02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 ŞUBAT 2012 PAZARTESİ 2 Ama görülmeyen kusurlarını ve örtülen lekelerini de yanlarında ve içlerinde taşımışlardır. Ne var ki foyaları kısa zamanda ortaya çıkar. Yeni girdikleri kurumları da çökertirler. lanlar, suçsuzlara, kusursuzlara olmuştur. Yıkımın “trauma”sı, yani yarası, ezikliği onları da etkilemiş, hiç rol almadıkları halde kurumlar arası takışmalar ya da çekişmeler dolayısıyla yerlerinden, ekmeklerinden edilmişler, gururları kırılmış, gereksiz transferler yüzünden onurları örselenmiş, birer “enkaz insan” olmuşlardır... Kaybeden yine kamu yönetimidir. Enkaz insanlarla artık doğru dürüst iş yapılmaz. Devletin adalet ve iç güvenlik organlarını, istihbarat ağlarını, yerleşmiş kamu yönetimi kurallarını derinden sarsan ve neredeyse toptan yıkılma noktasına getiren son olaylar, irili ufaklı, önemli önemsiz bir yığın “enkaz insan” yaratmıştır. Böyle bir havada bu halimizle nereye kadar yol alabileceğimiz gerçekten soru konusudur. Gemi kaptanlarına ve otobüslerin kaptan şoförlerine soracak değilsiniz ya, ülkeyi yönetenlere sorarsınız, onlar da bilmez. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yeni Anayasa ve Sağlık TBMM Başkanı 21 bin demokratik kitle örgütünün görüşüne başvurduğunu belirtmektedir ki bunlardan bir tanesi de Türk Tabipleri Birliği’dir. Kanun hükmünde kararname ile TTB’nin kamu ve birey yararına çalışması görevini kaldıran hükümetin, sağlık hakkına ne kadar yer vereceği de kuşkuludur. Prof.Dr. A.Özdemir AKTAN Türk Tabipleri Birliği 2. Başkanı 961 Anayasası’nda sağlık hakkı madde 49 tarafından düzenlenmekte ve “Devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlamakla ödevlidir. Devlet, yoksul veya dargelirli ailelerin sağlık şartlarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayıcı tedbirleri alır” denilmektedir. Bu anayasada devlet, sağlıklı olmayı sağlamakla görevlendirilmektedir. 1982 Anayasası’nda ise ilgili madde “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir” şeklinde düzenlenmiştir. 1982 Anayasası’nda sağlığı sağlamak devletin bir görevi olmaktan çıkarılmakta ve devlet düzenleyici bir konuma getirilmektedir. Geçen yıllar içinde toplumun sağlık hakkında önemli bir geri gidiş olduğu, bu düzenlemelerde de görülmektedir. Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde yapılan sağlığın özelleştirilmesi projesi de 1982 Anayasası’ndaki bu değişiklik ile sağlanabilmiştir. Özelleştirilen sağlık sisteminde yoksulların sağlığa ulaşmasının daha da zorlaşa Enkaz İnsanlarımız YIKILAN binaların enkazı da para eder. Ama biraz. Enkazcılar yıkımın içinden sağlam kalmış kapı, pencere, kiremit falan varsa toplayıp gecekondu yapanlara ya da yapıcılarına satarlar. Elbet bunlarla yapılanlar entipüften olur, derme çatma kulübeler gibi deprem bile beklemeden sert rüzgârda devrilirler. nkaz insanlarımız da vardır; çoğu başkalarının hatalarıyla yıkılmış ya da yıktırılmış kurumların kalıntısı masumlardır onlar. Kalıntı, derece derecedir. Kiminin yıkılışta ya da yıkışta hiç kusuru ya da sorumluluğu yoktur; aslında enkaz altında kalmak şöyle dursun, içinden tertemiz çıkmaları gerekirken en azından üstleri tozlanmıştır. Kirli, hatta lekeli çıkanlar ise hırsları, densizlikleri, bilgisizlik ve beceriksizlikleri yüzünden yıkımı getirmişlerdir. Asıl enkaz onlardır ama bir kısmı siyasal tutumları ve son durumlarda yaptıkları kurnazca tercihler sayesinde yine birtakım işlerde yer bulurlar. Baş tacı edilenler bile olur. O 1 E cağı açıktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti sağlık konusunda birçok uluslararası belgeye imza koyarak bu alanda yükümlülükler altına girmiştir. Alma Ata Uluslararası Temel Sağlık Hizmetleri Konferansı (1978) sonunda imzalanan bildirgede sağlığın toplumsal bir olgu olduğu, toplum sağlığının korunması ve iyileştirilmesinin temel amaç olduğu ve devletin temel sağlık hizmetleri ile yüklenmesi gereken görevleri belirlenmiştir. Sağlığın sağlanması ve korunması için eğitim, uygun beslenme ve barınma koşulları, yeterli temiz içme suyunun sağlanması gibi konular da koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri gibi görevler arasında tanımlanmıştır. Bu ve benzer bildirgelerde sağlığın temel bir insan hakkı olduğu vurgusu yapılmaktadır. Avrupa Sosyal Şartı (Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesi) 18 Ekim 1961’de Torino’da imzalanmış ve 26 Şubat 1965 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye sözleşmeyi 1961 yılında imzalamış ve 1989’da onaylamıştır. 11. madde, “Herkes ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyinden yararlanmasını mümkün kılan her türlü önlemlerden faydalanma hakkına sahiptir” demektedir. Sağlığın korunmasının doğrudan veya kamusal/özel örgütlerle işbirliği ile sağlanması taahhüt altına alınmıştır. Aynı sözleşmede yeterli olanağı olamayanların ve sağlığa ulaşamayanların sağlık hakkının korunmasını da devletlere görev olarak vermiştir. Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile birlikte yorumlanmaktadır. Bu nedenle de Avrupa Konseyi Fransa’nın yasal olmayan yabancılara sağlık hakkını sağlamamasını uygun görmemiş, Yunanistan’ın “eldeki en iyi olanakların” kullanıldığı ancak yeterli olmadığı savunmasını da sözleşmeye aykırı bulmuştur. Dünya Sağlık Örgütü sağlığı bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali olarak tanımlamaktadır. Bireylerin ve toplulukların haklarına saygı gösterilmeyen, demokrasinin yerleşmediği, özgürlüklerin yok sayıldığı, kullanılmadığı toplumlarda sağlıktan söz etmek mümkün değildir. Yaşanılan toplumda açlıktan, hastalıktan veya savaştan ölen insanların varlığında sağlıktan söz edilemez. İnsanların kolaylıkla hapsedildiği toplumlarda adalet duygusunun kaybı da sağlığın bütünlüğünü yok etmektedir. Yapılması planlanan yeni anayasada sağlık hakkının “sosyal devlet” anlayışına uygun olması gerekmektedir. Ayrıca sağlığın temel bir insan hakkı olduğu da vurgulanmalıdır. Sağlık hakkının belirlenmesinde imzalanmış olan uluslararası sözleşmelere de sadık kalınmalıdır. Daha demokratik ve insan haklarına saygılı bir toplum yaratmak üzere Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarında uygun değişikliklerle daha katılımcı, çoksesli, genel başkan güdümünde olmayan bir TBMM yaratılmalıdır. Seçim barajı kaldırılmalı veya en azından düşürülmelidir. Daha demokratik ve insan haklarına saygılı bir toplumda daha sağlıklı bireylerin olacağı akıldan çıkarılmamalıdır. Temel sağlık hizmetleri devletin bir görevi olarak anayasa koruması altında olmalıdır. Sağlığın vazgeçilmezleri olan barınma, beslenme, çevre kirliliğinin önlenmesi, doğal hayatın korunması, insancıl çalışma ortamı, sosyal güvence gibi sağlığın sosyal belirleyicileri devletin asli görevleri olarak tanımlanmalıdır. Devletin koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen, herkesin ulaşabileceği, nitelikli bir sağlık hizmeti sunma ödevine sahip olduğu anayasa metni içinde yer almalıdır. Devlet herkese ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir bir sağlık hizmeti vermekle yükümlü olmalıdır. Sağlık hizmetleri kamu çalışanları tarafından verilmeli ve giderleri genel bütçeden karşılanmalıdır. Bir kamu hizmeti olan sağlık hizmetlerinin ağırlıklı olarak kamu kuruluşları tarafından verilmesi sağlanmalıdır. Kamu hizmeti vermekte olan sağlık çalışanlarının iş güvenceleri ve sosyal hakları anayasal güvence altına alınmalıdır. Yeni anayasa yapımında toplumun tüm kesimlerinin görüşü alınarak yola çıkılacağı her fırsatta belirtilmekle birlikte bu konuda ne kadar samimi olunduğu tartışmalıdır. Barış ve demokrasinin inşasına tehdit niteliği taşıyan çatışma ortamı, basın özgürlüğüne yönelik müdahaleler, yaygın tutuklamalar, gözaltılar, seçilmiş milletvekillerinin hâlâ cezaevinde bulunması, emeğin haklarına saldırı niteliği taşıyan düzenlemeler, doğanın ve kültürlerin tahribatına yönelik girişimler gibi konularda hükümetin olumlu adımlar atması demokratik bir anayasa hazırlığı açısından test niteliği taşımaktadır. TBMM Başkanı 21 bin demokratik kitle örgütünün görüşüne başvurduğunu belirtmektedir ki bunlardan bir tanesi de Türk Tabipleri Birliği’dir. Kanun hükmünde kararname ile TTB’nin kamu ve birey yararına çalışması görevini kaldıran hükümetin, sağlık hakkına ne kadar yer vereceği de kuşkuludur. Çalışanların sosyal haklarının her gün azaltıldığı bir ortamda emeğe saygılı, barışçı ve özgür bir ortam yaratacak bir anayasa tüm kesimlerin özlemidir. Müzik Bu Gezegenin Ortak Dilidir... Fazıl SAY ozlaşmanın, kanımca asıl ağır hasar verdiği konu, Türklerin yüksek kültürü müzikleridir, başta ‘Türk sanat musikisi’dir. Yozlaşma, “yoz müzik”, bence dünyadaki klasik müzik olaylarına pek de zarar veremez. Çünkü “yozluk” aslında evrensel değildir. Her ülkede kendi sorunlarından oluşan, yığılmalar sebebiyle oluşan durumların toplamıdır. ??? Türkler, ne kadar uzun zamandır kendi yüksek kültürlerindeki besteleri, icraları, irdeleyemez oldu farkında mısınız? “İyi neyzen/ iyi udi/ iyi kemençeci kim var?” diye soran kaç kişidir? Cevaplayabilen kaç kişidir? “Kaç sattı?”, “İnternette kaç tıklandı?” sayıları ile uğraşmak, “bir ney notasının içine ne kadar çok evren sığdırılabileceğini” anlamaktan çok daha kolay sonuçta. ??? “Emek ve hissiyat olmadan da eşitiz” zihniyetinin sonucudur bu. Hayır! Eşit değiliz! “Evrensel olan, aynı zamanda yereldir” derken, örnek olarak; “Beethoven, aynı zamanda Türklerindir ve Türkiye’ye de aittir” demek doğru olur. “Koskoca bir evrende, küçücük bir gezegende, bunun ne önemi var?” diye sorabilirsiniz. Hayır! Sormamalısınız! Bizler, yani bunu savunanlar, hep elitist, hep baskıcı görüldük toplumun çoğu kesiminde... Halbuki, bu gerçeği kabul etmemek baskıcılıktır... Y C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear