01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 29 ŞUBAT 2012 ÇARŞAMBA 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara K B K B B B K K K Y Y Y K 2 3 2 2 5 4 0 1 3 3 5 5 3 Eskişehir Konya Sivas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars K K Y Y Y Y Y Y Y Y Y K K 3 0 0 10 9 9 7 10 7 8 2 5 1 Oslo B Helsinki PB Stockholm PB Londra PB AmsterdamB Brüksel B Paris B Bonn Y Münih Y Berlin Y Budapeşte B Madrid B Viyana Y HABERLER 9 2 8 13 11 11 12 12 12 11 13 20 12 Belgrad Y 11 Sofya B 15 Roma B 15 Atina Y 12 Zürih B 15 Moskova B 3 Aşkabat B 19 Taşkent PB 12 Baku PB 13 Bişkek B 4 Tiflis B 6 Kahire B 17 Şam Y 9 Ülke geneli çok bulutlu, Trakya, Kıyı Ege, Batı Akdeniz ile Çanakkale ve Balıkesir dışında tüm yurtta yağış bekleniyor. Yağışların; Doğu Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ile Doğu Akdeniz’de kuvvetli olmak üzere ve sağanak, geri kalan yerlerde kar şeklinde geçmesi bekleniyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Şubat GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada sayısına bakılırsa; parti içi muhalefetin delege bazında sayısı 362! Fakat kamuoyunda genel merkez kaynaklı bir kaygı yaygın... Ya, 362 sayısı artarak Kurultay’a egemen olursa… Kurultay’ı açmayı engelleyecek sayıya ulaşırsa… Kurultay’ın toplanmasını engellemeseler bile, ya yeni CHP’nin yeni tüzüğünü değil de olağanüstü kurultay için önerdikleri tüzük maddelerinin kabulünü sağlarlarsa. Ya maazallah Kurultay’da gündeme genel başkan seçimini de ekletiverirlerse… Baykal’ın, Sav’ın delegeleri bunlar. Şak diye maazallah götürüverirlerse Kılıçdaroğlu’nu… Oysa bu kaygılara, kuşkulara gerek yoktu. Parti içi muhalefeti Kurultay’da temsil edecek delege sayısı olağanüstü kurultay başvurularındaki sayı kadardı. Genel merkez bu gerçeği bal gibi biliyordu; ne ki bu kaygının kamuoyunda dolaşmasına ve Kurultay’ı genel merkez lehine etkileyecek türden yazılı sözlü söylentilere ses çıkarmadı. ??? 967 delegenin katılımı ile Kurultay açıldı. Kaygıların beş paralık değeri olmadığı anlaşıldı. Basit bir matematik denklem yapalım. Kurultay delegesi sayısı 1247. Katılım: Baykalcı Savcı diye anılan 280 muhalif delegeye karşın, Kılıçdaroğlu’na biat etmiş Baykalcı Savcı delege sayısı 947! İkinci Kurultay’da muhalif sayısı daha da düşük: Katılım 1031! Şimdi sonuca gelelim: Bu rakamlar; delege bazında genel merkezin iki Kurultay’a egemen olacağını gösteriyor. Bu nedenlere karşın; medyanın Kılıçdaroğlu’nun iki zafer kazandığını ilan etmesi, bir bakıma Pirus zaferini çağrıştırıyor. ??? Kılıçdaroğlu ikinci Kurultay’ı kaparken sürekli “Yeni CHP” vurgusu yaptı. Akşam gazetesi önceki gün, Kurultay sonucunu, “CHP’de yeni Kemalizm” diye adlandırdı. Medyasıyla, siyasetçileriyle, bilim adamlarının olağanüstü gayretiyle, Cumhuriyetin iliklerine işleyen, etkisini hâlâ silemedikleri Kemalizm ile CHP’deki Yeni Kemalizm arasındaki farkı, eski ve yeni tüzükteki aynı madde açıklıyor: Eski tüzük; “CHP’nin amacı; ülkenin ‘güvenliğini ve bütünlüğünü, ulusal birliği, ekonomik ve siyasal bağımsızlığı’, yurtta ve dünyada barışı koruyup, güçlendirmektir” yazıyor. Kılıçdaroğlu tüzüğünde ise madde şöyle: “CHP’nin amacı; insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne, laik, çağdaş, katılımcı ve çoğulcu demokrasiye dayanan hakça bir düzen oluşturmaktır.” CHP’deki Kemalizmin önceliğinde “ülkenin güvenliği, bütünlüğü, ulusal birliği” öncelikli konu ve sorun değil artık! ??? Kılıçdaroğlu’nun, bir söylemine eleştiri yoğunlaşınca, ertesi günü bu söylemini yadsıyan açıklamalar yapmasına alıştık. Kürsüdeki Kılıçdaroğlu’nun gözü önünde, yanlış veya doğru delege katılım sayısına itiraz edeceğini dilekçeyle beyan etmek istediği sırada darp edilerek yaka paça dışarıya atılan Mersin Milletvekili İsa Gök; son Kurultay’da; genel başkanının konuşmalarında Atatürk yerine sürekli Mustafa Kemal dediğini söyledi. Fikret Bila nedenini sormuş; Kılıçdaroğlu Kuvayı Milliye’yi anımsattığı için “Mustafa Kemal demek hoşuma gidiyor” demiş. Ama Bila’ya bu konudaki kısa açıklamasında tabiatına uygun bir üslup kullanıyor; Mustafa Kemal yerine bu kez dört kere Atatürk diyor. Atatürk yerine Mustafa Kemal’i kullanması kimi çevrelerde zaten iki gün, Kürt kökenli Kılıçdaroğlu’nun, Türk’ün atası anlamına gelen Atatürk’ü kullanmamaya özen gösterdiğine değinen ve hatta kimi çevrelerde… …Kürtlerin önderliğine soyunmaya ve Atakürt diye anılmaya mı heves ediyor diyen yorumlara neden oldu. Geride kalsın bu yorumlar. CHP’ye Yeni Kemalizmin hayırlara vesile olmasını yineleyerek bugünkü Güncel’i kapatalım. SuriyeTürkiye ilişkilerinde yaşanan krizin perde arkasını 7 Ekim’de ilk kez Cumhuriyet kamuoyuna duyurdu. Suriye lideri Beşşar Esad, görüştüğü CHP heyetine AKP ve Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında diplomaside alışık olunmadık ölçüde sert değerlendirmeler yapmıştı. Esad’a göre AKP hükümeti “Suriye’de yasaklı Müslüman Kardeşler örgütüne hamilik ediyor”, “rejim karşıtı muhalif gruplara silah desteği sağlıyor” ve “ABD’nin sözcüsü gibi davranıyor”du. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na çok yakın bir kaynak bu haber üzerine Cumhuriyet’e şu değerlendirmeyi yapmıştı: “Müslüman Kardeşler’in hamisi gibi davransak Mısır, Libya ve Tunus’ta laiklik ister miydik? Biz kimsenin destekçisi değiliz. Tüm gruplara eşit mesafedeyiz.” Bu haberlerden altı ay sonra Suriyeli üst düzey bir yetkili ilk kez kameralar karşısında yazdığımız iddiaları tek tek doğruladı. Suriye yönetiminin üçüncü ismi Dışişleri Bakanı Velid Muallim gazetecilerin karşısına çıkarak Erdoğan’ın her görüşmede ‘Müslüman Kardeşler’e siyasi af’ istediğini ve Esad’ın buna izin vermemesi yüzünden aralarının açıldığını açıkladı. Eylül ayında Beşşar Esad’la Şam’daki sarayında bir araya gelen CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, Muallim’in açıklamalarını yakından takip ettiklerini belirterek şunu söyledi: “Hükümetimizin Suriye’ye ve genelde böl Loğoğlu: AKP’nin Niyeti Demokrasi Değilmiş gemizde yaşananlara nasıl yaklaştığını deşifre eden ibret verici sözler bunlar. Esad daha ağırını söylemişti. Erdoğan ile aralarındaki temel farkın laiklik konusuna bakış olduğunu söylemişti. Demek ki hükümetin ‘Suriye’deki mezalime kayıtsız kalamayız. Özgürlük ve demokrasi istiyoruz’ sözlerinin arkasındaki asıl istek Müslüman Kardeşler’i iktidara getirmekmiş. Gerisi bahaneymiş.” son derece kaygı verici” dedi. PKK unsurlarının Suriye’den çıkarılması için Ankara ile Şam arasında 1996 yılında imzalanan Adana Mutabakatı sırasında Dışişleri Bakanlığı’nda güvenlik işlerinden sorumlu müsteşar yardımcılığı yapan Loğoğlu anlaşma ile ilgili önemli bir uyarıda da bulundu: “Suriye yönetimi bu silahlı güçleri ‘terörist’ olarak kabul ediyor. Eğer Türkiye gerçekten bu silahlı gruplara yardım ediyorsa, Suriye’nin PKK’ye hiç bitmeyen desteği karşısında koz olarak kullandığımız Adana Mutabakatı’nı ilk kez kendimiz delmiş oluruz...” ‘Dönülmez Akşamın Ufkunda’ Suriye (ve Belki de Türkiye) Geçen hafta Suriye ile ilgili haberleri okurken artık bu ülke için geriye dönüşün söz konusu olamayacağını düşündüm. Pazartesi günü Al Hayat gazetesinde Ghassan Charbel’in yorumu, bu ölümcül çıkmazı bence çok iyi betimliyordu: “Rejim, saygınlığına, iktidar partisine, orduya, güvenlik örgütlerine, ekonomiye verdiği zarardan sonra artık geri çekilme becerisini kaybetmiştir. Muhalefet de verdiği binlerce kurbandan, yıkılan kasabalar ve kentlerden sonra artık geri çekilemeyeceği bir noktaya gelmiştir. Her iki taraf da geri çekilmenin kendisi için bir intihar olacağını düşünüyor.” En güçlü olasılık, taraflardan birinin kazanmasına sıra gelmeden Suriye’nin ağır insani ve jeopolitik sonuçlar yaratarak dağılmaya başlamasıdır. Eğer Asharq Al Awsat’ta Mohammad Ali Salih’in pazar günü, Washington’dan, ABD askeri kaynaklarına dayanarak aktardıkları doğruysa, AKP yönetimindeki Türkiye de bu sürece derin bir stratejik dalış yapmaya hazırlanmakta ya da itilmektedir. (Not: Al Hayat ve Al Awsat’ın Suudi rejiminin gazeteleridir.) Gelecekte tarihçilerin, bu “derin stratejik dalışı” da bir başka tür intihar eylemi olarak değerlendirme olasılığı, korkarım ilk anda sanılandan çok daha büyüktür. Ali Salih’in kaynağına göre, ABD Savunma Bakanlığı’nda, Suriye’ye yönelik bir askeri müdahale planı hazırlanıyormuş. NATO’nun 1998 Kosova operasyonlarına dayanarak hazırlanan plana göre, ilk adımda Türkiye sınırına yakın bir yerde bir korunaklı bölge oluşturulacak; sığınmacılara, sonra da Türkiye’den Suriye’ye girmeye başlayan NATO güçleri aracılığıyla, uluslararası Kızıl Haç örgütü eliyle tüm Suriye halkına insani yardım sunulacakmış. Bu senaryo da “insani yardım”, bu insani yardıma verilecek askeri korumaya bir uluslararası yasal zemin sunacakmış. Bu eylemler, yardım konvoyları Türkiye ve Ürdün’den Suriye’ye girerken havadan koruma operasyonlarına dönüşebilirmiş. Ali Salih’in kaynağı “Bu çok sakıngan bir senaryo, çünkü Suriye ordusunun, özellikle hava kuvvetlerinin büyük gücünü hesaba katıyor” diyormuş. Böyle bir senaryonun başlayabilmesi, için AKP hükümetinin Suriye konusunda kesin kararını, sonra bundan bir geri dönüş olmayacağını bilerek vermesi gerekiyor. Batı ve Suudi medyasından görebildiğim kadarıyla da AKP hükümeti üzerinde, bu yönde adeta “Hani yapacaktın, hadi artık” diyen güçlü bir basınç var. Batı basınında şöyle bir söylem dikkati çekiyor: Suriye Libya değil. Suriye’de 18 milyonluk bir nüfus, 185 bin kilometrekareye, yoğun kentsel yapılara sıkışmış durumda. Bir hava operasyonunda isyancılarla devlet güçlerini ayırt etmek son derecede güç; tüm dünyayı isyan ettirebilecek çapta yan hasar olasılığı yüksek. İsyancıların yapısı, liderliği belirsiz. İsyancıları silahlandırıyoruz derken radikal İslamı güçlendirme riski var. Esad’ın içeride güçlü toplumsal desteği, dışarıda Çin ve Rusya gibi dostları var. ABD kamuoyu yeni bir kara savaşını kabul etmeye eğilimli değil. Ortada, sürece önderlik etmeye hazır, İngiltere veya Fransa gibi ülkeler yok. Körfez ülkeleri, Suudi rejimi müdahaleden yana, ama askeri kapasiteleri yetersiz. Halbuki Türkiye NATO’nun en büyük ordularından birine sahip bölgede Sünni Araplar arasında saygınlığı var. Hillary Clinton’un vurguladığına göre “Türkiye’nin etkisi başka”. Ancak belli ki Türkiye beklenen adımı atmakta kararsız. Bunu Al Awsat’ta, Tarık Alhomayed’ın yorumundaki öfkeli sabırsızlıkta da görmek olanaklı. Alhomayed, “Duyduk ki Türkiye Dışişleri Bakanı Washington’daymış. Suriye’yi, Arap devrimlerini konuşuyormuş. Bu konuda Washington’dan işe yarar bir şey çıkmadı. Türklere gelince, ‘Ahmet Davutoğlu Washington’dan döndü mü?’.” Alhomayed, “Belli ki ABD İsrail’i korumak istiyor. Suriye’de İslamcı bir rejimin kurulmasından korkuyor. Peki, Türkiye’nin bahanesi ne? Dışişleri Bakanları hâlâ Washington’dan dönmedi mi?” diyor. Belli ki Alhomayed, Washington’da konuşulanları, Türkiye’nin yapmayı kabul ettiği şeyleri biliyor; sabırsızlıkla soruyor: “Neden hâlâ yapılmıyor?” Büyük olasılıkla AKP yönetimi, Suriye dağılmaya başlayınca, bölgenin tüm dengelerinin bozulacağını, belki de Suriye Kürdistanı’nın, Irak Kürdistan’ıyla birleşerek daha büyük bir siyasi birim oluşturmaya başlayacağını da görebiliyor. Bu dağılma sürecinde, bir aşamada Türkiye’nin, İran’la çatışmaktan kaçınamayacağı, Rusya ve Çin gibi İran’ın müttefikleriyle geliştirmeye çalıştığı ilişkilerin istikrarını kaybedeceği de söylenebilir. Cari açığının yüzde 10’a vurduğu, büyümenin hızla frene basmaya başladığı bir ortamda petrol fiyatlarındaki artışın, Suriye, İran, Lübnan pazarlarında oluşacak kayıpların ekonomiye, büyük zararlar getireceği de... Yola yeni Osmanlı İmparatorluğu için çıkanların, bu koşullarda, mali kaynak gereksinimi arttıkça, Osmanlı’nın eski sömürgelerine giderek daha bağımlı hale gelecek, “Bakan hâlâ dönmedi mi?” gibi “fırçalara” daha sık maruz kalacak olması da tarihin bir başka cilvesi. ‘Adana mutabakatını delmeyelim’ Suriyeli bakan Muallim’in silahlı rejim muhaliflerinin Türkiye’de barındırıldığı ve Türkiye üzerinden Suriye’ye sokulduğu iddialarının da ciddiye alınması gerektiğini belirten Loğoğlu “Daha o zaman Esad bunları bize de söyledi. Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’na da Genel Başkanımızı ziyaretinde ilettik. İddiaları üstlenmediler, ‘Kesinlikle yok’ dediler. O günden bu yana, bu husus önce Suriye sonra dünya en sonunda da Türk basınında geniş yer aldı. Şimdi resmen muhalefetin silahlandırılmasından bahsedilebiliyor olması Esad daha ağırını söylemiş Gelinen noktada Suriye’de çatışan tarafları bir araya getirmenin elzem olduğunu belirten Loğoğlu, “BM Genel Sekreteri, AB, Arap Birliği, Rusya, İran ve Türkiye ile Suriye’de çatışan iki taraf bir masa etrafına oturtulmalıdır. Bunu en çok Türkiye istemelidir çünkü sadece böyle bir politika ulusal çıkarlarımıza uygundur. Ancak hükümet maalesef Türkiye’yi daha fazla taraf haline getiren yaklaşımlar içine girmeyi tercih etmektedir” dedi. Bu durumda CHP ne yapacak? Hükümetin izlediği Suriye politikasından en fazla sınır illerinin etkilendiğine dikkat çeken Loğoğlu, “Mardin, Hatay, Antep, Maraş, Urfa ve daha birçok ilde esnaf, turizmciler, oteller kan ağlıyor. Neden? İzlenen politika yüzünden Suriyeliler gelmez oldu da ondan. CHP’nin birinci önceliği sıkıntı çeken bu illerimizin durumunu ülkenin gündemine getirmek, onların sesi olmaktır” dedi. ‘Sınır illerinin sesi olacağız’ Derin stratejik dalış... İnkâr yasasına iptal Fransa Anayasa Konseyi’nin kararı, Ankara’da memnuniyetle karşılandı, Sarkozy ise yeni bir yasa tasarısı hazırlanması için hükümete talimat verdi UĞUR HÜKÜM PARİS Fransa Anayasa Konseyi, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddinin suç sayılmasını öngören yasa tasarısını oyçokluğuyla iptal etti. Yasanın anayasaya uygun olmadığına karar veren konsey, gerekçeli kararında ifade ve düşünce özgürlüğünün demokrasinin olmazsa olmazlarından olduğuna dikkat çekti. Fransa Anayasa Konseyi, dün başkanlığını eski Meclis Başkanı Jean Louis Debre’nin yürüttüğü ve 8 üyenin katıldığı oturumda, yasa hakkındaki iptal başvurusunu karara bağladı. Yüksek mahkeme oyçokluğuyla yasanın Fransız anayasasına aykırı olduğuna hükmetti. Yasanın iptali iki gerekçeye dayandırıldı. Birinci gerekçede, yasasının ifade özgürlüğüne aykırı olduğu belirtilerek, “İfade özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazı” vurgusu yapıldı. İkinci gerekçede ise meclis ve senatodan geçen yasa tasarısının Fransız anayasasının 34. maddesine aykırı olduğu vurgulandı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, hükümetten yeni tasarı hazırlamasını istedi. Hazırlanan tasarının yeniden parlamentonun her iki kanadına gelip oylanması gerekecek. Fransa’da parlamento, cumhurbaşkanlığı seçimleri sebebiyle mart ayında tatile giriyor. Yeni tasarı getirilse bile yasalaşması bir sonraki bahara kalacak. İlişkiler kopuyordu İptal edilen yasa, Türkiye ve Fransa arasındaki ciddi bir kriz yaratmıştı. Yasanın Fransız parlamentosunda kabulünün ardından senatoda ve mecliste imza toplanmaya başlanmıştı. Gerekli imza sayısına fazlasıyla ulaşan milletvekilleri ve senatörler, Fransız anayasasının 33. maddesine ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğu gerekçesiyle yasanın iptalini istemişti. ‘Umarım ders alırlar’ Haber Merkezi Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Fransa Anayasa Konseyi’nin inkâr yasasını iptal etmesini ‘beklenen bir karar’ sözleriyle değerlendirdi. Kararın, “tarihte ortak acılar paylaşmış iki halkın bir fırsat olarak kullanması gerektiğini” belirten Davutoğlu, “Ümit ederiz ki şu veya bu gerekçeyle, bundan sonra nerede ve ne şekilde olursa olsunlar, toplumların tarihleri üzerinden siyasal amaç güdenler bu karadan hukuki ders alırlar. Bu karar Türklerin ve Ermenilerin ilişkileri bağlamında olumlu bir katkı yapmıştır” dedi. Davutoğlu ayrıca kararın Türkiye ve Fransız hakları arasında ortaya çıkabilecek olumsuz atmosferi de ortadan kaldırdığını kaydederek, “Umarım Anayasa Konseyi’nin aldığı karara saygı gösterilir” dedi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada kararla birlikte iki ülke arasında muhtemel bir krizin önlendiğini kaydetti. Arınç, “Bu karar ile baştan beri bir garabet abidesi olan bu yasanın altına imza atan Fransız siyasetçilere bir hukuk dersi verilmiştir” dedi. Yeni tasarı seneye İşkence mağdurunun yakınları isyan etti SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA Adana 6. Kolordu Komutanlığı Askeri Cezaevi’ne 7 yıl önce hırsızlık suçlamasıyla götürülen ve mahkum elbisesi giymediği gerekçesiyle gardiyan askerler tarafından dövülerek öldürülen er Murat Polat’ın davasında sanık Hüseyin Güldaşı, 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme 12 sanığa da yaralama suçundan para cezası verdi. Aile avukatları karara itiraz edeceklerini söylerken baba Kenan Polat, “Bu kararla daha kötü oldum” dedi. Sivas Katliamı’nın zamanaşımına uğrama riski mağdur yakınlarını kahrediyor Bitmeyen adalet arayışı SELDA GÜNEYSU Daysal yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi Eski DİSK Genel Sekreteri, Birleşik Metal İş Sendikası eski yöneticisi Kemal Daysal, akciğer kanseri nenediyle tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Daysal’ın cenazesi bugün Adana Ceyhan Altıkara köyündeki aile mezarlığına defnedilecek. 1945 doğumlu olan Daysal, 6 aydır tedavi görüyordu. ANKARA Sivas’taki Madımak Oteli’nin 2 Temmuz 1993’te yobazlar tarafından yakılması sonucu yaşamını yitiren Metin Altıok ve Behçet Aysan’ın kızları Zeynep Altıok Akatlı ve Eren Aysan, Sivas davasının zamanaşımından düşecek olmasına tepki gösteriyor. Akatlı ve Aysan, davanın zamanaşımına uğramaması için pek çok kez TBMM’de, AKP, BDP ve CHP grubu ile görüştüklerini ve kendilerinden Toplumsal Bellek Platformu adına ülkede yaşanan faili meçhul cinayetlerin araştırılması için “özel yetkilerle donatılmış araştırma komisyonu kurulmasını” istediklerini, ancak AKP’nin kendilerine randevu vermediğini söyledi. Altıok Akatlı ile Aysan, “19 yıldır adaleti bekliyoruz, adalet arıyoruz. Biz bu coğrafyadaki herkes için adalet istiyoruz” diyor. Akatlı ve Aysan, Sivas davası sürecinde yaşadıklarını da şöyle anlatıyorlar: Sivas davası nedeniyle tutuklu kaç sanık var, bilmiyoruz. Sayısız başvuru yaptık ve hiçbirine yanıt alamadık. Belki de cezaevinde kimse yok! Ayrıca kırmızı bültenle aranan sanıklar vardı. Bunlar hakkında iş lem bile yapılmadı. Biri Sivas’ın Altınyayla ilçesinde evlendi, biri ehliyet aldı, diğeri askerliğini yaptı... Ama yakalamadılar. Son olarak da Cafer Erçakmak geçen yıl kızının evinde öldü. Bu isimler nasıl korundu? Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, cezaevindeyken sanıkları ziyaret etti ve onların koşullarını iyileştirdi. Dönemin sanık avukatları da bugünün iktidarı tarafından hukuk adına kilit noktalara getirildiler. Milletvekili, bakan oldular. Akatlı ile Aysan, siyasi cinayetlerdeki zamanaşımının kaldırılıp, bu cinayetlerin insanlık suçu kabul edilmesini istedi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear