Senin anlayacağın; gençliği de tükettiler. Halk dersen; o da kömür ve nohut torbalarının yolunu gözleyerek “sosyal devlet”e kavuşmanın mutluluğunu yaşamakta, keyfini sürmekte... ??? Sevgili Atam, her şeyim Atam: Sana bir son dakika haberi: İktidar partisinin genel başkan yardımcısı neler dedi biliyor musun? “Atatürk’ü kanunla korumak ne büyük hüsran.” “Peygamberi koruma yasası mı var?” “Atatürk’ün gençliğe hitabesi ayet mi?” Gözlerin yaşarır. Söylediklerinin gerekçesi olarak da ne dedi bir bilsen! “Bunlar Atatürk’e yapılabilecek en büyük kötülüktür.” Ne kadar “sevildiğini” bil diye yazıyorum. Seni bu kadar “sevenleri” halkımız da çok seviyor. Geçinip gidiyoruz... 2023’e on bir yıl kaldı! Cumhuriyetin yüzüncü yılında her şey bambaşka olacak! Bütün bu işlerde en büyük destekçi yazılı ve görsel medya. Son yıllarda medyamızda patron olsun, çalışan olsun öyle yaratıklar türedi ki... “Çıkarları için kişiliğini, ülkesini satacak kadar ilkeli ve cesur” bu iki ayaklıların tümü sekiz on yıl öncesine kadar senin hayranındılar. Bir anda “dönüverdiler”. Entel çevrelerde bunlara “kanaat önderi” diyorlar. Milletimize çok güzel “önderlik” ediyorlar... Tıpkı “deveyi çeken karakaçan” gibi! Ancak; bunların iş güvenlikleri hiç yok. O nedenle iplerinin çekileceği yani kovulacakları günü beklemenin huzursuzluğu içindeler. Bunlardan “Can...” isimli biri üç yıl önce çektiği ve “belgesel” olarak tanımladığı “Mustafa” adlı film ile seninle dalga geçmek istemiş ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tan “aferin” almıştı. Onun da son kullanma tarihi gelmiş olmalı ki, çalıştığı TV’den kovuldu! Sonuncusu Mehmet Altan. Bakalım sırada kim var? Medya patronlarına gelince; onlar da ailece umre ve hac seferlerine başladılar. Magazin haberlerinden öğrendiğimize göre döndüklerinde de Boğaz’daki yalılarında dostları ile bol alkollü davetlerde bir araya gelip hasret gideriyorlarmış! Sözün kısası; bir ipte iki cambaz oynatmaya çalışıyorlar. Nereye kadar?.. Ne olurdu, seni görebilseydim de bugünleri görmeseydim? Edebiyat ve sanatın her türü insanı daha çok insan yapar! Roman okumak ya da bir sanat yapıtını izlemek insanı yeni dünyalara, yeni ufuklara taşır, dinginleştirir, zenginleştirir, insanlığının, yaşadığının farkına varmasına yardımcı olur. Biyografik ve otobiyografik romanlar, seyahat romanları, ütopyalar, bilim kurgu romanları ve dönem romanları elimden bırakamadığım türlerdir. “Edebiyatçının işlevi evrensel olarak insanı, özel olarak da dönemini yansıtmaktır” denilir. Shakespeare ve Balzac evrensel olarak insanı, insanlık hallerini yansıttıkları için ölümsüzdür. Camus ve Sartre hem insanı evrensel olarak hem de kendi dönemlerini, varoluşçuluk felsefesini çok iyi aktardıkları için tarihe geçmişlerdir. Melih Cevdet aynı nedenlerle bir şair ve bir yazar olarak edebiyat tarihimizde ölümsüz bir yer sahibi olmuştur. ??? Yepyeni bir dönem romanı yayımlandı: “Yazgıcılar”. Yazarı bir toplumbilimci, bir tiyatrocu, bir yazar, bir gazeteci, bir televizyoncu, henüz genç yaşında önemli tiyatro oyunlarının ve romanların altına imza atmış, ödüller kazanmış olan Enver Aysever. Bir roman kahramanının EA’nın çevresinde, bir site içinde, “sisli bir havada” olup bitenleri anlatıyor... Bir Dönem Romanı Gibi görünüyorsa da içinde yaşadığımız dönemin romanı bu! Aysever, elindeki neşteri acımasızca toplumun bugünkü cerahatleri üzerinde dolaştırıyor... Deşmediği yara, değinmediği hastalık kalmamış. Kötümser bir roman mı bu... Pek değil; tam tersine, bir kara mizah bile denebilir... Ama gerçekçi yapısı onu mizahtan uzaklaştırıp biraz belgeselciliğe yaklaştırmış. Ayrıca, yazarın, romanı bir tiyatro yapıtına dönüştürülebilecek yapıda tasarladığı daha ilk sayfalarda karakterleri betimleyiş biçimiyle ortaya çıkıyor. Olayların akışı ve anlatılışı da öyle: Biraz Anadolu saz şairleri geleneği, biraz Antik Yunan tragedyalarındaki hava... Ve hızla gelişen makro ve mikro toplumsal olayların içinde, merkezinde, Sartre’ın, Camus’nün tiplerini andıran bir EA! Romanı okurken elimde olmadan Melih Cevdet’in “Gizli Emir” adlı yapıtını, Orwell’in “1984”ünü, Haldun Taner’in “Günün Adamı”, “Ayışığında Çalışkur”, “Keşanlı Ali Destanı” gibi eserlerini ve elbette Camus ve Sartre’ı anımsadım. Belki ben “çok katmanlı” okumayı seviyorum... Belki yazar günümüz Türkiyesi’nin en önemli fenomenlerine, “cemaatleşmeye”, “mahalle baskısına”, “mütecessis komşulara”, “küçük iktidar oyunlarına”, “siyasetteki kaset skandallarına”, “siteler biçimindeki gettolaşmaya” ustaca parmak basmış, insana şu anda yaşanan pek çok somut olayı anımsatıyor... Belki de bende bu denli çok ve farklı çağrışımlara yol açan üslup, yazarın bölüm sonlarında cömertçe edebiyatımızın ünlü kişi ve yapıtlarından aktarmalar yapmış olması. Ama kesin olan bir şey var: Günümüz Türkiyesi’ni son derece gerçekçi bir biçimde yansıtan bir “dönem romanı” çıkmış ortaya... Üstelik, duru Türkçesi, sürükleyici anlatımı, gerginliği tırmandırışı, olayları bağlayışı ve çarpıcı sonu, okuru daha ilk sayfadan itibaren avucunun içine alan bir metin. İster “düz” okuyun, ister “çok katmanlı”, zevkli bir serüven “Yazgıcılar”ın sayfaları arasında gezinmek. GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY İktidar pembe tablolar çizerken, yurttaş işsizlik ücreti için devlet kapısını aşındırıyor 500 bin kişi kuyrukta FIRAT KOZOK ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan, her fırsatta Türkiye ekonomisinden övgüyle söz ederken, yurttaş nazarında rakamlar gerçeğin farklı olduğunu ortaya koyuyor. AKP iktidarının başladığı yıl, işsizlik ödeneği için 93 bin kişi başvuruda bulunurken 2011’de bu rakam 500 bine dayandı. 10 yılda 2 milyon 965 bin kişiye, 2 milyar 387 bin TL ödeme yapıldı. İşin acı tarafı, bu kişiler yalnızca belirli bir süre çalıştıktan sonra işsiz kalanlardan oluşuyor. MHP Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun işsizlik ödeneği istatistiklerine ilişkin sorularını yanıtlayan Ça lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, çarpıcı rakamlar açıkladı. Buna göre, 30 Kasım 2011 itibarıyla işsizlik sigortası fonunda toplam 52 milyar 789 milyon 961 bin TL toplandı. ilk 11 ayda 450 bin 61 kişi, bakanlığın kapısını çaldı. Bu kişilerden 285 bin 918’i devletten ödenek almaya hak kazandı. 10 yıllık bir dönem değerlendirildiğinde ise ortaya “ürkütücü” bir tablo çıktı. Türkiye’de toplam 2 milyon 965 bin 265 kişi, işsizlik maaşı için devlete başvururken, ödenek almaya hak kazanan 2 milyon 387 bin 550 kişiye toplam 4 milyar 470 milyon TL’lik bir kaynak aktarıldı. Günlük işsizlik ödeneği, sigortalının son dört aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazancın yüzde 40’ından oluşuyor. Ürküten tablo AKP ile arttı AKP iktidarının ilk yılında işsizlik ödeneği alabilmek için toplam 93 bin 435 kişi bakanlığa başvururken bunların 82 bin 886’sına ödeme yapıldı. İzleyen yıllarda başvuru sayısı hızla katlanırken, devletin kasasından çıkan para da arttı. 2009 yılında başvuru sayısı rekor kırarak 597 bin 379’a yükseldi. Başvuranların 472 bin 569’una ödenek verildi. Geçen yıl ise yalnızca ÖZEL HASTANELER SGK İLE ANLAŞTI DİYARBAKIR (AA) Diyarbakır Sur ilçesindeki tarihi İçkale’de, bir dönem “ceza ve tevkifevi” olarak kullanılan yapının yanındaki çalışmalar sırasında insan kemikleri bulunması üzerine Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği’nce başlatılan soruşturma ve kazı devam ediyor. Hava muhalefeti nedeniyle ara verilen ve dün tekrar başlayan kazılarda insana ait bir diş ile kemik bulunduğu belirtildi. Bölgede bugüne kadar 26 kafatası bulunmuştu. Kazdıkça kemik çıkıyor ‘İmzalamasaydık 2 bin kişi ölürdü’ İstanbul Haber ServisiÖzel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Genel Başkanı Reşat Bahat, yeni SGK Hizmet Alım Sözleşmesi’ni düzeleceğine inandıkları için şimdilik imzaladıklarını, sözleşmenin şimdiye dek gördüklerinin en kötüsü olduğunu söyledi. Bahat, yaptığı açıklamada, SGK Başkanı Fatih Acar’ın sözleşmenin her unsurunu bildiğini ve özel hastaneleri batıracağını kendilerine söylediğini öne sürerek, sözleşmenin sektör için taşıdığı risklerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ve Acar tarafından değerlendirildiğini belirtti. Bahat, “Umarım bu görüşme, sektörün ve vatandaşın lehine olur. Biz sektör olarak çok gerildik ama vatandaşı germek istemiyoruz. Siyasetçiyi vatandaşa şikâyet etmek gibi bir alışkanlığımız da yok” dedi. Bahat, çok sıkıntılı olduklarını kaydederek, özetle şunları söyledi: “Özel hastaneler, yurttaşın menfaatı için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’na güvendikleri için, sözleşmenin düzeleceğine inandıkları için sözleşmeyi şimdilik imzaladı. Sözleşmeyi imzalamazsak bu memlekette sadece yarın 2 bin insan ölür. Ben bunun vebalini alabilir miyim? İnşallah batmamıza müsaade etmezler. Sözleşme imzalandıktan sonra da değiştirilebilir. Bir değişiklik olmazsa batarız ve ‘sözleşmeden çıkıyoruz’ deriz. Biz bu hastaneleri devletin sözüne güvendik de açtık. Sözleşme, cironun yüzde 20’sinin ceza olarak yazılabilmesini öngörüyor.” Her ikisiyle de sık karşılaşıyorum. Medyanın, sadece kalemiyle yaşamını sürdüren meslektaşlarımızın bugün karşı karşıya kaldıkları durum, artık gizlenemez şekilde ortadayken, belki biraz da bunu gölgelemek için arada bir şu söyleniyor: Balbay’ın yaptığı gazetecilik miydi? Bu soruyu ortaya atarken de ne geçmişteki köşe yazılarımdan, ne kitaplarımdan ne de televizyonradyo yorumlarımdan söz ediliyor. Varsa yoksa “Balbay’ın bilgisayarından çıkan notlar”. Türkiye tarihinin neredeyse bütün aşamalarındaki yargılamaları ağır dille eleştirenler, bugün benim notlarımdan delil üretilerek tutuklu kalmamı seyretmekle yetinmiyorlar “bir tekme de bizden” deyip sicil amirliğine soyunuyorlar. Gazetedeki odamdan alınan bilgisayarlarla ilgili tartışmalı durumları mahkemeyle ve kamuoyuyla paylaştım. Avukatlarımızın aldığı iki bilirkişi raporu bilgisayarların “delil hukukuna” göre zedelenmiş olduğunu söylüyordu. Mahkeme bunları dikkate almayınca Şubat 2011’de mahkemenin bilirkişi tayin edip inceletmesini talep ettik. Bu rapor da 3 Ocak 2012’de mahkemeye ulaştı. Rapor, bizim baştan beri vurguladığımız gerçeklere hak veriyor. Üstelik bir saptama daha yapıyor; 14 Ocak 2010’da bilgisayarlara müdahale edildiğini söylüyor. Bunun önemi şurada; henüz delillerin değerlendirilmesi aşamasına gelinmedi. ??? İşi hukuka boğmak istemiyorum. Zaten yeterince boğulmuş durumda. Her şeyi bir yana bırakıyorum, bana saldıran meslektaşları empati yapmaya çağırıyorum ve sesleniyorum: 810 yıl boyunca tuttuğumuz binlerce nottan sadece birkaç yüzü bir araya getirilse, bilgisayar ortamında yeniden kurgulansa, bütün bu notların oluşum tarihi aynı olsa, ortaya nasıl bir şey çıkar? Bir gazetecinin arşivi, notları bir anlamda mesleki yatak odasıdır. Gazeteci gündemde olan herkesle görüşür. Ortaya çıkarmak istediği gerçekler için her yere gider. Aynı meslektaşlara bir soru daha: Haber kaynaklarının sözlerinden oluşan, yeniden düzenlenmiş bu notlar sanki sizin sözleriniz, görüşlerinizmiş gibi sunulsa ne yaparsınız? Çoğunlukla bunu yapmaktasınız. Böylesine her aşaması tartışmalı bu notlar üzerinden “darbeci” yaftalamasını en azından mesleğe hakaret sayıyorum. Gazeteciler görüştükleri kişi ya da kesimler üzerinden suçlanırsa ortada gazetecilik kalmaz. Dünyadaki darbe yargılamalarına bakın, hiçbiri Türkiye’deki gibi değil. Bu ayrı bir yazı konusu. ??? Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel’le birlikte İzmirli meslektaşlar Ali Ekber Yıldırım, Serdar Kızık, Ünal Ersözlü, Kaya Çelikkanat, Işık Ersan, Bülent Demirsoy, Nüvit Tokdemir, Okan Yüksel ve Halil Hüner ziyaretimize geldi. Hapisteki öteki gazetecilerle ve benimle ayrı ayrı görüştüler. Geçirdiğimiz bir saat, özgürlük gibi bir şeydi. Hapiste böylesi dayanışmalar, birinin yüreğinizi tutması gibi bir şey. Onlara da kalemi ne olursa olsun bırakmayacağımı anlatırken yeni sorumluluğumun yani İzmir milletvekilliğinin hakkını verememekten yakındım. Elimde olmayan nedenlerle bile olsa bu sorumluluk beni ayrıca gererken CHP’nin tarihiyle yaşıt kimi insanların, “Aklanmadan aday yapılmamaları gerekirdi” yorumları gerginliğin üstüne tuzbiber ekiyor. Silivri’den milletvekili çıkmasının CHP’nin yükü değil, gücü olduğuna inanıyorum. Haksızlığa ve siyasal saldırıya verilebilecek en güzel yanıtlardan biri buydu. Biraz çileli de olsa zaman bunu en güzel şekilde doğrulayacak. Varlığımı buna adadım... 12 EYLÜL ADALETİNE İSYAN ‘31 yıldır haksız yere tutuklu’ Edirne’de sel alarmı EDİRNE (Cumhuriyet) Bulgaristan’ın güneyindeki İvanovo Barajı’nın çökmesi sonucu 3 kişinin yaşamını yitirmesi üzerine Edirne’de su baskını alarmı verildi. Suların Edirne çevresinde taşkına yol açmasından endişe edilerek Meriç ve Tunca nehirleri kenarındaki işyerleri boşaltıldı. Edirne Valisi Gökhan Sözer, nehir kenarındaki ev ve işyerlerinin boşaltılması talimatı verdi. Polis ve jandarma ekipleri, nehir kenarındaki işyerlerine giderek, görevlilerin akşam saat 20.00’ye kadar işyerlerini boşaltmalarını istedi. Ayrıca ekipler, araçlarının megafonlarından vatandaşları taşkın riskine karşı uyardı. Edirne İl Afet ve Kurtarma Müdürlüğü ve Edirne Arama Kurtarma Derneği (EDAK) ekipleri de kurtarma botları ile nehir kenarında hazır bekledi. Meriç ve Tunca nehirlerinin debilerinde artış kaydedildi. ADAPAZARI (Cumhuriyet) Adapazarı’nda, Keramettin Oktar (33), tartıştığı bedensel engelli eşi Şenay Oktar’ı (33) 3 çocuğunun gözü önünde keser sapıyla dövdü, ardından da kaynar su dökerek haşladı. Şenay Oktar’ın uğradığı akıl almaz işkence, eşi Keramettin Oktar’ın jandarmaya giderek “Karıma saldırdılar” demesiyle ortaya çıktı. Eve giden jandarmanın bulduğu Şenay Oktar, kendisini kocasının dövdüğünü söyledi. Oktar, “Beni hastaneye götürmeyerek 4 gün evde tuttu” dedi. Keramettin Oktar tutuklandı. Yine koca ‘vahşeti’ İstanbul Haber Servisi 12 Eylül darbesinin ardından tutuklanan ve yaklaşık 31 yıldır cezaevinde tutuklu bulunan Tahir Canan’ın serbest bırakılması istemiyle İHD İstanbul Şubesi’nde Canan’ın ailesi, CHP Milletvekili Veli Ağbaba, Mazlumder ve İHD yöneticilerinin katılımıyla basın toplantısı düzenlendi. Tahir Canan’ın oğlu İlhan Canan, “Babam, darbe koşullarında yapılan adaletsiz yargılamayla, haksız şekilde mahkum edildi” dedi. CHP’li Ağbaba da, “Canan’dan cezaevinde bulunduğu süreye ilişkin olarak iaşe bedeli istenmiş, bedeli ödemediği için faiz uygulanmış arkasından da haciz işlemi gerçekleştirmek için mal varlığı beyanında bulunması istenmiş. Böyle bir talep hukuk ve insanlık adına büyük bir utançtır” dedi. Mazlumder ve İHD yöneticileri, Canan’a uygulanan hukuksuzluğun son bulması için mücadele edeceklerini belirtti. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear