14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 ŞUBAT 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 “Beyoğlu’nu keşfettiğimde 20 yaşındaydım. Yeni kurulan Sinema Oyuncuları Derneği’nde (SODER) 1 aylık bir iş bulmuştum. Yeni üyelerin kayıt bilgilerini defterlere işleyecektim. Her sabah vapurla karşıya geçer, Karaköy’den Tünel’e biner, sabah güneşinde parlayan bomboş İstiklal Caddesi’ni yürür ve en güzel binasına, SESAM’a girerdim. Bugünlerde tartışılan ve pek yakında AVM olacak Cercle D’orient binasına… SESAM, dönemin en etkili sinema kurumuydu. Binadan içeri girdiğimde, mis gibi çikolata kokar, çünkü İnci Pastanesi’nin kocaman profiterol kazanı odamın birkaç basamak altında gün boyu kaynardı. Pencerem yoktu, ama binanın orijinalinde servis merdivenlerine açılan bir küçük kapı vardı. İstersem İnci’nin çikolata kazanına, istersem yukarıdaki muazzam balo salonuna kaçabilirdim... Gizli Bahçe, Alice Harikalar Diyarı gibi romanlar serpilmiş hayal gücüm, beni hep yukarı katlara doğru çekerdi. Öğle güneşinde içeriye dolan ışık, harika parkeler, yıpranmış tavan süsleri, bakımsızlık, toz, pislik hepsi bir arada altüst ederdi ruhumu. Zihnimi zorlar, baloları hayal etmeye çalışır ve çok kısa sürede yokluğum anlaşılır korkusuyla kalbim güm güm atarak aşağıdaki odama inerdim. ??? 80’lerin sonuydu. 12 Eylül’ün izlerini taşıyan yeni bir sinema anlayışı, benim apolitik ergenlikten çıkışıma denk gelen bir sürü yeni bilgi, 20 yaşımın heyecanıyla hayatıma giriyor; yeni insanlarla tanışıyor, sinemaya merak salıyor ve çevrenin sosyal alanlarına hızla dalıyordum. Öğlenleri Beyoğlu mekânlarını Eski Beyoğlu sızlanması yapmayacağım, ama her özel binanın otel ve AVM olduğu bir kent çok sıkıcı değil mi? Emek Sineması en güzel filmleri izlediğimiz, gençliğimizi şekillendiren bir yer değil mi ? Çok değil 1950’den bu yana hizmet veren kaç lokantamız, kahvemiz var? Oysa koca İstanbul’da 200300 yıllık birkaç kahvehane olması gerekmez miydi? Beyoğlu’nda herkes yıllarca Markiz’in yeniden açılmasını bekledi. Keşke kapalı kalsaydı, o harika panolar ‘yengen’lere, ‘çift kaşarlı’lara tanıklık etmeseydi... İlk zamanlarında iyi bir pastane olarak açıldı, ama demek kirayı çıkartamadı. Kiralar, vergiler o kadar zorlaştırıyor ki tutunmayı, yabancı bir marka, tostçu değilsen, hani biraz denemek istiyorsan ne sokakta, ne AVM’de şansın var. Git Frankfurt’ta aç, sabah git akşam dön, daha ucuza gelebilir. ??? Ya Yeşilçam, sinemanın kalbi Beyoğlu’nda değil miydi? Bir Sinematek var mı? Kütüphanesi, müzesi, vizyona girememiş ya da klasik filmlerin gösterildiği bir sinema merkezi var mı? Olmadı bir festival merkezi? Yok. Aklına bir şey takılsa soracağın bir kurum yok. Eşten, dosttan, Vikipedi’den bakarsın... Beyoğlu’nun sinemanın merkezi olduğuna bizi inandıracak bu bilgiyi, gelecek kuşaklara aktaracak ne var? Güzel binalarımız, geleneksel lezzetlerimiz, sinemamız uzun yıllar yaşasın, anıtlaşsın. Gelenler getirdiklerini tamam paylaşsın, ama İstanbul’dan da bir şey alsın, bir adapla yaşasın, İstanbullu olmak istesin!” EBRU KÖKTÜRK KORALI(*) “Güzelin bir yüzü, çirkinin bin yüzü vardır.” VİCTOR HUGO Hoyratça Gelip Geçenler Fotoğraf: DANIEL COLAGROSSI keşfe çıkıyor, akşamları barlara ya da Nevizade’ye gidiyordum. Bir aylık iş sürem doldu, ama beni bırakmadılar. Antalya Film Festivali konuk koordinasyon görevini üstlendim. Böylece sadece oyuncuları değil, sektörün tamamını tanıma şansım oldu. Harika insanlardır sinemacılar. Yine o yıllarda moda olan ‘nostalji’ sözcüğüyle tanıştım. Herkes eskiden gittiği mekânları anlatıyor, Sinematek’ten bahsediyor, eski set âdetlerini yüceltiyor, ‘sen bilmezsin o bankanın yerinde bilmem ne vardı,’ diye lafa başlıyordu. Ben bu kırgınlığı çok anlamıyordum, ama Eski Beyoğlu’na saygı duyuyordum. Onların hiç sevmediği, yaşadığımız Beyoğlu benim için çok güzeldi... Aslında bir tek Portekizcede var olan ‘Saudade’ gibi bir sözcük bulmalıydık belki, geçmişte kaybettiğimiz, özlediğimiz şeyleri anlatan... ??? Beyoğlu artık o kadar hızla değişiyor ki, yetişmek imkânsız. Bir sürü işletmenin, esnafın, sinemanın yerinde yeller esiyor... Ya da aynı itibarla duran, ama biz gittiğimizde kendimizden bir parça bulamadığımız çok yer de var. Beyoğlu yaşıyor. (*) 1968 İstanbul doğumlu Ebru Köktürk Koralı, Marka Sokak reklam şirketinde çalışır ve Hayal Kahvesi Çubuklu’nun ortaklarındandır. Adalara Modalara gezmeyi sever, gastronomiyle ilgili ne bulursa okur, marka olmak isteyenlere akıl fikir verir, şöhret olmak isteyenleri kovalar... Ebru’nun İstanbul’a dair bir başka saptaması da şöyle: “Çelik Gülersoy, İstanbul’da TTOK’nin olanaklarıyla Çamlıca Tepesi, Kariye Camisi, Sultanahmet’teki Soğukçeşme Sokağı gibi kentsel mekânları yeniden düzenleyerek ve Yıldız Parkı’ndaki Malta Köşkü, Çubuklu’daki Hıdiv Kasrı, Sultanahmet’teki Yeşil Konak, Emirgân Korusu’ndaki Sarı ve Beyaz köşkler gibi tarihsel yapıları onartarak bunlara yeni işlevler kazandırılmasını sağladı. Sonra Beltaş geldi, hepsini bir standarda bağladı. Niye? Beltaş tipi restoranlar, alkolsüz, ekonomik. Kârını, zararını bilen yok…” 4+4+4 Üzerine Türkiye’de bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayan fakat her konuda konuşan televizyon tartışmacılarının ortak özellikleri, konuşmaya genellikle “Dünyanın hiçbir yerinde…” girişiyle başlamalarıdır. Eğitim kesintili mi yoksa kesintisiz mi olmalı konusunda yapılan tartışmalar da böyle oluyor. Kendilerinden öyle emin görünüyorlar ki tanımasanız, “Bu arkadaş onlarca ülkenin eğitim sistemini incelemiş” sanısına kapılırsınız. Bunlardan biri daha dün, “Gelişmiş ülkelerde meslek eğitimi hızla geriliyor” diyordu. Üşenmedim, Alman İstatistik Kurumu’nun 2010/2011 eğitim yılı sayılarına baktım. Meslek okullarına gidenlerin sayısı 2.687.974, diğer okullara giden toplam öğrenci sayısı ise 8.796.894. Bu sayılar, ilk ve ortaöğretim çağında bulunan toplam 11.484.868 öğrencinin yüzde 23.4’ünün mesleki eğitimi tercih ettiğini ortaya koyuyor. Almanya’da bilindiği gibi zorunlu temel eğitim 910 yıldır. Bu temel eğitimi alan çocuklardan bir bölümü aynı okulda eğitimlerini sürdürerek 13. yılın sonunda “olgunlaşma” sınavı vererek, kendilerine üniversite kapısını açan lise diplomasını alıyorlar. Diğer bölümü ise seçecekleri dallara göre süreleri iki ya da üç yıl olan meslek okullarına geçiyorlar. Son günlerde Türkiye’de sıkça duyduğumuzun tersine Alman eğitim sistemi artık “demode” kabul edilen kesintili eğitimden kesintisiz eğitime geçiyor. Klasik (eski) sistemde çocuk ilkokulun 4. sınıfında devam mı, lise mi (Gymnasium) seçimini yapmak zorunda kalırdı. Öğrencilerin görece küçük bir bölümü liseye geçer, geride kalan büyük bölüm ya 9. yılın sonunda meslek okullarına devamı olası kılan ilkokul (Hauptschule) diploması alır ya da iki yıl daha okuyarak kendisine meslek yüksekokullarına devamı sağlayan ortaokulu (Realschule) bitirirdi. Bu klasik sistem bugün de uygulanmaktadır fakat eğitim hızla yeni sisteme kaydırılmaktadır. ??? Almanya, Avrupa’nın en güçlü sanayi ve ekonomisine sahip bir ülkedir. Almanya’nın eğitim sistemi, özellikle de meslek eğitimi ülke ekonomisinin temeli/motoru olan sanayinin gereksinimlerini karşılamak üzere biçimlenmiştir. Bugün Türkiye’de başta sanayi olmak üzere ekonominin tüm dallarında en büyük gereksinim nitelikli işgücüdür. 1970’lerin ortasına kadar başarıyla işleyen meslek eğitim sistemi, Sanat Okulları ve Sanat Enstitüleri kapatılıp liseleştirilerek gereksinimlere yanıt vermeyen yetersiz bir düzeye inmiştir. Meslek okullarına lise statüsü kazandırılması eğitim sistemimize indirilmiş en ağır darbedir. İmam hatip okulu mezunlarına üniversite kapılarını açmak çabası eğitim sistemimizi, özellikle meslek eğitimi bağlamında iğdiş etmiştir. Oysa eski sistemde de bu okul mezunlarının üniversiteye girişleri olasıydı. Sanat okulu mezunları iki yıllık tekniker okullarına gidebiliyorlar, oradan da eğitim aldıkları dallara bağlı yüksekokul ve üniversitelere devam edebiliyorlardı. İmam hatip okulu mezunları ise Yüksek İslam Enstitüsü’ne devam ediyorlar, oradan ilahiyat fakültelerine geçiş yapabiliyorlardı. Bu sistem bugün Almanya’da uygulanan yeni sisteme uyan bir modeldi. ??? Ne var ki yukarıda da değinildiği gibi baştaki iktidar imamlardan diplomat, vaizlerden kaymakam, hafızlardan öğretmen yaratmayı bir hedef olarak önüne koyduğu sürece bizim eğitimimizin çağdaşlaşması pek olası görünmüyor. İlköğrenim öğrencilerinin isterse tümüne tabletbilgisayar dağıtılsın, çocuklarımızın gelişmesine pek yararı olmayacaktır. Çünkü belirleyici olan aygıt değil, o aygıtın belleğini dolduracak olan insandır. Ama nasıl bir insan? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Kastamonu’nun ‘HES’ Zaferi Akarsularımıza bulaştırılan “HES”lere (hidroelektrik santral) karşı yöresel hukuk direnişlerinde bir zafer de Kastamonu’dan... Çatalzeytin ilçesindeki Akçay Deresi’ne kurulmak istenen “Yunuslar Regülatörü” izni, “Çatalzeytin Âşıkları Çevre Platformu”nun açtığı dava sonucunda Kastamonu İdare Mahkemesi’nce “iptal” edildi. Aynı yatırım Çevresel Etki Değerlendirmesi’ne (ÇED) “gerek olmadığı!” gerekçesiyle 2010 yılında valilikçe uygun bulunmuştu. Açılan davadaki bilirkişi incelemesinde ise “çevreye etkisinin yüksek düzeyde” ve “olumsuz” olacağı saptanınca, yüksek yargı, kararını “çevrenin ve yaşam kaynaklarının korunmasından yana” verdi... içinde derelerimizi tehdit eden HES’lere karşı diğer illerde elde edilen hukuk zaferleri ise bu uygulamanın yasalara ve temelde “anayasaya aykırı”lığını açıkça kanıtlıyor. Gündemdeki “yeni” anayasanın işte bu tür kazanımları sağlayan ilkeleri daha da güçlendirmesi yerine tümüyle yok edeceği kaygısına karşı, doğayı ve yaşamı koruyan yargı kararlarının anayasa çalışmalarına da ders olması gerekiyor... Örneğin Rize ilindeki Küçükçayır ve Ambarlık köylerini besleyen Paşacur ve Salarha dereleri “Ambarlık 1 ve 2 Regülatörleri ve HES” projesinin tehdidi altında... Bu proje için de Çevre ve Orman Bakanlığı 2009’da “ÇED gerekli değildir” demişti; köylülerin açtıkları davada bakanlığın kararı iptal edildi. Yargı gerekçeleri arasında ise Türkiye’nin de taraf olduğu Kyoto Protokolü, Rio Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalar anımsatılırken özetle şu vurgulamalar da Çatalzeytin Âşıkları derelerine kavuştular... yapılmıştı: “Aynı dereler pek çok belediyenin Aralarında Erçeller ve Piri su kaynağıdır. Salarha Vadisi Köy muhtarlarının da bulunsuyu ile kent merkezi dahil 9 duğu Çatalzeytin Âşıkları’nın ilçe ve belde belediyesi ile 26 davasında oybirliği ile alınan köydeki 300 bine yakın nüfu13 Aralık 2011 tarih ve sa içme suyu sağlanıyor.” 2011/96 sayılı mahkeme kaBenzer şekilde Artvin’in rarı bakın neleri vurguluyor: Şavşat ilçesinde de “Susuz “...proje alanında su hesapRegülatörü ve HES” projesi larının açık olmadığı, proje için dava açan 74 köylü, hubölgesindeki çalışmalardan kuk mücadelesini kazandıetkilenecek canlı türlerinin ollar... Proje için ÇED’in gerekli duğu, projenin hafriyat bölgesine ihtiyaç olduğu, ancak be olmadığına dair rapor mahkemede durdurulmuş olmasına lirtilmediği, kırma eleme tesirağmen bakanlığın dava süsinin yapılması öngörülen rerken “ÇED olumlu” belgesi yaklaşımın dere yatağına çok verdiği ortaya çıkmıştı! Köylüzarar vereceği (...) havza planler bir kez daha yargıya gittilamasının yapılmadığı ve Akler ve yüksek yargı, yürütmeyi çay Deresi havzasında geledurdurma kararı verdi. cek yıllardaki beklentilerin beTürkiye’nin derelerini işgal lirlenmediği gibi hususlar dikeden HES projeleri hemen kate alındığında çevreye iliştüm bölgelerdeki yargı kararkin doğal dengenin bozulacalarıyla sorgulanarak durduruğı kanaatine varılmıştır.” luyor. Türkiye Su Meclisi’nin Platform Başkanı ve Çatal2010’da ilan ettiği “Su Manizeytin Mektubu gazetesini festosu”ndaki şu vurgulamayöneten Emin Türkay Özlarınsa haklılığı her geçen gün türk diyor ki: “Bu karar çevre daha da kanıtlanıyor: düşmanı sözde ÇED uygula“Su kendini ancak akarak masındaki keyfiliği de mahvar edebilir ve doğada tek bir kum eden örnek bir hukuk damla su boşa akmaz. dersidir.” Suyun özelleştirilmesi ve nayasa dersleri suya efendi atanması kabul edilemez.” Son yıllarda aynı keyfilik ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com A 1/ Güney Anado 1 lu’da yaprakları pişirilerek yenen ot 2 su bir bitki. 2/ Suu 3 di Arabistan’ın gü 4 neyindeki yönetim 5 bölgesi... Başıboş gezen hayvan sü 6 rüsü. 3/ “Ger derse 7 Fuzuli ki güzeller 8 de vefa var / Aldanma ki sözü 9 elbette yalandır”... Bir no 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ta. 4/ Matematikte, en az 1 K O L B A S T I bir değişken içeren ve 2 A L A R G A L T bu değişkenlerin ancak 3 B E T İ B İ G A belirli değerleri için ger4U İ K T İ B A S çeklenen eşitlik. 5/ Yap5N E F O T A R İ ma, etme... Aruz ölçü6 E L İ L E T İ R sünde, kısa okunması ge7 G İ N E E N reken bir heceyi kalıba 8 M İ K A D O İ S uydurmak için uzun okuU ma. 6/ Bir bankanın, sat 9 A N A T O M İ tığı menkul değerleri geri satın alma taahhüdüne verilen ad... Yunan abecesinde bir harf. 7/ Küçük mağara... Bir cins yaban ördeği. 8/ Gelin başlığı... Oy. 9/ Türk halk edebiyatında çoban türküsü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuzey Anadolu’da yetişen, tüylü ve çiçekli dalları sebze olarak kullanılan otsu bir bitki. 2/ Sahip... Düzenli olarak ekim yapılan arazi. 3/ Vişne ile kirazın melezlenmesiyle elde edilen meyve... Eski dilde ayak. 4/ Uzak... 106 taşla oynanan bir oyun. 5/ Asya’da bir ırmak... Üye. 6/ Çiğ sütle yoğurt karıştırılarak yapılan bir tür yiyecek. 7/ Yüz metrekare tutarında yüzey ölçüsü birimi... Boyna ya da bele asılı olarak taşınan su kabı. 8/ Havadaki su buharı... Yezidiler tarafından kutsal sayılan, Musul kenti yakınındaki vadi. 9/ Tahıl ölçmekte kullanılan bir ölçek... Anton Çehov’un bir oyunu. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear