01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT 2012 PAZAR [email protected] 12 PAZAR KONUĞU İstanbul Barosu Genel Sekreteri Hüseyin Özbek hükümetin sömürge anayasası yapacağını söylüyor: Böyle kaos yaşamadık SÖYLEŞİ P O R T R E HÜSEYİN ÖZBEK Çorum Öğretmen Okulu’ndan mezun olduktan sonra bir süre ilkokul öğretmenliği yaptı. Daha sonra Erzurum Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. Liselerde edebiyat öğretmeni oldu. Bir süre sonra İÜ Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Serbest avukat olarak çalıştı. İstanbul Barosu yönetim kurulu üyesi oldu. Dört dönemdir İstanbul Barosu’nun genel sekreterliğini yapıyor. LEYLA TAVŞANOĞLU İstanbul Barosu’nun genel kekreteri avukat Hüseyin Özbek yargı ve Emniyet teşkilatı içindeki cemaatçi yapılanmayı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve MİT’in üst yöneticilerini hedef alan özel yetkili mahkemelerin girişimlerini tahlil ediyor. Özbek, bütün bu altüst oluşların aslında Türkiye’yi dönüştürmeyi amaçladığını söylüyor. Türkiye’nin 29 Ekim 1923 mirasını reddetme aşamasında olduğuna dikkat çeken Özbek, ülkenin dönüştürülmesinin son ayağının da yeni bir “sömürgeci anayasa” olacağını vurguluyor. Bu, MİT skandalından sonra sizce hükümet özel yetkili mahkemeleri kaldıracak yasal düzenleme yerine neden MİT’çilerin soruşturulmasını Başbakan’ın iznine bağlayan tek maddelik yasa çıkarmayı yeğledi? H.Ö. Siyasal iktidar özel yetkili mahkemelerin devam etmesini istiyor. Özel yetkili mahkemeleri bağımsız hukuk kurumu olarak değerlendirmeyi isterdim ama bu değerlendirmeyi yapmam mümkün değil. Özel yetkili mahkemeler, özel görevli mahkemeler, özel yetkili savcılar öyle anlaşılıyor ki siyasi iktidar açısından kurumsal anlamda devamı gereken oluşumlar ve bireyler. Bunun için daha önce üst rütbeli subayların sorgulanmaları, tutuklanmaları, yargılanmaları ve devam eden yargı süreçlerinde Başbakan ve siyasi iktidar açısından özel yetkili mahkemeler sorgulanamaz. Hatta hukukçu meslektaşlarımızın, baroların, Türkiye Barolar Birliği’nin özel yetkili mahkemelerin derhal kaldırılması, CMK’nin 250, 251 ve 252. maddelerinin iptal edilmesi, bu mahkemelerin eski DGM’lerden de daha beter oldukları defalarca vurgulandı. Siyasi iktidar ise ısrarla bunların devamının gerekli olduğunu açıkladı. Ama bu son olayda MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski müsteşar Emre Taner, şimdiki Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’le birlikte birkaç MİT görevlisinin özel yetkili savcı tarafından davet edilip sorgulanmak istenmesi aşamasında Başbakan devreye girdi. Öyle anlaşılıyor ki kişisel ağırlığını ortaya koydu ve Müsteşar’ın sorgulanmasına fiilen engel oldu. İyi de acaba Başbakan daha önceki sorgulamalar ve tutuklamalara, örneğin eski Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un tutuklanmasına neden müdahale etmedi? H.Ö. Evet, Başbakan’ın böyle bir tavrı olmadı. Bu en azından kamuoyuna yansımadı. Ama iş MİT Müsteşarı’na gelince çok açık beyanat verdi. Elini masaya vurup müdahale etti. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla Oslo’da başlayıp KCK’yle devam eden görüşmeler Başbakan’ın talimatıyla yapılmış. Zaten Başbakan da, “Benim talimatımla yapıldı” dedi. Bunun iktidarın bir stratejisi olduğu anlaşılıyor. Başbakan önce fiilen müdahale etti. Sonradan hukuksal altyapısını kurmak için de o yasa hazırlandı. Burada da görev tanımı yapılarak Müsteşar’a dokunulamayacağı şeklinde hukuki bir düzenleme söz konusu. Bizim yargı tarihimizde yasa yapma tekniği açısından çok alışık olmadığımız bir durum. Muhalefet partileri, özellikle de CHP’nin bu düzenlemeyle Başbakan’ın kendi gladyosunu ya da “çetesini” oluşturacağı eleştirilerine ne diyorsunuz? H.Ö. Ana muhalefet partisi ve liderinin tekil olaylara karşı tepki vermeleri yerine kendi stratejilerini tespit ederek bugüne kadar Türkiye’deki hukuki düzenlemeler ve dönüştürmeler konusunda bu stratejiye uygun tepkiler vermeleri daha doğru olur diye düşünüyorum. Başbakan kendi gladyosunu yaratıyor tanımının yapılmış olması bile Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarını endişeye sevk etmelidir. Devletin kurumsal yapısının, yasayla tanımlanmış hukuki güvenlik örgütlerinin dışında özel, bireye, Başbakan’a bağlı, kişiden buyruk alan güvenlik teşkilatlarının oluşturulmuş ve bunun ana muhalefet lideri tarafından dile getirilmiş olması bile çok kaygı verici. T ürkiye’nin 136 yıllık bir anayasal geçmişi var. Böyle bir durumu hiç yaşamadık. Ülke bugün hukuki bir altüst oluş, hukuki bir kaos içinde. S iyasi iktidarın sivilliğe ne kadar meraklı olduğunun göstergesi bütün yaptıklarıdır. Halk bunlara bakarak iktidarın ne kadar sivil olduğuna karar vermelidir. Emniyet’le MİT’in bilek güreşi Cemaatin Başbakan’ın inisiyatifini doğrudan doğruya eleştirmesi dikkat çekiyor. Türkiye’de devlet içinde tanımlanmamış, gücünü hukuktan almayan ama fiilen güç haline gelmiş bir cemaatin tavrı var. Demokratik hukuk devletinde böyle altüst oluşlar yaşanabilir mi? H.Ö. Bu bizim hukuk tarihimizde bu ölçüde yaşanmadı. Türkiye’nin 136 yıllık bir anayasal geçmişi var. Böyle bir durumu hiç yaşamadık. Türkiye, bugün hukuki bir altüst oluş, hukuki bir kaos içinde... Aynı siyasi iktidara mensup farklı güç odaklarının birbirleriyle çatışması anlamına gelen beyanları var. Burada cemaatin farklı bir yaklaşımının olduğu anlaşılıyor. Cemaatin Başbakan’ın inisiyatifini doğrudan doğruya eleştirmesi dikkatleri çekiyor. Türkiye’de devlet içinde tanımlanmamış, gücünü hukuktan almayan ama fiilen güç haline gelmiş bir cemaatin tavrı var. Türkiye, tarihinde hiç böyle bir kaos yaşamadı. MİT gibi istihbarat teşkilatlarının görevi KCK, PKK gibi yasadışı oluşumların, terör örgütlerin içine sızmak, bunları kontrol altında tutmak için çalışmak, hatta içlerine de ajan yerleştirmek değil mi? H.Ö. Özel yetkili savcının MİT yetkilileri hakkında soruşturma gerekçesi tutuklu olan terör örgütü lideriyle onun dışarıdaki unsurları arasında aracılık yapmaları. Ama bu aracılığı yaparken terör örgütünün suç işleme talimatlarını dışarıdaki unsurlara iletmeleri. Oslo’daki görüşmeler sürecinde de KCK yapılanmasına göz yumulduğu, hatta KCK yapılanmasının tamamlanmasında MİT’in yardımcı olduğu şeklinde isnatlar da var. Teorik olarak söylüyorum. Eğer bunlar yapılmışsa ülkenin güvenliğinden sorumlu olan istihbarat teşkilatı terör örgütünün yapılanmasına katkı vermişse görev sınırlarının dışına çıkmıştır. Acaba durum böyle mi? H.Ö. Bu soruşturmanın sonucunda ortaya çıkacaktır. Ama görünen tablo Emniyet teşkilatıyla MİT arasında bu konuda bir güç yarışının olduğu. İşin bir başka boyutu da kimi kendine aydın diyenlerin televizyonlarda MİT’in şeffaflaşması gerektiğini söylemeleri. Zaten yaptığı işler gizli tutulması gereken MİT ve benzeri istihbarat örgütleri hakkında acaba cehaletlerinden mi yoksa kötü niyetlerinden mi bunları söylüyorlar? H.Ö. Hukuk dışına çıkmamaları anlamında bunu söylemiş olabilirler. Tabii ki MİT ve benzeri istihbarat örgütleri hukuk sınırları içinde faaliyet göstermelidir. Ama bunun dışında yasayla ve kamu görevi yapmak üzere kurulmuş olan devletin istihbarat örgütünün faaliyetlerinin alenileşmesi, herkes tarafından bilinmesi doğru değildir; istihbarat örgütünün yapısı ve felsefesine de aykırıdır, MİT’in şeffaflaşması gerektiği düşüncesine katılmak mümkün değildir. Son zamanlarda bir sivilleşme hastalığı, hatta salgını var ki mantıklı değil. Bu söylenenleri çok uçuk bir bakış olarak değerlendirebiliriz. Kişisel inisiyatiflerde başımız çok ağrır Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya hakkında inceleme başlattı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in de bu incelemeye onay vereceği bildirildi. Siz bunu nasıl karşıladınız? H.Ö. İncelemenin başlatılması cezai bir yaptırımla karşılaşacağı anlamına gelmez. İnceleme başlatmak zaten HSYK’nin yetki sınırları içinde. Savcının Başbakan’ın müdahalesinden sonra görevden alınmış olması, yine Başbakan’ın inisiyatifinden sonra İstanbul’daki bazı Emniyet şube müdürlerinin yerlerinin değiştirilmesi, Türkiye’de kişisel inisiyatifin hâlâ çok önemli ve hukukun da üstünde olduğunu göstermesi açısından çok çarpıcı. Bu kişisel inisiyatiflerin kullanılması sonucu çok baş ağrır mı? H.Ö. Ağrıyacağı anlaşılıyor. Dönüşen Türkiye’nin hukuk ayağını tamamlıyorlar Son dönemde yaşadığımız bu olayları alt alta koyduğunuz zaman nasıl bir Türkiye görüyorsunuz? H.Ö. 29 Ekim 1923’te Türkiye’nin bir yazılımı vardı. Bu milli sermayeye dayanıyordu. 29 Ekim, milli burjuvazisi, milli bürokrasisi, milli ordusu ve milli yargısı olan devlet yaratmayı amaçlıyordu. Kurumlarıyla, bireyleriyle çağdaş ve uluslararası arenada saygı gören bir devlet olacaktı. Günümüzde yaşadığımız süreçte bu kuruluş felsefesinin tamamıyla tersine çevrildiğini görüyoruz. Bugün terminoloji değişti. Artık küreselleşme çağında olduğumuz için artık milli devletlerin dönemi geçti; Kemalizmi bırakın, Atatürk önemli bir liderdi ama düşünceleri bugün için bir anlam ifade etmiyor, şu anda uluslararası sistemin istediği rolü Türkiye kabullenmelidir, yoksa zor kullanarak bunu kabul ettiririz, diyorlar. Uluslararası sistemin ki buna ABD ve AB diyebiliriz, istediği ekonomik yapı Türkiye’ye kabul ettirilmiştir. Bugün ekonomik, siyasi, bürokratik olarak dönüştürülmüş bir Türkiye var. Ama eksik bir ayak bulunuyor. Türkiye’de hâlâ hukuk ayağı eksik. Yeni anayasa söyleminin temeli budur. Dolayısıyla ülkede bugünkü kargaşa ve kaosun nedeni de bu. Cumhuriyet mirasını reddetmeye çalışıyorlar Yani Türkiye artık Cumhuriyet’i ret mi ediyor? H.Ö. Türkiye artık reddi miras ediyor. Onun için bugünkü yapıya uygun, milli devletten, milli bürokrasiden, milli ordudan, milli yargıdan vazgeçmiş, tamamıyla dışarının verdiği rolü kabullenmiş “yeni Türkiye”nin “yeni anayasası”na ihtiyaç vardır. Bu bir sömürge anayasası olacaktır. Tabii ki yine son sözü halk söyler. Ben halkın tercihini Cumhuriyet ve çağdaşlıktan yana kullanacağını düşünüyorum. Türkiye bugün kesin bir tercihe zorlanmak isteniyor. Siyasi iktidarın sivilliğe ne kadar meraklı olduğunun göstergesi bütün yaptıklarıdır. Bunlara bakarak halk siyasi iktidarın sivilliği konusunda bir karar vermelidir. Türkiye’nin üniter yapısı ve ulus devlet niteliği de tartışmaya açılacaktır; bir çeşit Yugoslavyalılaşma sürecine hukuk kılıfı olacaktır. Size çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Geçenlerde TOBB’nin öncülüğünde, Edirne’de, siyasi iktidar destekli bir anayasa çalıştayı yapıldı. 60 bin kişiye de anayasa konusundaki görüşleri SMS’le sorulmuş. Buna sadece 259 kişi cevap vermiş. Bu da halkın gündeminde yeni anayasa konusunun olmadığını gösteriyor. Buna rağmen talep yaratılmaya çalışılıyor. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear